Bilgi Yayınevi klasikleri…

“Klasikler deyince genelde herkesin okuma listesinde olan ama okumayı hep ertelediği kitaplar akla gelir. Ya da Calvino’nun dediği gibi ünlü bir kitabı okumamış olmaktan utanıp ‘yeniden okuyorum’ denilen kitaplar. Bununla birlikte ülkemizde klasiklere yönelik artan bir ilginin olduğunu söylemeliyiz.”

Mesut Örs

Son yıllarda çok satanlar listelerinde Türk ve dünya klasiklerinden birkaç kitap mutlaka yer alıyor. Bunun bir yanının her şeyin hızla tüketildiği ve vasat olanın yaygınlaştığı günümüzde “klasik” olanı, kalıcı olanı anlama isteği / ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Bunun içinde güncel sorunlarımıza / sorularımıza kalıcı, nitelikli çözümler / yanıtlar bulabilme ihtiyacı da var. Bugün karşılaştığımız toplumsal bir sorunun veya kişisel ilişkilerimizde yaşadığımız bir duygunun karşılığını yüz yıl önce yazılmış bir kitapta bulabiliyoruz çünkü.

KLASİK İLE POPÜLERİN KESİŞMESİ

Diğer yanı da klasik olanla popüler olanın kesişme noktası diyebileceğim bir alan. Klasikler doğaları gereği her döneme hitap eden niteliktedir ve aralarından bazıları bazı dönemlerde popüler olur. Popüler olmasının o döneme özgü değişik nedenleri vardır. Bu noktada eser klasikliğinden, niteliğinden bir şey kaybetmez ve aynı zamanda o eseri okumak, almak, bulundurmak, göstermek vb moda haline gelir. Son yıllarda dünya edebiyatından Zweig ve Kafka kitaplarını, Türk edebiyatından Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sını buna örnek verebiliriz.

KÜLTÜR KÖPRÜLERİ

Hangi sebeple olursa olsun klasiklere olan ilginin artmasını önemsiyorum. Çünkü klasikler kültür köprülerimizdir. Dünyanın farklı ülkelerinden farklı insanlar arasında, dün ile bugün arasında kültürel ve insani bağlar kurarak hepimizi aynı bütünün parçaları haline getirirler. Kitapta anlatılan olaylar belli bir zamanda belli bir mekanda geçiyor olsa da, anlatımın gücü zamansız ve mekansız bir boyuttadır.

Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir zamanda, herhangi bir insanın da yaşayabileceği, tabi bizzat kendimizin de yaşayabileceğimiz çelişkileri, duyguları, hüznü ve sevinci hissedebiliriz yüz yıl önce yazılmış böyle bir kitabı okurken. Bir birey olarak tüm insanlık ailesiyle bağ kurar, o büyük ailenin  bir parçası olduğumuzu duyumsarız. Yıllar sonra yeniden okuduğumuzda bile yeni bir şeyler keşfederiz ve bu yüzden hiç eskimezler.

Dünya klasiklerini ve yerli klasikleri severek okuyan insanlar, dünyayı, ülkemizi ve insanları anlama, kendisini ve düşüncelerini sağlıklı ifade edebilme konularında bir adım öndedir. Bu yüzden insanların bu kitaplarla tanışmasını önemsiyorum.

AŞKLA OKUMAK GEREKİR

Bununla birlikte klasikleri “zorunlu bir görev” olarak okumak veya “okumamış olmanın utancıyla” okumak bir işe yaramıyor Calvino’ya göre. Şöyle tarif ediyor bunu: “Klasikler, ne denli kulaktan dolma bilgilerle bildiğimizi sanırsak, gerçekten okuduğumuzda o denli özgün, umulmadık ve yeniliklerle dolu bulduğumuz kitaplardır. Hiç kuşkusuz, bunun böyle olması için, klasik bir metnin bir klasik gibi ‘işlemesi’, başka bir deyişle okurla kişisel bir ilişki kurması gerekir. Eğer hiçbir kıvılcım yoksa, okumak da boşunadır: Klasikleri bir görev gibi ya da saygıdan ötürü okumanın bir yararı yoktur, yalnızca aşkla okumamız gerekir klasikleri.”

Bu yüzden klasiklerin faydalarından bahsederken “mutlaka yapılması gereken zorunlu ödev” gibi algılanmasını da istemiyorum. Ki edebiyat okumak bir zorunluluk değildir, okunmadığında yaptırımı yoktur. Herkesin edebiyatla ilişkisi kendi kişisel beğenilerine göre şekillenir, bir kişinin çok etkilendiği, ömrünce başucundan ayırmayacağı bir kitap bir başkası için çok sıkıcı gelebilir, eline almayabilir. Doğal akış içinde herkes kendi yazarıyla, kendi kitabıyla karşılaşır. Yeter ki sadece aforizmalarla yetinmeyip kapıyı açık bıraksın.

Özellikle bir şeyler yazmak isteyenler için önemli bu. Her yıl gittikçe artan sayıda yazar adayı başvurusu olduğu için bunu belirtme ihtiyacı duyuyorum. Çok fazla sayıda yazar olmak isteyen insan var, ki bu kadar çok talebe mevcut yayınevleri yanıt veremediği için ücretle kitap basan yerler açıldı, bir kitap satış sitesi kitap basmaya başladı. Bu derece yoğunlukta bir yazar adayı patlaması var ama okur sayısında, okunan kitap sayısında böyle bir durum yok. Oysa iyi bir yazar olmanın ilk şartı önce iyi bir okur olmaktır.

Emin Özdemir, “Okuryazar olmak ayrı okur olmak ayrı” dediği Eleştirel Okuma kitabında nitelikli okur olmanın gereklerinden ayrıntılarıyla bahseder ve şöyle der: “Yazarlık nasıl bir yazma donanımı gerektirirse okurluk da bir okuma donanımı gerektirir. Bu donanım, öyle bir çırpıda kolayca edinilecek türden değildir. Değişik yapıda metinler üzerinde okuma deneyimi ister.” Okuma deneyimi edinmek isteyenlerin çalacağı ilk kapı, yine klasiklerin kapısıdır.

Yayınevi olarak bizim de 55 yılı bulan yayıncılık hayatımızda bugüne kadar yayımladığımız pek çok klasik eser var. Öncelikle klasikleşmiş eserlerini uzun yıllardır basmaktan gurur duyduğumuz Halikarnas Balıkçısı, Memduh Şevket Esendal, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Ceyhun Atuf Kansu, Cahit Külebi, Esat Mahmut Karakurt gibi değerli yazar ve şairlerimizin kitaplarını okurlarıyla buluşturmaya devam ediyoruz.

Bununla birlikte son dönemde yeni çevirilerle Jack London, Virginia Woolf, Jane Austen, Anton Çehov, Stefan Zweig, Franz Kafka, Mihail Bulgakov gibi yazarların kitaplarını kapsayan geniş bir modern klasikler serisi oluşturuyoruz.

Türk klasiklerinde geçmişten beri bastığımız on bir kitaplık Ömer Seyfettin külliyatını, içeriğini gözden geçirip kapaklarını yenileyerek basmaya devam ediyoruz. Sabahattin Ali’nin 1970’li yıllarda bastığımız ve yasaklı yıllarından sonra ilk kez okurla buluşturduğumuz kitaplarını, o dönemdeki baskıya sadık kalarak yeniden bastık.

Hüseyin Rahmi Gürpınar, Halid Ziya Uşaklıgil, Namık Kemal, Mehmed Rauf, Recaizade Mahmut Ekrem gibi yazarlarımızın kitaplarını ise titiz bir çalışmayla günümüz Türkçesine uyarlayarak yayımladık.

Sonuç olarak Türk ve dünya klasiklerine kültürel mirasımız olarak bakıyoruz. Bir yandan yeni kitaplarla yeni yazarlar kazanmaya çalışırken, bir yandan klasik kitaplığımız sürekli varlığını koruyacak.