‘Bıçak sırtında’ diplomasi

Suriye’de sekizinci yıla girmek üzere olan iç savaşa değişik şekillerde taraf olan üç ülke, Rusya, Türkiye ve İran “bıçak sırtında” bir diplomasi yürütüyor. Üç ülkenin liderleri, Vladimir Putin, Tayyip Erdoğan ve Hasan Ruhani’yi dördüncü kez bir araya getiren Soçi zirvesinde aslında “farklı öncelikler sorununun ortak çıkarlar çatısı altında nasıl çözülebileceği” konuşuldu.

Cenk Başlamış

Karadeniz’in karşı kıyısından beklenen “sansasyonel” sonuçlar çıkmasa da, altı çizilmesi gereken açıklamalar da yok değildi. Ama öncelikle, ABD’nin Suriye’den çekilme kararı almasından sonra bugün gelinen noktada taraflar ne istiyor? Rusya’nın önceliği Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması ve buna bağlı olarak teröristlerin elindeki “son kale” sayılan İdlib’de hükümet birliklerinin denetiminin sağlanması. Türkiye, ABD’nin boşaltacağı alanda YPG’den gelebilecek saldırılara karşı bir “güvenli bölge” oluşturmak ve Fırat’ın doğusunda “terörist” olarak gördüğü gruplara karşı operasyon düzenlemek istiyor. İran da Rusya gibi İdlib’in ve Fırat’ın doğusunun Suriye hükümet birliklerinin kontrolüne geçmesini ve İsrail’e karşı “ön cephe” olarak Suriye’deki askeri varlığını sürdürmek istiyor.

‘Esad jesti’ beklentisi...

Aslında Suriye’ye ilişkin görüş ayrılıkları, kuşkular ve soru işaretleri sadece Türkiye-Rusya arasında değil, Türkiye-İran ve Rusya-İran arasında da var. Ancak, “taktik çıkarlar” üç ülkenin sahada ortak hareket etmesini zorunlu kılıyor. İşte bu koşullarda “Astana Troykası”na dahil ülkeler hem kendi çıkarlarını korumak, hem karşı tarafın üstünlük sağlamasını engellemek, hem de üçlü cepheyi bozmamak amacıyla çok ince bir ip üstünde hassas diplomasi yürütüyor. Rusya ve İran’ın, İdlib’e operasyon düzenlenmesini 17 Eylül mutabakatıyla engellemeyi başaran Türkiye’nin uzunca bir zaman geçmesine karşın henüz kendisinden beklentileri yerine getirmemesini krize dönüştürmekten kaçınmasının perde arkasında yatan nedenlerden biri de bu. Konuyu hep gündemde tutsa da, İdlib’de Türkiye’yi sıkıştırmaktan kaçınan Moskova ile Tahran, iş “güvenli bölge”ye gelince bu sefer 1998 tarihi Adana Mutabakatı’nı işaret ediyor. İşte, Putin’in 23 Ocak’taki Rus- Türk zirvesi sırasında hatırlattığı ve Soçi’de de tekrarladığı Adana Mutabakatı, Ankara’nın bundan sonra atacağı adımlara yön verecek gibi görünüyor. Erdoğan’ın üçlü zirvenin ardından yaptığı açıklamada, “1998 Adana Mutabakatı çerçevesinde geleceğimizi planlıyoruz” demesi de bunun işaretlerini veriyor. Putin beklenmedik bir anda söyleyinceye kadar Dışişleri’nin kıdemli diplomatları dışında herhalde kimsenin hatırlamadığı Adana Mutabakatı, Türkiye ile Suriye’nin teröre karşı ortak mücadelesini öngörüyor. Karmaşık teknik terimlerin ve anlaşılması zor diplomatik ifadelerin gündelik dile tercümesi ise çok basit: “Beşar Esad’la masaya oturun.” Öyle görünüyor ki, Türkiye’deki 31 Mart yerel seçimlerini de düşünerek Erdoğan’ı İdlib’de zor duruma düşürmekten kaçınan, hatta belki Fırat’ın doğusuna sınırlı bir operasyon için yeşil ışık yakmaya hazırlanan Rusya (ve İran), karşılığında “Esad jesti” bekliyor.