Beyin yaşını geri almak mümkün mü?
Genetiğine müdahale edilerek beyinlerindeki bazı reseptörlerin etkisizleştirildiği yaşlı farelerin bilişsel yeteneklerinin genç fareler kadar zinde olduğu görüldü. Bu etkinin bir ilaçla sağlanması durumunda yaşlı insanlarda bilişsel çöküşün engellenebileceği düşünülüyor.
Rita UrganYaşlanma. 21. yüzyılda dünya sağlık sistemlerinin karşısındaki en büyük zorluk. COVID-19 bile bir bakıma, yaşlanmayla ilgili bir hastalık. Koronavirüsten ölme riski insan ömrünün her dokuz yılında bir, ikiye katlanıyor. Başka hastalıklar da benzer bir örüntü sergiliyor. Peki, yaşlılar neden öylesine kırılgan?
Birçok memelide yaşlanma sürecinin en önemli göstergesi enflamasyon. Burada sözü edilen enflamasyon, mikrop kapan yaralarla ilgili yerel tepkiden çok, geri planda oluşan ve yaşlandıkça yükselişe geçen bir tepki. Araştırmalar bu tür bir enflamasyonun damar sertliği, diyabet, tansiyon, kanser ve bilişsel çöküş gibi farklı durumlara yol açtığına işaret ediyor.
Nature dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma beyindeki bir akyuvar türü olan “mikrogliya” adlı hücrelerin prostaglandin E2(PGE2) adlı önemli bir enflamatuar molekülün düzeylerindeki değişikliklere son derece duyarlı olduklarını ortaya koyuyor. Araştırmacılar bu molekülle karşı karşıya kalınmasının mikrogliya ve bağlantılı hücrelerin enerji üretme ve normal hücresel süreçleri yerine getirme yeteneğini olumsuz yönde etkilediğine tanık oldu.
DÜZELTİLEBİLECEK BİR DURUM
Neyse ki bu etkilerin yalnızca PGE2’nin mikrogliyadaki belirli bir reseptörle etkileşime girmesi sonucunda meydana geldiği görüldü. Araştırmacılar, bu etkileşimi kesintiye uğratmak suretiyle hücresel enerji üretiminin normale dönmesini ve beyindeki enflamasyonun azalmasını sağlayabildi. Bunun da sonucu yaşlı farelerin bilişsel becerilerinin daha iyiye gitmesi oldu. Çalışmadan elde edilen bu bulgular yaşlılığa bağlı bilişsel bozuklukların, yaşlanmanın kaçınılmaz bir sonucu değil, düzeltilebilecek geçici bir durum olabileceği düşüncesini doğurdu.
Memeliler yaşlandıkça çeşitli nedenlere bağlı olarak PGE2 düzeyleri de artar. Bu nedenlerden biri hücresel yaşlanmadır (senesens). Bu da hücrelerin işlevlerini yerine getirememeleri, PGE2 ve başka enflamatuar moleküller salgılayarak dokulara zarar verebilecekleri anlamına gelir.
Ne var ki araştırmacılar 65 yaş üzerindekilerde mikrogliyalarla bağlantılı başka bir akyuvar türü olan makrofajların gençlere kıyasla çok daha fazla miktarda PGE2 ürettiklerine de tanık oldular. Şaşırtıcı bir biçimde, bu akyuvarların PGE2 ile karşı karşıya gelmeleri mitokondrilerinin işlevselliğini baskılamaktaydı. Bu da enerji üretimi sürecinin ve hücresel davranışların tümden aksaması anlamına geliyordu.
PGE2 hücreler üzerindeki etkilerini bir dizi reseptör aracılığıyla gerçekleştirse de araştırmacılar etkileşimi tek bir türle (makrofajların üzerindeki “EP2”reseptörüyle) sınırlı tutmayı becerebildi. Laboratuvarda ürettikleri akyuvar hücrelerini bu reseptörü devreye sokan ya da devreden çıkaran ilaçlarla işlemden geçiren ekip, reseptör devreye girdiğinde hücrelerin PGE2 ile karşı karşıya gelmiş gibi davrandıklarına tanık oldu. Ancak reseptör devreden çıkarıldığında, hücreler yeniden eski durumlarına dönebiliyorlardı. Peki, laboratuvarda elde edilen bu olumlu sonuçlar gerçek yaşamda da geçerli olabilir miydi?
PEKİ, YA İNSANLARDA?
Araştırmacılar, bu soruya bir yanıt getirmek amacıyla, genetiği ile oynanarak EP2 reseptörleri alınmış farelerin yaşlanmalarına olanak tanıdı. Ardından labirentte yol bulma ve nesnelerin yerini belirleme testleriyle onların öğrenme yetenekleri ve belleklerini sınadılar.
Sonuçta, genetiği değiştirilmiş yaşlı farelerin öğrenme ve anımsama becerilerinin gençlerinkine denk olduğu görüldü. Normal yaşlı farelere EP2 alıcısını bir ay boyunca devreden çıkaran bir ilaç verildiğinde bu etkiler çoğaltılabiliyordu. Öyle olunca da PGE2’nin söz konusu reseptör ile etkileşiminin baskılanması suretiyle yaşlılıkta ortaya çıkabilecek bilişsel bozukluklara bir çözüm getirilebilirdi.
Farelerle insanlar arasındaki prostaglandin sistemleri birbirine çok benzese de bu araştırmada farelere uygulanan bileşimlerin insanlara uygulanabilmesi için epey bir yol alınması gerekiyor. Ne var ki bu çalışma beslenme ile bilişsel beceriler arasındaki ilişkiye ışık tutan son derece şaşırtıcı birtakım gözlemleri de beraberinde getirdi.
Yabanmersini, çilek, ıspanak gibi meyve ve sebzelerin bilişsel becerileri geliştirdikleri, içerdikleri resveratrol, fisetin ve quercetin gibi maddelerin yaşlanan hücreleri ya öldürdükleri ya da kurtardıkları yıllardır biliniyor. Bu bulgu hem insanlarda hem de kemirgenlerde geçerli.