'Beyaz Toroslar Cumhuriyeti'
Bunca acının yaşanması, gençlerin bunca bedel ödeyerek barikatlarda direnişe geçmesi, siyasetin rolünü oynayamaması, açık ve acı gerçekliğimizdir.
Yunus Bircan"Üstünlerin hukukunun geçer akçe olduğu uğursuz bir dönemden geçiyoruz. Türkiye’de hükümetler bunu hep yaptı. Ancak, Mahkeme kararlarının bu düzeyde uygulanmadığı başka bir dönem yaşanmadı, en azından ben bilmiyorum. Mahkemelerin verdiği “Yürütmeyi Durdurma Kararları”nın hemen hepsi yok sayılıyor. Sadece mahkemeler mi? Meclisi devre dışı bırakarak bir gecede çıkarılan, ‘Kanun Hükmünde Kararnameler’ ve ‘Torba Yasalar’ yönetimini kanıksar olduk.
Tutuklamalar sürüyor. HDP yöneticileri ve üyeleri sorgusuz sualsiz gözaltına alınıyor. Parti binalarının yakılmasını, hukuksuz baskın ve aramaları unutmadık. Kürdistan’da ise halka savaş açılmış, sürüyor. Özellikle HDP’nin yüksek oy potansiyeline sahip Cizre, Silvan, Silopi, Şırnak, Nusaybin, Derik, Dargeçit, Diyarbakır- Sur ateş altında. Adı geçen kent ve ilçe merkezlerinin çevresine mevzilenmiş olan Özel Harekât polisleri ve asker buraları top atışlarıyla yıkıyor. “Hendeksiz” mahallelere yönelik operasyonlar, gözaltı ve tutuklamalar yoğun olarak sürüyor. Su ve elektrikler kesilmiş durumda. Ekmek fırınları, eczane gibi en gerekli iş yerleri bile kapalı. Dağlar bombalanıyor ve yakılıyor. Kandil’e dönük yoğun bombalamalar sürüyor. Yetmiyor; Musul hamlesiyle başka ülkelerin egemenlik hakkı ihlal ediliyor. Hâlbuki Türkiye bu konuda çok hassastı. Öyle hassastı ki, soğuk savaşta bile yapılamayana cüret ederek, Rus uçağını bile düşürmüştü. Peki, Irak’a yapılan ne? Böyle bir çifte standart işte.
‘Yurtta savaş, cihanda savaş ’…
Halkın demokratik taleplerine ve özgürlük arayışına hükümet savaş açmış durumda. Erdoğan – Akar ittifakı ile yürüyor bu savaş. “Derin devlet” ile hesaplaşacakları yalanını söyleyenler, Silivri “sakinlerini” salıvermekle yetinmedi. Ergenekon soruşturmasıyla beraber açılan tüm faili meçhul ve yargısız infaz dosyalarını düşürdü, şüphelileri salıverdi. Kısacası “eski” suçluları akladı, devamcılarının önünü açtı. Eken, Ağar, Perinçek gibiler şimdi halka karşı Özel Harp yürütüyorlar. Kamu düzeni kavramı bütün bu işlenen suçların gerekçesi oluyor. Artık duvarlardan; asker ve Özel Harpçı Polis timlerinin yazdığı, “Türksen Övün, Değilsen İtaat Et!” benzeri ırkçı sloganları okuyoruz. Suç işleme özgürlüğü, devlet gücünden alınan yetkilerle yasallaşarak devam ediyor.
7 Haziran seçimlerinden sonra; “Biz gidersek Beyaz Toroslar gelir.” diye halkı tehdit edenlerin yönettiği Cumhuriyet’in, metaforik (değişmeceli) bir ifadeyle, 90’ların “Beyaz Toroslar Cumhuriyeti”nden farkı yok. Hatta bazı bakımlardan çok daha fazla ve tehlikeli. Beyaz Torosların yerini, Ford Rangerler; devletin elinin kirli işlerini yapan çetelerin yerini, hükümet güçleri ve Özel Harekât polisleri almış durumda. Eskisi gibi gizli kapaklı işler çevirmiyorlar. Aleni öldürüyor ve sahipleniyorlar. 90’lardaki, aydınların ve kadrosal ilişkilerin katledilmesi politikası, yerini doğrudan halkın katledilmesine, halkın iradesinin kırılmasına bırakmış. Aslında yaşanan 90’lardan çok, 30’ları andırıyor.
İçeride savaşı böylesine zorlayan bir hükümet dışarıda çok mu farklı davranıyor? İşte Katar ve Suudi Arabistan’la kurulan “kirli” ilişkiler ve Suriye’de olanlar. IŞİD belasıyla iddia edilen ilişkiler. Irak’a Musul hamlesi ve biraz daha geçmişte Mısır’da oynanan oyun, Kaddafi’nin başına getirilenler. Hele Rus uçağının düşürülmesi. Yani bir tür ‘yurtta savaş, cihanda savaş’ hali…
Sonuç itibarıyla; demokratik muhalefet olarak organize olmak, bu karanlık gidişatı bir şekilde durdurmak zorundayız. Bu durumu kabul edemeyiz. Reddetmeliyiz. Buna uygun mücadeleyi Sokak – Meclis ilişkisi içinde olabildiğince, o yaratıcı biçimlerle uygulamak, bu konuda daha fazla geç kalmamak zorundayız. Bilelim ki; bunca acının yaşanması, gençlerin bunca bedel ödeyerek barikatlarda direnişe geçmesi, siyasetin rolünü oynayamaması, açık ve acı gerçekliğimizdir."