Beyaz Baston Körler Haftası: Engeller yıldırmadı
İçinde bulunduğumuz hafta Beyaz Baston Körler Haftası. Her türden engeli olanlar için yaşanması zor bir ülke Türkiye. Karşılarına çıkarılan tüm zorluklara rağmen, engelliler, hayranlık uyandıracak işler yapıyorlar. Sanatta, edebiyatta, politikada öyle örnekler var ki. Gözleri görmeyenlerden iyi okur olur mu denirse eğer, bu örneklerle başlayalım o halde.
Mustafa Kemal ErdemolKültür yaşamımızın önemli isimlerinden Cemil Meriç’in okumaya düşkünlüğü bir efsanedir. Meriç gözleri “kararıncaya” değil, kör oluncaya kadar kitap okumuştur. Allah’a “gözlerime yeniden sahip olayım, günde yedi zeytin tanesiyle ömrümün sonuna kadar kütüphanemde okuyayım” diye yalvarırdı derler. Gece eş dost evden gittikten sonra, herkes uyumaktayken, sağa sola çarpa çarpa kütüphanesine giden Meriç, eline rastgele aldığı bir kitabın sayfalarına başını gömüp (kızı Ümit Meriç’in deyişiyle) “hüngür hüngür ağlardı”.
17. yüzyılın büyük ingiliz şairi John Milton’ın kör olmasının nedenleri arasında çocukluğundan beri gece yarılarına kadar mum ışığında kitap okuması da vardır. Cemil Meriç’e kızı, Milton’a da kızları kitap okurlardı. Fakat Milton’un kızları bunu uzun sürdüremediler. Gittikçe huysuzlaşmaya başlayan babalarını bırakıp kaçmışlardır.
Görmez okurlar
Doğuştan kör olan Melanie de Salignac, 22 yaşında yaşamını yitirmişti. Bu olağanüstü genç kızın Diderot’yu şaşkınlığa düşüren birçok yeteneği vardı. “Üstüne, hareket eden, paralel iki lam geçirilmiş bir çerçeve içine gerili bir kâğıdı elindeki iğne ile delerek yazı yazardı” der Diderot. İyi bir kitap okuru olan bu genç kızın Hanault’un Tarih Kısaltması adlı kitabının, bu yöntemle yani iğne ile, kopyasını çıkarttığını yazıyor Diderot.
İlk optik teleskopu yapan, ayı gözlemleyen, Jüpiter’in etrafındaki uyduları izleyen büyük bilgin Galileo Galilei, 1637 yılında kör olduğunda trajedisini şu sözlerle belirtmişti: “Muhteşem gözlerimle bin defa genişlettiğim bu gökler, bu yer, bu evren artık benim işgal ettiğim daracık yere sığdı.”
12. yüzyılda yazdığı Atabetü’l Hakayık adlı kitabıyla tanınan Edib Ahmed Yükneki’nin de gözleri görmezdi. Doğulu büyük şair Beşşar Bin Burd’un da iki gözü doğuştan kördü. Körlüğünden, hafızasına kuvvet verdiği, kendisini, sevmediği kimseleri görme azabından kurtardığı için memnun olduğunu söylermiş. Kendileriyle böyle dalga geçenler de var tabii. Ünlü hadisci Harun bin Ma’ruf da gözlerini çok kitap okumaktan kaybetmiştir.
İbn ed Dahhan adıyla da bilinen 1101 Bağdat doğumlu Said bin el-Mubarek zamanının en büyük dilbilimcilerindendi. Dicle nehrinin taşması sonucu kütüphanesi sular altında kalınca kurtarabildiği kitapları reçine dumanıyla isleyerek güzelleştirmeye çalışmış, ama sonuçta gözlerini kaybetmiştir.
İlyada’nın yazarı Homeros da bir kördü, malum. Homer kör demek zaten. Truva savaşına ilişkin bu destanını kent kent dolaşıp okurdu.
En kör, görmek istemeyendir
En ünlü görmezlerden biri olan Borges, çelişkili bir kişilik. Bu tür kişiliklerden beklenecek çarpıcılıkta eserleri var. Ama Arjantin’de Peron diktatörlüğüne karşı çıkıp, daha sonraları “diktatörlüklerin en iyi yönetim biçimi” olduğunu savunması ciddi bir savrulmadır. Pinochet’in elinden de “Üstün Edebiyat Ödülü” alan Borges’in görmezliği bu tür bir görmezlik biraz da. Kendisiyle 1977 yılında yapılan bir söyleşide (Le Nouvel Observateur, 1977) Pinochet’nin faşist olmadığını söyleyen Borges, “ülkenizde her gün siyasi karşıtlarını hapse atan, işkence yapan Videla var” dendiğinde de, “Hadi canım, bunlar propaganda. Böyle şeyler olsaydı duyardım” diyebildi. Çok klasik bir deyiştir ama Borges söz konusu olunca yinelemekte sakınca yok: “Görmek istemeyen birinden daha kör kimse yoktur.”
Işık ve renk uzmanı kör: Anderson
Diderot’nun, “edebiyattaki üstünlüğü ile matematik bilimlerdeki ustalığına ilişkin söylenenler, akla hayale gelmez şeylerdir” diyerek söz ettiği Nicholas Sounderson adlı bir bilim adamı da vardır. Diderot, Saunderson’un Cebire Başlangıç adlı kitabı için, “eğer içinde gözü gören bir adamın gözünden kaçmasına imkân olmayan bazı ispat gariplikleri olmasa, bir körün yazmış olduğunu kimse fark edemezdi” der. Saunderson, gerçekten ilginçtir. Işıklar, renkler konusunda sayısız konferanslar verdiği biliniyor.
Helen Keller unutulur mu hiç?
Mark Twain de “on dokuzuncu yüzyılın en ilginç kişilikleri Napoleon ve Helen Keller’dir” der. Sözü edilen Keller de kördü. Ama gören birçok insandan daha fazla kitap okuduğu söylenir. Tam on bin kitaba sahipti. Bu müthiş kadın körlüğünden değil, sağır oluşundan mutsuzluk duyardı, dost insan sesine olan özleminden ötürü. Keller henüz on dokuz aylıkken geçirdiği bir rahatsızlık sonucu sağır, dilsiz, kör olmuştu. Boston’daki Perkins School Körler Okulu ile New York’taki Wright-Humason Sağırlar Okulu’nda öğrenim gördü. Bu okullarda Braille ile Tadoma yöntemini öğrendi. Keller, “hiçbir engel beni kitap dostlarımdan uzak tutamaz” derdi.
Müzikte de dünya kadar örnek var tabii. Bunlardan en ünlüleri Ray Charles ile Stevie Wonder. Bizde de ünlü hafız Kani Karaca, şarkıcı Metin Şentürk ilk akla gelenler. Aşkı en iyi tanımlayan Veysel’imiz unutulur mu peki? “Güzelliğin on para etmez/ Şu bendeki aşk olmasa” deyişinden, ben hep sevdiği kadını “gördüğü”nü düşünürüm.
Politikada da varlar
Sadece güzel sanatların çeşitli dallarında değil, politikada da başarılı olmuş nice isim var. İngiltere’de görme engelli David Blunkett çok başarılı bir İçişleri Bakanlığı yaptı örneğin. Safevi Devleti’nin dördüncü şahı Muhammed Hüdabende’nin görmez oluşu hükümdar olmasına engel olmamıştı.
Görme engelliler karşılarına insan eliyle çıkarılan engellerle boğuşuyorlar. Yoksa başarılı olmaları için önlerinde başka bir engel yok.
Umarım bu hafta nedeniyle sorunlarına dikkat çekilir, çözüm yolları bulunur.