BETAM Direktöründen işsizlik uyarısı: Sosyal bir dram yakın

BETAM Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel: İşsizlik yüzde 17’ye çıkabilir. Yüksek ve şiddetli işsizlik durumu hükümete yeni bir meydan okumadır. İşsizlik adeta ateşten bir top haline gelecek.

Şehriban Kıraç

Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel’e göre Türkiye, tarihinde ilk defa uzun süreli şiddetli işsizlik sorunuyla karşı karşıya kalacak.

Şubat 2018’den bu yana mevsim etkilerinden arındırılmış tarım dışı işsizliğin arttığına işaret eden Gürsel, “İşsizlik ve işgücünün hızla arttığı bir ülkede ekonomide istihdam yaratmanız lazım. Bu da ancak büyümeyle olur. 2019 zaten kaybedildi. Ama 2020’de de yüzde 4-5 büyümeyi bulamazsanız ki ben bulunabileceği kanaatinde değilim, o zaman işsizlik 3 yıl süresiyle artmış, çok yüksek düzeylere ulaşmış ve nasıl düşürüleceği belli olmayan, adeta ateşten bir top haline gelecek. Bunu Türkiye tarihinde ilk defa yaşayacağız. Bu çok ciddi sorun. İşsizlik yüzde 17’ye çıkabilir” dedi.
İşsizliğin arkasında büyük sosyal dramların olduğunu vurgulayan Gürsel’e göre, güvensizlik de Türkiye’de toplu bir paket haline geldi. Betam Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel ile seçim sonrası ekonominin nasıl şekilleneceğini ve atılması gereken adımları konuştuk.

Seçim bitecek ekonomiye odaklanılacak diye bir beklenti vardı, ama oy sayımları uzadıkça uzadı, nasıl yorumluyorsunuz yaşanan süreci?
Eğer başarılı bir belediyecilik yapılırsa, orta uzun vadede İstanbul ve Ankara’nın kaybedilmesi AKP iktidarını sarsabilir. Şimdi iktidarın önünde çok ciddi ekonomik sorunlar var. Türkiye ekonomisi geçen yılın ikinci yarısından itibaren küçülmeye başladı. Kimisi buna kriz diyor kimisi dengelenme. Aslında yönetimin yapmadığı yeniden dengelemeyi piyasa yapıyor, onu da çok hoyratça yapıyor. Çünkü önce kur şoku, arkasından enflasyon şoku, faiz şoku bunlar bir araya gelince yatırımlarda çöküş yaşandı. İşsizlik krizin olmadığı 2018 Şubat ayından bu yana artıştaydı. Artmaya devam edecek. Bu tabloyu yanlış ekonomi politikaları yarattı.

2018 son çeyrekte ekonomide yüzde 3 küçülme oldu. Bu yıl da devam edecek küçülme. Ama esas büyük sorun çıkış V şeklinde mi olacak. Bundan önceki krizlerde çok şiddetli bir küçülme oldu, işsizlik artışı oldu. Ama sonrasında da ekonomi hızlıca krizden çıktı. İşsizlik de kriz öncesi düzeyine döndü. 2009’da ekonomi yüzde 5’e yakın küçüldü. 2010’da da yüzde 9.2 büyüdü. Şimdi iktidar sanırım buna güveniyor. Ama L şeklindeki çıkış senaryosu daha muhtemel görünüyor. Ekonomi küçüldü ama çıkış önceki krizlerde olduğu gibi hızlı olmayacak.

Her şey tersine döndü
Neden L şeklinde çıkış öngörüyorsunuz?
Çünkü koşullar çok farklı. 2009 krizinde Batı’da ciddi bir finansal kriz vardı. Fonlama faizleri sıfıra inmişti. Hem Fed hem Avrupa Merkez Bankası muazzam para basmıştı.
İçeride de enflasyon yüzde 7-8 civarında, enflasyon şoku yok. Kur şoku geçmiş. Bankalar oluk oluk kredi alıyor, onları da içeride dağıtıyor. Türk banka sistemi sağlam. Ekonomi yönetimine güven var. Merkez Bankası içeride faizleri düşürmüştü. Ama şu anda bu saydıklarımızın tam tersi söz konusu. Dışarıda likitide artık bol değil, faizler yüksek. Türkiye ekonomisine dönük ciddi bir güven sorunu var. Ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası’nın izlediği para politikasına güven yok. Kredi akışı durmuş. Özel sektör çalışan ücretlerinde ciddi erozyon var. iç piyasayı hareketlendirecek bir gelişme yok.

İşimiz zorlaşıyor

Türkiye’de her şey çok hızlı değişiyor, öngörü yaparken zorluk yaşıyor musunuz?
Ekonominin bu kadar istikrarsızlaşması gelecekle ilgili tahminleri de güçleştiriyor. Hele bir de bunların üstüne siyasi belirsizliği koyun... Siyasi belirsizlik derken iktidar kim olacak bakan kim olacak değil, hangi politikalar izlenecek. İstikrarlı ülkelerde hangi politikaların izleneceğini tahmin edersiniz. Ama bizde hangi politikaların izleneceğine dair bir kestirim yapmak çok zor. Bu durum varken bizim de işimiz zorlaşıyor.

2019 zaten kaybedildi

L şeklinde krizden çıkış ne kadar sürebilir, bunun sonuçları neler olur?
Canlanma geciktiği ve yavaş olduğu takdirde ekonomi yönetimi çok ciddi bir sorunla yüz yüze gelecek, yüksek işsizlik. L senaryosunda işsizlik düşmez, artar. Ekonomiyi yüzde 2-3 büyütseniz bile işsizlik artmaya devam edecek. İlk defa, bir iktidar uzun süreli ve yüksek işsizlik sorunuyla karşı karışıya kalacak. Buna nasıl bir çözüm getirecekler bilmiyoruz. Verilen istihdam teşviklerinin ciddi bir tarafı yok. Büyümede de hızlı bir çıkış yapamayacaksanız ki bu anlamda 2019 zaten kaybedildi. Ama 2020’de de yüzde 4-5 büyümeyi bulamazsanız ki bulunabileceği kanaatinde değilim. O zaman işsizlik 3 yıl süresiyle artmış çok yüksek düzeylere ulaşmış ve nasıl düşürüleceği belli olmayan adeta ateşten bir top haline gelecek. Bu çok ciddi sorun. Şubat 2018’de tarım dışı işsizlik oranı yüzde 11.7 idi. En son Aralık 2018’de 14.9. Herhangi demokratik bir ülkede işsizlik bu kadar artsa kıyameler kopardı. 2009’da çok şiddetli küçülme olduğu dönemde işsizlik yüzde 16’yı bulmuştu. Bu rakama yakınız. 2020’ye kadar işsizlik oranı yüzde 17’ye çıkabilir. Böyle bir durum hükümete yeni bir meydan okumadır. Bunları rakamlara dökerken çok basitleştiriyoruz, ama bunun arkasında toplumsal dramlar var. İşsizlik öyle o kadar kolay bir şey değil. Gelişmiş ülkelerdeki gibi işsizlik tazminatları yüksek değil. Hem düşük hem kısa süreli. 2019’da yıllık büyümede negatiflik bekliyorum. Marttan itibaren ihracat durulma sinyalleri verdi. 2020’de de büyümenin yüzde 4-5’i bulacağını düşünmüyorum.

Komuta ekonomisi

Bu gerçekçi senaryonuz, daha olumsuz senaryo ne olur?
Çılgınca bir senaryo belki ama tek karar alıcı olan Cumhurbaşkanı, ‘benim artık sabrım taştı, oyunu artık bu kurallarla oynamak istemiyorum’ diyebilir. Bunun emareleri de var. IMF kapısı kapatıldı. IMF bir çözüm olabilirdi. Dışarısı size güvenmediği için kaynak aktarmıyorsa o zaman kredi çarklarını yeniden nasıl döndüreceksiniz. Enflasyonu indiremiyorsunuz. Sürekli komplo teorileri geliştiriyorsunuz. Bu anlayışla dışa açık piyasa ekonomisini yönetemezsiniz. Ya aklıselime döneceksiniz, bunu kabulleneceksiniz. Bu sistemden ben de siz de memnun olmayabiliriz, ama bu sistemden daha iyi bir alternatif göremiyorsanız o zaman sistemin kurallarına göre oynayacaksınız. Birçok meslektaşım IMF ile anlaşmaya gidilecek diyor. Bu bir alternatif. 
Ama diğer daha kötü senaryoda ekonomik rejimi de değiştirmeye kalkabilir. Önce konvertıbıliteden başlayabilir. Diyebilir ki ‘kardeşim bundan sonra döviz mevduatı yok, herkes TL mevduatı tutacak’. Yabancı sermayede girişi serbest bırakırakıp, çıkışı zorlaştırabilir. Tabii benim hayal gücümü aşan başka çözümler de olabilir. Giderek bir komuta ekonomisine dışa kapalı bir yapıya dönüşmeye başlar. Bu tabii uzun vadede çok daha ciddi sorunlar yaratır, bugünü de arar hale getirebilir. İş oraya kadar gider mi, ona da çok ihtimal vermiyorum.

 

Bankacılık sallantıda

Şu anda Türk bankacılık sektörü güçlü mü?
2008-2009 döneminde çok sağlam bir bankacılık sistemi varken, şu anda çok sallantıda bir bankacılık sistemi var. Şu anda verilen devasa kredilerin geri ödemelerinde ciddi sıkıntı var. Belki de gelecek dönemde ekonomi yönetiminin masasının üstündeki en önemli sorun bu olacak. Çarkları yeniden döndürmek için geri ödünmesinde güçlük çekilen borçların yeniden yapılandırılması lazım. Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıklayacağı ekonomi paketinin birinci sırasında bu soruna çözüm getirecek maddelerin olması lazım.

Bu borçların millileştirilmesi kötü banka denilen yöntemler konuşuluyor. Bankaların ne kadar süprüntü borçları varsa bu bankaya devredilecek. Onu da tabii kamu finanse edecek. İmar Bankası gibi batan bankaların yarattığı sorununun faturasını yine halk ödeyecek. Şu anda yönetimin ekonomiyi bütün yapısal reformları içerecek bir paketi düşünecek, ona kafa yoracak halleri yok gibi geliyor bana. Eninde sonunda bu sorunlarla yüzleşmek zorundalar.

 

Yatırımcı demokrasiye bakar

Ekonomi yönetiminden iş insanına, işçisinden ekonomistine herkes yapısal reformlardan bahsediyor, ne var bunların içeriğinde?
Herkesin bundan aynı şeyleri anladığından ciddi şüpheliyim. Kriz nedeniyle ÖTV, KDV indirildi, bazı teşvikler verildi, şimdi ekonomi yönetiminin sözlüğünde bunlar da ekonomik reform. Ama bunların yapısal reformla ilgisi yok. Yapısal reform derken bir anlamda bazı noktalardaki düzeni değiştireceksiniz. Mesela kıdem tazminatı, bölgesel asgari ücret yapısal reformdur. Kâğıt üstünde vergi reformu yapacağım, kıdem tazminatını değiştireceğim diyor, kâğıt üstünde yazmakla iş bitmiyor. Bunları sonuç alıcı şekilde yapmak lazım. Yapısal reformların en büyük zorluğu iktidar kısa vadede ödeyeceği faturayı göze almak istemiyor. Gelecek 4.5 yıl seçim olmaması aslında yapısal reformlar için bir fırsat sunabilir. Yapısal reformlara da kaynak yaratmak gerekiyor. Yapısal reformun güçlüğü bu. 10 yıldır lafı ediliyor fazla bir şey yok. Hükümetin yapısal reformlarından biri sosyal adalete, sosyal desteğe yönelik olmalı. Bu kadar yüksek işsizlik ortamında, işsizlik tazminatı yeniden düzenlenecek mi, tazminat oranları yükseltilecek mi, bundan yararlanma koşulları esnekleştirlecek mi?

Çok ciddi bir güven sorunu var, yabancı yatırımcı bu ortamda gelir mi?
Tabii o başlı başına bir sorun. Ekonomi yönetimine, Merkez Bankası’na (TCMB), hukuk devletine güven yok. Güvensizlik toplu bir paket haline geldi. Portföy yatırımcı demokrasi var mı yok mu diye bakmaz, kazancına bakar. Ama buraya gelip milyonlarca dolar yatıracak biri bunu düşünür. Bu ülkenin geleceği nedir nereye gidiyor, yargı var mı, yarın öbür gün nasıl risklerle karşılaşabiliriz bunları tabii ki tartıyorlar. Ve son yıllardaki gelişmeler yabancı yatırımcıya cesaret vermiyor.

 

Sopayla inmez

Enflasyonda ciddi bir direnç var nasıl indirilecek?
Suni şeylerle yaraya merhem sürme yöntemlerinin para etmediğini açık şekilde gördük. Tanzim satışların sürdürülemeyeceği belliydi. Sopa politikasının sonucunu gördük. Enflasyonun nedeni farklı yerlerde aranmalı. Verimsiz tarım politikaları ve verimsiz dağıtım şebekesi var.