Beşinci yılında hâlâ tartışılıyor: Süleyman Şah Türbesi taşınmasa ne olurdu?
Emekli Tumgeneral Ahmet Yavuz ve EDAM Başkanı Sinan Ülgen’e sorduk: Süleyman Şah Türbesi taşınmasa ne olurdu?
İpek ÖzbeyTarih 13 Mart 2014...
Karakozak köyü ve türbenin bulunduğu bölge IŞİD kontrolüne geçti. Tarih 20 Mart 2014... IŞİD, YouTube üzerinden bir bildiri yayımladı: Süleyman Şah Türbesi üç gün içinde boşaltılmaz, Türk bayrağı indirilmezse türbeyi yerle bir edeceğiz...
Cumhurbaşkanı Erdoğan tepki gösterdi: “Böyle bir yanlışlık olacak olursa gereği neyse yapacağız. Bu topraklar bizim toprağımızdır. Bu topraklarda yapılacak bir saldırı aynen Türkiye’ye yapılmış bir saldırıdır.”
Tarih 22 Şubat 2015...
TSK, Şah Fırat isimli bir askeri operasyonla türbede bulunan 40 askeri ülkeye getirmek için Suriye’ye girdi. Türbe, patlayıcılarla havaya uçuruldu. Emanetler sınıra 200 metre uzaklıkta PYD kontrolündeki bölgeye taşındı. Üzerinden beş yıl geçti. Süleyman Şah Türbesi’yle ilgili tartışmalar bitmedi.
Peki, Suriye politikası çerçevesinde Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nun eski yerinden sınırın içine taşınması stratejik bir hata mıydı?
Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz o günkü ortamı şöyle anlatıyor: “Genel olarak ABD ve Batı cephesinde Suriye’deki iç savaşa taraf olmak jeopolitik hataydı. Bundan sonra yapılan en büyük hata Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nun yerinden alınarak 22 Şubat 2015’te ülke içine taşınması oldu. 2014’te IŞİD, Irak’ta Musul’dan Suriye’de Ayn el Arab’a (Kobani) kadar olan alanda adeta kendi egemenliğini kurmaktaydı. Bu maksatla Irak’ta Peşmerge ve PKK, Suriye’de ÖSO ve PKK/PYD ile savaş halindeydi. O günün koşullarında henüz Rusya, Suriye’deki savaşa dahil olmamıştı. Türkiye, rejimin devrilmesini amaçladığı için IŞİD’in de içinde bulunduğu bütün örgütleri rejimi zayıflatan unsurlar olarak görmekteydi. Bu nedenle Süleyman Şah Türbesi’nin etrafı IŞİD unsurlarıyla sarıldığında onlara müdahale etmek yerine Saygı Karakolu’nu taşımayı tercih etti. O dönemde PYD/PKK’nin Suriye’de ulaştığı seviye de ciddi tehdit olarak görülmüyordu. Ülke içinde de ‘açılım’ politikaları yürürlükteydi. Salih Müslim’in Ankara’da itibar gördüğü günlerdi. Esad esas hedefti. Diğerleri henüz tali hedef bile değildi. Bu genel çerçeveyi bilemezsek, bölgeye müdahale ve takviye yerine neden anılan türbe ve karakolun taşındığını da anlayamayız.”
Yavuz’a göre genel bakış açısındaki yanlışlık bölgeye müdahaleyi engelledi ve stratejik bir hata yapıldı.
Peki, bu hata nasıl sonuçlar doğurdu?
Bu konuyu “Vesayet Savaşları” adlı kitabında da detaylı olarak anlatan Yavuz, “Eğer o gün bir anlamda Suriye rejimiyle işbirliği içinde kolordu seviyesinde bir kuvvetle bölgeye müdahil olunsaydı, bir taşla üç kuş vurulmuş olabilecekti” diyor ve sonuçları anlatıyor: Türkiye karada IŞİD ile ilk mücadele eden ülke olacaktı. Üstelik uluslararası ortamda IŞİD’i destekliyor algısının üstüne yapıştırılmasına karşı en etkili argümanı ortaya koyacaktı. IŞİD’in de daha erken bir tarihte yenilmesini sağlayacaktı. Bunu 1.5 yıl sonra daha büyük bir maliyetle yapmak durumunda kaldı. Suriye’deki varlığı meşruiyet anlamında hiçbir zaman sorgulanmayacaktı.
‘SIĞINMACI SAYISINDAKİ ARTIŞ ENGELLENEBİLECEKTİ’
“ABD koridorunu daha erkenden ve daha etkili olarak engellemiş olacaktık” diyen Yavuz’a göre, PYD/PKK’nin adımlarına da daha o tarihte bir ayar verilmiş olacaktı. Üstelik bölgedeki Kürt kökenli vatandaşları da himaye etmiş olacak, Kürt kökenli yurttaşlarımızla gönül bağı kuvvetlendirilmiş olacaktı. Göçler, sığınmacı sayısında artışlar kısmen engellenebilecekti. Nitekim Fırat’ın doğusunda özellikle Tel Abyad bölgesinde o tarihlerde ve sonrasında yaşanan etnik temizlik kolaylıkla yapılamayacaktı.
Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, önemli bir noktaya daha değindi ve şöyle dedi: “Bu hatalar yapılmasaydı, belki de Rusya’nın bölgeye davet edilmesinin bile önüne geçilmiş olabilirdi. Daha erken bir tarihte ‘koridor’ hayalinin geçersiz kılınması K. Irak bağımsızlık referandumunun bile gündeme getirilmesini engelleyebilirdi. Hatta ABD için bile geri dönüş yolunu tercih etmesine yol açabilirdi.”
MÜDAHALE ZEMİNİ İÇİN KRİTİK
EDAM Başkanı eski Büyükelçi Sinan Ülgen ise türbenin, Türkiye’nin tek “eksklav”i olması, özellikle de Suriye iç savaşında oynadığı müdahaleye zemin oluşturma rolü ile kritik olduğunu söylüyor, “Baas rejimi dışında İran’ın da harekâtı kınaması; öte yandan ABD’nin destek vermiş olması, dönemin konjonktürel koşullarını göstermesi bakımından önem taşımaktadır” diyor. Ülgen’e göre, bölgede bulunan PKK terör örgütü ile organik bağlara sahip YPG militanlarınca harekâta yönelik bir provokasyon yaşanmadığını, hatta bazı çevrelerce bu durum bir koordinasyon emaresi olarak dahi yorumlandığını belirtiyor.