Ben çocuğum, benim işim ölmek değil
Şanlıurfa Viranşehir’de önceki günkü patlamada ölen 11 yaşındaki Ahmet Oktay Günak’ın sitedeki yavru kediye süt götürmek için evden ayrıldığı sırada yaşamını yitirdiği ortaya çıktı.
Demet YalçınOlayı duyar duymaz saatler içerisinde Viranşehir’e varıyorum. Elim ayağım tutmuyor. Tüm bu yıkımın yarattığı gri atmosferin ardında gözüme iki plastik şişeden kale yaparak oyun oynayan masum bir erkek çocuğa takılıyor. Yanına yaklaşıyorum. Gözlerini korkuyla açarak önce irkiliyor. Sonra elimi tutarak bombanın patladığı binaya arkamı dönmemi istiyor. “Oraya sakın bakma. Orada dün benim gibi bir çocuğu öldürdüler. Oraya gitme, yoksa ölürsün” diyor ürkek, ağlamaklı bir sesle. Adını soruyorum, kaşlarını çatarak “Zülfikar” diyor ve konuşmaya başlıyoruz:
- Gürültüyü duyunca çok mu korktun?
İnsanlar ölecek diye çok korktum. Annem, babam, kardeşim ve arkadaşlarım. Benden üç yaş büyük bir çocuk öldü. Çok üzüldüm.
- Bu kirli ortamda bile oyun oynayabiliyorsun.
Evet bol bol oyun oynayacağım. Çünkü ben bir çocuğum ve benim işim ölmek değil oyun oynamak.
Zülfikar’ın sözleri tokat gibi çarpıyor. Dün gece yaşananların hayat boyu Zülfikar’ın belleğine kazınacağını düşünerek, biraz da utanarak el sallayıp uzaklaşıyorum yanından.
İki metre ileride olay yerini sarı şeritlerle kapatmaya çalışan ve basın mensupları dahil herkesi olay yerinden uzaklaştırmaya çalışan polislere selam veriyorum. Aralarından biri, “Acımız büyük. Dün akşamdan beri uyumadan çalışıyorum. Kendi kendime soruyorum. “Bu düşmanlık ve kin neden?” diye... Ardından Ahmet K. isimli yurttaş söze giriyor:
Bombanın patladığı yerde evini ve arabasını kaybeden Avukat Hasan Ali Doğru ile bir araya geliyoruz. Olayı yeniden yaşıyormuşçasına titreyerek konuşuyor: “Binamız resmen kan gölüne döndü. Eşim hamile olduğu için çok korktu. Bir yandan eşimi sakinleştirip bir yandan da eşyalarımızı kurtarmaya çalışıyordum. Resmen bir savaşın ortasında ordan oraya çırpınarak koşuyor gibiydim. Göz gözü görmüyordu. Her yer kan gölüne dönmüştü. Çok şaşkındım. Bu bir kâbus olmalı diyordum. Haberlerde izlediğimiz bombalı saldırılar tam bizim evimizin içine kadar gelmişti. Bir çocuk öldü ötesi yok. En çok da bu canımızı acıtıyor.” Bu tür olayların yaşanacağının belli olduğunu, devletin de bunu bildiğini söyleyen Doğru, “Neden daha önce önlem alınmadığını aklım almıyor. Kesinlikle tedbir alınmamış. Bu esneklik ya da zafiyet kabul edilebilir değil. Bu kadar büyük bir bomba buraya kadar nasıl getirildi?” diye soruyor.
Patlamada harap olan evinde artık oturamayacaklarını anlatan Doğru, “Ailemiz ve köklerimiz burada olduğu için istesek de buradan kopamayız. Bir patlamayla vatan topraklarımızı bırakacak değiliz. Yapanları lanetliyoruz. Bu milletin vebalini nasıl taşıyacaklar? Olan iki masuma oldu Umarım bu son olur. Umudumuz bu. Ama huzur bir kere kaçtı mı? Dipsiz kuyuya düştük demektir” diyor.