Bekir Coşkun…

Bekir Coşkun’u geçtiğimiz Pazar günü kaybettik. Yazılarıyla, anılarıyla, Cunda Adası, kedileri ve köpekleriyle, ülkenin trajedileri ve traji-komiklikleriyle ama hep bir saygı ve bir tebessümle hatırlayacağım.

Özge Mumcu Aybars/ Statik Enerji

Yıl 2011 olmalı. Evdeki vileda eskimiş, kovanın sapı kopmuştu; yenilemek gerekti.  Ayvalık’ta eve yakın bir markete gittik. Reyona, teyzem İclal Homan ile girdiğimizde karşımıza üç kişi çıktı. Tansel Çölaşan ve Andrea – Bekir Coşkun beraber vileda almaya girmişler ve reyonda sadece iki vileda kalmıştı. Yok tepesi dönen, yok ucu şöyle olsun diyerek siyasetten uzak bir düzlemde konuşmaya başladık. Durumun absürtlüğünden gülüşmeye başladık, Bekir Abi, “Durun, benim bunu Emin’e anlatmam lazım.” Diyerek Emin Çölaşan’ı aradı. “Emin, nasılsın? Biz Andrea, Tansel, Güldal’ın ablası, kızı, hep beraber markette buluştuk, süpürge alıyoruz; hep beraber bu seçimde iktidardakini süpürmeye karar verdik.”  Neticede reyonda kalan iki süpürgeyi bölüştük, ayrıldık. Ergenekon Davası’nın dalgalarının gündemde olduğu bir dönem; olduk olmadık tapeler, sanki kişiler arasında büyük bir ilişki varmış gibi gösterilerek gündeme düşüyor. Kimbilir diye düşündüm, “Büyük vileda çetesi” olarak anılır mıyız, diye düşünerek marketten ayrıldık. 

Filmi geriye sarayım. Öcal ve Mehtap Benningtan çiftinin Cunda’daki evindeyiz. Öcal Amca, Danıştay eski Savcısı, babamın en yakın arkadaşlarından… Evlerinde yemekteyiz. Köpekleri Pako hayatta. Hürriyet’te Pako’nun Sayfası var. Gülerek şöyle diyor: “Gazete açıklamıyor ama en çok okunan köşe Pako’nun.” “Sizden daha çok mu okunuyor?” diye hayretle soruyorum. “Evet, benden daha çok” yanıtını alıyorum. 

Filmi biraz daha geriye sarayım. 2003 – 2004 yılları olmalı. Bekir Abi vakfa söyleşiye gelmiş, ben ise o dönem de 20’lerimin başındayım; okuruyum ve daha yeni tanışacağız. Üniversite son sınıf ya da yüksek lisansımın ilk yılı olmalı… Söyleşi öncesinde baş başa sohbet etmeye başladık. O zamanlar, o yılların getirdiği telaşla omuzlarımda büyük yük hissettiğim gamlı baykuş dönemindeyim. Artık o zamanki gündemim neyse onları anlattıktan sonra kendi hayatından hatıralara daldı, Urfa’dan İzmir’e, çocuklarına ve de oradan hayatın aşkı olarak tanımladığı Andrea’ya sözü getirdi. “Bak” dedi “Hayatta işler yoluna giriyor, girecek. Ama hayatta seçtiğin eş çok önemli, seveceğin ve senin hayatına renk katacak birini seç.” Hem şaşırdığım hem de kulağıma hep küpe olan bir sözü oluyor. 

Filmi, Ocak 1993’e sarayım. Babam, Melih Aşık, Bekir Coşkun, Emin Çölaşan ve Teoman Erel, RV Restoran’da bir yemek yerler. Babamın çelik yelek giydiği ve silah taşıdığı herkesin bilgisi dahilindedir, hatta “kovboy” diye Emin Çölaşan babama takılır. Fehmi Koru sonra köşesinde yazar: “O gece beş gazeteci çete kurdular, toplanıp silah üzerine yemin ettiler.” Bilen bilir, Ankaralı gazeteciler bir dönem kendilerine kurulan olası pusulara karşı poligonlarda eğitim alırdı, nedense Fehmi Bey hiç anlamazdı…

Bekir Coşkun’u geçtiğimiz Pazar günü kaybettik. Yazılarıyla, anılarıyla, Cunda Adası, kedileri ve köpekleriyle, ülkenin trajedileri ve traji-komiklikleriyle ama hep bir saygı ve bir tebessümle hatırlayacağım.