Bayburt'ta hayata kafa tutan bir müze
TBMM 2014 Onur Ödülü sahibi, Baksı Müzesi’nin kurucusu Hüsamettin Koçan, “Öteki müzelerden farkımız, hayata duyduğumuz büyük ilgi” diyor. “Akademik kalıpların içerisinde kalmayı tercih etmedik. Bu bölgede yaşayanların hayatları bizi çok ilgilendiriyor. O insanların buradan göçmelerini istemiyoruz. Bu topraklarda üretmelerini istiyoruz.”
Ceren Çıplak/Cumhuriyet
BAYBURT / BAYRAKTAR - “Bayburt Bayburt olalı böyle bir müze görmedi!” Bayburt’a yolu düşenler, Baksı Müzesi’ni görünce bu sözü söylüyor.
Dört yıl önce Bayburt’a 45 km uzaklıktaki Bayraktar Köyü’ndeki Baksı Müzesi’nin açılışına gittiğimde kendi köyüne müze kuran Hüsamettin Koçan’ın gerçekleşen bir hayaline, heyecanına tanık olmuştum. Koçan’ın heyecanı bugün de devam ediyor...
Geçen nisan ayında 2014 Avrupa Konseyi Müze Ödülü’nü alan Baksı, ödülün sembolü olan Miro heykelciğinin de yer aldığı sergiye ev sahipliği yapıyor.
Biliyoruz ki Baksı Müzesi’nin bir derdi var; müze aracılığıyla Bayburt’un hayatına etki edecek birtakım yararlar sağlanmaya çalışılıyor. Bu nedenle, Baksı Müzesi tüm müzelere esin verecek bir vizyona sahip.
Türkiye’de başka bir örneği olmayan Baksı Müzesi için “Bu bir hesaplaşma, kafa tutma meselesi” deniliyor. Koçan, yok olmaya, insanların birbirini inkâra yönelik davranışlarına karşı bir kafa tutma olduğunu belirtiyor. Tabii, bunu da bildiğimiz müzecilik jargonunun dışına çıkarak yapıyor.
Baksı Müzesi’nin ayırt edici özelliklerinden biri atölyelerinin olması. Atölyelerde, Bayburt’un ehram kumaşı gibi geleneksel ürünler işleniyor. Tasarımcılar, modacılar da o ürünleri çağdaş tasarımlarla buluşturuyor.
Atölyelerde yöredeki kadınlar çalışıyor. Bu nedenle, Bayraktar Köyü’nde “Kocalar evde çorba yapmaya başladı” gibi espriler dolaşıyor artık. Öğlene kadar köy işlerini yapan kadınlar öğleden sonra müzede çalışıyor. Bugün yaklaşık 20 kadın çalışan var. Müzenin hedeflerinden biri 200 kadının istihdam edileceği bir proje geliştirmek.
Kadınlar üretiyorlar, ürettiklerinden de gelir sağlıyorlar. Başlıca ilkesi Bayburt’taki göçü engellemek olan müzenin atölyelerindeki gelir arttıkça göçü önleyecek olan faktörler de güçleniyor.
Peki, Türkiye’nin en çok göç veren kentlerinden biri olan Bayburt’ta, ana derdi göçü önlemek olan Baksı Müzesi bu anlamda nasıl bir yol aldı?
Koçan yanıtlıyor:
“Müze olarak öteki müzelerden farkımız, hayata duyduğumuz büyük ilgi. Akademik kalıpların içerisinde kalmayı tercih etmedik, çünkü yaşam bize orada kalmamayı öğretti.
Bu bölgede yaşayanların hayatları bizi çok ilgilendiriyor. O insanların buradan göçmelerini istemiyoruz. Bu topraklarda üretmelerini istiyoruz.
Bu müze, seyirlik alan olmanın yanı sıra hayata insan için olanaklar akıtan bir kurum olma özelliğine sahip. Buradaki insanların kendi gelecekleri için, üretebilme olanakları için eğitim vermeye çalışıyoruz.”
Bir müze göçe ne kadar engel olabilir? “Bu bir fabrika değil ki” diye düşünürken aslında Koçan’ın bir başka hayaline adım attığımı anlıyorum.
Koçan, “Buradaki insanları üretken kılmak istiyoruz, ama bu üretkenliklerini geleneksel birikimlerinden yola çıkarak sağlamaya çalışıyoruz. Ehramı çok iyi üretiyorlar. O kumaşı yumuşatarak ev tekstiline kazandırmak istiyoruz. Belki ileride fabrikalar kuracağız. Büyük üretim tezgâhları olacak, ama elin ürettiği bir çoğul üretim olacak” diyor.
Baksı Müzesi, köydeki gündelik yaşamı kolaylaştıracak pek çok adıma da ön ayak olacak.
Örneğin, köyün meydanına yeni bir şadırvan yapılacak, altyapı sorunları çözülmeye çalışılacak. İmar planı çıkarılacak. Köy meydanındaki konak restore edilip etnografya müzesine dönüştürülecek.
Koçan, Baksı’nın uzun nutuklar atan, üretmek adına emirler veren bir proje olmadığını vurguluyor:
“Baksı, insanı üretken kılarak direnç oluşturmaya çalışan bir proje, bu da çok masum bir şey, zaten masumiyeti bir direnç olarak görüyorum. O direnç de vicdandır.
Aslında, Baksı bir vicdan projesidir. Yok olmaya, ötekileştirmeye, insanı bağlam dışına itmeye, insanı kendi öyküsünden koparmaya karşı direnç oluşturma meselesi...
Bu dünyanın daha iyi bir dünya olmasını istiyorsanız üretin!”
(Baksı Müzesi’ne bağış yapmak amacıyla oluşturulan “Baksı Dostları” projesine katılmak için http://baksi.org/ sayfasını ziyaret edebilirsiniz)
‘Miro’ya Açılan Heykelli Yol’
Baksı Müzesi, 2014 Avrupa Konseyi Müze Ödülü’nün sembolü olan Katalan sanatçı Joan Miro’nun “Güzel Göğüslü Kadın” adlı bronz heykelinin merkezinde bir sergi hazırladı. “Miro’ya Açılan Heykelli Yol” adlı sergide Miro’nun heykelinin yanı sıra Ali Teoman Germaner, Altan Gürman, Meriç Hızal, Seçkin Pirim’in de aralarında olduğu toplam 23 sanatçının heykel çalışmaları yer alıyor.
Bir dönemi antik kentler üzerine belgeseller yapan serginin küratörü Emre Zeytinoğlu, sergi konsepti olan “heykelli yol” temasını şöyle anlatıyor:
“Antik kentlerin merkezi, toplumun önemsediği değerleri sergiler. Kahramanların, sanatçıların ya da filozofların anıtları, kentin idari binaları, tapınaklar, müzeler, tiyatrolar vb. ve hep bu heykelli yolların çıktığı merkezlerde yer alır.
Heykelli yollar, her ne kadar insanları merkeze taşımak işlevini görürlerse de aslında bu yolların kendileri de en az merkez kadar değerlidir.
Baksı Müzesi, Miro’yu merkeze yerleştiriyor ve onun çevresinde oluşturulan bir sergi ile metaforik bir heykelli yolu da inşa ediyor.”