Batı'nın İki Yüzü: İslamofobi ve İfade Özgürlüğü
cumhuriyet.com.trSon zamanlarda yapılan hararetli tartışmaların ana noktasını, İslamofobi ve ifade özgürlüğü oluşturmaktadır. “Müslümanların Masumiyeti” isimli, her karesinin provokasyondan nasibini aldığı film ve bunun karşılığında Müslüman ülkelerde yaşanan orantısız ve şiddet içeren tepkiler, ifade özgürlüğü kavramının sınırlarının ve çerçevesinin tekrardan sorgulanmasını gerektirmiştir. Söz konusu sorunun hukukun alanına girdiği unutulmamalıdır. Bu bağlamda, “Müslümanların Masumiyeti” filmi, tüm kişisel önyargılardan arınarak, AİHM’nin öngördüğü kriterler kapsamında incelenerek değerlendirilecektir.
Bu noktada, tahlil edilmesi gereken ilk hususu, AİHM’nin dine hakaret içeren yapıtlara karşı yaklaşımının belirlenmesi oluşturur. AİHM, ifade özgürlüğü ve bu kapsamda dine hakaret hakkında iki önemli karara imza atmıştır. Bu konuda verilen ilk karar, Avusturya’ya karşı açılmış olan “Otto-Preminger” davasıdır. Bu dava, bir film yapımcısının Hıristiyanlık dinine ve İsa’ya hakaret içeren bölümlerin yer aldığı bir filmin yasaklanması sonrası konunun AİHM’ye yansımasıyla ilgilidir. Merkezi Innsbruck’da bulunan film şirketinin, “Das Liebeskonzil” adlı eserde, İsa ve Hıristiyanlık aleyhinde bölümler yer almaktaydı. Katolik derneklerinin başvurusu sonrası film önce yasaklanmış ve iç hukuk yolları tüketildikten sonra konu Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’nun önüne götürülmüştür. Bu bağlamda, 1994 yılında verdiği kararda Strasbourg Mahkemesi, dine hakaretin fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği kararını almış ve Avusturya makamlarını haklı bulmuştur.
AİHM, dine hakaret konusunda tüm dinlere karşı tarafsızlığını korumaya gayret etmiştir. Özellikle İslamofobinin en yoğun yaşandığı 2005 yılında garip bir tesadüf eseri 11 Eylül’ün yıldönümünden iki gün sonra, ‘İ.A. - Türkiye Davası’nda bakın AİHM ne diyor: “...İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve her bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil etmektedir. 10. maddenin 2. paragrafı uyarınca, bu kabul gören, zararsız veya kayıtsızlık içeren ‘bilgiler’ ve ‘fikirler’ için değil, aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir, ancak 10. maddenin 2. paragrafında yer alan ifade ve düşünce özgürlüğü bazı ‘görev ve sorumlulukları’ beraberinde getirmektedir; bunlar arasında yer alan din ve inanç özgürlüğü söz konusu olduğunda başkalarına zarar verecek nitelikteki söylemlerden ve saygısızlık edecek davranışlardan kaçınılması gerekmektedir. İlke olarak, büyük hayranlık ve sevgi duyulan dini hedef alan aşağılayıcı eleştirilerin yaptırıma tabi tutulması gerekmektedir... ” Dolayısıyla, AİHM, dine hakaret içeren ifadeleri esas itibarıyla düşünce olarak görmemekte ve bu tür ifadeleri cezai yaptırıma bağlayan ülkelerin amacının meşru olduğunu belirtmektedir.
Görüldüğü gibi, İslam dinine karşı nefret söylemi içeren ifadelerin yasaklanması ve cezalandırılması konusunda herhangi bir hukuki engel yoktur. AİHM, her ne kadar devletleri bu konuda yasaklayıcı düzenlemeler yapmaları konusunda zorlamasa da alınan önlemleri yukarıda alınan gerekçelerle AİHS’ye aykırı görmemektedir.