Batı’da Yunanistan, doğuda Ermenistan tarihsel takıntılarını sürdürüyor: İki şımartılmış komşu

Türkiye ile ilgili önüne hangi raporlar gidiyor, nasıl değerlendirmeler okuyor, neler kestiriyor bilmemiz olanaklı değil ancak Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Türkiye’ye sardı. Yüzyıl önce Birleşik Krallık’ın kışkırttığı Yunanistan’ı, Türkiye’ye karşı şimdi o kışkırtıyor. Paris, niye kışkırttığının bilincinde... Ancak Fransa’ya güvenen Atina niye kışkırdığının farkında mı? Tutkularla, duygularla dış politika, sanki bölgemizin hastalığı gibi.

Sertaç Eş

Fransa, Suriye ve Libya’da Türkiye yüzünden tutunamadı. Toplumuna entegre edemediği Müslüman nüfusa esin kaynağı olmasını istemediği Suriye’deki radikal İslamcıların tasfiyesini PKK/YPG’ye ihale etmek istedi. Olmadık güzellemeler yaparak örgütü güçlendirmek istedi, Türkiye izin vermedi.

Macron, “Tarihsel arka bahçe” olarak görülen Libya’da, kendi desteklediği Hafter’e karşı Türkiye desteği ile başarı sağlayan Trablus hükümetini Paris’e davet etme noktasına geldi.

Sürekli birilerinin arkasına saklanan Yunanistan, AB’den istediği desteği alabilseydi, Türkiye’ye yaptırımlar gündeme gelseydi, Almanya AB’nin bu ülkeye verdiği kredileri, bu ülkedeki yatırımlarını riske atabilseydi, tüm bu gelişmelerin ardından diyalog isteyecekti. Çıkarlar örtüşmediği için Merkel, “yükümlülükleri” anımsatmakla yetindi.

Bir de ABD faktörü var. Macron’un NATO’yu “sıfırla çarpmasını” engellemek için tatbikat yapan Yunan gemilerine kendi gemilerinin de refakat etmesini sağlayarak, çatışma riskinde araya girmeyi planlıyor. Çünkü, Türkiye-Yunanistan çatışması NATO’yu ağır yaralar ve faturanın büyüğü ABD’ye çıkar.

Günün sonunda Yunanistan’a, silah satın almanın dışında pek bir şey kalmayacağı deneyimlerle sabit.

HAYALPEREST ERMENİSTAN

Doğudaki komşumuz Ermenistan’la da yüzyıllık sorunlarımız var. Varla yok arası bir devlet, ancak özgün bir ulus, özgün bir kültür... Erivan’da kendisinde bir potansiyel olduğunu hisseden herkesin ilk işi dışarı çıkmak... Tarihsel Rus politikasının bakış açısıyla, Müslüman bölge ile arasında bir tampon bölge/hava yastığı. Türklere karşı yaklaşımları anlamsızca ve düşmanca. Türkiye’den toprak talep eden bir anayasaya sahipler. Öyle bir toplumsal takıntı oluşturulmuş ki bilinçli bir normalleşme zor görünüyor. Her an Türklere saldırma psikolojisi ile yaşıyorlar.

Azerbaycan’a saldırdılar. Kafkaslar’da Türkiye’ye karşı şımartılan bir ülke. Özellikle Karabağ ekibinin gözü Türk düşmanlığından başka bir şey görmüyor. Bunlar bilinenler.

Az bilinenleri düşünmeye başlayınca denkleme Gürcistan da giriyor. Rusya’ya karşı ayakta durmaya çalışan Gürcistan, tarihsel Javaheti/Ahılkelek sorunuyla yüzleşiyor. Sorun yine Ermeni nüfus. Türklerin kendilerine saldırdığı iddiasıyla kargaşa yaratmak isteniyor. Stalin’in Ahıska Türklerini sürüp, yerlerine Gürcü ve Ermenileri yerleştirmesiyle doğal yapı bozulmuş. Şimdi yan etkileri ortaya çıkıyor. Son dönemde Ermeni saldırısı ile gündeme gelen Tovuz bölgesiyle bu bölge, Bakû-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nın geçtiği kritik bölge. Azerbaycan’ı dünyaya bağlayan fiber hattı da Tovuz’dan geçiyor.

Günün sonunda Kafkaslar’daki geçici alevlenmeler de doğu komşumuza yaramıyor.

Ankara, Ege ve Kafkaslar’daki gelişmeleri hak ettiği şekilde ciddiye aldı. Hem Batı’da geçmişten gelen, günümüzde ülkemizi oyalayan, gelecekte de uğraştıracak sorunlar var olacak. Türkiye, duygusal ve refleksif yaklaşımlar yerine önceden planlanmış uzun erimli politikalar geliştirmeli. Bu bir boyutu... İktidar için en tatlı boyutu ise “restleşmelerin” iç politikada işe yaraması...