Başlama noktası yaratmak! Feridun Andaç’ın yazısı...

Masamı kitaplarla donattım. Her birinde kalmak, oralardan başlamak istiyorum. Okuma kaydım aynı zamanda benim çalışma yol haritamın da izlerini taşır. Her okuma / yazma uğraşını “çalışmak” olarak görenlerdenim. Balkondaki masam bu okumalarıma eşlik edecek. Yazdıklarıyla beni etkileyen yazarların ardına düştüğümü söyleyebilirim. Bu dün de böyleydi, bugün de. Bunun “neden” olduğunu çok da sorgulamadım. Onlar gibi yazmak düşüncesi yerine, “ben yazarsam nasıl yazarım”ı düşündüm hep. Hatta “nasıl yazmam” desem daha doğru.

Feridun Andaç

BAŞLAMAK

Baharın esintisi. Yaza kavuşmak için kuş seslerini dinlemek gerek. Burada, Alemdağ’da her sabah uyanınca seni karşılayan.

Güne başlama sevincidir bu.

Sonra, insana dair düşününce kaygıların da başlıyor. “En iyisi romanı, ‘Kimsiz, Kimsesiz’i yazmaya devam etmek,” diyorsun. Ya da okumak...

Masamı balkonda o nedenle donattım. Bu, yeni bir ses / söz arayışı benim için. Her zaman bir yerden başlamak gerektiğine inanırım. Başlangıçlar o nedenle deri değiştirmeye yöneltir insanı da.

Balkondaki sardunyalar rengarenk coşmuş. Her sabah seyrindeyim onların... Güneşin ışığı kıvılcımlaştırıyor her birini. Işığın böyle çoğalmasını seviyorum. Yeşilden ağıp gelen mor, turuncu, pembe, turkuaz renkler içimi alevlendiriyor.

MASAMI KİTAPLARLA DONATTIM

Masamı kitaplarla donattım. Her birinde kalmak, oralardan başlamak istiyorum. Kayda geçmeliyim bunları. Dönüp dönüp okuyacağıma, defterler açarak yol alacağıma göre...

Kentler ve Köpekler / Mario Vargas Llosa

Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın / Umberto Eco, Jean Claude Carriere

Çöküş: Toplumlar Başarısızlığı ya da Başarıyı Nasıl Seçerler / Jaren Diamond

Kerem ile Aslı Hikâyesi (Raif Yelkenci Yazması) / Haz. Ali Duymaz

Ulusların Düşüşü: Güç, Zenginlik ve Yoksulluğun Kökenleri / Daron Acemoğlu, James A. Robinson

Üç Hayat / Gertrude Stein

Aşkın Suçları / Marquis de Sade

Anlama Yetisinin Yönetimi Üzerine / John Locke

Şeytana Satılan Ruh ya da Kötülüğün Egemenliği / Jean Baudrillard

Gül ve Dinamit / Heinrich Böll

Goethe Öleyazıyor /Thomas Bernhard

Albert Camus ve Başkaldırma Edebiyatı / John Cruickshank

Yedi Deli Adam / Roberto Arlt

ÇALIŞMA YOL HARİTAM

Doğrusu bu okuma kaydım aynı zamanda benim çalışma yol haritamın da izlerini taşır. Her okuma / yazma uğraşını “çalışmak” olarak görenlerdenim.

O nedenle bir yazar veya konu okuması yaptığımda, bunu çalışmak olarak nitelendiririm. Balkondaki masam bu okumalarıma eşlik edecek.

Okurken yazmak, notlar almak her daim yeni bir başlangıç duygusunu verir bana. Şunca kitabın hangisinden başlamalıyım diye kaygılanmam, kendime oyalanma durakları yaratmam. Zihinde olduğu kadar, masamın çalışma gündeminde de belirli bir sıralama vardır.

Birkaç gün sonra on günlüğüne bir yolculuğa çıkacağım... Adım adım Fethiye’ye kadar uzanacağım. Varmak değil, gitmek, yola çıkmak amacım.

Masadan yalnızca Yedi Deli Adam ile Kentler ve Köpekler’i alacağım yanıma. Yolculuk okumalarıma katacağım bunları da.

KENDİ DURAKLARINI YARATMAK

Timur Selçuk’u özlüyorum. Yalnızca sesini değil, her konuşmamızdaki heyecanını, tok ve dik duruşunu, yaşama ahengini, güven veren dostluğunu özlüyorum. İhtimal bu dost sıcaklığıyla bana eşlik edecek yolculuğumda. Size eşlik edebilecek yol arkadaşlarınızı düşünün derim.

Mario Vargas Llosa ile Gabriel Gárcia Marquez’in edebi dostluğunu düşününce, neden bunun yol arkadaşlığına dönüşemediği, kesintiye uğradığına dönüyorum ister istemez.

Edebiyatımızda da pek rastlanmayan bir yakınlık, sonrasında öfke ve kırgınlıkla kopuş... Edebî yol arkadaşlığını önemserim. Ama gelin görün ki; bu, bende yalnızca yazılan kitaplarla süren bir dostluktur.

Yazdığıyla beni kendine çeken bir yazarla bir yere yolculuğa çıkmayı pek düşünmem. Geçenlerde bir dostum Flaubert ve Dostoyevski’den çok söz ettiğime değinirken, şunu sormuştu bana: “Hangisiyle sohbet etmek, yolculuğa çıkmak istersin?”

“Yalnızca Flaubert’le sohbet etmek isterdim, çünkü konuşmadan anlaşabileceğim biriydi. Yolculuğa çıkmak istemezdim, beni sapkın yapabilirdi. Dostoyevski, yazdıklarından daha çok, ruh haliyle üzerime çökebilecek bir karanlık... O nedenle yan yana bile gelemezdim...” gibisinden yanıt vermiştim dostuma.

Müptezel biri olmasam da; yol arkadaşlarım edebiyat dışındandır. Yani bir yere, bir ülkeye, bir kente giderken yanı başımda hissetmek istediklerimle ille de yan yana iki koltukta oturmam da gerekmiyor!

Önerim; sizi hiç mi hiç bırakmayan, kendinize duygudaş, gönüldeş kıldıklarınızı hatırlatanlarla eşlik etmeyi önceleyin.

Gabo ile Maro kitabını okurken (Ángel Esteban-Ana Gallego) Latin Amerikalı yazarların tutkularını nasıl yaşadıklarına bir kez daha tanık oldum. Yıllar önce Pablo Neruda kendi öyküsünü Yaşadığımı İtiraf Ediyorum da anlatırken, hayatındaki iniş çıkışlarla birlikte o tutkulu yol alışlarını da dillendirmişti.

Gene de onun öyküsü bir kaya tuzu gibi dururdu karşımda. Bize her açıdan daha yakın duran Resul Hamzatov’un Benim Dağıstanım’da anlattığı yaşama yolculuğu her şeyiyle bir yerin / coğrafyanın / kültürün doğasının tutkuyla nasıl yaşanabileceğini göstermesi bakımından daha sıcak, etkili gelmişti bana.

Bu açıdan siz de kendinize bir başlama noktası yapmak istiyorsanız; ilkten J. J. Rousseau’nun İtiraflar’ına, ardından Augustinus’un gene aynı adla yazdığı o kült yapıtına (İtiraflar) ve Tolstoy’un kendini anlattığı şu üçlemeye dönmenizi isterim: Çocukluk / İlkgençlik / Gençlik.

OKUMAK İSTEDİĞİN KİTABI YAZMAK

Yazdıklarıyla beni etkileyen yazarların ardına düştüğümü söyleyebilirim. Bu dün de böyleydi, bugün de.

Bunun “neden” olduğunu çok da sorgulamadım. Onlar gibi yazmak düşüncesi yerine, “ben yazarsam nasıl yazarım”ı düşündüm hep. Hatta “nasıl yazmam” desem daha doğru.

Örneğin; Jules Verne, Steinbeck, Orhan Kemal tutkunu olduğum yıllarda onlar gibi yazmak istemeyeceğimi biliyordum.

Çehov öğreticiydi, ama onun gibi bir hayatım yoktu. Bana şunu göstermişti: Dön kendi hayatına, çevrene, insan, topluma bak. Jack London bir tutku aşılamıştı, Hemingway de öyle.

O yolda yürürken karşıma çıkan her yazar bana şunu fısıldıyordu; kendi katedralini inşa et, Babil Kuleni kur.

Montaigne, Cervantes, Shakespeare, Gogol, Tolstoy, Sait Faik, Yaşar Kemal’in de söylediği buydu.

Yazıda bir başlama noktası için böylesi yolculuklar kaçınılmaz derim.