Baskılarla hesaplaşmalar...

İnsanların nasıl kayıp figürlere dönüştüğünü anlatan gerçekçi bir oyun ile körleşmenin nasıl bir karanlık gelecek hazırlayabileceğini yansıtan soyut bir oyun...

Öznur Oğraş Çolak/Cumhuriyet

Küçük bir sahnede ve salonda harikalar yaratan bir tiyatro. “Harikalar” diyorum, çünkü ben de çoğu tiyatro seyircisi gibi bir tiyatro oyunu seyrederken kendimi oyunun içinde bulmak isterim.

“Oyunu sahnelerken ve oynarken en önemli konu, doğal ve gerçekçi bir oyunculukla belli bir mesafeyi korumak ve umudu içimizde barındırmak oldu. Her iki oyunda da özellikle gençler bu umudu aktarmanın en önemli figürleri” diyor Nesrin Kazankaya... Tiyatro Pera’da sahnelediği oyunların çoğunu kendi yazıyor, yönetiyor ve oynuyor. Kazankaya, her oyununun farklı bir anlatım biçimi taşımasına özen gösteriyor. Bu kez Tiyatro Pera’nın yeni oyunu, “İki Oyun Bir Ülke: Hesap Benden-Cumhuriyet İstasyonu”...

Oyunu iki yıl önce yazan Kazankaya, “Bir ülkede geçen, özel yaşamları, bireysel dertleri dile getiren gerçekçi bir oyunla; soyut bir anlatımın toplumsal sorunları dile getirdiği bir oyunu, bir arada oynanması için yazmıştım. Sistemin üzerlerinden buldozerle geçtiği yaşamları, insanların nasıl kayıp figürlere dönüştüğünü anlatan gerçekçi bir oyunla; yaşananları görmezden gelmenin, körleşmenin nasıl karanlık bir gelecek hazırlayabileceğini anlatan soyut bir oyun yazıp sahnelemek projenin çıkış noktasıydı” diyor.

Birinci perdede seyrettiğimiz “Hesap Benden”, hapishaneden yeni çıkmış ünlü bir edebiyatçının, ailesi ve yakınlarıyla bir araya geldiği bir gecede geçiyor. Özlem, sevgi ve hoşgörüyle başlayan gece ilerledikçe, tuhaf bir hesaplaşmaya; özel yaşamların, dostlukların sorgulandığı bir öfkeye dönüşüyor.

Kazankaya, “Bu büyük hesaplaşma belki de hepsi için yeni bir yaşamın başlangıcı olacaktır. Askeri ve sivil baskı dönemlerinde yaşananlar; kaybedilmiş yılların kimden ve nereden sorulacağı bilinmeyen hesabı, onarılması olanaksız parçalanmalara yol açıyor: Kimlikler, aileler, ilişkiler, düşünceler ve hedefler parçalanıyor” diyor.

En yakınındakini sorumlu tutmak, geneli görememek, özel ilişkileri suçlamak, insani zaaflar olarak ortaya çıkıyor oyunda. Kazankaya, tanık olduğum, bildiğim dağılmalardan yola çıkıp, hayalimdeki bir evin penceresinden usulca bakarak kurguladığım bir oyun diyor “Hesap Benden” için...

“Cumhuriyet İstasyonu”, adından anlaşılacağı gibi bir tren istasyonunda geçiyor. Soyut bir oyun, totaliter bir sistemin, köhne bir tren istasyonunda, küçük bir model olarak simgelendiği bir distopya. Bir anne, bir genç kız, bir öğrenci ve bir gazeteci, değişik yerlere gitmek için istasyona geliyor. Oyundaki diğer karakterler, İstasyon şefi, yardımcısı ve denetçi, yolculara bilgi vermemekte ısrarlılar. Başlangıçta sevecen davranan istasyon görevlileri, giderek şiddet içeren baskılar ve tuhaf kurallarla kara komediye dönüşen olaylara neden olurlar.

“Cumhuriyet İstasyonu” tüm distopyalar gibi doğal olarak korku salıyor insanın içine. Gerçek bir durum değil, aslında bir varsayım. Distopya, insanların ve toplumların tektipleştirildiği, yasalarla özel yaşamların silindiği, yalnızca devletin bekası için yaşamak zorunda bırakıldığı, karamsar bir gelecek varsayımı.

“Gözümüzün önünde yükselen ve engellenebileceğini gayet iyi bildiğimiz hızlı faşizan tırmanışlar, edebiyatta distopya türü eserler veren yazarların takipçisi yaptı bizi de. Peki o kitaplar, filmler umutsuzluk kaynağı mıdır? Elbette hayır. Tıpkı oyunumuzun bizim için umut içerdiğini bildiğimiz gibi” diyor Kazankaya.

Oyunda söylendiği gibi “koyun olmamak”, “güdülen olmamak”; insan olarak öz varlığımızı, toplumsal olarak da sosyal kimliğimizi savunmamız gerek. Oyun aslında günümüzde yaşadıklarımızın son noktası düşüncesini de ister istemez getiriyor aklımıza. Şu anda yaşanan baskılara iyi bir cevap, yani topluma korkunç, ama yerinde bir mesaj gibi...

Kazankaya, “Cumhuriyet İstasyonu”nu yazarken, Kafka, Orwell, Bradbury, Huxley, Gilliam, Stoppard gibi çok sevdiği yazarların ona yol gösterdiğini söylüyor: “Tüm bu yazarların yazdıkları, geçmişte ya da günümüzde yaşananlarla, ne yazık ki büyük benzerlikler taşıyor. İki yıl önce yazdığım oyun yalnızca karanlık bir gelecek varsayımıydı. Bugün izleyicinin günümüzle paralellik kurması, bir vatandaş olarak hüzün veriyor bana.”

Nesrin Kazankaya, her iki oyunun da gizli kahramanlarının aslında “gençler...” olduğunu düşünüyor: “Kayıp bir kuşak olduğu düşünülen, 12 Eylül darbe sonrası 1980’lerde doğanların, 1990’lılarla birlikte 2013 Mayıs itibariyle tüm ülkemize yayılan eylemlere öncülük yapmaları; varoluşlarını, özgürlüklerini ve geleceklerini savunma biçimleri, ülkemiz aydınlanma süreci için çok önemli ve beklenmedik bir dönüm noktası oldu. Hepimizin, belki de önyargılı görüşlerimizi yeniden düşünmemizi sağladı.”

Dramaturjisini Şafak Eruyar’ın, dekorunu Hazal Günal’ın, kostüm tasarımını Nilüfer Moayeri’nin üstlendiği oyunda, Can Başak, Can Kolukısa, Nesrin Kazankaya, Can Yılmaz, Emre Çakman, Kayhan Teker, Bahar Karaoğlu rol alıyor.