Başka türlü yaşamak mümkündü biz karar verip, bu adımı attık
İstanbul’daki yaşamımıza nokta koyup, İzmir Bayındır’ın bir dağ köyü Marmariç’e yerleşeli yaklaşık bir yıl oluyor. Hemen söyleyeyim; bu bir şehirden kaçış öyküsü değil, bir tercih. Tüketim odaklı hayat yerine, daha paylaşımcı, üretken ve doğa dostu bir yaşamı tercih ettik. Sanırım bir çeşit yaşam deneyi, doğa dostu yaşam biçimlerinin yaygınlaşması yolunda attığımız bir adım...
Oya AymanEşim Uygar ile Marmariç’e yerleşme kararını tam olarak ne zaman verdiğimizi hatırlamıyorum. Bu ani bir karar değil, uzun bir süreç. Bunda "daha yaşanabilir bir çevre için ekoloji ve sivil toplum hareketi"nin içinde yer almamızın etkisi var. Her ikimiz de yıllardır güvenilir gıda, temiz enerji ve suya ulaşım, doğa koruma, adil ve kirletmeyen üretim biçimlerinin yaygınlaşması için çaba gösteriyoruz.
İnsan daha sade ve üretken bir yaşam hayalini kurmaya başladığında buna ulaşmak için çaba gösteriyor, bizim yaptığımız da bu... Çevremizde bu hayalle kırsalda yaşamayı seçen çok arkadaşımız var. Onların cesareti ve deneyimleri de bizim için önemli bir motivasyon kaynağı. Ama en önemlisi, eğer arkadaşlarımız yeni bir yaşam ve topluluk hayaliyle yola çıkarak Marmariç’teki yaşamı başlatmasaydı biz de burada olamazdık.
Ancak harekete geçmek için karar vermek yeterli değil. Kentte doğup büyümüş ve 40 yaşını aşmış insanlar olarak, kırsalda yaşama kararımızın ardından hem ekonomik hem psikolojik olarak hazırlanmamız, hem de bu konudaki deneyimlerden yararlanmamız gerektiğinin farkındaydık. Aslında kentteki yaşamımızda da olabildiğince az tüketerek yaşıyor ve mümkün olduğunca doğa dostu yaşama destek olmaya çalışıyorduk. Ekolojik üretim yapan küçük üreticiden alışveriş yapıyor, çoğunlukla evde yemek yiyor, mutfak atıklarımızı oturduğumuz sitenin bahçesinde kompost gübreye dönüştürüyor ve aynı küçük bahçede çilek, domates, salatalık, biber ve mısır yetiştiriyorduk. Tabii tadımlık!
Çiftliklerde gönüllü çalışmak, proje yürütmek, rapor hazırlamak ya da haber, makale yazmak için yaptığımız onlarca seyahat dışında kırsalda yaşam tecrübemiz yoktu. Bunu gerçekleştirmiş arkadaşlarımızın deneyimlerini dinliyor, fırsat buldukça yurt dışındaki ekolojik köylerde araştırma yapıyorduk. Genellikle aynı meseleye parmak basılıyordu: Dağ başında ev yapmak, güneşten elektrik üretmek, yağmur suyunu depolamak... Bunların hepsi teknik işlerdi, gerekli finans ve bilgiyle herkes yapabilirdi. Önemli olan bu yaşamı sürdürebilmekti. Bir topluluğun parçası olmak, birlikte üretip işleri paylaşmak, yeni bir yaşamda ayakta kalmayı kolaylaştırıyordu.
Araziyi aldığımız ilk gün orada uyuduk
Daha önce birkaç kez ziyaret ettiğimiz arkadaşlarımızla konuştuk ve bir süre fırsat buldukça Marmariç’te kalıp niyetimizin hem topluluğa hem de bize için uygun olup olmadığını denemeye karar verdik. İki yıl boyunca her ziyaretimizde kendimizi, artık Marmariç ahalisi olan eski arkadaşlarımıza daha yakın hissettik.
2013 baharında bir arazi alıp evimizi yapmaya karar verdik ve ilk baktığımız araziye âşık olduk. Burası ortak mekân olarak kullandığımız okul binasına beş dakika yürüme mesafesinde, eski bir bağ arazisiydi. Çevremiz çam ormanları ve kiraz bahçeleriyle kaplıydı. Meşe, sandal, fıstık çamı, ceviz, ahlat, yabani erik, incir, zeytin gibi pek çok meyve ağacının yanında çiçekleri ve otlarıyla, kentte alışık olmadığımız bir çeşitliliğe sahipti. Satın aldığımız gün, arazideki eğrelti otları arasına kurduğumuz çadırda uyuduk. Gece boyunca öten alaca baykuşun sesi ve çakalların çığlıkları buradaki yaban hayatının varlığı hakkında fikir veriyordu. Arazide geçirdiğimiz ilk gecenin sabahı hissettiğimiz huzur, doğru yoldayız, dedirtti bize.
2014 sonbaharında köye taşınmak üzere hedef koyduk. Ev için biraz daha para biriktirmek ve işlerimizi düzene koymak için 1.5 yılımız vardı. Bu arada Ali de ortaokulu bitirecek ve liseye başlayacaktı. Bir yıl sonra çalıştığım dergiden ayrıldım ve evimizin 2014 Nisan’ında başlayan inşaatıyla ilgilenmeye başladım. Diğer yandan araştırmaya ve yazı yazmaya devam ettim. Change.org’un direktörü olan Uygar’ın işten ayrılması gerekmiyordu. Çünkü işlerinin çoğunu bilgisayar üzerinden internet bağlantısıyla ve ayda bir hafta seyahat ederek halledebiliyordu.
Evimiz de küçüldü ihtiyaçlarımız da...
Marmariç ahalisinden arkadaşımız Saydam, aynı zamanda mimar olan ablamın projesini çizdiği evin uygulamacı mimarı oldu. Onlar da beş yıl önce eşi Pelin ve şimdi, biri 6, diğeri 10 yaşında olan iki çocuklarıyla birlikte Marmariç’e yerleşmişlerdi. Bir yandan ineklerin bakımı, sağımı ve peynir yapımıyla ilgilenen Saydam, diğer yandan da İzmir’in çeşitli yerlerinde mimarlık yapıyor. Pelin ise çocuklarını gönderdiği Çınardibi Köyü İlkokulu’nda bir permakültür projesi yürütüyor. Her yıl haziran ayında dans, akrobasi, drama, resim ve ileri dönüşüm etkinliklerinin yapıldığı, pek çok okul için model olabilecek bir festivali organize ediyor.
Hayalini kurduğumuz ev başlangıçta oldukça büyüktü ama Saydam “Buranın dondurucu kışında bu büyüklükte taş evi ısıtmakta zorlanırsınız” diyerek iki odadan vazgeçirdi. Uygar ve ben çalışma odalarımıza böylece veda ettik.
Uygar internet bağlantısı sorununu çözünceye kadar salondaki çalışma masası yerine, su depomuzun üzerinde güneş panellerinin arkasına kurduğu arazi ofisinde çalışıyor. Bense diz üstü bilgisayarımla her yerde yazı yazabiliyorum. Buraya gelirken hemen hemen yarısından vazgeçtiğimiz kitaplarımız depodaki raflarda duruyor ve ihtiyaç halinde ortaya çıkıyorlar. İlgi duyduğum kitapların içeriğinde de değişiklikler oluyor: Ursula K.Le Guin’in, Eduardo Galeano’nun, İhsan Oktay Anar’ın kitaplarının yanında bahçe bakımı, ekim dikim, kırsalda geleneksel uygulamalara dair kitaplar var artık.
Taş ustalarının, yörenin kayrak taşı ve Horasan harcıyla yaptığı evimiz 11 ayda tamamlandı. Altı ayda biteceği düşüncesiyle geçen sonhabarda taşıdığımız eşyalarımızı bir arkadaşımızın deposuna kaldırdık, kışı köydeki arkadaşlarımızın evinde misafir olarak geçirdik, evsiz olsak da kendimizi hep yuvada hissettik.
Üstelik bu kış Marmariç’te çok sert geçti; sularımız dondu, güneş panellerimiz uçtu, toprak yolumuz buz tuttuğu için mahsur kaldığımız bile oldu. Ama fiziki olarak yaşadığımız zorluklar muhabbetle küçülüp görünmez hale geldi. Artık az suyla bulaşık yıkama konusunda oldukça iyiyim. Islak odunla yaş odun arasındaki farkı bilerek sobayı tutuşturmakta da... En çok sıkıntı çekiğim konuysa ellerimi sürekli yaralıyor olmam. Sanırım kafamı çok fazla çalıştırmaktan ellerimi çalıştırmayı ihmal etmişim. Tabii çalışırken eldiven kullanmayı da hatırlamam gerekiyor.
Ancak hayatımızdaki en büyük değişiklik, giderek küçülerek sadeleşiyor olmamız. Evimiz gibi ihtiyaçlarımız da giderek azalıyor.
Gıdalarımız toprağa gömülü depoda
Eşyalarından ilk vazgeçen Ali oldu. Kitaplarını, DVD’lerini köyün ortak kitaplığına ve yakındaki Çınardibi İlkokulu’na verdi. Bizse koca bir kitaplıktan, pek çok kıyafetten, mutfak eşyasından, elektrikli fırınımızdan, tost makinemizden ve bir sürü ıvır zıvırdan vazgeçtik. Bazılarını Marmariç’in ortak kullanımına, bazılarını ise ihtiyacı olan arkadaşlarımıza verdik. Güneş enerjisi buzdolabımızı çalıştırmaya yetse de buzdolabını da kullanmıyoruz. Artık gıdalarımızı saklayacağımız bir tel dolabımız var ve yarısı toprağın içine gömülü depomuzun serinliği, gıdaları saklamak için yeterli oluyor. Zaten insan yiyeceği kadar alınca gıda saklamaya da ihtiyaç olmuyor.
Köyün ortak bahçelerinde yetiştirdiğimiz ürünler özellikle yaz aylarında kalabalık mutfak ihtiyacımızı karşılamak için yeterli değil. Mutfak alışverişlerimizi Bayındır’da cuma günleri kurulan pazara gelen, tanıdık köylülerden yapıyoruz. Evle ilgili işlerde yereldeki ustalar ve üreticileri tercih ediyoruz.
Evimizin mutfağını yapan marangozlarımıza, işi öğrendikleri babaları masif ahşap doğrama işçiliği öğretmemişti çünkü sipariş gelmiyordu. Hatta ahşap kapı istediğimizi duyduklarında ”Neden pimapen yaptırmıyorsunuz?” diye sormadan edemedi. Ancak yaptığı ahşap işler onlara o kadar heyecan verdi ki, şimdi Bayındır’da benzer siparişler almaya başladılar.
En çok sorulan soru: Canınız sıkılmıyor mu?
Kentteki yaşamımıza veda edip kırsala taşındığımızdan bu yana, sanırım en çok bu soruyla karşı karşıya kaldık. Gerçek şu ki; burada zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Kendi adıma, çoğu zaman kentte olduğumdan daha fazla sosyalleştiğimi söyleyebilirim. Evet, burada canımız hiç sıkılmıyor ve günümüzü dolduran işlerin çoğu yaşamamız için yapmamız gerekenler. Doğanın takvimini izleyerek haftalık, aylık ve yıllık işleri planlamak, su ve enerjide olduğu gibi zamanı kullanırken de sürekli farkında olmak... Çünkü burada yapmanız gerekeni zamanında yapmazsanız hayatınız alt üst olabilir. Tohumu zamanında ekmeli, çapalamayı ve sulamayı zamanında yapmalı, ağaçları zamanında budamalı, pekmezi zamanında kaynatmalı, sütü zamanında sağmalı, kışa yazdan hazırlanmalısınız. Bütün bunları zamanında yapmak insana oldukça vakit kazandırıyor ve bize sohbet etmek, ilişkilerimizi geliştirmek, bilgilerimizi makaleler ve eğitimler yoluyla paylaşmak için zaman kalıyor.
Başkalarının hikâyelerini aktaran bir gazeteci olarak, kendi hikâyemi anlatmakta biraz zorlandığımı itiraf etmeliyim. Ama Sokak dergisi, yeni yaşam deneyimimi paylaşmamı istediğinde, daha önce deneyimlerini bizimle paylaşan arkadaşlarımın anlattıklarının ve bu konuda yazılanların bizde yarattığı motivasyonu düşündüm. Bu yazı sizde nasıl bir etki yapar, bilmem imkânsız. Ama zarardan çok fayda sağlayan bir yaşama geçiş için mutlaka kırsala gitmek gerekmiyor. Doğa dostu tercihlerinizi kentte de gerçekleştirebilirsiniz. Önemli olan adım atmak ve bizi besleyen kırsala, oradaki yaşama destek olmak ve hayalinizin peşinden gitmek...
Terk edilmiş köyde yeşeren hayat
İlk sakinleri Marmariç’i terk edeli 20 yıldan fazla olmuş. Bazıları “su bitmiş” diyor, bazılarıysa, “Gençler aşağıya (kasaba ve kentlere) göç edince burada yaşanmaz olduğunu, son yaşlıların da çocuklarının yanına taşındığını” anlatıyor.
Yıllar sonra Marmariç’te yeni bir yaşam başlatanların hikâyesi, 2004 yılının mart ayına uzan. İstanbul’dan ayrılan 10 arkadaş, buraya ayak bastıklarında etrafta, çatısı yıkılımış kayrak taşından evler, hayvan damı olarak kullanılan bir okul ve lojmandan başka bir şey yokmuş. Yeni Marmariç’in en eski yerleşimcisi Erkan Buğday, hafızasına kazınan ilk görüntüyü şöyle anlatıyor: “Koyunlar okulun merdiveninden aşağıya inerken, kapının sol tarafındaki Türk Öğün Çalış Güven tabelasına gözümün takıldığını hatırlıyorum. İlk ağaçları dikmeye geldiğimizde okulun karşısındaki harap haldeki lojmanın içinde üç kişi çadır kurmuştuk. Bahçelerin çoğu boştu. Kiraz bahçeleri biz geldikten sonra yapıldı.”
İşe, köyden 49 yıllığına kiraladıkları okulu ve lojmanı tamir ederek başlamışlar. Sonra araziler alınmış; kiraz, ceviz, elma ağaçları dikilmiş; duvarları kısmen yıkılmış bazı evler taş ve kerpiçle yeniden inşa edilmiş; doğa dostu yöntemlerle birkaç yeni ev ve sulama ihtiyacını karşılamak üzere bir gölet yapılmış. Gelen gönüllülerle sebze bahçeleri hazırlanmış; yağmur hendekleri kazılmış.
Köyde Türkiye Permakültür Enstitüsü’nü kuran Mustafa F. Bakır, her seferinde köye farklı bitkilerle gelmiş ve bu sayede köyün çevresindeki hem bitki hem de böcek çeşitliliği artmaya başlamış.
Köye alından inekler ve tavuklarla ürün çeşitliliği de artmış. Şimdi Marmariç, zeytinin bol olduğu yıllarda kendi zeytinyağını, zeytinini, sütünü, yoğurdunu, tereyağını, sirkesini ve pekmezini üretiyor. Köyün nüfusu yıldan yıla artıyor.
EŞİM
İşi gereği, zamanının büyük bölümünü bilgisayar başında geçiren eşim Uygar, kuş sesleri arasında dünyanın farklı ülkelerinden ekip arkadaşlarıyla telekonferans yapmaktan, 45 dakika süren telefon konuşmalarından sonra bahçe işlerinde bana yardım etmekten, her an boynunda dürbünüyle kuş gözlemlemekten, bazı akşamlar arkadaşlarla film izleyip sohbet etmekten keyif alıyor.
OĞLUM
15 yaşındaki oğlum Ali, Urla’da okuyor ve hem yatılı okul deneyiminden hem de hafta sonları köye geldiğinde bize yemek yapmaktan, odun kesmekten, köpeğimiz Sasha ile vakit geçirmekten ve köyde internet bağlantısı olmasının sağladığı fırsatları değerlendirmekten memnun.
ARKADAŞLAR
Güneşten ürettiğimiz enerji ve çatıdan topladığımız suyla köydeki evimizin bütün elektrik ve su ihtiyacını karşılayabiliyoruz. Doğal ve sağlıklı bir evde yaşıyor, arkadaşlarımızla birlikte üretiyor, birlikte yemek yapıyor, aynı sofraya oturuyor, zeytin ve kiraz toplamaya gidiyor, paylaşıyor, telaş etmeden yaşıyor ve öğreniyoruz. Türkiye Permakültür Araştırma Enstitüsü’nün de merkezi olan Marmariç’te gerçekleştirilen eğitimlere gelenler, köy işlerinde yardımcı olarak deneyim kazanan gönüllüler ve ziyarete gelen arkadaşlarımız muhabbetimizi zenginleştiriyor.