Başbuğ'dan 'Türkiye halkı' vurgusu

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Harp Akademileri Komutanlığı'nda yıllık değerlendirme konuşmasını yaptı. Başbuğ, Atatürk'ün 'Türkiye halkı' tanımını ilk kez kullandı ve "Türkiye sözünün yerine 'Türk' koyun, etnik bir tanım olur" dedi. Başbuğ ancak üst kimlik hakkında taraf olduklarını söyledi.

cumhuriyet.com.tr

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, İstanbul'da Harp Akademileri Komutanlığı Atatürk Harp Oyunu ve Kültür Merkezi'nde “Yıllık Değerlendirme Konuşması”nı yaptı.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un konuşmasını, eski Genelkurmay Başkanları’ndan İsmail Hakkı Karadayı, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Yaşar Büyükanıt’ın yanı sıra 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ergin Saygun da izledi.

Prof. Dr. Metin Heper'in ''etnik çatışmalar'' konusunda daha önce ortaya konulan kuramsal modeline işaret eden Orgeneral Başbuğ, Heper'in bunu 3 safhada özetlediğin ifade etti. Orgeneral Başbuğ, şöyle konuştu:

''Diyor ki, bu safhalar devletin belirli bazı etnik unsurlara zorla asimile etme çabasında olmalarıdır. İki, bu unsurların, bu çabaları direnmesi. Üç, devletin, bu unsurların çabalarını bastırılması ve asimilasyon çabalarının çoğaltılması..

Bakalım Türkiye'de böyle bir olay olmuş mudur? Devlet, Cumhuriyetin ilk yıllarında meydana gelen isyanlar nedeniyle ağır ikincil kültürel kimliklerin üst ortak birinci kimliğin önüne geçmesi ihtimaline karşı elbette bazı tedbirler almıştır. Bu bir gerçektir.
Alınan tedbirleri bir asimilasyon politikası olarak değerlendiremeyiz. Bu tedbirler ulus devlet inşası sürecinde gerekli görülen birtakım uygulamalardır. Fakat bu yapılanmalarda homojen, etnik bir yapı inşa etmek amaçlanmamıştır.

Örneğin cumhuriyetin ilk yıllarında uygulanan zorunlu iskan politikaları bazıları tarafından yanlış değerlendirilmektedir. Eğer devlet asimilasyon politikası uygulamış olsaydı... Ben de soruyorum 1928 yılında Meclisin çıkardığı bir yasa ile batıya göç ettirilen birçok kişinin, ki aralarında isyancı liderler de vardı geri dönmelerini izin verilmesi... Bunu nasıl izah edersiniz? Dönmediler mi? Bu uygulamalar sistematik asimilasyon amacı güden göç politikaları değildir. Tam tersine bu uygulamalar isyancı liderleri kapsayan dar kapsamlı kanun ile hukuki meşrutiyeti sağlamış ve göç ettirenleri ekonomik olarak mağdur etmeksizin de yerine getirilmiştir.

Ayrıca yine Prof. Dr. Metin Heper'in belirttiği gibi alınan 3 aşamalı etnik çalışma modeli Türkiye için geçerli olsaydı yani asimilasyon modeli...

Peki, o zaman 1938 yıllarına dönelim... 84 yıllarına gelelim, bölücü terör örgütünün isteklerinin başladığı yıldır. 1938 ile 84 yılları arasındaki huzur ve barış ortamını nasıl izah edeceğiz? Asimilasyon oldu bitti mi? Veya 84'den sonra tekrar mı başladı. Bu da üzerinde çok düşünülmesi bir neden. Bu açıdan biz diyoruz ki bu model yani asimilasyon modeli Türkiye için geçerli değildir.''

Orgeneral Başbuğ, ''Gerek Osmanlı İmparatorluğu ve gerek Cumhuriyet döneminde, Kürt kökenli vatandaşlarımıza devletçe sistematik asimilasyon politikası uygulanmamıştır'' dedi. Orgeneral Başbuğ, ''Asimilasyon olmadığına göre şu soruyu sorabilirim? Asimilasyon olmadı ki... Farklı düşünceler olabilir. Cumhuriyet döneminde 38 yılına kadar olan doğu ve güneydoğuda meydana gelen isyanların nedeni neydi?'' diye sordu.

Orgeneral Başbuğ, ''TSK, Atatürk'ün bize emanet ettiği ulus devlet, üniter devlet yapısını korunmasında elbette taraftır, taraf olmaya devem edecektir. Bundan da kimsenin şüphesi olmasın'' diye konuştu.

Askerliğin toplumun güveni ve itimadı üzerine inşa edilmesinin önemini vurgulayan Orgeneral Başbuğ, TSK'nın yapılan anketlerde her zaman en güvenilir kurum olarak başta yer aldığını söyledi. Orgeneral Başbuğ, TSK'ya duyulan sarsılmaz güven duygusunun nedenlerinin Türk ulusunun tarih içinde şekillenen kolektif benliğinde bulunabileceğini dile getirdi.

TSK'nın toplum nezdindeki itibarını ve güvenilirliğini sarsmayı amaçlayan iki ön yargılı yaklaşım bulunduğunu belirten Orgeneral Başbuğ, şunları söyledi:

''Demokratlık kisvesi altında TSK'yı yıpratmak amacıyla TSK'ya karşı sistematik muhalefet yapılması her şeyden önce demokrasimizi geliştirmeyecektir. Bu, çoğulculukla ifade edilebilecek ya da açıklanabilecek bir husus değildir. Silahlı kuvvetleri demokrasinin gelişmesinde, çoğulculuğun toplumsal boyut kazanmasında engelleyici bir kurum olarak göstermek de yanlıştır.

İkincisi ise toplumumuzun özellikle mütedeyyin kesimlerini etkilemek amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'ni 'din karşıtı' olarak gösteren kötü niyetli propaganda kampanyalarıdır. Ancak toplumumuzun mütedeyyin kesimleri bu propagandaya itibar etmemektedir. Ordusunu sevmekte ve güvenmektedir. Çünkü bu asker, Türk milletinin bizatihi kendisidir. Aynı hassasiyetlere sahiptir. Kim ne derse desin Türk milletinin ordusu halktır, halktandır, halk içindir.''

Orgeneral Başbuğ'un konuşmasında öne çıkan bazı konular satır başlarıyla şöyle:

''-Güvenlik konularında karar siyasi makamlara aittir ve bunda en ufak tereddüt yoktur. Ancak samimi, gerçekçi, profesyonel tavsiyelerin dikkate alınması durumunda ortaya çıkacak olumsuz sonuçların sorumluluğu büyük ölçüde karar verici durumundaki siyasi makamlara aittir.''

''-MGK'nın asker üyeleri kurul üyesi olarak, ki MGK'da her üye eşittir, görev ve sorumluluklarını bu anayasal platformda serbest olarak yerine getirirler.''

''-Anayasal bir kurum olan MGK'nın gerekliliğini, yetki ve sorumluluklarını sorgulayanlara ilgili yasaları dikkatle okumalarını öneririm.''

''-Dün olduğu gibi bugün de TSK vazifesini, Anayasa'da ifade edilen Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlı olarak yürütmeye devam edecektir. Demokrasi, laiklik, sosyal ve hukuk devleti olmak vazgeçilmez unsurlardır.''

''-Günümüzün şartları ve ihtiyaçları Silahlı kuvvetlerin önemini azaltmamaktadır. Aksine milli gücün diğer unsurlarıyla koordineli ve işbirliği içinde kapsamlı strateji çerçevesinde kullanılması konseptinin önemini giderek artırmaktadır.''

''-Günümüzdeki sorunların yalnız, tek başına askeri güçle tam olarak ortadan kaldırılamayacağını anlamalısınız.''

''-Yaklaşık 30 yıldır bölücü terör örgütü ulus devlet ve üniter devlet yapımızı, demokrasimizi tehdit etmektedir.''

''-Terör örgütü nihai amacını gerçekleştirmek için terörü, etnik bir çatışmaya dönüştürmeye ve etnik bir çatışmaymış gibi takdim etmeye çabalamaktadır. Ancak bunu başaramamıştır.''

''-Örgüt 1994'ten sonra, ki terörle mücadelede bir milattır, Marksist Leninist ideolojiyi geri plana iterken etnik kimliği öne çıkarmaya başladı.''

''-Bu strateji değişikliğine rağmen örgüt, sorunu etnik çatışmaya dönüştüremedi.''

''-Yüzyıllardan beri Osmanlı topraklarında yaşayan muhtelif gruplar arasında kültür alışverişi yaşanmıştır.''

''-Bu dinamik coğrafyada yüzyıllardır süregelen sosyal, ekonomik, kültürel etkileşimlerimiz sonucunda aslında farklılıklarımız törpülenirken ortak kaygılar ve değerlerimiz artmıştır. Burada bir bütünleşme, birleşme, benzeşme var.''

''-Yapılanmalar ve kuruluşlarda ayrışma yaşandığını öne sürmek de büyük bir haksızlık. Ne Osmanlı döneminde ne Cumhuriyet döneminde hiçbir kurumumuz etnik temelde yapılandırılmamıştır. Keşke bunu iddia edenler örnek gösterse.''

''-Her Türk vatandaşı hiçbir fark gözetilmeksizin, rütbesi ne olursa olsun, TSK'da Anayasal görev ve hakkı olan askerlik hizmetini eşit şekilde yerine getirmektedir.''

''-Terör örgütüne karşı sürdürdüğümüz mücadelede şehitlik ve gazilik mertebesine ulaşmış kahramanlarımız arasında çok sayıda Kürt ve Zaza kökenli vatan evladı var. Nereye koyacaksınız bunları?''

''-TSK bünyesinde Edirne'den Hakkari'ye kadar vatanın her köşesinde gelen subay, astsubay, erbaş ve erler var.''

''-Milletimizin tüm bireyleri hiçbir fark gözetilmeksizin Türk Silahlı Kuvvetleri için değerlidir. Çünkü bizim ordu yapımızın sağlam oluşu, milli ordu oluşumuzun temel nedeni de budur.''

''-TSK, hiçbir dönemde dine karşı olmamıştır. Bizim karşı olduğumuz husus siyasi ve kişisel, amaç ve çıkarlar için dinin ve din duygularının alet edilmesidir, araç olarak kullanılmasıdır.''

''-Bazı din eksenli cemaatler, kendilerini demokratik alanın bir oyuncusu olarak takdim etmekte ve çeşitli nedenlerle, kendilerini güçlü bir konuma geldiğine inanmaktadır. Ancak bu güç, imaj ve algı yanıltılıcıdır. Kendilerine en rakip olarak TSK'yı görmektedirler. Bu yapılanmaya karşı, hukuk devleti kapsamında TSK'nın tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek ise büyük bir yanılgıdır.''

''-Atatürkçü düşünce sistemi, ne yapılmasını anlatan bir ideoloji değildir. Atatürkçü düşünce sistemi akla ve bilime dayanarak nasıl karar verileceğini gösteren bir dünya görüşüdür.''

''- Terörle mücadelenin ana stratejik prensibi, bu mücadelenin insan odaklı olmasıdır. Mücadele, insanların kalbine ve beynine hitap etmelidir. Bu kapsamda, teröristlerin ve destekleyicilerinin terörle bir yere ulaşabilecekleri yönündeki umutlarının kırılması önemlidir. Ümit duygusunun, gurur ve başarılı olma ile ilişkili olduğu da unutulmamalıdır.

"-Üzerinde önemle durulması gereken bir diğer konu da terörist ile masum bölge halkının karıştırılmamasıdır. Terör olaylarının yaşandığı bölgelerde, toplumun bütününü potansiyel terörist olarak görmek ve düşünmek, terörle mücadelede yapılabilecek en büyük hatadır."

"- Hayati önem taşıyan böyle bir konuda hata yapılmamalı, mücadele bütün zorluklarına rağmen, mevcut hukuki düzen içinde yürütülmelidir. Bu hususlara dikkat edildiği takdirde, mücadelede halkın tümünün desteği, güvenlik kuvvetlerinin yanında olacaktır.
Yürütülen mücadelede devlet kurumları ile halk arasında sıkı iş birliği sağlanmalıdır. Bunun için de halkı tanımak, halkın değerlerini, geleneklerini ve davranış kalıplarını iyi değerlendirerek, halkla ilişkileri sağlam ve samimi zeminlere oturtmak zorunludur.''

 

''Örgütte bulunuş süresi ortalama 10 yıl"

''- Çocukluğun sevgisiz bir ortamda geçmesi, şiddet kültürünün yaygın olduğu ortamlarda büyüme, yoksulluk, dışlanma duygusu, haksızlıklardan kaçış, şiddetin tek çare olduğuna inanma, eğitimde istenilen imkanların bulunamaması, toplumda bir yer edinme duygusu ve tabi ki en önemlisi de, yapılan etnik temelli propagandalara inanma."

"- Yine aynı çalışma, örgüte katılanların yaklaşık yüzde 70'e yakınının, örgüte 14-20 yaş grubunda iken katıldığını göstermektedir. Çeşitli nedenlerle bu yaş grubunu etkileme kolaydır. Büyük çoğunluğu 14-20 yaş grubunda iken örgüte katılanların neredeyse yüzde 80'inin örgütte bulunuş süresi, çeşitli nedenlere dayalı olarak, ortalama 10 yıldır. Bu durum, örgüte katılan teröristlerin ortalama olarak 26 yaşına ulaşamadan güvenlik kuvvetleri tarafından etkisiz hale getirildiği veya örgütten kaçtığı anlamına gelmektedir.
1984 yılından bugüne kadar, etkisiz hale getirilen terörist sayısı 40 bini geçmiştir. Bu rakam, bu yolun çıkmaz yol olduğunu göstermektedir. Çeşitli nedenleri istismar ederek gençlerin örgüte katılmalarını sağlayanların ve destekleyenlerin, aslında onları ölüme gönderdiklerini anlamalarını gerekir."

"- Çeşitli nedenlerle evlatlarını örgüte kaptıran ana ve babaların duydukları acıları ve onların içinde bulundukları durumları da düşünmek ve onları anlamak zorundayız.
Bölücü terör örgütü/terörist ile mücadeleye gelince; bu görev, güvenlik kuvvetlerine aittir. Görev, teröristlerin nerede ise aranıp, bulunup, etkisiz hale getirilmesi şeklinde ifade edilebilir. Aslında terörist kriminal bir suçludur. Teröristlerin, yakalanarak yargı önüne çıkarılmaları istenir. Ancak teröristlerle sağlanan temasların çoğu zaman çatışmaya dönüştüğü de unutulmamalıdır.''

 

''Örgüt etkisizleşene kadar TSK'nın görevi devam edecek"

''- Güvenlik kuvvetlerinin yapısını etkileyen faktörlerin başında terör tehdidinin nitelikleri ve boyutları gelmektedir. Bölücü terör örgütünün yarattığı tehditler ve riskler oldukça geniş bir yelpazededir. Bunlar, sokak eylemlerinden, meskun mahallerdeki terörist eylemlerine, büyük boyutta kırsal alandaki terörist yapılanmaya ve terörist eylemlere kadar uzanmaktadır. Aslında Örgüt, ağırlıklı olarak, bölgenin zor coğrafi şartlarından istifade ederek, kırsal alanda terörist eylemlerde bulunmak üzere yapılanmış ve eğitilmiş bir örgüttür. Dolayısıyla, bu örgütün terör eylemlerini, Afganistan'ın bir bölümü dışındaki, diğer ülkelerdeki terör eylemleri ile mukayese edemezsiniz."

"- Terör tehdidinin coğrafi boyutlarının, özellikle kırsal alanlarda geniş ve zor bir coğrafyaya yayıldığını söyleyebiliriz. Tabi, bu coğrafyaya bir de Irak'ın kuzeyindeki bölgeyi de ilave etmeliyiz."

"- Bu iki temel husus, yani tehdidin nitelikleri ve boyutları, bölücü terör örgütü ile mücadelede kolluk kuvvetlerinin yetersiz olduğunu göstermektedir.
Bu nedenlerden dolayı; mevcut yasalar çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bölücü terör ile mücadelede vazife ve sorumluluk alması, değişik yasal düzenlemelerle, 1984'ten bugüne kadar süregelmiştir. Bundan sonraki süreçte de tehdidin nitelikleri ve boyutları değişinceye ve bölücü terör örgütü etkisiz hale getirilinceye kadar Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bu görev ve sorumluluğu devam edecektir.''


''- Bunlar, bölgede yaşamakta olan halkımızın öncelikle teröristlerin baskısından korunması, güvenliğinin sağlanması,
-Kırsal alanda, alan hakimiyetinin sağlanması,
-Kırsal alanda, teröristlerin nerede ise aranıp, bulunup etkisiz hale getirilmesi,
-Sınır bölgelerinden giriş ve çıkışların etkin şekilde kontrol altına alınması.
Türk Silahlı Kuvvetleri bu vazife ve sorumluluğunu 1984 yılından beri, azimle, kararlılıkla ve başarı ile sürdürmektedir. Bu uğurda bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri'nin vermiş olduğu şehit sayısı 4 bin 970'tir. Kararlılıkla ve başarı ile sürdürülen bu mücadele neticesinde, örgüt stratejik savunma aşamasında kalmış, bugüne kadar hiçbir zaman yurt içindeki bir bölgede sürekli denetimi sağlayamamış, dağ kadrosunu denge aşamasına geçirebilecek nitelik ve sayıya ulaştıramamış ve bugüne kadar da 40 bine yakın personelini kaybetmiştir."

"- Özellikle 1994 yılında stratejik savunma safhasından daha ileriye geçemeyeceğini anlayan örgüt; terör eylemlerine devam ederken, asıl mücadeleyi siyasal alanda yürütme kararını almıştır. Terör örgütünü strateji değişikliğine zorlayan temel neden güvenlik güçlerinin amansız mücadelesi sonucunda teröristlerin azim ve iradesinin törpülenmesidir. Böylece örgüt, başlangıçta öngördüğü üç aşamalı stratejisini terk etmek zorunda kalmıştır."

"- 1993 yılında toplam iç güvenlik olayı 5 bin 717, verilen şehit sayısı 538, hayatını kaybeden vatandaş sayısı bin 479 iken; 2008 yılında toplam iç güvenlik olayı bin 602'ye -ki bunun 990 adedi güvenlik kuvvetlerinin inisiyatifinde gerçekleşmiştir- verilen şehit sayısı 138'e -Elbette bir şehidin bile bizim için önemi çok büyüktür- hayatını kaybeden vatandaş sayısı ise 51'e inmiştir. Ayrıca, 1990'lı yıllarda bölgede ulaşım güvenliği, akşam hava karardıktan sonra dışarılarda yaşam güvenliği yokken, bugün bölgede bu tip sorunların kalmadığını unutmamak gerekir. Ayrıca bütün bu sorunların ortadan kaldırılması için verilen bu mücadelelerde, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak canlarını ortaya koyanları ve bu uğurda şehit olanları da hiçbir zaman unutamayız, unutmamalıyız. Milletçe onların hatıralarını sonsuza kadar yaşatmak ve geride bıraktıklarına da sahip çıkmak bizler için bir görevdir.''
 

Ulus Devlet hangi temele dayanacak?

"- Peki ulus devlet hangi temele dayanacak? Vatandaşlık esesına dayanan milliyetçilik anlayışına dayanmalıdır."

"- Ulus devleti birlikte tutan zamk ortak değerlerdir. Kültürel kimlikte siz sadece ikincil kimlik yani bireysel ve kültürel kimlikten bahseder bunu öne çıkarıp üst ortak kimliğinizi benimsemezseniz buradan bir sonuca gidemezsiniz."

"- Asimilasyon değil entegresyon. Bugün bazı sorunları yaşıyorsak kendimize soralım. Bu entegrasyon olayında ne kadar başarılı olduk. Sorunumuz burada düğümleniyor."

"- Entegrasyon kültürel kimlikleri engellemeden üst kimliğiyle bütünleşmektir. Entegrasyon sadece kimlikler üzerine de dayandırılmamalı."

"- Kültürel kimliğin dile getirilmesi ve yaşanması mümkündür. Önemli olan kültürel kimliğin bizi birleştiren üst kimliğin önüne geçmemesidir."

" -Bu ikincil kimlikler korunmalı, bu kültürel bir özgürlüktür. Ancak bununla yeni üst kimlikler yaratılmasına izin veremeyiz. Üst ortak kimliği tartışmaya açamayız. Irak ve Lübnan’ın durumuna düşeriz."

"- Doğu ve Güneydoğu‘daki vatandaşlarımıza fırsat eşitliği sağlamalıyız. Buralarda yaşayan vatandaşlarımızın mağduriyet duygusunu tamir etmeliyiz."

"- Sonuç olarak TSK, ulus devletin korunmasında taraftır. Ve taraf olmaya devam edecektir."

"Türkiye halkı"

"- Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu devrimdir. Bunun amacı ise ulus devletin yaratılmasıdır. Atatürk Türk milletini şu şekilde tanımlamaktadır. Üzülerek söylüyorum Türkiye’de en az anlaşılan kavram."

“-Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, Türkiye halkı”

"- Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kim? Türkiye halkı. Buradaki halk, yaşayan halkın bütününü içeriyor. Türkiye lafını çekin oraya Türk koyun, bu etnik bir tanım olur.
"

 

Laiklik vurgusu

Orgeneral Başbuğ konuşmasının son bölümünü laik konusuna ayırdı. Başbuğ şöyle konuştu:

"- ABD Başkanı Obama Meclis’te şunu söyledi:  ‘Atatürk’ün en büyük mirası laik demokrasisidir.’ ABD Başkanı’nın bu söylemini  dost bir halka sempatik görünme arzusundan ziyade ABD’nin uluslararası alanda karşı karşıya kaldığı sorunlar açısından bir çözüm arayışı olarak önemsiyoruz. Türkiye’nin gücü laik ve damokratik yapısıdır."

"- Türkiye’nin laik yapısı, onu bulunduğu bölgede önemli bir konuma getiriyor. Laiklik kuruluş felsefesinin temel direklerinden biridir. Modern bir cumhuriyet ancak demokrasiyle gerçekleştirilebilir. "

"- Çoğulculukta, çoğunluk çoğulculuğa hakim olma fikrine giderse bu yanlıştır. Laik düzen Türk demokrasinin gelişmesinde ana itici güç olmuştur."

"-Laiklik karşıtı hareketlere demokrasi ve yasalar çerçevesinde etkin cevap verilebilmeli. Gerçek mütedeyyin kimselerle kimsenin sorunu olmamalıdır. Din toplumsal davranışı belirleyen bir sistem olarak kabul edilmemeli."

"- TSK hiçbir dönemde dine karşı olmamıştır. Bizim karşı olduğumuz siyasi ve kişisel çıkarlar için dinin alet edilmesi araç olarak kiullanılmasıdır. Laikliğin dine karşı olma anlamına geldiğinin söylenmesi TSK’nın dine karşı bir kurum olarak gösterilmesi Atatürk’e ve onun ordusuna karşı en büyük sorumsuzluk ve haksızlıktır. "

"- Din eskenli bazı cemaatleşme yapısı oluşmaktadır. Sorun dinin, dini duyguların kendi amaçları için araç olarak kullanılmasıdır. Bu gün bazı din eksenli cemaatler kendilerini demokratik alanın oyuncusu kabul etmekte ve güçlendiklerini düşünmektedir. Bu yanıltıcıdır. Bu tip bazı ceamaler hedefe ulaşmak için TSK’yı hedef almaktadır."

"- Hukuk devleti kapsamında bu yapılanlara karşı TSK‘nın etkisiz ve tetkisiz kalacağını düşünmek büyük yanılgıdır."

"- Türkiye’de herkes anayasının laikliği tanımlayan 24. maddesine uyarsa hiçbir sorun kalmaz."

 

Başbuğ, konuşmasında 16 kaynaktan yararlandı

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Harp Akademileri Komutanlığı'nda yaptığı "Yıllık Değerlendirme Konuşması"nda sosyologlar başta olmak üzere siyaset bilimci, düşün ve devlet adamlarından toplam 16 kaynak kullandı.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, konuşmasında en çok alıntıyı Atatürk'ten yaptı. Ünlü Fransız düşünür Montesquieu'nun "Kanunların Ruhu Üzerine" adlı kitabından da sık sık alıntı yapan Orgeneral Başbuğ, modern sosyologun kurucusu Max Weber'den de çokça alıntı yaptığı görüldü. Orgeneral Başbuğ, konuşmasında üç Türk bilim adamından da alıntı yaptı. Atatürk ve Cumhuriyet tarihi üzerine çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Utkan Kocatürk, Prof. Dr. İhsan Güneş ve Prof. Dr. Metin Heper'in eserleri de Orgeneral Başbuğa kaynaklık etti. ABD eski Başkanı John F. Kennedy ile geçtiğimiz hafta Türkiye'ye resmi ziyarette bulunan ABD Başkanı Obama'nın Anıtkabir Özel Defterine yazdığı yazı ile Meclis'te yaptığı konuşmasından bazı bölümler de Orgeneral Başbuğ'un konuşmasına alıntı olarak yansıdı. Bunun yanısıra Orgeneral Başbuğ, önemli sosyolog, siyaset bilimcilerden de konuşmasında sık sık altıntı yaptı.

Orgeneral Başbuğ alıntı yaptığı bilim adamları şöyle: Samuel Huntıngton, Morris Janowıtz, Eliot Cohen, Sammy Smooha, Theodor Hanf, Chaim Kaufmann, Raymond Aron ve Anthony D. Smith.