'Başarısızlık olduğu zaman siyasetindir'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bağımsız kurulun mantığı nedir biliyor musunuz? Başarı olduğu zaman kendilerinindir, başarısızlık olduğu zaman siyasetindir'' dedi.
cumhuriyet.com.trBaşbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) Genişletilmiş Başkanlar Kurulu toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin tüm illerinde, büyük ilçelerinde, 162 dernek, 7 federasyon, 100 bin şirket ve 32 binden fazla üye sayısına ulaşan TUSKON'u, yöneticilerini, tebrik etti. Derneğin, 2005 yılında kurulduktan sonra şu anda Anadolu'nun, Trakya'nın sesi, nefesi haline geldiğini, 81 ille kalmayıp dünyanın her ülkesine, uzak coğrafyalardaki memleketlere dahi ulaştığını ve bundan da büyük heyecan duyduklarını belirten Erdoğan, önümüzdeki hafta İstanbul'da yapılacak BM En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı'nda TUSKON'un özel sektör ayağını üstlenmiş olmasından da ayrıca memnuniyet duyduğunu söyledi.
Butan, Kiribati, Nepal, Brundi gibi ülkelerden dahi işadamlarının Türkiye'ye gelecek olmasının TUSKON'un etki alanını, ulaşabildiği coğrafyaları net bir şekilde ortaya koyduğunu belirten Başbakan Erdoğan, ''Bugün artık dünyada, askeri gücünüz, tankınız, tüfeğiniz değil, ekonomik gücünüz, siyasi, diplomatik, kültürel gücünüz daha büyük anlam ifade ediyor. Bugünün dünyasında, toprakların fethi değil, gönüllerin fethi, gönüllerde bir yer edinmek, ünsiyet kazanmak, güven kazanmak her şeyin ötesinde anlam taşıyor. İşte biz 8,5 yıldır böyle bir mücadelenin içindeyiz. 8,5 yıldır, dünyanın her köşesine, ulaşabildiğimiz her ülkeye, her millete, Türkiye'nin barış mesajlarını, işbirliği niyetini, karşılıklı dayanışma ve paylaşma gayretlerini ulaştırıyoruz'' dedi.
TİKA, Kızılay, Dış Türkler Başkanlığı TRT'nin de bu doğrultudaki çalışmalarına değinen Erdoğan, hükümetin bu vizyonunun artık özel sektörle sivil toplum örgütleri tarafından da paylaşıldığını, TUSKON'un da bunun en bariz ve somut örneği olduğunu, gittiği hemen her ülkede bir TUSKON üyesiyle karşılaştığını, TUSKON'un yatırımlarını gördüğünü, gururlandığını anlattı.
Özgüven
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şu anda sadece resmi temsilciliklerde, konsolosluklarda, büyükelçiliklerde değil, yatırımların, okulların, köprü, konut, yol şantiyelerin önünde de Türk bayrağının gururla dalgalandığını vurgulayarak, şöyle devam etti: ''Özgüven her şeyin başıdır. Vizyonunuz olacak, hayalleriniz olacak, hedefleriniz olacak ve bunlara erişebileceğinize, ulaşabileceğinize dair azminiz, gayretiniz, özgüveniniz olacak. Türkiye şu anda bu özgüvene kavuşmuştur. Türkiye, her hedefe rahatça ulaşabileceğine inanır hale gelmiş, bunun için canla başla gayret etmeye başlamıştır. Bakın önceki gün Türkiye İhracatçılar Meclisi nisan ayı ihracat rakamlarını açıkladı. Nisan 2011'de ihracatımız, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 25,45 oranında artış kaydetti ve bu oranla Cumhuriyet Tarihimizin rekorunu elde ettik. İlk 4 aydaki ihracat artışımız yüzde 22. Geriye dönük 12 aylık ihracatımız da şu an itibarıyla 122 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu trend böyle devam ederse, inşallah yıl sonunda, kriz öncesi rakamları, 132 milyar doları aşmış olacağız. Yine bu şekilde devam ederek, inşallah 2023 yılı için koyduğumuz 500 milyar dolar ihracat rakamına da ulaşırız, inanın ona da ulaşacağız.''
Bağımsız Kurul
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin IMF'ye borcunu 23,5 milyar dolar olarak devraldıklarını, küresel kriz ortamına karşın yeni stand by imzalamadıklarını kaydetti. Türkiye'nin IMF'ye şu anda 5,2 milyar dolar borcu olduğunu dile getiren Erdoğan, bunun problem olmadığını, hemen ödenebileceğini, düşük oranda faiz olduğu için rahat rahat ödendiğini, yeni kredi alınmadığı gibi borçların da takvim çerçevesinde ödenmeye devam edildiğini anlattı.
2012'den itibaren borcu tamamen kapatacaklarını ve Türkiye'nin IMF'ye borcu kalmayacağını belirten Erdoğan, şunları kaydetti: ''Bizden önceki iktidarlar bunu alışkanlık haline getirmişlerdi. En küçük sıkıntıya düştüklerinde IMF'nin kapısında kuyruğa giriyor, el pençe divan... 'Ne isterseniz verelim, ne olursunuz bize şu kadar para verin'. Yaptıkları buydu. Türkiye'nin siyasi iradesi diye bir şeyi kalmamıştı. Bize de aynı şeyi yapmak istediler. Bizim sistemimizle adeta oynamak istediler. Dediler ki, 'Gelir İdaresi Başkanlığını bağımsız hale getirin.' 'Hayır' dedik. Eğer böyle bir karar verilecekse bu kararı biz veririz. Siz istediniz diye böyle bir karar veremeyiz. Biz şu anda Gelir İdaresi Başkanlığının bağımsız olmasını düşünmüyoruz. Israr ettiler, kabul etmedik ve zaten orada bağlar koptu. Bırakın da biz kendi yapılanmamızı kendimiz yapalım siz ne karışıyorsunuz. Bizden öncekiler 'Efendim bağımsız kurul olduğu zaman siyasi müdahale olmaz, olmadığı zaman siyasi müdahale olur'... Bağımsız kurulun mantığı nedir biliyor musunuz? Başarı olduğu zaman kendilerinindir, başarısızlık olduğu zaman siyasetindir. A'dan Z'ye hepsi böyledir. Tamam da niye bunun bedelini halkın karşısında biz ödeyelim. Bağımsız kurulların faydalı mı faydasız mı olduğuna halk bakar mı? İstediğiniz kadar bağımsız kurul deyin. Akaryakıt fiyatlarını kim belirliyor? Tamamıyla serbest piyasada belirleniyor ama bunu benim halkım bilir mi? İstediğiniz kadar anlatın, anlatıyoruz da 'Hükümet zam yaptı' diyor. Anamuhalefeti de yavru muhalefeti de hepsi bunu söylüyor. Ne alakası var? Piyasa belirliyor. Geliyor faturayı sana kesiyor. Elimizde olsa hiç olmazsa fiyatı belirledik deriz ama biz belirlemiyoruz, piyasa belirliyor. Bunu da onların talepleri üzerine devrettik. Siz belirleyin dedik. Ama tabii bunu halkımıza anlatamazsınız. Bütün bunlara karşın biz yolumuza devam ediyoruz. Her proje, her hedef, hatta her hayal karşısında çıkıyor, 'Bu olmaz, bu yapılmaz, bu gereksiz, bu imkansız' diyerek bir yandan moralleri bozuyor, bir yandan da engel çıkarmanın gayreti içine giriyorlar.''
'Çok sinir bozucu bir şey'
Başbakan Erdoğan, CHP milletvekili adayı Binnaz Toprak'ın bir televizyon programında ''Önünden her gün binlerce insanın geçtiği mezarlığın kapısında (Ruhuna El Fatiha) yazardı. Şimdi ise (Her canlı bir gün ölümü tadacaktır) yazıyor. Bu çok sinir bozucu bir şey'' dediğini belirterek, şunları söyledi: ''Herhalde bunu Kadir Topbaş'ın bir sözü sanıyor. Profesör olmak her şeyi çözmüyor. Sen çıkıp, (Bu ülkede ezan CHP sayesinde okunuyor) diyeceksin ama senin adayın çıkıp, Allah'ın ayetine, ilahi mesaja (sinir bozucu) diyecek. Kusura bakma, bunu millete yutturamazsın. Millet de yutmuyor zaten. (Bu ülkede ezan CHP sayesinde okunuyor) diyenler, 1941 yılında, ezanı (Tanrı uludur) şeklinde okumayanların üç aya kadar hapsedilmeleri ve para cezasına çarptırılmalarına dair kanun çıkardılar. İstedikleri kadar makyaj yapsınlar, CHP yine CHP'dir. 40 yıl önceki zihniyet neyse, bugünkü zihniyet de aynen odur. Fabrika ayarları değişmiyor. Bunlar, millete ait hiçbir değere, hiçbir inanca, hiçbir kutsala bugüne kadar saygı göstermediler; bundan sonra da saygı göstermeyeceklerini alenen ifşa ediyorlar. Bu millet, ekonomik anlamda, sosyal anlamda, siyasi anlamda, en önemlisi de inançlar noktasında en büyük zulmü, en büyük mezalimi CHP'nin tek başına iktidar olduğu dönemlerde yaşamıştır. Maşeri vicdanın hafızasının bunu unutması da mümkün değildir.''
'Helal para'
Erdoğan, TUSKON ve diğer sivil toplum örgütlerinin, CHP'nin, MHP'nin, ''onların sırtını dayadığı çetelerin baskısına, zulmüne karşı'', Anadolu'nun isyanı, başkaldırışı olarak ortaya çıktığını, bugün Anadolu'dan, Trakya'dan yükselen sesin, aslında Türkiye'de statükoya, ayrımcılığa karşı, milli ve manevi değerlerin hor görülmesine karşı yükselen bir ses olduğunu anlattı. Tüm teşvik, kredi, bütün kayırmaların sadece belli bölgelerde toplandığı, belli kesimlere ''peşkeş'' çekildiği bir döneme karşılık olarak, Anadolu ve Trakya'nın gücünü, sermayesini, birikimini birleştirerek ''ben de varım'' diyerek sahnede yerini aldığını ifade eden Erdoğan, bugün TUSKON'un Muş'u, Gaziantep'i, Kayseri'yi, Konya'yı, Çorum'u, Aydın'ı temsil ettiğini; Denizli, Antalya, Uşak, Mersin, Trabzon ve Bolu'nun bugün artık ürettiğini, ihracat yaptığını ve daha fazla istihdam sağladığını aktardı.
''Sizler, sırtınızı devlete dayamadan bugünlere ulaştınız. Sizler, usulsüz kredilerle, usulsüz teşviklerle, kayırmalarla, iltimasla değil, kendi yağınızda kavrularak, kendi imkanlarınızı kullanarak, yani helal parayla bugünlere geldiniz. Sizler, arkanıza çeteleri alarak değil, mafyayı alarak değil, hukuk dışı örgütlenmeleri alarak değil, arkanıza milleti alarak bu büyüklüğe ulaştınız'' diyen Erdoğan, hükümet olarak görevlerinin ülke yatırımcısı, üreticisi, girişimcisine en uygun zemini hazırlamak, eşit fırsatlara ulaşabilmesini sağlayabilmek olduğunu vurguladı. Makro büyüklüklere değinen Başbakan Erdoğan, enflasyon ve borçlanma faizinde katedilen mesafeye dikkati çekerek, ''Enflasyonla faizi aynı noktaya çekmeliyiz. Reel faizi adeta sıfırlamalıyız. Hedefimiz bu olmalı'' dedi.
Şu anda ABD ve Japonya'da reel faizin 0,25'lerde olduğunu ve Türkiye'nin de buralara gelmesi gerektiğini, maliyetler ne kadar inerse Türkiye'nin rekabet şansının o kadar artacağını, bu adımları atacaklarını dile getiren Erdoğan, paradan para kazanma değil, üretim ve yatırımdan güç kazanan anlayışı Türkiye'nin tüm ekonomik yaşamında gerçekleştirmek durumunda olduklarını bildirdi.
Erdoğan, ''Çetelerle mücadele ettik, aynı şekilde mücadeleyi sürdüreceğiz. Her türlü hukuksuzluğun karşısında olduk, hukuksuzluğa karşı çıkmaya devam edeceğiz. Biz Türkiye'yi bugüne kadar kardeşlikle büyüttük, kardeşlikle büyütmeye devam edeceğiz. Biz yolları açacağız, işadamlarımız o yollardan yürüyüp gidecekler. Biz vizeleri kaldıracağız, işadamlarımız rahatça seyahat edecekler. Biz istikrarı, güven ortamını muhafaza edeceğiz, Türkiye emin adımlarla geleceğe ilerleyecek. Bundan hiç endişeniz olmasın. Morallerimizi her daim yüksek tutacağız. Kötümserlerin, karamsarların, öldük, bittik, tükendik şarkısı söyleyenlerin kampanyalarına aldanmayacak, yıldızları hedefleyecek ve yıldızlara inşallah ulaşacağız'' diye konuştu.
Kanal İstanbul Projesi
Başbakan Erdoğan, bazı kesimlerin her proje, her hedef, hatta her hayal karşısında ''olmaz, yapılamaz, gereksiz, imkansız'' tepkisini alışkanlık haline getirdiğini, bir yandan moral bozduklarını, bir yandan da engel çıkarmaya çalıştıklarını anlattı. Kanal İstanbul Projesi'ne değinen Erdoğan, projeye ''aklıselim insanların hepsinin sahip çıktığını'', projeyle ilgili Avrupa ve dünyadan da takdir aldıklarını kaydetti. Kendi ismini taşıyan bulvarı (Vatan Caddesi), Adnan Menderes'in 1960'larda açtığını belirten Erdoğan, ''CHP zihniyetinin o gün 'bu kadar geniş caddeyi ne yapacaksınız, buraya uçak mı indireceksiniz?'' dediğini ifade etti. Aynı zihniyetin birinci, ikinci ve şimdi de üçüncü köprüye aynı şekilde karşı çıktığını söyleyen Erdoğan, ''Siz isteseniz de istemesiniz de halkım istiyor, biz bunu yapacağız'' dedi.
Başbakan Erdoğan, aynı zihniyetin Marmaray'ı da istemediğini vurgulayarak, ''Ama benim dedem istedi. Abdülmecit, 1826'da bunun mimarı, projesini yaptı ama gerçekleştirmek bize nasip oldu. Bütün engellemelere rağmen 2013'de açacağız ve Pekin'i Londra'ya bağlayacağız'' şeklinde konuştu. Erdoğan, Marmaray'ın yanında taşıtlar için bir tüp geçit daha yapacaklarını anımsatarak, bu projelerle Boğaz Köprüsü'nün yükünü hafifletmek ve İstanbul'un ulaşım sorununu minimize etmeyi amaçladıklarını belirtti.
İnsan unsuru eleştirisi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Kanal İstanbul Projesiyle ilgili olarak, ''Burada insan unsuru yok'' dediğini dile getiren Erdoğan, ''Herhalde bizim animasyona takıldı. Çünkü o animasyonda kanalda gemi gidiyor. Arkadaşım dedi ki 'keşke gemi yerine insan yürütseydin' O zamanda diyecek ki (yüzme bilmiyor)''' diye konuştu. Erdoğan, proje kapsamında orada iki şehir inşa edileceğini ve şu anda deprem riski altındaki konutları, bu iki yeni şehir planı içinde eritmek istediklerini ifade ederek, İstanbul'un ve İstanbullular'ın bu tehdit altında yaşamaması gerektiğini kaydetti. Muhalefetin de sürekli İstanbul'un deprem tehdidi altında olduğunu söylediğini anlatan Erdoğan, yine de bu yönde atacakları adımları engellemeye çalıştıklarını aktardı.
Erdoğan, bu projenin belediye başkanlığından bu yana hayali olduğunu, Başbakan olunca da gerekli çalışmaları yaparak projeyi hazırladıklarını söyledi. Keban Barajı'nın 1965-75 arasında inşa edilirken ''CHP'lilerin aynı şekilde projenin karşısında durduklarını'', o projede emeği geçen siyasinin şimdi CHP'ye hizmet ettiğini ifade eden Erdoğan, hatta bir CHP milletvekilinin TBMM'de ''Bu kadar elektriği ne yapacaksınız, toprağa mı vereceksiniz?'' dediklerini anlattı. Erdoğan, ''Bunların mantığı bu... İnanın bunların, bu ülkeye faydası diye bir şey yok'' dedi.
Aynı tavrı İstanbul'a köprü yapımında da sergilediklerini, dönemin Mimarlar Odasının köprüyü ''İstanbul'un başına gelen en büyük felaket'' olarak nitelendirdiğini, bir CHP milletvekilinin, köprü için ''akıl ve hesap işi değildir'' diyerek karşı çıktığını vurgulayan Erdoğan, ''Aklı olmayanın, hesap bilmeyenin bu işten anlaması mümkün değil'' diye konuştu. Erdoğan, o dönemde gazeteci Nadir Nadi'nin de ''Bu köprü sağcıların köprüsüdür'' şeklinde ifadesinin bulunduğuna dikkati çekerek, ''O zaman geçme üzerinden. Nasıl olsa sandal var, sandalla geçersin'' diye konuştu.
Sosyalist enternasyonel
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''İşte bu zihniyet, 40 yıl önce neyse bugün de o. 40 yıl önce neredelerse bugün de oradalar. Her türlü yeniliğin, her türlü değişimin, reformun karşısındalar. Şu 8,5 yılda, hangi adımı attıysak, hangi reform için kolları sıvadıysak, bu zihniyeti karşımızda bulduk. 1950 civarında vekil yönetici ile biz Abdullah Bey'in dönemine kadar olan süreci geçirdik. Yerindelik hakkı bizimdir, yürütmenindir. Fakat ne yazık ki imzalanmamıştır. Biz de ne yaptık? Hep vekaleten yürüttük. Bir siyasi kadro iktidar olduğu zaman bu işi kadrosuyla götürür. Devamlı ne yazık ki hep geri gönderilmiştir. Biz de hep vekil genel müdürlerle, üçlü kararname gereken atamalarda hep bunları uygulamak zorunda kaldık. Bizi engellemek, yavaşlatmak için her yola başvurdular; engelleyemeyince de soluğu... Anamuhalefet partisi her seferinde Anayasa Mahkemesinde aldı. Şu anda, seçim sandığını gördüler. 8,5 yıl boyunca bıkmadan, usanmadan karşı çıktıkları her ne varsa ondan vazgeçtiler, U dönüşü yaparak, çark ederek, karşı çıktıkları her şeyi şimdi de savunmaya başladılar. Allah aşkına, anamuhalefet partisi CHP'nin, artık siyasi yelpazenin neresinde durduğunu, neresinde yer aldığını bilen, anlayan var mı? Sağda deseniz, değiller... Solda deseniz, hiç değiller. Sosyal demokrasiyle alakaları kalmadı. Bunu batılılar da biliyor. Batılı, onlara değil bize 'Sizi sosyalist enternasyonele alalım' diyorlar. Liberal deseniz değiller, demokrat hiç değiller, muhafazakarlık hak getire...''
12 Eylül referandumu öncesinde Kılıçdaroğlu'nun ortaya çıkarak başörtüsü meselesini çözeceğini söylediğini anlatan Erdoğan, 12 Eylül akşamı Kılıçdaroğlu ile bir toplantıda bir araya geldiklerini ve ona el ele vererek başörtüsü sorununu çözme teklifinde bulunduğunu anlattı. Kılıçdaroğlu'nun ise kendisine ''Nasıl çözelim?'' dediğini ve orada da ''manevraya başladığını'' ifade eden Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun başörtüsü meselesini bir daha hiç konuşmadığını belirtti. Erdoğan, ''Ancak önüne bir çarşaflı kardeşim gelse ona da bir rozet takmaya kalkar, sonra da otobüsten atarlar. Önceki Genel Başkan da böyleydi'' dedi. CHP'nin ekonomide aynı anda hem liberal, hem devletçi, hem de müdahaleci olduğuna işaret eden Erdoğan, ''Bir yandan 'aile' derler, 'aile Sigortası' derler, öte yandan aile kurumunu çürütecek, kirletecek işlerin içine girerler. Bir yandan Ecevit derler, Ecevit'in mirasına sahip çıkarlar, diğer yandan giderler, Ecevit'e 'iş göremez' raporu verenleri, hem de Ecevit'in memleketinden aday yaparlar'' şeklinde konuştu.
Erdoğan, Deniz Baykal'ı CHP Genel Başkanı olduğu dönemlerde Şebi Aruz'da yaptığı konuşmaları dinlediğini anlatarak, ''Baykal'ı dinlerken, 'ben bu kadar uç konuşma yapamam, yoksa partimle alakalı kapatma davası açarlar' diye düşünürdüm. Ancak Baykal, aşırı uçlarda konuşma yapardı'' diye konuştu. Kemal Kılıçdaroğlu'nun gittiği her yerde, başörtüsü üzerinden, Mevlana üzerinden, Kutlu Doğum Haftası üzerinden ''istismar siyaseti güderken'', Samsun'da ''Bu ülkede ezan CHP sayesinde okunuyor'' derken, Eskişehir'de kendi belediyelerinin ''camiye, tesettüre hakaret için bir sergiye ev sahipliği yaptığını'' ifade eden Erdoğan, daha sonra da 'Bunun bizimle ilgisi yok, haberimiz yoktu, sonra sergiyi kapattık'' dediğini anlattı. Erdoğan, ''Nasıl haberiniz yok? Senin belediye başkanın işin içinde...'' dedi.
Kars'taki anıt
Konuşmasında Kars'taki anıt konusuna da değinen, Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
''Eğer biz Kars'ta yapılan bir şeye karşı çıktıysak, karşı çıkmamızın sebebi var. Bizim tarihi eserlerimizin, tarihi tabyaların üzerine, Hasan Harakani Hazretleri Camisi'nin türbesinin olduğu bir yere, oradaki tüm vakıf eserlerinin olduğu bir bölgeye bu tür bir eseri hoş karşılayamadığımız gibi yargı da yıkım kararı vermiş. Uyarıma karşın onu yaptıran Belediye Başkanı CHP'nin birinci sıradan milletvekili adayı. Kimileri, kalkıp bunu savunuyorlar. Biz, olduğumuz gibi görüneceğiz, görüneceğimiz gibi olacağız, gerçek bu...'' Edirnekapı surları, Topkapı surları gibi tarihi eserlerin yanına belli bir ölçünün dışında bir bina kondurulamayacağını, bunun yasak olduğunu, bir surun dibine bir bina inşa edilemeyeceğini, belli bir mesafe ve yüksekliğini üstüne çıkılamayacağını ifade eden Erdoğan, ''Kars'ta ise bu anıtın tarihi tabyaların üzerine kondurulduğuna dikkati çektik'' dedi.
Erdoğan, iktidarları döneminde yüzlerce eseri ihya ettiklerini, restore ettirerek bunları ülkeye kazandırdıklarını ifade ederek, ''Bunlar karşısında bu tür eserleri yıkanlar karşısında susanlar, gelip buna karşı çıkıyorlar. Neden? Yargı bununla ilgili kararı veriyor, çok da yerini yurdunu bilmeden konuşuyorlar. Orada Ermenilerle mücadelede şehit olan ecdadımızın kabirleri var, tabyalar var, vakıf eserlerimiz var. Geleceksin orada böyle bir eseri ortaya koyacaksın. Sonra da diyeceksin ki 'bu benim eserimdir insanlık anıtıdır'... Iğdır'da insanlık anıtı var, oradakine bir şey diyen var mı?'' şeklinde konuştu.