"Başarılı olduğumuzu düşünmüyorum"
AKP'li Kürşad Tüzmen, bakanlıktan ve Genel Başkan Yardımcılığı'ndan ayrılışının ardından yaşananları anlattı.
cumhuriyet.com.trEski Bakan, AKP Genel Başkan Yardımcısı Kürşad Tüzmen ayrılığının ardından ilk defa VATAN’a konuştu. Kanser olduğunu “parti içinden” bazı kişilerin yaptığı spekülasyonlar nedeniyle açıklamak zorunda kaldığını söyleyen Tüzmen, Habur olayıyla ilgili Ahmet Türk’le yaptığı ilginç konuşmayı da ilk defa anlattı.
Devir teslim töreninde Ömer Çelik’e verdiğiniz hediye çok dikkat çekti. 16 Türk devletinin bayrakları...
O sıralar çok tartışma oldu. Türkiye’de bayrağa olan saygının ve sevginin herkes tarafından çok daha iyi anlaşılabilmesi gerektiğini düşündüm. Bir Roman açılımı yapıldı, İstanbul’da 30 binden fazla insan ellerinde Türk bayrağı taşıdı. Oysa Romanlar toplumun en az gelir seviyesinde olan insanları. Buna rağmen hiçbirinde devlete karşı hareket göremezsiniz. İşsizdirler, aşsızdırlar ama devlete kurşun sıkmazlar. Mersin’de Yörük köyleri Güneydoğu, Doğu’dan Anadolu’nun çok yerinden zor durumdadır. Yine de devlete karşı hareket görmezsiniz. ’Tek vatan, tek devlet, tek bayrak’diyorsanız buyurun Türk bayrağı bizim bayrağımız deyin. O lafı söylememek için arkadaşlar nüfus kağıtlarını falan çıkardılar.
BDP’li Hasip Kaplan’dan söz ediyorsunuz...
Ben o arkadaşları severim. Milletin vekili olmuş insanlara karşı saygımız sonsuz. Ama Türk milletine karşı da herkesin aynı saygı ve sevgiyi göstermesi lazım. Devir teslimde öyle bir hatırlatma yapma ihtiyacını hissettik. Ay yıldız bize binlerce yılın, Osmanlı’nın hatırasıdır. Biz nasıl sahip çıkıyorsak aynı şekilde diğer kökenli arkadaşlarımızın da -Türk kökenli olmayabilir ama hepsini Türk milleti görüyorum- sahip çıkması gerektiğini düşündüm.
Ayrılığınıza Nevruz ve Türk bayrağı tartışmaları damgasını vurdu zaten...
Kürşat Tüzmen’in Türk bayrağını eline alıp dolaşması o kadar fazla bir anlam ifade etmez. Herkes benim düşüncelerimi biliyor. Önemli olan Kürt kökenli kardeşlerimizin Türk bayrağına sahip çıktıklarını göstermeleri.
Yani ’BDP’liler ellerine Türk bayrağı alsın meydana çıksın “ diyorsunuz.
Benim en büyük arzum Diyarbakır Belediye Başkanı’nın, BDP’li arkadaşların Türk bayrağı için ”Bizim bayrağımız“ diyebilecek noktada kendilerini samimi olarak ifade edebilmeleri. Bunu çok arzu ediyorum. Üstelik bu sorunu da çözecektir.
Baydemir’in eline Türk bayrağını alıp meydana inme ihtimalini görüyor musunuz?
Ben Ahmet Türk’ü çok severim. Kendisinin ciddi bir çalışma yapabileceğini görmüştüm. Onunla açık açık tartıştık, ” Şunu söyleyin, bu iş bitsin. Çok mu zor “ dedim. Bu ülkenin ekmeğini yiyorsun, işine, aşına, her şeyine ortaksın. Bunu da söyleyeceksin kardeşim. Böyle samimiyetsizlik olmaz. Ben seni yedireceğim, içireceğim besleyeceğim sen bir taraftan benim gırtlağımı kesmeye çalışacaksın. Olmaz böyle şey. Türkiye zaten bir nehri karşıdan karşıya geçiyor. Biz milleti sırtımıza almışız taşıyoruz. Benim sırtımda taşıdığım insanın boğazımı kesmesine müsaade edemem.
Aslında bu sözlerinizden parti yönetimiyle özellikle Kürt açılımıyla ilgili ayrı düştüğünüz anlaşılıyor...
Parti yönetimindeyken de, Bakanlar Kurulu’nda da bu görüşlerimi aynen savundum. MYK toplantısında, ’Tüzmen’in Türk bayrağını alıp ortaya çıkması o kadar anlam ifade etmez. Parti içinde de, Kürt kökenli arkadaşlarımızın, Kürt kökenli bir genel başkan yardımcısının Türk bayrağına sahip çıktığını göstermesi daha güzel anlam ifade eder ve açılımı tamamlar’dedim.
Bunları söylediniz sonra görevden alındınız. Ardından hastalığınızı açıkladınız. Yine de herkes asıl sebebin bu fikir ayrılığı olduğuna inanıyor.
Çeşitli spekülasyonlar oldu. Bu içerden de kaynaklandı. Maalesef parti içinden bazı arkadaşlarımız bunu basınla başka şekilde paylaştılar. Bir manüplasyon yapıldı. Hastalığımla ilgili açıklamayı mecburen yapmak zorunda kaldım. Yoksa siz benim hastalığımı bilmiyordunuz. Gayet rahatlıkla götürüyorduk ve açıklamak zorunda hissetmemiştim.
Ne tür dedikodular?
“Nevruzda Türk bayrağı olmamasını eleştiriyor ondan ayrıldı“, Yok ”MHP’nin, BBP’nin başına geçecek “... Etik olarak son derece yanlış değerlendirmeler yapıldı. Özellikle sizlere servis edilmeye çalışıldı. Biz onları tespit ettik ve ilgili arkadaşlara da yaptıklarının yanlış olduğunu uygun bir dille anlattık.
Kimdi diyeceğim ama söylemeyeceksiniz büyük ihtimalle...
Yok. Ama anlattık kendisine. Ben açık bir insanım. Ne düşünüyorsam herkesin yüzüne söylerim.
Habur görüntülerinde siz neler hissettiniz?
Habur’da bizim bir simülasyon yapmamız gerekirdi. Bunu Ahmet Türk’le de konuştum. Türk yanlış olduğunu kabul etti ama, ’Bizi bu işe hiç karıştırmadılar, söz sahibi olmadık. Tamamen bize bırakın dediler. Yoksa biz onların üniformalarını değiştirirdik’dedi. Bunu samimiyetle söylediğine inanıyorum.
“Bize bırakın“ diyen kim, iktidar mı?
Yani orada nasıl olurdu bilmiyorum ama bir ön çalışma yapılması gerekirdi. Bir simülasyon içinde yapılması, girişlerin planlanması gerekirdi. Bunda da ben çok başarılı olduğumuz kanatinde değilim. Bütün ülkenin tepkisini çekti. Orada toplanan insanlar da ’Bu iş bitti kutlayalım’ diye, barışa kardeşliğe inandıkları için geldiler. Onlar da istismar edildi. Bir parti de samimiyetsizliğini ortaya koydu. Ondan sonra zaten bütün organlar kendisini kastı. Daha iyi bir şekilde yapılsaydı bugün çok daha fazla yol alacaktık.
Hastalığınızla ilgili şu an bir sıkıntı yok değil mi?
Gayet iyiyim. Zaten şansına yaşayan bir insanım. Allah’ın bize verdiği bir ömür, o karar veriyor. Sayın Baro Başkanı Özok’ün benzer bir hastalıktan vefat etmesi hepimizi üzmüştür. Çünkü o da çok mücadele etti. Bir ara çok iyiydi hatta. Sıkılmamamız, içimize atmamamız lazım. Bakıyorum kendime merak etmeyin.
Ülkücü ve Milliyetçiyim
Sizin için hep ülkücü kökenli denir de gerçekten ’Ülkücü” müsünüz?
Tabii ben bir ülkücüyüm. Ülkücülük açısından kayıtlı olduğum bir yeri göremezsiniz. Önceki siyasi geçmişim için de geçerli. Herkes beni öyle görür. Ben de hep, “Milliyetçiyim” dedim. Geçmişte bir takım hatalar yapıldı. Gençliğimizde kullanıldığımızı hepimiz fark ettik. O dönem komünizm savunucusu arkadaşlarım bugün kapitalizmin en şiddetli savunucularıdır. Şimdi hepsi patron ama yaşayanlar olabildi. Çoğu gitti. Bizde de öyle. Birkaç kişi kalabildik. Bizler şansına yaşayan insanlarız. Ben üç kere ölüm tehlikesi atlattım.