Başar Başarır'dan 'Sibop'
Tiyatromuzun yeni mevsimine, Başar Başarır’ın “Sibop” romanıyla merhaba denebilir. Öyküde çeyrek yüzyıla dayanan emeği dikkate alındığında bu zengin öykü verimi ardından gelen ilk romanında yazarın, bilinen hünerini, başarıyla sürdürdüğü söylenebilir.
M. Sadık Aslankara / Cumhuriyet Kitap EkiTiyatromuz, kendisini yeni mevsime hazırladı. Topluluklar, pıtır pıtır fışkıran bahar dalı çiçekler gibi perdelerini açmaya koyuldu… Gelin biz Başar Başarır’ın ilk romanıyla “Merhaba!” diyelim tiyatromuza.
Önce öykülere kuşbakışı göz atıp ardından tiyatroya geçelim…
ÖYKÜDEKİ BİÇİMSEL AÇILIMLA BAŞAR BAŞARIR...
Yirminin başlarında yayımladığı ilk öyküler toplamı Kent Kitabı’nın (1992) ardından Başar Başarır, öyküde yirmi beşinci yıla ulaştı artık. Biçemsel açıdan farklı tutumlarla sürekli yeni arayış peşinde koşan Başar, çeyrek yüzyıl içinde, altı öykü kitabı daha yayımladı. Yeni basımları Can tarafından yapılan öyküler bu kez Havaalanında Satılmayan Kitaplar ([Can, 2015], Kent Kitabı, Eski Şehrin Ayazı [1996], Nedir Hayat [2000]) ve Bize Umut Gerek ([Can, 2014], Getirin O Günleri Yakalım Bu Öyküleri [2003], Çıktığınız Hevesle İniniz [2004], Düzenboz [2012]) başlıklarıyla sunuluyor.
Başar’ın bunların ardından yayımladığı son öykü kitabı Teklifinizle İlgilenmiyorum (Can, 2013) adını taşıyor. Onun ilk evre öyküleri üzerinde topluca durmuştum. Bu kez son evre öykülerini de katarak kuş bakışı harmanlamayla toplu bir yaklaşım getireyim istiyorum.
Başar Başarır, 1990’lar öykücülüğünde, adı özel olarak anılması gerekenlerden. Onun öykülerinde dikkati çeken birkaç nokta şöyle özetlenebilir: 1. Hünerle kotarılmış, alaysamanın yer yer gülmeceyle harmanlandığı bir kara anlatı, 2. Büyük bir enerjinin fışkırdığı dilsel yapı; ayağına çabuk anlatım, sabun köpüğü gibi kayan dil, 3. Hemen her konuda, öykü kişilerine iyimser yaklaşım, öyküyü kendi iç gerçekliğiyle örüntüleyerek sürdürme, 4. Tüm öykülerde açık biçim; anlatıcıyla okur arasında doğrudan kurulan ilişki, 5. Şaşırtmacalarla sürprizlerin yer yer örtüşmesi yer yer de birbirine karşı farklı duruş yansıtması.
Düzenboz, ilk evreyle son evre öyküleri arasında Başar Başarır’ın geçiş eşiği olarak alınabilir. İlk örneklerde bilinç akışıyla içlidışlı tutum sergileyip sözdizimlerini bunun göstereni olarak kuruyordu yazar, son evrede bilinç akışının doğrudan algı amacıyla yapılandırıldığı anlaşılıyor.
Yine de Başar Başarır öykücülüğünün ulaştığı düzeyi ele vermesi açısından Teklifinizle İlgilenmiyorum’u özellikle anmak gerekiyor. Çünkü bu evre öykülerinde dramatik dolantıyla buna dönük dayanakları çok daha canlı, diri hale getirdiği gözleniyor yazarın. Bu özelliklerin tümünü “Müzedeki Çocuk” adlı öyküsünde yerli yerine oturtmak olanaklı. “Yuh Deveci” öyküsünde ise elinde asa, omzunda mendil bir meddah yansılaması çıkıyor âdeta karşımıza.
Kaldı ki Başar, dil yatağını en başta sererken daha dilsel, biçemsel başarısını parıltıyla yansıttı. Kurduğu zengin öykü evrenlerini, yapılandırdığı farklı karakterleri, Türkçeyi sürekli deh dehleyip çimdikleyerek yansıttı. Özgün bir Başar Başarır dili kurup bu büyüyle okuru baştan çıkarmayı bildi öyküde.
TİYATROMUZ İÇİN BİR KARA ANLATI: SİBOP
Efdal Sevinçli, tiyatro olgusuna yer açan romanlar üzerine bir yazı kaleme almıştı yıllar önce, eksikler barındırsa da bu. Sonraki yıllarda tiyatroya özgülenen öteki romanlar da dikkate alındığında artık çok daha zenginleşmiş konumda roman dağarımız.
Başar Başarır, okuru bir hızlı koşuya çıkararak kuruyor anlatısını. Bir polisiye, serüven romanı ikliminde nefes nefese okunuyor Sibop. Tiyatro binası odağında bir yandan topluluk, oyun sanatı, genelde sanat için kendi yaşamlarından geçen insanlar, topluluklar çıkıyor karşımıza, öte yanda mafyayla, devletle, “adalet denen şeyin orospu”larıyla (89) içlidışlı, tiyatroyu yok etmekten çekinmeyecek olanların kentsel dönüşüm yapılıyor havasında ama alabildiğine vahşi tutumla, “yıkılacak tiyatronun yerine dikilecek AVM” (225) ile nasıl rant peşinde koştukları yansıtılıyor.
Sorunsal bağlamında kentle, kentlilikle bütün dönemlerinde yoğun ilişki kuran yazar, Sibop’ta bunu tam anlamıyla doruğa çıkarıyor. “Cihangir piçi”, “Acemi Kolpacı” (18), “halk arasında bilinen adıyla Sibopp Orhan”ın (244) ağzından kentsel doku içinde kentlilik olgusuna dönük âdeta gayri resmi bir tiyatro tarihinin sayfaları arasında dolaşıyoruz “tamamen tesadüfi” benzerliklerle.
Başar’ın biçemsel deneyimlerinin uzantısı gözüyle de bakılabilecek, yer yer erkek argosu, erkekçe bakışla örülü olsa da ötekileştirici etkiye yol açmadan kendini sevdiren, okuru peşine takan bir anlatı Sibop. Orhan ana karakteri aracılığıyla roman evreninin bütününe türdeş biçimde yayılan açık biçimli, dille, söyleyişle oynanmış başarılı bir anlatım bu.
Günümüzde, Osmanlı ceberutluğu diriltilirken tiyatromuz işte bu buyurganlığın boyunduruğuna alınmak isteniyor. İyi de doğamızdaki tiyatroyu kim susturabilir? Ne diyor Başar Başarır Kardeşimin roman kahramanı: “Bu can bu bedenden çıkmayınca, siz de o tiyatroyu yıkamazsınız.” “Orası bu şehrin ve ülkenin ortak mirasıdır. Yıkılmasına hiçbir vicdan razı olmaz.” (53, 133)
O halde perde!