Balkondan şehir izlenimleri

Tanıdığımız şehirlere meğer ne kadar yabancıymışız. Yaşadığım bu şehri bir süredir izliyorum ve gördüğüm manzara karşısında kendime şunu sorup duruyorum: “Ben bu şehirde gerçekten yaşadım mı, yoksa o günler bir rüya mıydı?”

Remzi Gökdağ-BAE

Oysa çok değil, mart ortalarında bu balkondan baktığımda, karşımda bütün parıltısıyla yükselen dinamik bir kent vardı. Tamam, trafiğin gürültüsünden şikâyet ediyordum ama yine de şehrin enerjisi hoşuma gidiyordu. Şimdi aynı balkondayım ve karşımdaki şehri tanıyamıyorum. Yollar, binalar, parklar aynı ama bu dokuya hayat veren insanlar ortada yok...

Bırakın insan sesini, her fırsatta şikâyet ettiğim otomobil sesini özler oldum. Gürültülerinden bıktığım turistleri bile artık hasretle anıyorum. Karşımdaki otele birkaç haftadır ne gelen var ne giden...

Eskiden araç kuyruklarından içeri girilemeyen otoparklar şimdi boş. Son turistler mart ortalarında ülkelerine uçtu. Onlar gidince otelin personeli de görünmez oldu. Önce bahçedeki şezlonglar kaldırıldı, yeşil alanlardaki masalar içeri alındı, ardından havuzun suları çekildi. 32 katlı otel binası bir anda kaderine terk edildi. Akşamları ışıklar saçan pencerelere karanlık çöktü. Turizmiyle her fırsatta övünen şehre inen kara bulut körfezin enerjisini silip süpürdü. Dubai 2020’ye büyük umutlarla girmişti. Yükselen inşaat sektörü, artan petrol fiyatları, katlanan turist sayısı umut veriyordu.

Dünyanın gözü çölün parlayan yıldızındaydı ve şehir bu gösterişinin farkındaydı. 2020’de dünyanın gözü burada düzenlenecek büyük fuara kilitlenmişti. Şehir içinde bir şehir inşa ediliyor, çölün kumlarında milyarlarca dolarlık dev yatırım sürüyordu. Sonra... Kara haber buraya ocak sonunda ulaştı. Dünya henüz Wuhan’dan gelen bilgilerin ciddiyetini anlayamamışken o kentten Dubai’ye gelen bir yolcu, beraberinde virüsü getirmişti. Önlemler erken alındı, teşhis zamanında kondu ve yaklaşan belaya karşı Dubai gardını pek çok ülkeden önce aldı.

ANI YAŞAMAK...

Denetimler, testler derken okullar kapandı, evden çalışma dönemine geçildi, uçak seferleri kademeli olarak azaltıldı.

Şehrin eski parıltısı yavaş yavaş sönüyordu. Turistler tatillerini yarıda kesip ülkelerine dönmeye, alışveriş merkezleri boşalmaya, sokaklar tenhalaşmaya başladı. Sokağa çıkma yasağı kademeli olarak uygulandı. Zorunlu alışveriş için her aileden bir kişinin dışarı çıkmasına izin verildi. Bunun için polise yapılan bir başvuru ve ardından cep telefonumuza polisten gelen iznin bulunması gerekiyor. Bu mesajı almadan markete gitmenin, eczaneye uğramanın cezası büyük. Yasağın yaş sınırlaması yok.

İşyerleri zaten kapalı. Yemek ve ilaç teslimatı yapan kuryeler dışında caddelerde araç trafiği yok. Metro ve tramvay seferleri iptal edildi, deniz ulaşımı durdu. İnsanlar yumuşak bir geçiş döneminden sonra nihayet evlerine kapandı. Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi burası da hayalet şehre dönüştü.

Gelecekle ilgili planlarımızın garanti olduğunu düşündüğümüz günler geride kalırken yarınlara ertelediğimiz düşüncelerin hepsi hayal oldu. Eskiden her fırsatta dile getirdiğimiz “anı yaşa” sözünü uygulamak için bize bir fırsat daha verilmesini bekliyoruz. Başta sorduğum o soruyu bir kez daha tekrarlıyorum: “Ben bu şehirde gerçekten yaşadım mı, yoksa o günler bir rüya mıydı?”

remgok@gmail.com