Bale ile birleşen Yunus Emre oratoryosu
İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Adnan Saygun’un dünyaca tanınmış eseri Yunus Emre Oratoryosu’nu bale ile birleştirerek çok isabetli bir sürpriz yaptı.
Kemal Küçük“Aşk gelicek cümle eksikler biter”
Adnan Saygun’un 1942 Eylül’ünde yazmaya başlayıp 4,5 ayda bitirdiği 75 dakikalık Yunus Emre Oratoryosu, mistik bir kişiliğin gerçek ve yüce sevgiyi arayış için çıktığı, çileli ve sınavlarla dolu yolculuğu konu alır. Ruhun arınmasıyla başlayıp, aydınlanma ile sürer ve varış ile sonsuzluğa ulaşır. Bu “varış”, Tanrıyla bütünleşmedir. Ve yine bu “varış” Saygun’un yıllarca peşinden koştuğu şu dizede simgeleşir: “Aşk gelicek cümle eksikler biter.” Büyük bestecinin, “Bu oratoryo sanat hayatımın en büyük tecrübelerinden biri oldu. Her şeyden önce Yunus Emre’ye yaklaşabilmek için ruhumun gerektiği gibi hazır olmadığını, oratoryoyu yazmadan önce, yıllar yılı hissettim.” dediği eserinin özündeki “insan”ı ele alan bir metin oluşturan Uğur Seyrek ve Işık Noyan, ilginç bir denemeye imza atmış. Bu metne dayanan Uğur Seyrek’in koreografisi, klasik bale temelli modern dansın dil sorunlarını en aza indiren, plastisitesi gelişkin, anlatımı akıcı ve eserin özündeki tevekkül dolu dramatizmi finalde doruğa çıkaran bir anlayış içeriyor.
Akılcı Saygun’un “mistisizmi”!
Ahmed Adnan Saygun, Cumhuriyet’in ilk kuşak bestecileri arasında, kişiliği, olaylara bakışı, eğitimi ve yapıtları ile hep yalnız ve özgün bir yerde durmuştur. “Duygunun-düşünceleştirilmesi” olarak tanımladığım müziğin üretim sürecinde, hep, “öz”de saklı olana ve buna bağlı “anlam”a önem vermesi onun önemli özelliğidir. “Öz”ü, dinleyene aktarabilmek için malzemeler, makam ya da türkülerin yapıları olabilir. Ancak, bu yapılar “özün” ve onun “anlamının” yerini alamaz. Saygun bunların yaratacağı kolay “etkiden” uzak durmuştur. Oluşturacağı bir müziksel fikirde bu kökleri “otantik” olanı bulup kullanmak için değil, yeni eserinin söyleyeceği müziksel sözün gramerini tanımak, sağlamlığını test etmek ve bu grameri bilinçli olarak bozacağı zaman, buna sanatsal nedenler bulabilmek için yapmaktadır. Saygun sürekli entelektüel bir çabanın içindedir. Dünya görüşünde, Fransız rasyonalizminin etkisindeki Saygun, akılcıdır. Ancak yaşamı ve yapıtlarındaki eğiliminde bir düalizm olduğu da açıktır. Kültür konularında, entomüzikolojik çalışmalarında, müziğin toplumdaki yeri ve eğitimi konusunda rasyonalist olan Saygun, eserinde “anlam” ve “ öz” söz konusu olduğunda, “metafizik akılcılık”a yakındır. Eserlerinde ezoretik bir özü sunma çabası sezilir.
Yunus Emre Oratoryosu ile başlayıp, diğer sahne yapıtlarında süren “mistisizm”, belirginleşir. Saygun, anlayışına uygun mistisizmi, Yahya Kemal’in “Horasan illerinden diyar-ı Rum’a gelmiş evliya” dediği, ruh ve gönül erlerinden Yunus Emre’nin (1240-1322) Moğol işgalinin karanlık döneminde ışıyan, saf ve duru Türkçe ile yazdığı şiirlerde buldu.1958’de Birleşmiş Milletler’in görkemli binasının açılışında Stokowski yönetimindeki orkestra ve koro’nun naklen tüm dünyaya duyurduğu bu müthiş eserin, bale ile çağdaş birleşimini herkes izlemeli.