Balbay'dan Türkiye mektupları

Balbay'ın yayına hazırladığı 'O Mektubu yazan Bendim' Cumhuriyet Kitapları'nca yayımlandı. Kitap beş ana bölümden oluşuyor: 1- Gençlerin Mektuplarından, 2- 2009-2010 Mektuplarından, 3. 2011-2012 Mektuplarından, 4. Cezaevlerinden Gelen Mektuplardan, 5. Güvercin Kanadında Gelenler...

cumhuriyet.com.tr

Silivri’den 6. kitabıyla ‘okur’ ve ‘seçmenleriyle’ buluşan Mustafa Balbay, dört yılda aldığı 30 bini aşkın mektuptan bir seçki sunuyor...

“Her mektup pencere gibidir. Hücrenizde gökyüzüne açılan yepyeni penceredir her biri. Açın sayfaları pencerenin kanatları gibi, seyreyleyin manzarayı...”

Biz de Silivri mahpushanesinde 1352 gündür tutuklu olan Mustafa Balbay’ın dediğini yaptık, “O Mektubu Yazan Bendim”in manzarasına daldık.. Ve birden farkına vardık ki Balbay’ın cezaevinden kaleme aldığı 6. kitabı karşımıza bir Türkiye fotoğrafı koyuyor. Korkudan gözü kara cesarete, umuttan derin karamsarlığa, olağanüstü iyimserlikten dayanılmaz kötümserliğe kadar, her şey var...

Öyle ki, Balbay cezaevine girdiğinden bu yana dedesi mutsuz olan bir torundan gelen, “Dedeme Mektup Yazabilir misiniz?” isteğinden, milletin vekili olduğu için maddi durumu kötü olup yardım isteyene, “İsmimi Yazmak İsterdim Ama...” diyerek AKP iktidarının yarattığı korku imparatorluğunu gözümüze sokandan, ismini ancak 2 yıl sonraki mektubunda yazabilene...

‘Bir de irtibatlanıp suç ortağı olmayalım...’

Hele hele öyle mektup var ki “bir ülkücüden” geliyor. Hem de Cumhuriyet Kitap Kulübü’nün kundaklanmasının zanlılarından. Balbay’a mektubu yazdığı tarihte bir başka suçtan cezaevinde tutuklu olan isim, “Değerli Üstadım” diyerek şöyle yazıyor:

“Gecikmiş bir geçmiş olsun dileklerimle başlayayım. Dün (20 sene önce), ‘Cumhuriyet gazetesini’ hiç okumaz ve okuyana da, inandırıldığım zaviyeden hiç de iyi bakmazdım. Bu arada ben 20 yıl önce Cumhuriyet Kitap Kulübü’nün kundaklamasının polisçe zanlılarındandım. 12 Eylül İhtilali’nin akabinde, cezaevi ile tanıştık. Bilginiz ışığındadır ki, F.G. yapılanması o zamanlarda, yapılan pazarlıklarla her yerde başladı, malum cezaevlerinde bile... Ben, biz; o zamanlar, ulusalcı, vatanperver ve hatta şu an nazarımda milliyetçi yönümüz körleştirildiğimiz için görmezdik. Canım, sizin cenah da pek göstermezdi ya, neyse... Yıl 1980 Darbe! Yıl 1988 veya 1989 Cumhuriyet Kitap Kulübü yakılıyor. Yakalanan zanlının biri (şimdi rahmetli oldu) Düzce Ülkü Ocakları davasından yatmış, biri ben K. Bey Ü.O. davasından yatmışım. Tabii ki ve inanın ki ben bu eylemde yokum. Zaten cezaevinden çıktıktan sonra bir sürü arkadaş değişik yerlere kanalize edilmişse bile, yattığım süre içinde sorgulandığımdan dolayı malum yerlere kanalize edilemedim. Ha biz de topluma adapte olamadığımızdan, sosyal-ekonomik koşullar ve sistemin çarpıklığının da semeresi ile dikiş tutmayıp cezaevlerinden adli suçlardan dolayı kurtulamadım. Ama şöyle bir denklem kuruyorum. 80 darbesinden sonra cezaevlerinden çıkan ve ‘ülkücü’ sıfatı olanlar mafya bozuntusu olarak, kanalize edilip kullanıldım? Galiba... Dedik ya 88-89 kitap kulübü kundaklanması, 93 Mumcu rahmetli ediliyor. Kimin ipliğini pazara çıkaracaktı, acaba!!?? Neyse... Sonra; Cumhuriyet gazetesine bomba atılıyor, Danıştay’a saldırı düzenleniyor... Yine sanıkların sıfat ve karakterleri kafa karıştırıcı. Netice; at izi ile it izini karıştırıp sapla samanı harmanlayıp, İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay’ı çete sanığı oluveriyor. Allah Allah benim kafam karıştı (ki aradaki süreçte rahmetli Bahriye Üçok’ları ve bir sürü faili meçhulü es geçtik) halkın kafası nasıl karışmasın? Böyle çalakalem yazıyorum, ama bir de irtibatlanıp suç ortağı olmayalım Üstadım?”


Mektuplardan Kısa Kısa

‘Dedeme Mektup Yazabilir misiniz?’


4 Sizden bir ricam var. Dedeme mektup yazabilir misiniz? Morali çok bozuk. Sizlerin tutuklanmasından sonra hayata küstü. Bugün olanlara çok üzülüyor. Daha mektubun başında sizden dileğimi pat diye yazdığım için özür dilerim. Ama sizin mektubunuzun dedeme çok iyi geleceğine eminim. Lütfen. Dedem için.

‘O Mektupları Yazan Bendim’

4 Size mektup yazdığım günlerde etrafımdaki her şeyi demir parmaklık olarak görüyordum. Evin balkon demirlerini, park çitlerini, apartman kapısını, her şeyi. Bunlar hadi neyse. Asıl içimdeki demir parmaklıkları kıramıyordum, onların içinde hapistim. Bir kendi hapisliğimi düşünüyordum bir de sizi. Bizim için yattığınız hapisliğinizi. Siz 2 yıla yakın zamandır zindandasınız, ben de sizinle birlikte. Böyle yaşarken size adımı bile açıkça yazamamak bana ağır geldi. Bugün kendi adımla yazmaya karar verdim. İlk defa kendimi bu kadar özgür hissediyorum.

‘Sayın Vekilim’

4 Öncelikle istediğim en kısa zamanda özgürlüğünüze kavuşmanız ve bu vatana, millete hizmet etmenizdir. Sayın vekilim, sizden ricam şudur ki, benim eşim 7 sene evvel trafik kazası geçirdi ve şikâyetçi olmadı ve iyi niyetinin kurbanı olarak karşı tarafa şimdiki parayla faiziyle birlikte 11080 (onbirbinseksen) TL borçlu çıkarıldı. Bizim bunu ödeyecek durumumuz yok. Bir TV’de altyazıda gördüm. Hiçbir iş yapmadan maaş almak size iyi gelmiyor diye yazdı. Bana maddi konularda yardım ederseniz çok sevineceğiz. Bize olumlu ya da olumsuz bilgi verirseniz çok seviniriz. Dualarımız sizinle. Allah’a emanet olun.


‘Kargalar bile gülmekte zorlanır’

Balbay’a gelen mektuplardan biri de, Odatv davası sanığı, 12 Kasım 2011 tarihinde cezaevinde yaşamını yitiren Kaşif Kozinoğlu’nun mektubu. Balbay’ın, “Tarihe tanıklık ettiği düşüncesiyle yayımlamak uygun olur diye düşündüm” ifadesiyle kitabında yer verdiği mektupta, Kozinoğlu el yazısıyla şöyle not düşüyor:

“Beni Afganistan’dan çağırdılar geldim. Benim uluslararası terörle ne şekilde mücadele ettiğimi tüm dünya biliyor (ilgilileri). Beni en son Ocak 2011’de Afganistan’a terörle mücadele için gönderdiler. Aynı zamanda Başmüşavir ve Asya Bölge Koordinatörüyüm. Sonra ülkeme çağırıp teröristsin dediler. Kargalar bile gülmekte zorlanır!..”