Bakanlığın emri demiri kesti

İstanbul Barosu üyesi avukat Bülent Kurt, gözaltındaki müvekkilleriyle görüşmek için gittiği karakolda darp edildi, kayıt dışı bir şekilde nezarete konuldu. Polislerden şikayetçi oldu ancak yargı ilk önce onu sanık sandalyesine oturttu.

Hilal Köse
 
Mağduru olduğu olay nedeniyle, 3 bin TL adli para cezasına mahkum edildi.  Kurt’a şiddet uygulayan polislere ise daha az ceza verildi. Karara itiraz edeceğini söyleyen Kurt, “Ceza vereceklerini başından beri tahmin ediyordum. Adalet Bakanlığı’nın siyasi emriyle bana dava açıldı. Günümüz yargı sisteminde, Bakanlığın emri, demiri kesiyor” dedi.
 
Avukat Kurt, 22 Eylül 2010’da  müvekkileri için Aksaray Şehit Vedat Ulusoy Polis Merkezi’ne gitti. Kapıda bekleyen polis “nereye lan” deyince tartıştılar. Olay büyüdü, Kurt darp edildi. Kamera görüntüleri her şeyi kaydediyordu. Kurt’un yumruklandığı, onlarca polis tarafından çembere alındığı, tartaklandığı ortadaydı. Kurt polislerden, polisler de Kurt’tan şikayetçi oldu. Savcılığın talebiyle hazırlanan bilirkişi raporunda, bir polisin iki eliyle Kurt’un göğsüne vurarak iteklediği belirtildi. Kurt’un da kendini iten polisi itmeye çalıştığı ifade edilerek, “Kurt’a kolundan çekmek ve itmek suretiyle müdahalede bulundukları, yüzüne vurdukları” ifade edildi.  Soruşturmayı tamamlayan Cumhuriyet Savcısı, Kurt’un “görevi yaptırmamak için direnme” suçunu işlediğine dair delil elde edilemediğini belirtti. Adalet Bakanlığı ise savcının görüşüne rağmen, Kurt’un yargılanmasını istedi. Kurt, şikayetçi olduğu polislerden önce yargılanmaya başladı. İki polise ise aylar sonra dava açıldı. Dosyalar birleşti. İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın karar duruşması 30 Aralık’ta yapıldı.
 
İktidarın avukata bakışı... 
 
Kurt’un avukatı Ercan Kanar, beraat kararı verilmezse, davayı AİHM’e kadar taşıyacaklarını söyledi. Takipsizlik kararına rağmen, Adalet Bakanlığı’nın soruşturma  ve kovuşturma izni vermesini eleştiren Kanar,  “Bu emir, mevcut iktidar döneminde ayyuka çıkan avukat karşıtlığının, avukatları potansiyel suçlu gibi gören bir anlayışın tipik yansımasıdır. Bakanlık izniyle dava açılmasının dayanağı olan ‘kamu yararı’ ilkesinin istismarıdır. Avukatlık Kanunu, Anayasa, Havana Prensipleri dahil bir çok uluslarası belge çiğnenmiştir ” dedi. 
 
Müvekkileri Kürt olunca... 
 
Davanın devlet birimlerine hakim olan ayrımcı ideolojinin de bir yansıması  olduğuna dikkat çeken Kanar, şöyle devam etti: “Bülent Kurt’un, gözaltında olan, lokanta işletmecisi iki müvekkili Kürt kökenliydi. Polis otosunda, ‘vatan haini’ denilerek, küfür ve hakarete, tehdite maruz kaldıklarını mahkemede anlattılar. O iki kişi daha sonra beraat etti. Kurt’un yardıma gittiği şahıslar farklı bölgeden olsaydı, muhtemelen bu olaylar yaşanmayacaktı.”
 
Dosyayı kim hazırladı?
 
Dosyada müvekkilinin savunmasını destekleyen iki bilirkişi raporu olduğunu da dile getiren Kanar, polislerin “kimliğini vermek istemedi” iddialarının da bu raporlarla çürütüldüğünü vurguladı.  Polislerin, “Kurt’un görevini yaptırmamak için zor kullanarak direnme”, “hakaret” ve “işkence” suçlarından cezalandırılmalarını istedi. Soruşturmaya ilişkin tüm polislerin beyanını, sanık polis Fehmi Erden’in aldığını, soruşturma evraklarını da Erden’in hazırlandığını kaydetti. Erden’in düzenlediği tutanakların hiçbirinin güvenilir ve gerçek olmadığını söyleyerek, olay tarihi ve saatinin bazı tutanaklarda farklı olduğuna dikkat çekti.
 
Polislere daha az ceza
 
Mahkeme heyeti, Kurt’un suçunun “polise direnme” değil, sanık polislerden Evren Akbaş’ı “kasten yaralama” olduğuna karar verdi. Kurt, 150 günlük, 3 bin TL adli para cezasına mahkum edildi. Polisler Evren Akbaş ve Fehmi Erden’e ise Kurt’a yönelik kasten yaralama suçunu işledikleri gerekçesiyle, haksız tahrik ve takdir indirimiyle 100 günlük, 2 bin’er TL adli para cezası verildi. Polislere verilen cezanın hükmünün açıklanması geri bırakıldı. Mahkeme üyesi Aydın Uyan ise karara muhafet etti. Uyan,  haksız tahrik indiriminin avukat Kurt’a uygulanması gerektiğini belirtti. 
 
“Adalete niye güveneyim?”
 
Kararı Cumhuriyet’e değerlendiren avukat Kurt, “Beraat etmem gerekirdi ama ben başından beri bana ceza vereceklerini tahmin ediyordum, yanılmadım. Çünkü Adalet Bakanlığı’nın siyasi emriyle açılan bir dava bu. Ön soruşturmayı yürüten savcı ‘kovuşturma izni verilmesin’ diye görüş bildirdi ona rağmen Adalet Bakanlığı ‘yargılama yapılsın’ diye emir verdi. Dava açıldı. Adalet Bakanlığı’nın emiri derimi kesiyor, günümüz yargı sisteminde... Çünkü Adalet Bakanlığı’nın emrine karşı gelme cesareti gösterecek yargıç ve savcılar yok bu ülkede” dedi. Kurt,  “bir hukukçu olarak yargıya güveniyor musunuz?” sorumuza ise şu yanıtı verdi: “Niye güveneyim ki... Bana bir neden söyleyin... Her gün onlarca ihlalle karşılaşıyoruz. Müvekkillerimizin davalarını takip ederken, olaya sonradan dahil oluyoruz. Burda, yaşadığım olayın ters yüz edilmesini, suçun üzerime atılmaya çalışılmasını birebir yaşadım. O nedenle adalete güvenmem için hiçbir sebep yok. Karar da ortada. Kararı temyiz edeceğiz. Bakalım yüksek hakimler nasıl değerlendirecekler... AİHM’e kadar yolumuz var.  Müvekkillerimiz için Avrupa’dan adalet talep etmeye alıştık, bu kez de kendimiz için edeceğiz.”