Bakan Akar, Tank Palet Fabrikası'nın özelleştirilmesini savundu
Tank Palet Fabrikası'nın özelleştirilmesini savunan Milli Savunma Bakanı Husuli Akar, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun eleştirileriyle ilgili, "Cumhurbaşkanlığı kararından bahsediliyor, gizli mi vesaire mi? Fakat bunun yayınlanma mecburiyeti yok, böyle bir teamül yok. Cumhurbaşkanlığı kararları yayınlanmıyor. Burada saklanmış, gizlenmiş bir şey yok" dedi.
AAMilli Savunma Bakanı Hulusi Akar, katıldığı Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
"İngiltere'deki NATO Zirvesi öncesinde başlayan Baltık Planlarına rezerv iddiaları sonrasında Türkiye'nin söz konusu planlara yönelik tutumu ne yönde? Türkiye'nin güvenlik kaygılarına yönelik ittifak üyelerinin tutumu nasıl?" sorusu üzerine Akar, Türkiye'nin Afganistan'dan Kosova'ya, Atlantik'ten Doğu Akdeniz'e kadar bütün alanlarda NATO'yla beraber olduğunu ifade etti.
Türkiye'nin uzun yıllardan beri ittifakın üyesi olduğunu hatırlatan Akar, şunları kaydetti:
"Bu konuda operasyonlar başta olmak üzere tatbikatlar, NATO karargahlarına personel desteği dahil elimizden gelen her türlü desteği sağladık, sağlamaya devam ediyoruz. Ayrıca Gayri Safi Milli Hasılamızın da yüzde 2'ye tekabül eden miktarında da savunma harcamalarımızı yapmak için tüm gücümüzle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Şu anda 1,89 civarındayız. NATO, Galler zirvesinde aldığı karar çerçevesinde bunun yüzde 2 olmasını istiyor.
Diğer ülkelerle birtakım sorunlar yaşanmakla birlikte biz, olabildiğince hızlı bir şekilde bu orana ulaşmaya çok yakınız. Ve Türk Silahlı Kuvvetleri NATO içindeki ikinci büyük ordu olarak bütün ülkeler tarafından bilinmekte ve saygıyla anılmaktadır. NATO, Türkiye ile daha güçlü ve daha anlamlıdır. Türkiye'nin sorgulanması anlamsızdır. Böyle bir sorgulamayı uygun görmüyoruz. Böyle bir tartışma açıyorlar ki bu gerçekten anlamsız bir tartışma. Bu zaman zaman gündeme geliyor ve zaman zaman bunlara cevap vermek zorunda kalıyoruz."
Akar, Türkiye'nin güney sınırlarının NATO'nun da güney sınırları olduğuna değinerek, Türkiye'nin, güney sınırlarını başta DEAŞ, PKK/YPG olmak üzere terör ve teröristlere karşı korurken, aynı zamanda NATO'nun, Avrupa'nın da güvenliğini sağladığına işaret etti.
"TÜRKİYE BİR CEPHE ÜLKESİ"
Türkiye'nin, NATO ülkeleriyle, Avrupa ile teröristler arasındaki son mevzi olduğunu vurgulayan Akar, terör konusunda Türkiye'nin bir cephe ülkesi olduğuna, burada Türkiye'nin çektiği yükü herkesin bildiğine dikkati çekti.
Akar, Türkiye'nin NATO ile çalışmaya devam ettiğini, bu konuda herhangi bir farklı düşüncenin bulunmadığını vurgulayarak, "Karşılıklı saygı içinde, hakka, hukuka riayet şeklinde çalışmalarımız devam etti, edecektir. Diğer taraftan da bizim herhangi bir şekilde NATO'nun çalışmalarını, planlarını bloke etmemiz gibi bir şey söz konusu değil. Biz bu konuda iş birliğine son derece açığız. Bu iş birliği konusunda son derece istekliyiz. Elimizden gelen her türlü gayreti gösterdik, desteği sağladık. Bugüne kadar bunun birçok örneği var." diye konuştu.
Ortak amaç doğrultusunda, ortak bir platform çerçevesinde Türkiye'nin ve Türk milletinin hak ve menfaatlerini korumak durumunda olduklarının altını çizen Akar, "Bizim herhangi bir şekilde NATO ortamında, NATO platformlarında ülkemizin hak ve menfaatine ilişkin birtakım iddialar ortaya koyduğumuzda bu herhangi bir şekilde NATO'ya karşı bir tavır olarak algılanmamalıdır. Bu konuda herkesin daha mantıklı, objektif olarak olaylara bakmasının önemli olduğunu değerlendiriyoruz." dedi.
"Barış Pınarı Harekatı'na uluslararası tepki geldi. NATO'da da Baltık Planı karşılığında PKK/YPG'nin terör örgütü olarak tanınması talep edildi. Türkiye'nin tezlerinin uluslararası platformda anlatılmasında ve muhatapların iknasında sorunlar mı yaşanıyor?" sorusuna Akar, "Herkesin kendi ülkesinin, milletinin menfaati saygıdeğerdir fakat burada olabildiğince objektif, tarafsız olmak lazım. Burada bilgilendirmeme diye bir şey söz konusu değil." yanıtını verdi.
"BİZİM PLANIMIZIN YAYINLANMASI ENGELLENDİ"
Türkiye Planı ve Baltık Polonya Planı ile alakalı sıkıntının Türkiye'den kaynaklanmadığını vurgulayan Akar, daha önce NATO kuruluşlarında kabul edilen ve PKK'nın bir parçası olduğu tespit edilen YPG'nin, 2017'de yapılan ve "GRP" denilen Türkiye'nin savunma planına gelindiğinde ise "terörist olmadığı" şeklinde bir görüş belirlediğini anlattı.
Akar, Türkiye'nin NATO'nun kurum ve kuruluşlarının kabul ettiğinin uygulanmasını istediğini belirterek, şunları kaydetti:
"Bizim planımızın yayınlanması engellendi. Dolayısıyla biz buna karşılık olarak şunu söyledik; bizim planımız yayınlanmıyor, kuzey ve güneydeki savunma planlarının müşterek olması lazım, dolayısıyla bunların aynı anda yayınlanması lazım. Bizim iddiamız bu. Bu, bir engel değil. En son yapılan da herhangi bir taviz değil. Revize olmakta olan Polonya Baltık Planının NATO Konseyinden geçmesi fakat askeri komitede değerlendirilmesine fırsat verdik. Fakat her halükarda NATO Genel Sekreteri ile yapılan görüşmeler sonrasında bu iki planın aynı zamanda yayınlanmasında mutabık kaldık. Biz burada NATO'nun daha öncesinden beri kabul ettiği bilgilerin, değerlendirmelerin aynı şekilde kabul edilerek, söz konusu Türkiye'nin savunmasına ilişkin GRP dediğimiz planın da aynı şekilde yayınlanmasını talep ediyoruz, bunu bekliyoruz."
"TEKRAR TEKRAR ANLATILMASI GEREKİYOR"
Gündem yoğun olduğu için bazı konuların bir sefer söylenince anlaşılmadığına değinen Akar, Türkiye'nin bunu tekrar tekrar anlatması gerektiğini bildirdi.
Bakan Akar, Barış Pınarı Harekatı ile alakalı gelişmeler ve GRP'yi anlattıkça, muhataplarının bunu anladığını ve Türkiye'nin endişelerini paylaşır hale geldiklerini memnuniyetle gördüklerini söyledi.
"Bazen muhataplarınız olan bakanlarda görev değişikliği oluyor. Yeni bakanlara bir şeyleri anlatmaya sıfırdan mı başlıyorsunuz?" sorusu üzerine Akar, şu cevabı verdi:
"Sıfırdan demeyelim de bazı şeyleri tekrar etmek, bazı şeyleri özetlemek, bazı şeyleri tekrar tekrar gündeme getirmek gerekiyor. Bir de oradaki terimleri, terminolojiyi iyi kullanmak suretiyle onların aklına, kalbine, kafasına işleyecek şekilde bunu ifade etmek gerekiyor. Burada usanmak yok. Burada tekrardan kaçınmak yok. Biz sabırla, nezaketle bildiklerimizi, gördüklerimizi, ülkemizin, milletimizin iyiliğine olan konuları, bölgenin ve NATO'nun yarına olan konuları tekrar tekrar gündeme getiriyoruz. Burada ciddi bir ilerleme olduğunu memnuniyetle görüyoruz."
"STOLTENBERG'E TEŞEKKÜR"
"Herhangi bir taviz söz konusu değil mi?" sorusu üzerine Akar, şu değerlendirmede bulundu:
"Bizim isteklerimiz, milli hak ve menfaatlerimizle ilgili ortaya koyduğumuz şeyler son derece objektif, makul, mantıklı, 'aklın yolu birdir' dedikleri şekilde olduğu için burada bir aşırılık yok. Dolayısıyla bu aşırılık olmayan, gayet makul ve mantıklı olan isteklerimizden de geri dönmek diye bir şey söz konusu değil. Çünkü bizde hiçbir şımarıklık, hiçbir aşırı istek söz konusu değil. Uluslarası hukukun kabul ettiği neler varsa o çerçevede taleplerimizi ortaya koyuyoruz."
"NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg makul buluyor mu talepleri?" sorusunu Akar, "Evet. Sayın Stoltenberg'e bu çalışmalardaki bize katkılarından, desteklerinden, koordinasyon ve iş birliğindeki faaliyetleri hızlandırmasından dolayı teşekkür ediyorum." şeklinde yanıtladı.
"YPG TERÖRİSTTİR, PKK'NIN SURİYE KOLUDUR"
"Londra'daki NATO zirvesinden sonra Türkiye YPG tezlerinden vazgeçti, Baltık ve Polonya planlarını onayladı, dolayısıyla dosya kapandı gibi" bir algının ortaya çıktığının belirtilmesi üzerine Akar, "Kesinlikle böyle birşey söz konusu değil. YPG teröristtir, PKK'nın Suriye koludur, PKK'dan hiçbir farkı yoktur. Bundan herhangi bir şekilde vazgeçmemiz, tevil etmemiz, değiştirmemiz asla söz konusu değildir. YPG teröristtir, bütün dünya bunu böyle bilecek." diye konuştu.
Bakan Akar, gayrıresmi toplantılarda bu konunun tüm milletler tarafından kabul edildiğini anımsattı.
"Normal zekası olan bir insan elimizdeki bilgileri, belgeleri gördüğünde, o fotoğrafı, o yazıyı gördüğünde o raporları okuduğunda YPG'nin PKK'nın uzantısı olduğu, sözde karargahı Kandil'den emir aldığını, emir komutasında çalıştığını görüyor, biliyor anlıyor." ifadelerini kullanan Akar, ancak politik sebepler, birtakım hak ve menfaatleri korumak için bunların dile getirilmekten çekinildiğini aktardı.
"Size hak verenlere Trump da dahil mi?" şeklindeki soru üzerine Akar, "Spesifik olarak bu konuda değil ama birçok konuda Sayın Trump, Sayın Cumhurbaşkanımız ile yaptıkları görüşme ve konuşmalarda, Cumhurbaşkanımızı gerçekten haklı bulduklarını ve desteklediklerini basın önünde dahil tekrarlamışlardır." dedi.
Türkiye ve Libya arasındaki mutabakatın amacının sorulması üzerine Akar, Türkiye'nin Libya ile kültürel, tarihi bağları ve geçmişi bulunduğunu hatırlattı.
İki ülkenin ilişkilerinin yakın olduğuna işaret eden Akar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde, 2010'lardan beri, deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunun görüşüldüğünü ancak Libya'daki bazı olaylardan dolayı görüşmelere ara verildiğini, 2018'den sonra da tekrar gündeme geldiğini ve görüşmelerin yapıldığını anlattı.
Görüşmeler sonrası bir çözüm yolunun ortaya çıktığını dile getiren Akar, meşru hükümet olan Libya Ulusal Uzlaşı Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Feyyaz el Sarac ile görüşmeler sonrası 27 Kasım'da bir mutabakat imzalandığını, bunun da Türkiye ve Libya meclisleri tarafından onaylanarak BM'ye gönderildiğini söyledi.
Türkiye'nin bütün komşularıyla iyi komşuluk ilişkileri içinde olmaya gayret gösterdiğini belirten Akar, sözlerine şöyle devam etti:
"Barış, istikrar gelsin diyoruz, herkes rahat, huzur, güven içinde yaşasın. Bu bir zafiyet değil. Diğer taraftan da hakkımızı, hukukumuzu çiğnetmeyiz, oldu bittiye müsaade etmeyiz, diyoruz. Dolayısıyla hakkımız, hukukumuz çerçevesinde yaptığımız mutabakat muhtırasının, hiçbir şekilde diğer ülkelere, komşumuza karşı olmadığını, onlara karşı bir taciz, tecavüz anlamı taşımadığını, bunun iki egemen ülke, Libya ve Türkiye arasında bir mutabakat olduğunu ve iki ülkenin hak ve menfaatlerinin kollanması ve sağlanması için yapılmış bir faaliyet olduğunu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Cumhurbaşkanımız konuşmalarından birinde ifade etti, 'Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti hariç diğer ülkelerle de benzer şekilde görüşmeler yapabileceğimizi' açık şekilde ortaya koydular. Bu konuda açık olduğumuzu ifade etmek isterim. Diğer komşularımızla da konuşmaya, görüşmeye hazırız."
"BUNU ACİZLİK OLARAK DEĞERLENDİRİYORUZ"
Yunanistan'ın, Libya'nın Atina Büyükelçisi'ni sınır dışı etme kararı aldığını anımsatan Akar, sözlerini şöyle sürdü:
"Meşru Libya hükümetinin Atina Büyükelçisi sınır dışı edildi. Mesele de ondan mutabakat muhtırasının bir kopya istenmesi. Bunun bir acizlik, zafiyet olduğunu değerlendiriyoruz. Sonucu etkilemeyeceğini de altını çizerek bildirmek istiyorum. Ülkeden sınır dışı etmesine gerek yok, bu TBMM'de onaylanan, açık olan, herkesin ulaşabileceği bir şey, saklı gizli değil. Fevri hareketlerle bu tür şeylerin yapılması ortamı germekte, bunlara gerek yok. Bu konuda sükunet, sabır, akıl ve mantıkla olaylara yaklaşmayı, uluslararası hukuka uygunluğu tavsiye ediyoruz. Bu mutabakatın tamamen uluslararası hukuka uygun olduğunu altını çizerek belirtmek istiyorum."
"Rum Dışişleri Bakanı özellikle hidrokarbon arayışı, muhafaza eden, koruyan, gözeten kim varsa bunların AB'ye girişlerinin engellemesi, mal varlıklarına dondurma gibi bir takım tedbirlerden bahsetti. Burada gerilim artıyor. Bu mesele tam olarak Yunan tarafına izah edilemedi mi?" sorusu üzerine Akar, bu konuların açık ve uluslararası hukuktaki teorik çerçeve itibarıyla anlaşılmasının mümkün olduğuna işaret etti.
Londra'daki zirvede Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ile ayrıntılı görüştüğünü, ayrıntılı şekilde olayları izah ettiğini, niyet ve maksadı anlattığını kaydeden Akar, böyle bir şeyi bilmemelerinin söz konusu olmadığını vurguladı.
Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin sıkıştırılma planlarını bozan bir çalışma içerisinde olup olunmadığı ve buradaki asıl hedefin sorulmasına karşılık Akar, Türkiye'nin tüm alanlarda hakkını, hukukunu korumak için elinden gelen çabayı gösterdiğini ifade etti.
"HERHANGİ BİR ŞEKİLDE OLDUBİTTİYE GÖZ YUMMAYACAĞIZ"
Türkiye'nin Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs'ta iyi komşuluktan yana olduğunun altını çizen Akar, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bu konuda maalesef gerek bu hidrokarbon kaynaklarının paylaşılması konusunda olsun gerekse diğer denizle alakalı menfaatlerin paylaşılmasında muhataplarımızda bazı ön yargılar görüyoruz. Biz bunlara müsaade etmeyeceğiz. Ne Türkiye'nin kendi hak ve hukukunun ne Kıbrıslı kardeşlerimizin hak ve hukukunun çiğnenmesine müsaade edeceğiz. Herhangi bir şekilde oldubittiye göz yummayacağız, izin vermeyeceğiz ve Türkiye'nin içinde olmadığı çözüm yollarının da hiçbir şekilde geçerli olmayacağını herkesin bilmesini istiyoruz."
"Türkiye'nin içinde olmadığı planlar yürümez diyorsunuz." ifadesinin kullanılması üzerine Akar, "Yürümez. Çünkü Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantör ülke. İngiltere ve Yunanistan bu konuda ne yapar bilemeyiz ama Türkiye olarak biz, garantör ülke olmaktan dolayı haklarımızı ve sorumluluklarımızı yerine getirmeye hazırız ve bunun için yapılması gerekenleri bugüne kadar yaptık, bundan sonra da yapacağız." diye konuştu.
Kıbrıs'taki zenginlikler konusunda Türk varlığı yok sayılarak, sadece Güney Kıbrıs Rum Yönetimi için çalışılmasının adaletle veya uluslararası hukukla alakası olmayacağına vurgu yapan Akar, bunun kabul edilmesinin mümkün olmadığını bildirdi.
Yunan tarafının bunları Türkiye ile tartışmak veya çözüm bulmak yerine her defasında konuları AB'ye akıl ve mantık dışı ifadelerle taşıdığını aktaran Akar, "Olmaz. Oturalım, konuşalım, görüşelim. Biz konuşmaktan, müzakereden, barıştan yanayız. Bunu yaparken de karşılıklı hak ve hukuka saygıdan yanayız. Siz 'hep bana, hep bana' derseniz bunun çözüm olmayacağını kime sorsanız size söyler. Bu konuda yaptığımız çalışmalar, planımız, programımız açık ve net. Bu istikamette biz ilerlemeye devam edeceğiz. Bu çerçevede biz, akılla, mantıkla, sabırla bu olayların çözümü için tüm tarafları görüşme masasına davet ediyoruz. Konuları görüşelim. Görüşme, konuşma da ilanihaye olmaz, sonuç odaklı olacak." ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin mülteci konusunda ağır bir yük altında olduğunu belirten Akar, bu konuda gerekli somut adımların atılmasına gelindiğinde maalesef bazı zorlamalar olduğunu, gerek maddi gerekse diğer alanlardaki yardım ve destek konusunda muhatapların biraz yavaş hareket ettiğini bildirdi.
"Maalesef bugüne kadar verilen sözler yerine gelmedi. Bizim dileğimiz ve temennimiz bu verilen sözlerin yerine getirilmesi." diyen Akar, Türkiye'nin mülteci konusunda yaptığı fedakarlıkların tam olarak anlaşılıp, yerine konulmasını beklediklerini dile getirdi.
Yıllardan beri "Türkiye'nin güneyinde herhangi bir şekilde terör koridoruna müsaade etmeyeceğiz." sözünü tekrarladıklarını hatırlatan Akar, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları ile daha sonra İdlib'de Rusya ile çeşitli mutabakatlar yapılmasıyla oradaki istikrarı sağlamaya çalıştıklarını aktardı.
Fırat'ın doğusuyla alakalı Türkiye'nin muhataplarından buradaki oluşumlara son verilmesini talep ettiğini vurgulayan Akar, şöyle devam etti:
"Bu konuda biz NATO'dan, özellikle Amerikalılardan iş birliği talep ettik. Onlarla beraber 6-7 ay beraber çalıştık. Karşılıklı planlamalar yaptık, görüş, bilgi ve istihbarat alışverişinde bulunduk. En sonunda da bir mutabakata varmak suretiyle takriben 49 gün birlikte çalıştık. Burada yapmaya çalıştığımız şey, bu terör koridorunu önlemek için söz konusu alandaki YPG'lilerin bölgeden çıkarılması, ağır silahlarının toplanması, orada tüneller, mevziler, kuleler gibi mevcut tahkimatın tahrip edilmesiydi. 49 gün sonunda gördük ki burada istediğimiz ilerleme yapılamıyor, istediğimiz şekilde bir sürat yok. Biz, bu şekilde zaman kaybettikçe YPG'nin orada daha da güçlendiğini, mevcudiyetini tahkim ettiğini gördük. Bunun üzerine biz kararımızı verdik. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla 9 Ekim'de Barış Pınarı Harekatı'nı başlattık."
BARIŞ PINARI HAREKATI
Hulusi Akar, Barış Pınarı Harekatı'nda gelinen noktaya değinerek, "Barış Pınarı Harekatı'ndaki geldiğimiz nokta şu anda 145 kilometre genişliğinde, 30 kilometre derinliğinde bir alan büyük ölçüde bizim kontrolümüz altında. Tamamına yakın bir bölüm kontrol altında. Tek tük de olsa uyuyan bazı hücreler, bazı sızmalar olabilir fakat genel olarak söylediğimizde bu bölge tamamen Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolü altında." ifadelerini kullandı.
ABD'lilerle yaptıkları anlaşma çerçevesinde bu alandaki YPG'li teröristlerin çıkarılması hususunda gayret göstereceklerini söylediklerini anımsatan Akar, "Tabii ki bir gayret gösterdiler, büyük ölçüde bu sözlerini yerine getirdiler." dedi.
"RUSLAR, 34 BİN CİVARINDA TERÖRİSTİN ÇIKTIĞINI İFADE ETTİ"
Bakan Akar, Barış Pınarı Harekatı bölgesinin hem doğusunda hem batısındaki alanlarda teröristlerin çıkarılması konusunda Ruslarla bir mutabakat muhtırası imzaladıklarına işaret etti.
Rusların da bu alanın hem doğusundaki hem de batısındaki teröristlerin çıkarıldığını rakamlarla aktardığını kaydeden Akar, 34 bin civarında teröristin bölgeden çıktığı bilgisinin kendilerine verildiğini bildirdi.
İyi niyet ve gayret de olsa sonuç itibarıyla teröristlerin tamamen çıkmadığını gördüklerini dile getiren Akar, "Harekat alanında hem doğu hem batı cephesindeki tacizlere karşı meşru müdafaa hakkımızı kullanıyoruz. Tacizlerin azaldığını görüyoruz." diye konuştu.
Hulusi Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Her seferinde bu hususu biz, çeşitli düzeylerde Rus muhataplarımızla konuştuk. Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, diğer alandaki askerler kendileriyle konuştu ve görüştü. Tabii bu konuda Rusya'nın da bir gayret gösterdiğini söylememiz lazım. Bunun dışında harekat alanımızın doğusu ve batısındaki alanlarda hudutlarımızdan itibaren 10 kilometrelik bantta Rusya ile devriye faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. 13 devriye icra ettik. Bugün 14'üncüsü yapılacaktı, saat 10.00'da başlayacaktı. Oradaki hava şartlarından dolayı gerekli güvenlik imkanının sağlanamayacağı söylendi. Sakıncalı olabilir düşüncesiyle devriyeyi iptal ettik."
"KÜRTLER BİZİM KARDEŞİMİZDİR"
Harekatla ilgili Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yönelik dezenformasyonun yapıldığına dikkati çeken Akar, "En önemli konulardan biri bizim Kürtlere karşı birtakım katliamlar yaptığımız iddiasıyla ilgili. Bu kesinlikle söz konusu değil. Kürtler bizim kardeşimizdir. Binlerce yıldan beri Kürt kardeşlerimizle beraber yaşıyoruz. Etle tırnak gibiyiz. Ekmeğimizi, suyumuzu paylaştık. Kız aldık, kız verdik. İç içe girdiğimiz kardeşlerimiz. Bizim tek hedefimiz teröristler. Bunlar, YPG, PKK ve DEAŞ. Bunlara karşı mücadele ediyoruz. Hiçbir şekilde YPG, Kürtlerin temsilcisi olamaz. Bunun altını çizmek istiyorum. Özellikle Batı ve Batı medyasında, herhangi bir şekilde YPG dediğiniz zaman bunu Kürt diye tercüme ediyor. Çok büyük bir algı operasyonu. Buna müsaade etmemek lazım." şeklinde konuştu.
Her fırsatta YPG'nin hiçbir şekilde Kürtleri temsil edemeyeceğini ifade ettiklerine değinen Akar, aynı şekilde DEAŞ'ın da Müslümanları, İslam'ı temsil edemeyeceğini anlattı.
Bölgedeki etnik ve dini diğer yapılarla hiçbir sorunları olmadığının altını çizen Akar, şöyle konuştu:
"Orada biz kiliseye de yardım ediyoruz, camiye de yardım ediyoruz. Müslümanların cuma namazına Hristiyanların pazar ayinelerine de elimizden geldiği her türlü desteği sağladık, sağlamaya devam ediyoruz. YPG'li teröristler, kiliseleri terörist karargahı yapmışlar. Resimler, fotoğraflar, boyalar... Bunların hepsini Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, gittikler temizlediler ve oraları normal dini görevlerini yapabilecek hale getirdiler. Şu anda da hem Rasulayn'da hem de Tel Abyad'da hem camilerimiz hem de kiliseler halkın, isteyenlerin hizmetine açık."
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, masum insalara, dini ve tarihi yapılara, çevreye zarar gelmemesi için hiçbir ülkenin göstermediği hassasiyeti gösterdiklerini ifade etti.
Başka ülkelerde çekilen fotoğrafların Barış Pınarı Harekatı'nda yaşanmış gibi paylaşılarak dezenformasyon yapıldığını dile getiren Akar, "Sağolsun Anadolu Ajansı da bu konuda müthiş bir çalışma yapmak suretiyle bu haberlerin gerçeklerini ortaya koydular. Dolayısıyla dünya kamuoyu bu konuda bilgilendirilmeye çalışıldı. İnşallah anlamışlardır ve görmüşlerdir." değerlendirmesinde bulundu.
"YEREL HALKIN BARIŞ PINARINA DESTEĞİ ARTIYOR"
İngiliz Araştırma Şirketi Gallup'un Suriye'deki Barış Pınarı Harekatı bölgesinde yaptığı araştırmaya değinen Akar, "Gallup'un verilerine göre, Rakka ve Haseke'de yerel halkın Barış Pınarı Harekatı'nı destekleme oranı yüzde 57. Şu anda bunun giderek arttığını değerlendiriyoruz. Şu ana kadar da aldığımız rakamlar, biraz değişebilir ama 150 binden fazla yerel halk, gönüllü, güvenli bir şekilde evlerine ve topraklarına döndüler, dönmeye devam ediyorlar." dedi.
Bakan Akar, Barış Pınarı Harekatı bölgesinde bir taraftan mayın ve el yapımı patlayıcılardan bölgeyi temizlediklerini diğer taraftan da hayatın normalleşmesi için çalışmalar sürdürdüklerini sözlerine ekledi.
TANK PALET FABRİKASI'NIN ÖZELLEŞTİRİLMESİNİ SAVUNDU
Bakan Akar, Tank Paleti Fabrikası'ndaki yetki devrinin ardından başlayan ve özellikle muhalefet partileri tarafından gündeme getirilen tartışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye'nin çeşitli yaptırım ve ambargolarla karşı karşıya kaldığını belirten Akar, vatanın güvenliği, huzuru, rahatı, savunması için Türkiye'nin kendi silahlarını, mühimmatını yapmak durumunda olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında millilik ve yerlilik konusunda seferberlik başlatıldığını dile getiren Akar, bu kapsamda gemilerin, helikopterlerin, silahlı silahsız İHA'ların, topun yapıldığını, uçakların da yapılmak üzere olduğunu söyledi.
Akar, "Geriye kaldı tank. Biz tankımızı yapmaya çalışıyoruz. Biz şimdi armudun sapı, üzümün çöpü diye bunları da bir şekilde tehir edersek yine onlarca yıl kaybedebiliriz." ifadesini kullandı.
Tank üretimiyle ilgili 2008'de başlayan bir süreç olduğunu, 2012-2015 yıllarında Otokar tarafından yapılan beş prototip bulunduğunu anımsatan Akar, 2018'de yapılan ihaleyi BMC'nin kazandığını söyledi.
Akar, "Bizim bir an önce tanka ihtiyacımız var. TSK'nin bir an önce tanka ihtiyacı var. Bu konuda tankın yapılması için elimizden gelen neyse bunu hep birlikte milletçe yapmamız lazım. Bu ülkemizin milletimizin yararınadır." diye konuştu.
"DENETİM YETKİSİ MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞINDA"
Sakarya'daki fabrikada tank üretildiğinde dair yanlış bir algı bulunduğuna vurgu yapan Hulusi Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Burada tank üretilmiyor, tank paleti üretiliyor. Diğer taraftan da bazı tankların modernizasyonu çerçevesinde fırtına obüslerinin yanı sıra bazı çalışmalar yapılıyor. Dolayısıyla tank üretimi ayrı bir teknoloji, ayrı bir yatırım. Bu firma, BMC firması bunu aldıktan sonra 50 milyon dolar katkı sağlayacak fakat bunun dışında, ötesinde bundan belki de bundan daha fazla oradaki fabrikanın her aşamada ihtiyaca uygun modernizasyonunu sağlayacak. Biz bu şekliyle baktığımızda bunun bizim ihtiyacımızı karşılaması bakımından, ihtiyacımızı karşılayacak en akıllı, en mantıklı, en makul yol olduğunu değerlendiriyoruz."
Fabrikanın mülkiyetinin ve denetim yetkisinin Milli Savunma Bakanlığında olduğuna işaret eden Akar, faaliyetlerin sevk ve idaresi için bir mühendis albayın komutasında asker, subay ve sivil mühendislerin bulunduğunu dile getirdi.
Sadece işletme hakkının devredildiğini ifade eden Akar, en hızlı teslim için de buna ihtiyaç olduğunun görülmesi gerektiğini, bu şekliyle kaynakların etkin, verimli kullanılabileceğini ve amaca ulaşılabileceğini söyledi.
"LÜZUMSUZ ŞEKİLDE FİYAT ARTIŞI SÖZ KONUSU OLMAYACAK"
Bakan Akar, "Fiyat konusunda hesaplar kitaplar belli. Öyle lüzumsuz şekilde fiyat artışı falan söz konusu olmayacak. Buradaki bizim komitemiz, arkadaşlarımız onu takip edecekler, koordinasyonunu yapacaklar. Bu çerçevede bir an önce tanka sahip olmamız gerçekleşecek. Bunun sonunda bir takım sıkıntılar, farklı düşünceler olabilir, sonuçta Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türk Silahlı Kuvvetleri tanka sahip olacak. Amacımız bu." değerlendirmesini yaptı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Tank Paleti Fabrikası ile ilgili "yabancıya peşkeş çekildiği" iddiasına ilişkin Akar, "Gerekirse bilgi sunabiliriz, anlatabiliriz. Burada gizli saklı bir şey yok. Her şey açık. Cumhurbaşkanlığı kararından bahsediliyor, gizli mi vesaire mi? Fakat bunun yayınlanma mecburiyeti yok, böyle bir teamül yok. Cumhurbaşkanlığı kararları yayınlanmıyor. Burada saklanmış, gizlenmiş bir şey yok." ifadesini kullandı.
Akar, sermaye konusunda ise Türkiye'deki tanınmış pek çok şirkette yüzde 51 Türk, yüzde 49 yabancı sermaye olduğuna dikkati çekti.
Milli Savunma Bakanı Akar, "Bizim temennimiz bu Katarlı kardeşlerimizle birlikte buradaki girişimin, yatırımın bir an önce sonuçlanması, ürünlerin alınması, tankın yapılması, imalatı ve bir an önce ihracına başlanması. Amacımız bu, TSK'nin ihtiyacının karşılanması." dedi.