Bahçelievler katliamı: Kırcı'nın sözleriyle yeniden gündeme gelen olayla ilgili neler biliniyor?
1978 yılında, Ankara'da sol görüşlü yedi gencin öldürüldüğü Bahçelievler katliamı, olayın faillerinden Haluk Kırcı'nın açıklamalarıyla yeniden gündeme geldi. Peki 1978 yılında yaşanan bu olayla ve sonrasındaki dava süreci ile ilgili neler biliniyor?
BBC Türkçe1978 yılında, Ankara'da sol görüşlü yedi gencin öldürüldüğü Bahçelievler katliamı, olayın faillerinden Haluk Kırcı'nın açıklamalarıyla yeniden gündeme geldi.
Kırcı, Haber Global TV kanalında katıldığı bir programda kendisine yöneltilen "Katliamı neden gerçekleştirdiniz?" sorusuna verdiği cevapta, "Bahçelievler katliam değildir" dedi.
"Katliam katliam denilip geçiliyor. Sanki başka katliam olmadı Türkiye'de" yorumunu yapan Kırcı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hep Bahçelievler ön plana çıkarıldı. İstanbul'da 1 Mayıs Mahallesi'nde beş işçi Ülkücü diye öldürüldü. Adana'da beş tane Ülkücü öğretmen öldürüldü. Biz öldürülen iki arkadaşımızın intikamı için oraya gittik."
Kırcı'nın sözleri sosyal medyada büyük tartışma yarattı.
Peki 1978 yılında yaşanan bu olayla ve sonrasındaki dava süreci ile ilgili neler biliniyor?
7 TİP'Lİ GENÇ, ÜLKÜCÜ GRUP TARAFINDAN ÖLDÜRÜLDÜ
Olay, 1978 yılının 8 Ekim gecesinde, Ankara'nın Bahçelievler semtinde yaşandı.
Ülkü Gençlik Derneği bağlantılı, silahlı bir grup, Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi gençlerin yaşadığı bir evi bastı.
Evdeki solcu gençler silahsızdı. Baskını yapanlar, evdeki beş genci yüzü koyun yatırdı ve sonra eterle bayılttı.
Katliamla ilgili dava dosyasındaki bilgilere göre, plan kapsamında Abdullah Çatlı, dışarıda bir otomobilde bekliyordu.
Baskın sırasında eve iki TİP'li genç daha geldi. Bu gençler silah zoruyla, otomobilde bekleyen Çatlı'nın yanına götürüldü.
Daha sonra bu iki genç, Çatlı'nın kullandığı otomobille Ankara şehir merkezi dışına götürüldü ve yol kenarındaki bir tarlada, başlarına kurşun sıkılarak öldürüldü.
Otomobil sonra Bahçelievler'e geri döndü.
Grup bu kez evde baygın yatan beş genci öldürmeye başladı.
Önce, gençlerden birini boğarak öldürdüler. Bunun zaman aldığı görülünce diğer dört genç silahla vuruldu.
O gece altı genç hayatını kaybetti.
Evde vurulup öldüğü düşünülen gençlerden Serdar Alten ise yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Vücudundan birçok kurşun çıkarılan Alten, ağır yaralı olmasına rağmen savcılığa ifade verebildi. Alten de sekiz gün sonra yaşamını yitirdi.
İDAMA MAHKUM OLAN KIRCI SUÇUNU İTİRAF ETTİ
Haluk Kırcı, hem mahkeme ifadelerinde hem ilerleyen yıllardaki yazı ve röportajlarında olayda yer aldığını ve gençleri öldürdüklerini kabul etti.
Pişman olduğuna dair bir açıklaması olmadı.
Haluk Kırcı, 1988'de idama mahkum edildi. 1991'de şartlı tahliye ile serbest bırakıldı. Bunda yanlışlık olduğu açıklanınca yeniden aranmaya başlandı ve 1996'da tekrar yakalandı. Yakalandığı gün firar etti.
1999'da tekrar yakalandı. Dört yıl hapse mahkum oldu. Bu dönemde iki kez tahliye oldu ancak bu tahliyelerin de yanlışlıkla yapıldığı açıklandı. 2005'te tekrar cezaevine giren Kırcı 2010'da salıverildi.
Kırcı, 2011'de başka bir dava kapsamında, "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve gasp" suçlarından 6 yıl 8 ay hapis cezası alarak hapse kondu. 2015'te ise denetimli serbestlik yasasından yararlanarak serbest bırakıldı.
ABDULLAH ÇATLI'NIN ROLÜ
Dava kapsamında, 1982 yılında, Abdullah Çatlı için "katliamın planlayıcısı" olduğu suçlamasıyla yakalama kararı çıkartıldı.
Kırcı davada, "Beş kişiyi ben infaz ettim, iki kişiyi Abdullah Çatlı" dedi. İfadelerde ve tanıklıklarda, Çatlı'ya "Reis" diye hitap edildiği belirtildi.
Çatlı 1980'lerde, bazı dönemlerde, yurtdışında farklı suçlamalarla tutuklu kaldı.
1990'da, İsviçre'de bulunduğu cezaevinden firar ederek sahte pasaportla Türkiye'ye girdi.
Bu süreçte de yakalanmayan Çatlı, 3 Kasım 1996'da, sonrasında büyük bir tartışmayı başlatacak olan Susurluk kazasında öldü.
TÜM FAİLLER 2012'DE TAHLİYE EDİLDİ
Dava kapsamında hakkında idam cezası verilen faillerden Ünal Osmanağaoğlu, 1980'de öldürülen eski Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Başkanı Kemal Türkler cinayetiyle ilgili de yargılandı. Bu dava 2010'da, zaman aşımı nedeniyle ortadan kalkacaktı.
1980'li yıllarda Avustralya'ya giden, buradan bir dönem uyuşturucu bağlantılı bir suç nedeniyle cezaevine konan, sonra sınır dışı edilen Osmanağaoğlu 1999'da Türkiye'de, tatil beldesi Kuşadası'nda yakalandı.
Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi, 5 Temmuz 2012'de yürürlüğe giren üçüncü yargı paketini doğrultusunda, faillerden Osmanağaoğlu ve Bünyamin Adanalı hakkındaki cezanın infazının durdurulmasına karar verdi.
Bununla Adanalı ve Osmanağaoğlu serbest bırakıldı.
Osmanağaoğlu, 2014'te hayatını kaybetti.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, cenazesine katılan isimler arasında yer aldı.
Bu arada dava sürecinde, katliamın sanıklarından İbrahim Çiftçi, beraat etti. 1978 yılında gerçekleştirilen savcı Doğan Öz cinayetiyle ilgili davada hakkında dört kez idam cezası verilen Çiftçi, bu davadan da beraat etti. Çiftçi, günümüzde MHP Genel Merkez Merkez Yönetim Kurulu üyesi.
SONLANAN DAVANIN AVUKATI: KIRCI, KONUŞTUKÇA AÇIK VERİYOR
Haluk Kırcı'nın açıklamalarını değerlendiren, eski Bahçelievler Katliamı davasının avukatı Erşen Sansal, Kırcı'nın konuştukça açık verdiğini savunuyor:
"Hem, 'Öldürülen kişilerin intikamını almaya gittik' diyor hem de 'Biz oraya katliam için gitmedik' diyor. Haluk Kırcı bu laflarıyla 40 yıldır kamuoyunda masumiyetleri her haliyle belli olmuş olan bu yedi gencin öldürülmesi olayının tezgahlanmış, planlanmış bir katliam olduğunu ortaya koyuyor.
"Bahçelievler'de, kapıyı tıklatıp 'Açın polis' dedikten sonra içeriye girdiklerinde, 'Böyle devrimcilik mi olur? Yanlarına silah bile almamışlar' diyen Haluk Kırcı değil miydi? Şimdi ne diyor? 'Öldürülen beş kişi orada, beş kişi burada, bunların intikamını almak için oraya gittik' diyor. Yani konuştukça daha çok açık veriyor Haluk Kırcı."
Avukat Sansal, hapis cezasının Kırcı'da hiçbir değişim sağlamadığını da söylüyor:
"Yedi kişiyi işkenceyle katleden bir kişi, hapiste geçirdiği sürecin kendisini ıslah etmeye elverişli olmadığını, bütün tavırlarıyla ortaya koyuyor. Hapis cezası bu adama vız gelip tırıs gitmiş, o anlaşılıyor.
"Bu davada verilen ceza Türkiye'deki en ağır cezadır. Ama bu, adalet yerini buldu diye tercüme edilecek bir şey değildir."