Bahçelievler katili öldü
7 TİP’li öğrencinin öldürüldüğü Bahçelievler katliamı davasında 3’üncü Yargı Paketi’ndeki düzenlemeden yararlanarak tahliye olan Ünal Osmanağaoğlu öldü.
cumhuriyet.com.trMHP Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin, Twitter adresinden "Ülkücü yiğidimizi kaybettik Ünal Osmanağaoğlu. Zorluklarının aşılmasında ocağımızın OK'larındandı Mekanı Cennet Olsun" yazarak Osmanağaoğlu'nun öldüğünü duyurdu.
Osmanağaoğlu; 1980 yılında Kemal Türkler’i de öldürmekle suçlanmıştı. Bahçelievler katliamı davasında yedi kez idam cezasına çarptırılmıştı.
MHP Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin'in tweeti:
Ünal Osmanağaoğlu kimdir?
9 Ekim 1978'de Bahçelievler, Ankara'da Türkiye İşçi Partisi üyesi yedi öğrencinin katledilmesinde görev aldı. Katliamın ardından firar eden Osmanağaoğlu'nun, 22 Temmuz 1980'de DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in silahlı saldırı sonucu öldürümesi olayına karıştığı devlet tarafından bilinmekteydi. Ayrıca Osmanağaoğlu, Türkler'in olaya tanık olan kızı Nilgün Türkler Soydan tarafından Türkler'in katili olarak teşhis edildi. 1980'li yıllarda evlenip kardeşi Tamer Osmanağaoğlu'nun kimliğiyle Avustralya'ya yerleşti. Burada 1989 yılında uyuşturu kaçakçılığından hüküm giyip 3 yıl hapis yattıktan sonra sınır dışı edildi. 19 yıldır firarda olmasına rağmen Güzelçamlı, Kuşadası'nda mülkiyeti devlete ait olan bir milli parkta işletmecilik yapan Osmanağaoğlu, 11 Nisan 1999'da yakalanıp tutuklandı ve 14 Nisan 1999'da cezaevine konuldu.
Bahçelievler katliamından yargılanan Osmanağaoğlu, 1 Kasım 1999'da ağır ceza mahkemesi tarafından her bir cinayet için bir kez olmak üzere toplam yedi kez ölüm cezasına mahkûm edildi.Bu karar, Osmanağaoğlu'nun "baş aktör sıfatı taşımadığı" gerekçes ile 29 Haziran 2000'de Yargıtay tarafından bozuldu. Ağır ceza mahkemesi, 15 Şubat 2001'de daha önceki kararında direndi ve dosya Yargıtay Genel Kuruluna gönderildi. Yargıtay, 19 Haziran 2001'de Osmanağaoğlu'nun mahkûmiyetini onadı ve daha önce verilen ceza hükmü kesinleşmiş oldu.[2] 9 Ağustos 2002'de idam cezasının kaldırılmasıyla Osmanağaoğlu hakkında verilen ölüm cezası en az 25 yıl cezaevinde kalması şartıyla ömür boyu hapis cezasına çevrildi. 10 Ekim 2007'de, verilen ceza aynı şartlar altında çekilmek üzere 40 yıl hapis olarak değiştirildi. 3. Yargı Paketi olarak bilinen yasal düzenleme doğrultusunda 10 Temmuz 2012'de tahliye edildi.
1996 yılında tekrar açılan Türkler davasında ağır ceza mahkemesi, 14 Nisan 2003'de Osmanağaoğlu'nun beraatini hükmetti. Beraat kararı Yargıtay tarafından "eksik soruşturma" gerekçesi ile bozuldu. Ağır ceza mahkemesi "yeterli ve kati delil bulunmadığı" gerekçesi ile tekrar beraatine karar verdi. Yargıtay ise "suça asli ve maddi fail olarak katıldığına" hükmederek oy birliği ile bu kararı da bozdu.[5] Ağır ceza mahkemesinin 30 Temmuz 2009 tarihli kararı ile beraat hükmüne direnmesi sonrasında, 22 Haziran 2010'de Yargıtay Ceza Genel Kurulu hükmün bozulmasına karar verdi. Yargılama süreci devam ederken dava 1 Aralık 2010'de zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırıldı.
7 TİP'li hunharca öldürülmüştü
Türkiye’nin toplumsal ve siyasal tarihine “Bahçelievler Katliamı” olarak geçen, TİP’li 7 öğrencinin katledilmesinin üzerinden tam 35 yıl geçti.
TİP üyesi Serdar Alten, Hürcan Gürses, Efraim Ezgin, Latif Can ve Osman Nuri Uzunlar, Faruk Erzan ve Salih Gevence 8 Ekim 1978’de Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Ünal Osmanağaoğlu, Bünyamin Adanalı, Ercüment Gedikli, Mahmut Korkmaz, Kadri Kürşat Poyraz tarafından katledildi.
Kırcı Ankara Sıkıyönetim Savcılığı’na verdiği tüyler ürperten ifadesinde katliamı şöyle anlattı: “Kapı açılır açılmaz içeri girdik. Hepsini yere yatırdık. Ne yapacağımız konusunda talimat almak için Abdullah’a (Çatlı) birini gönderdik. Abdullah eter ve pamuk vermiş ‘Hepsini teker teker bayıltıp öldürelim’ demiş. Dışarı çıkıp arabada bekleyen Abdullah’la konuştum. ‘Evde öldürmek zor olacak. İkişer ikişer götürüp öldürelim’ dedim. ‘Olur’ dedi. İki kişiyi büyük reisin arabasına bindirip Eskişehir yoluna götürdük. İkisini de yere yatırıp kafalarına ateş ettik. Böyle zor olacağını anlayınca Abdullah, ‘tek tek boğalım bunları’ dedi. Bir tanesini zorla boğdum, diğer dördünü bu şekilde öldürmek zor olacaktı. Arkadaşları gönderdim. Sonra da sedirin üzerinde bulunan dört kişiye yakın mesafeden ateş ederek mermilerin hepsini boşalttım. Silahı da götürüp Abdullah’a verdim.”