Bahçeli: MHP İstanbul’dan aday çıkarmayacak
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yerel seçimlerle ilgili olarak önemli açıklamalarda bulundu.
SELDA GÜNEYSUMHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “MHP, İstanbul’da bir aday çıkartarak, kendi kendini kandırarak, Türk siyasetinde varlığını devam ettiremez” diyerek, yerel seçimde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden “başkan adayı göstermeyeceğini” açıkladı. Bahçeli, Katar’dan hibe edilen uçak ile ilgili olarak da “Türkiye Cumhuriyeti devleti hediye ve hibe kabul etmez. İhtiyaç varsa satın alınmalı. Recep Tayyip Erdoğan’ın da kabul etmemesi gerekir” dedi. Bahçeli, af yasa teklifini 24 Eylül’de Meclis’e sunacaklarını da kaydetti.
Kendisini yakından takip eden gazetecilerle dün akşam yemekte bir araya gelen Bahçeli, gazetecilerin sorularına şu yanıtları verdi:
- Neden Cumhur İttifakı’nın yerel seçimlerde de devam etmesine yönelik çağrıda bulundunuz?
Öncelikle şuradan başlamak lazım: 24 Haziran seçimleri sonrasında yerel yönetimler seçimlerinin erkene mi alınacağı, zamanında mı yapılacağı tartışmasını başlatan çevreler, seçimlerin 31 Mart 2019’da yapılma ihtimalinin kuvvet kazanması sonrası, bu defa “Acaba ittifak olur mu olmaz mı?” tartışmasını başlattılar. Birçok değerli bilim insanı buna katılıyor, siyasiler buna giriyor. Değişmez televizyon yorumcuları bu işin içindeler. İttifakı, Cumhur İttifakı’yla da ilişkilendirerek neler yapılacağını hem tartışıyor, hem merak ediyorlar. Fakat öğrenmekte de güçlük çektiklerini ifade ediyorlar. 31 Ağustos günü, Etimesgut’ta Anadolu Kültür Haftası Anadolu başlarken, 41 tesisin açılış ve temel atma töreni de düzenlenmişti. Ben de o törene arkadaşlarımla beraber katıldım. Konuşmanın bir bölümünde bu konulara da değinmek durumunda kaldık. Orada dört temel strateji oturtturmaya çalıştık. Mahalli idareler seçimleri madem ki zamanında yapılacak, o zaman bu tartışmalara da cevap teşkil edecek ve MHP’nin görüşlerini netleştirecek bir yaklaşımla yorumlamaya çalıştık.
‘Yerel seçimler sistemin izdüşümü’
Şunu söyledik: Bir defa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi artık geri dönülmez bir yoldadır. 16 Nisan’da yapılan referandumda hukuki boyutunu, 24 Haziran’da da demokratik boyutunu kazanmıştır. Ve artık Türkiye’de yeni bir yönetim sistemi olarak kalıcı ve istikrar sağlayıcı bir anlayışla yoluna devam etmesi gerekiyor. İşte bu anlayışı sürekli kılabilmek için demokrasi içinde, seçimler kapsamında yerel yönetimler sistemi var. O zaman yerel yönetimler sistemi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kalıcı olabilmesi için bir izdüşümü olan bir seçimdir. Dolayısıyla bu seçimi önemsemek lazımdır. MHP olarak hareket noktamız buradadır. Bu esas dahilinde yorumlamaya çalışıyoruz. Mahalli idareler seçimleri çok geniş kapsamlıdır. Bin 300’e yakın, hatta aşan belediye başkanlığı seçimi var. Ona paralel olarak belediye meclisi, il genel meclisi üyeleri var. Bunları da sayısal olarak derleyip topladığınız taktirde her siyasi parti seçime girme hakkını elde ediyorsa, en azından 21 bin kişiyi tespit ederek belediye başkanı, belediye meclis üyesi, genel meclis üyesi olarak topluma takdim etmesi lazım.
‘Meşruiyeti tartıştırmayacak sonuç gerek’
Eğer seçime 10 parti girme yeterliliğine sahip olursa, bu 231 bin civarındadır. Bu kadar yaygın seçimde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin meşruiyetini tartıştırmayacak bir sonucun elde esilmesi lazımdır. 24 Haziran öncesi ve sonrasında kendi aralarında ittifak oluşturanlar, 1946’dan bu yana uygulanmaya konmuş olan parlamenter sisteme dayalı bir dönüşü önermektedirler. Yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni reddediyorlar ve parlamenter sisteme döneceklerini ifade ediyorlar. Bu anlayış için mahalli idareler seçimleri önemli bir araçtır. Yani mahalli idareler seçimlerinde bugün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni yönetenler, beklenen sonucu alamazsa hemen Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin meşruiyeti üzerine bir tartışma başlatmaya niyetliler. Buna hazırlanıyorlar. Biz de bunları önleyebilmek için, MHP olarak, bir öneride bulunuyoruz. Bu öneri dört aşamalıdır. Birincisi: Hem uluslararası kuruluşlar, hem Türkiye ile ilgilenen devletler ve onların birtakım odakları, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni destekleyenlerin 3 büyükşehirde istedikleri sonucu alamamaları durumunda, “Sistem meşruiyetini kaybetmiştir. Halk benimsememiştir. Bu sistemden ayrılmanın yolları nedir” diyerek, bir istismar siyaseti geliştirebilirler.
‘Üç büyükşehir önemli’
Üç büyükşehir Türk siyasetine damga vuran şehirlerdir. Türk siyasetini yönlendiren şehirlerdir. Çok sayıda parlamenter, üç büyükşehirden Meclis’e doğru akış sağlamaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken konu şudur: Üç büyükşehirde mutlak suretle ‘Cumhur İttifakı’ temelinde uzlaşan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden yana olan bir sonucun elde edilmesi hem sistemin kökleşmesi ve yerleşmesi hem de Türkiye’nin demokratikleşme sürecine girmesi ve toplumun normalleşmesi açısından önem arz etmektedir. O sebepten dolayı, burada da partiler bir araya gelir, yani 24 Haziran öncesindeki birtakım ittifaklar bu seçimde oluşur. Çevredeki kriz, ekonomideki gelişmeler, toplum dokusundaki etnik ve mezhepsel ayrışmalar hepsini üst üste koyduğunuzda, Türkiye yeni bir sisteme geçmiş ama tartışmaları tükenmemiş bir ülke konumunda olur. Bunun ortadan kalkması lazım.
‘Bölücü faaliyet cesaretlenir’
Bir konuya daha dikkat etmek gerekiyor: Eğer bu 30 büyükşehirde, CHP - HDP eklemlenmiş bir yapıda seçime girer ve adayların içerisinde PKK yanlısı veya PKK’lı kişiler de aday gösterilir, bundan da sonuç alınırsa, bu defa terörle mücadelenin bir boyutu tartışmaya açılır. O boyut 30 büyükşehir ve Batı illerimiz… Üçüncü bir konu daha vardır: Türkiye, 15 Temmuz öncesi ve sonrasında 101 büyükşehir, il, ilçe, belde seçim çevresini kayyıma götürmek mecburiyetinde kalmıştır. Kayyım ülkeyi 15 Temmuz’dan bu yana yönetiyor. Hendekler kapatılıyor, PKK’nın tesir alanı daraltılıyor, kaynakları kurtulmaya çalışılıyor. Türkiye’nin Güneydoğu Anadolusu’nda en azından 22 il, 148 bin kilometre toprak üzerinde, 8 milyonu aşkın bir nüfusun yaşadığı bu yerler, yeniden PKK davranış modelleri ile karşı karşıya kalmamalıdır. Kayyım herhangi bir parti değildir. Devletin yönetiminin vermiş olduğu kararlarla şekillenmiş olan bir belediye yönetimidir. Kayyımlar kimlerdir? Kaymakamlardır, vali yardımcılarıdır, yani devlettir. İki buçuk seneye yaklaşan bir süreçte kayyımla yönetilen belediyeler, CHP’nin aşırı derecede ısrarlı bir tarzda, demokrasi, insan hakları vs gibi kavramlar altında HDP ile ilişki kurarak, Türkiye’yi bir yönetim şekline tekrar döndürmek istemesi, bazı sorunları beraberinde getirir. 94 tane PKK’lı belediye, 8 tane de FETÖ’cü belediye yönetimi vardı. Bunların tekrar sonuç alması hali, terörle olan mücadeleyi sıfırlar. Türkiye’nin varlığı, toprak bütünlüğü tartışmaya açılır. Ve bölücü faaliyetler tekrar cesaretlenir. Kuzey Irak’ta, Suriye’de bu konuda da büyük iddialar ortaya konur ve bundan da yararlanan küresel güçler olur. Bu sebepten dolayı bu kayyım atanmış belediyeler mutlak suretle PKK ve FETÖ kontrolünden çıkarılmalıdır.
‘CHP sağduyusunu ortaya koymalı’
Televizyon programında, “Bu nasıl olacak, bunları kim belirleyecek? Acaba istihbarat kuruluşları bunlara doğru bilgi mi verecek” gibi konuşmalar oluyor. Türkiye’nin kayyımdan kurtulup, yeniden bir belediye seçim anlayışı etrafında bütünleşmesini gölgeleyecek ama PKK’ya da yandaş olabilecek ifadeler söylüyorlar, bu doğru değil. Kim olursa olsun... HDP, PKK’nın - bu tür bir eğilimin - orada tekrar belediye kazanma şansını kırabilmek için bu söylemlerin karşısındaki düşüncenin, o bölgede belediye seçimlerinde egemen olması lazım. Onun için de kayyımla atanmış olan belediyelerde mutlaka CHP’nin, diğer siyasi partilerin tekrar kayyım öncesine dönüşebilecek bir yerel yönetim yapılanmasına müsaade etmeyecek sağduyu ortaya koyması lazım.
MHP’nin iki şartı
Dördüncü maddemiz de, biz bir siyasi partiyiz ve Allah nasip ederse 8- 9 Şubat’ta 50. yılımızı kutlayacağız. Köklü bir yapısı olan MHP’nin var olan belediyelerini yok kabul ederek, seçimlere başka türlü bir yaklaşım içerisinde, belediyelerden tamamen kendisini uzak tutan bir davranış ortaya koyması mümkün değildir. İki şartımız var: MHP 2004 yılında, 30 Mart’ta, almış olduğu belediyeleri koruyabilmeli ve mümkün olduğu kadar da sayısal yönden artırabilmeli. Bu da dördüncü stratejimizdir.
‘Yerel yönetimlerde tabi işbirliği var’
Bununla ilgili ortaya birtakım değerlendirmeler koyarken, yerel yönetimlerin de özelliğini iyi anlamak lazım. Yerel yönetimlerde tabi bir işbirliği vardır. Her ilde ilçede, aynı ilin ilçelerinde dahi bu farklılık gösterir. Geniş aileler vardır, değişik partiler vardır, değerli şahsiyetler vardır. Seçim alabilmek için eş-dost, akraba devreye girer; mahalleler, köyler, devreye girer ve bir kişi üzerinde anlaşmanın yolu aranabilir. Sözgelimi bir ilçenin 15 belediye meclis üyesi varsa, aday olan kişi bunlardan bazı dağıtımlar yapmak suretiyle kendisini seçtirebilecek bir yeterliliğe kavuşmak ister. O sebepten dolayı hangi partiden olursa olsun herkes birbirleriyle ilişki kurarken aynen şu tabiri kullanır: “Emmoğlu kusura kalmayın, bizim aileden bir kişi adaylığını koydu, artık ona vereceğiz. Bu genel seçim değildir. Genel seçim olsa partime veririm. Dolayısıyla o arkadaşımızın seçilmesini istiyoruz. Bir de laf aramızda bize de belediye meclis üyeliği veriyorlar” gibi... Yani ister Cumhur İttifakı olsun ister Millet İttifakı olsun burada hiç söz geçmez. Burada tabi ittifak vardır, tabi dayanışma vardır.
‘Görüşmeler başlamadı’
Böyle bir yapılanmaya istikâmet kazandırabilmek için, Türkiye genelinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yaşatılabilmesi, Türkiye’de kökleşebilmesi, derinleşebilmesi, yoğunlaşabilmesi için yerel yönetimlerde acaba bu ruhu yaşatabilir miyiz? Bunun için de bazı görüşmeler yapılabilir mi? Henüz bu görüşmeler başlamadı. Bu görüşmelerin kimler neresinden nasıl olacağı belli değil.
‘Cumhur İttifakı’nın devamı isteniyor’
Ama toplumda bir kanaat var: ‘Cumhur İttifakı’ndan yana olanlar var, AKP’nin içinde karşı olanlar var, ne var? Bol laf var. Bunu ortadan kaldırabilmek için seçime yakın bir ortamda bu iş nasıl olacak? Bütün siyasi partiler rakamları masanın üstüne koymuştur. “Nerede nasıl alırım, nerede ikinci partiyiz, hangi faaliyetle hangi adayla birinci parti olurum? Şu olur, bu olur” gibi değerlendirmeler olur ama Türkiye’de bazı çevreler de ‘Cumhur İttifakı’nın devamını istiyor. Devamını isterken, “Şurası senin, burası benim” gibi basit bir paylaşım yerine, az önce söylediğim anlayış çerçevesinde yeni bir sistemin, ülkeyi yönetim biçiminin başarıya ulaşabilmesi için gerekli olan yerel yönetimler davranışıyla beslenmesini önermek durumundadır. MHP’nin önerdiği budur. Mesela Etimesgut bizim 2014 yılında kazandığımız belediyedir. Polatlı, Adana aynı şekildedir. Orada konuştuk ve başarılı gördüğünüz belediye başkanına halk nezdinde teşekkür ettik, iltifat ettik, “Belediye başkanımız olarak başarılısınız. Gelecekte de bu başarınızı daim kılacak olan belediye başkan adayımız olabilirsiniz. Allah yolunuzu açık etsin” dedik. Bu ne demek? MHP buralarda, “Ben ittifak yapıyorum” demiyor. Burada, “Ben bu belediyeyi yönetiyorum, şimdi de yönetmeye talibim. Bazı hizmetler yarım kaldı, değişim var, gelişme var. MHP olarak buraya damga vurmak istiyorum” anlayışıyla yaklaşıyoruz.
‘Bizi anlamak için dinlemek gerek’
Bizi anlayabilmek için önce dinlemek gerekir. Bizi dinleyecek kanal da yok. Onun için her akşam birileri çıkıyor, bir şeyler anlatıyor… Biz de kendi kendimize, “Şurada şu burada bu var” diyoruz. Bizim başarımıza engel teşkil edecek odakları biz bugünden belirliyoruz. Bize faydası burada. Yarın nasıl ne yapacağımızı MHP’yi tanıyanlar bugünkü şartlarında görmeye çalışırlar. CHP çok farklı bir konuma geldi. Partinin içerisinde sürekli toplantılar, tartışmalar yapılıyor ve hepsi bir sonuç almaya niyetinde. Hangi grup olursa olsun, hangi kanat olursa olsun… İster Kemal Kılıçdaroğlu’na muhalefet yapmış olsun, isterse taraftar olsun herkeste bir kanaat var: “Biz bazı şehirleri almalıyız.” Alabilmek için de her şey mübahtır mantığıyla hareket ediyorlar. İstanbul’da bazı rakamlar var. Bazı kuruluşlar bunlara karşı bir destek talebi ile taviz politikası takip edebiliyorlar. “Efendim, siz bunu böyle yaparsanız, biz de şurada şunu isteriz...” Orada da Ferdi Tayfur’un şarkısını söylüyor: “Merak etme sen” diyor, “Yaparız biz bunu” diyor.
‘CHP’de sağduyudan şüpheliyim’
- CHP’ye Güneydoğu Anadolu illeri için ‘sağduyu çağrısında’ bulundunuz... Neden?
Şu an için sağ yok, duyudan da şüpheliyim... (Gülüyor)
‘Safız ama aptal değiliz’
- İttifak için bir formül tasarladınız mı?
31 Ağustos’ta, Etimesgut’ta dört strateji ortaya koyduğumuza göre, bu strateji lafa dayalı strateji değil. Türkiye gerçeğine, siyasi partilerin konumuna, MHP’nin gücünü beraberinde düşünen bir stratejidir ve bunların matematiksel desteği de vardır. Buna göre eğer bir görüşme ortamı çıkar, farklı farklı gelişmeler ortaya çıkarsa MHP bu stratejisini daha açık ayrıntılı anlatabilir ve kamuoyu ile paylaşabilir. Ama herkesin pusuda olduğu, tuzak kurduğu, değişik ilişkiler içerisinde bulunduğu ortamda biz herhalde safız, ama aptal olmadığımızı da göstermeliyiz.
- AKP’yle bir görüşme talebiniz oldu mu? Ya da oradan size bir talep geldi mi?
Hayır, böyle bir talep henüz doğmuş değil. Bazı kişiler, partilerin konuyla ilgili yetkilileri, bir araya gelebilir mi sorusunu soruyor. Evet gelebilir. Biz de Genel Başkan Yardımcımız, Mahalli İdarelerden Sorumlu Sadir Bey’e (Sadir Durmaz) “Eğer sizinle görüşmek isteyen olursa, biraz görüşme yapabilirsiniz” diye ifade ettik.
‘O gece Erdoğan istifa etsin derler’
- İttifakın 30 büyükşehirde ya da sadece 3 büyükşehirde yapılacağı iddiası var... Nasıl olacak?
Bizim böyle bir iddiamız yok. Bu iddiada olanlar var. Trump’dan tutun Merkel’e, Merkel’den tutun Fransa’ya kadar herkes üç büyükşehir ile ilgili… Bu gibi şeylerle ortalığı karıştırmanın gereği yok. Ben tamamen bu tür anlayışlar dışında bir perspektif ortaya koyuyorum. 3 büyükşehirde sonuç HDP ile CHP’nin, “Biz burayı kazandık” sözü olursa, bu taktirde ikinci yapacakları iş hemen o gece “Recep Tayyip Erdoğan istifa etsin, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi meşruiyetini kaybetmiştir. Hemen parlamenter sisteme dönelim” olur. Nasıl döneceklerse? Al sana yeni bir tartışma. Bu tartışmayı sabırsızlıkla bekleyen birçok kişi de var.
‘Ruh ikizi gibi olanlar var’
- İttifak bir protokol çerçevesinde mi olacak?
Karşılıklı görüşerek, uzlaşarak... Uzlaştığınız yerleri bir protokole bağlayabilirsiniz. Ama protokole de gerek yok artık, böyle ruh ikizi gibi olanlarda var yani...
- Çerçeve 81 il mi?
Tabii, 81 ili ve 1398 seçim alanını kapsıyor...
‘PKK’yı siyasi boyutta yok edecek birliktelik...’
- Kayyım bölgesiyle ilgili öneriniz tam olarak nedir?
O kadar yeri tekrar tünelle, çatışmayla mücadele verenler, aradan geçen zaman içerisinde tekrar beklentilerine cevap teşkil edebilecek sonuca geçtiği vakit, herhalde bazı talepleri derinleşecektir. Bu da Türkiye’yi başka bir noktaya doğru götürür. Bunun önlenmesi lazım. Bunu önleyebilmek terörün dışında, Kürt kökenli, Güneydoğu Anadolu’da yaşayan aşiretlerin iradesini alarak, onların iradesiyle adaylar belirleyerek PKK’yı siyasi boyutta da yok edebilecek birliktelik diyorum ben. Bu önemli bir şeydir. O bölgede yaşayan Kürt kökenli geniş büyük ailelerin iradesine oluşturmak. Yani onlar demeli ki “Biz artık PKK’lı bir belediye başkanı istemiyoruz, huzur istiyoruz, güven istiyoruz, yaşamak istiyoruz. İhtiyaçlarımızın karşılanmasını istiyoruz.” Bunu neyle yapacak? Biz de diyoruz ki, “Bunu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yapanlarla beraber yapabilirsiniz. Öyle bir niyetiniz olursa biz de gerekli desteği veririz.”
‘CHP Yavaş’ı hemen aday ilan etsin’
- Yerel seçimlerde Cumhur İttifakı’nın seçmenini mi göreceğiz sahada, yoksa MHP’nin seçmenini mi? Bir de Mansur Yavaş’ın yeniden aday olabileceği iddiaları var...
O zaman, 31 Ağustos’ta, Etimesgut’taki aday belirleme sizin söylediğinize göre anlamsız kalır. Halbuki biz adayımızı belirledik. Ona da talimat verdik, “Çalışın” dedik. Büyükşehiri de bir görelim bakalım. Geçmiş dönemde, şimdi MHP’de karşılığı kalmamış insanları, karşılık olarak takdim ediyorlarsa, bu bizi memnun kılar. CHP hemen bunu ilan etsin. Biz kendi gücümüzü çok daha iyi toplarız. Çünkü karşılığı yok. Bununla MHP’nin kafasını karıştıracaklarını zannediyorlarsa, MHP’nin kafası öyle kolay kolay karışmaz.
‘İttifak mısır püskülü mü?’
- İki partinin de aday çıkarması halinde ittifakın ruhu zedelenir mi?
Zedelenmez. Bu bir seçimdir. Onlar çıkar, yoksa biz de çıkarız... Bizim çıkardığımız yerlerde onlar da çıkarabilir. “Hadi gelin, burada beraber bir aday etrafında bütünleşelim” denilebilir… Bunlar hep konuşulur. Ama ‘Cumhur İttifakı’ basit bir ittifak değildir, önemli bir ittifaktır. Efendim, “Şu olaylar olursa ittifak bozulur” yazıyorlar bazı gazeteler... İttifak mısır püsküllü değil ki en ufak bir rüzgârda sallansın. Yel kayadan bir şey almaz. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yoluna devam edecek. Bunun geri dönüşü olmaz. Olursa çok büyük kaoslar yaşanır. O sebepten dolayı ne gerekiyorsa yapılacaktır.
‘Af ayrı, ittifak ayrı’
- AKP kanadından ittifaka ilişkin bugüne değin ‘istekli’ bir yaklaşım gelmedi...
Doğru bir davranış. Ülkeyi yönetiyorlar. Hemen aceleyle, dolduruşla, dört lafla bir strateji ortaya koyarlarsa, işleri var. Seçimi de dikkate alırsanız 5 ay var. Recep Tayyip Erdoğan Bey’in böyle bir boşluğa düşeceğini zannetmiyorum. Çok daha dikkatli davranacak ve tecrübesini konuşturacaktır.
- Peki ya af...
Hiç tesir etmez. Onlar ayrı şeyler. İttifak bunların varlığı üzerine kurulmuş değil ki ayrışma olsun. İttifak başka bir şey zaten. Türkiye’de bunu anlamak istemiyorlar. Hattı zâtında herkes anlıyor da anlamak istemiyorlar. Türkiye’nin bugünkü şartlar içerisinde ‘Cumhur İttifakı’nın birçok konuda devamında yarar var. Ve bu desteği MHP olarak biz veriyoruz.
‘CHP bu akıldan vazgeçsin’
Örneğin, Tahran’daki zirvede bazı gelişmeler oldu. Çok enteresan, Esad’ın hiçbir teklifi yok, Esad’a destek olanların hiçbir teklifi yok. Türkiye’de birçok çevreler “Esad ile görüşülsün” diyor. Tuzağa bakın, oyuna bakın, Türkiye’yi götürmek istedikleri yere bakın. Şimdi İdlib ile ilgili Soçi’de yapılmış olan toplantıda çatışmasız bölgenin oluşması noktasındaki mutabakat Türkiye için hayırlı olmuştur. Bu konuda Türkiye’nin ortaya koymuş olduğu kararlı duruş ve çok yönlü siyaset, telefon diplomasisi hem de karşılıklı ziyaretler bu sonuca ulaştırmıştır. Bundan memnuniyet duymak lazım. Böyle bir durumda Esad’la görüşüp ne yapacaksınız? Esad bu işin neresindedir? Esad’la görüşürsen ne olacak, bu kanal açılırsa ne olacak? CHP bu aklından vazgeçmelidir.
‘Tarihi hata olur’
Esad’la görüşeceği yerde Türkiye’nin evlatları, siyasi kurumları ile görüşmesinde yarar vardır. Esad’la Recep Tayyip Erdoğan Bey’in bir görüşmeye zorlamanın, dayatmanın kime ne faydası olacak? Tükenmekte olan, cinayet küpünün içerisinde gittikçe canileşen bir insanla Türkiye Cumhuriyeti’ni muhatap kılmanın kime ne faydası var? Ama Türkiye diyor ki, “Toprak bütünlüğünü koru, Suriye’de yaşayan topluluklara eşit adil davran, halka git. Kim gelecekse bununla ülkeni yönet. Bu Esad olmasın.” MHP’nin görüşü de budur. Esad’sız bir Suriye’dir. Ama toprak bütünlüğünü, orada yaşayan insanların demokratik haklarını koruyan ve tekrar istikrar, huzur sağlayan bir Suriye istiyoruz. Şimdi bununla ilgili kalkıp Esad’la niye görüşsün? Sayın Cumhurbaşkanı görüşmeye kalkarsa, tarihi hata yapar.
‘İdlib kararı doğru’
- İdlib konusunda Rusya ile uzlaşmaya varıldı. Sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğru karardır, Türkiye göçü önler. 3 milyon 700 bin göç var Türkiye’de. Bunların kendine has problemleri var. Milyonlarca insanın yaşadığı bir alanda, bunların hepsini herhangi bir çatışmayla Türkiye’ye yönlendirdiğiniz taktirde bunun altından kimse kalkamaz. Bunun için bir güvenlik kuşağının oluşmasında, netleşmesinde ve orada herhangi bir zora düştükleri an kendi hayatlarına devam ettirebilecekleri bir hayat alanının oluşmasında yarar vardır.
- Ekonomideki gelişmeler yerel seçime olumsuz yansır mı?
Tabii, ekonomi politikasındaki tedbirler geciktiği taktirde, ortaya çıkan sonuçları öteleyebilecek tedbirler alamadığınız taktirde, bunların sonucu mahalli idareler seçimlerine değişik şekillerde yansır. Bunun önlenmesi lazım. Bu konuda biz, 2001 tecrübesini yaşadık. Yüzde 70’deki enflasyonu yüzde 39’a düşürerek, faiz oranlarını gerileterek, dış açığı kapatarak, kamu tasarruflarına giderek birtakım tedbirlerle 2001 krizi aşıldığına göre bugünkü kriz niye aşılmasın? Ekonomideki çözüm her zaman mümkündür. Çözümsüzlük ise büyük bir kaos yaratarak Türkiye’yi batırmaya gerek yok. Türkiye çökmedikçe ekonomideki bu tür çözümsüzlük Türkiye’yi çökertmez. Kabul etmek lazım.
‘CHP hisseleri millete versin’
- İş Bankası tartışması sürüyor. Bankanın değer kaybettiği de söylendi...
Değer kaybedildiği zaman bu hisseleri sahiplenebilecek olan İş Bankası’nın ortaklarının da bir göz önüne alın. Bu tür şeylerden yararlanmak isteyenler olur. Orada çalışanlar yüzde 40’mış, başkaları bilmem neymiş, oralarını biz bilemiyoruz, ancak İş Bankası, Türkiye’nin her siyasi tartışmasında gündeme getirilen bir konu olarak görmeli ve bunu çözüme kavuşturmalı. Çözüm nedir: CHP’nin Atatürk’ün mirası diye nitelendirilen yüzde 28’i Türk milletine iade etmesi lazım. Atatürk’ün gerçek varisi Türk milletidir. Herhangi bir kurum ve kuruluş değildir. Bunu Türk milletine iade ettiğini beyan etsin, mesele kalmaz. Bazı konularda da CHP’nin anlayış göstermesi lazım. “Efendim, dört kişi atıyoruz bunların herhangi bir akçe işi olmaz olmaz” da onların oradaki havası, iklimi yeter zaten CHP’ye. İş Bankası gibi bir bankanın 4 yönetim kurulu üyesi sendeyse, bu çok önemli. Bu bir güçtür bunun için CHP’den izin almalarına gerek yok, değişik yöntemlerle yapılabilir.
‘Bizim de hakkımız var’
15. ve 16. yüzyılda Osmanlı’nın parası akçe. Bizim oralardan garibim bir tanesi kalkıyor, İstanbul’a geliyor, dünyanın yolunu yürüyor. Israr ediyor, Padişah’la görüşeceğim, sonunda görüştürüyorlar. Padişah’a diyor ki: “Padişah’ım mümin müminin kardeşidir. Ben hissemi istemeye geldim.” Mümin müminin kardeşidir, doğru. Padişah bakıyor, “Evladım sen şunu, 20 akçeyi, al köyüne git. Yalnız bunu aldığını diğer mümin kardeşlerin duyarsa bu sana da kalmaz” diyor. Şimdi alayımız Atatürk’ün mirasçısı olarak ilan edersek, CHP ne yapacak? Bizim de hakkımız var orada.
‘Türkiye Cumhuriyeti hibe kabul etmez’
- Katar’dan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir VIP uçak hediye edildiği iddialarıyla ilgili olarak ne söylersiniz?
O konuda benim görüşüm çok nettir. Türkiye Cumhuriyeti devleti hediye, hibe kabul etmez. Türkiye’de uçak ihtiyacı varsa, bunun piyasası neredeyse, kendi kaynaklarıyla almayı tercih etmelidir. Şu sualin cevabı da netleşmelidir. Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı’nın ve devlet yönetiminin kendilerinin uluslararası ilişkilerde taşıyıcısı olarak uçaklardan ihtiyacı varsa onu satın alabilir, ihtiyaç yok ise almaya gerek yok. Ama “Bana hibe edildi. hediye edildi...” Bu, Türk milletinin kabul edeceği bir durum değil. Recep Tayyip Erdoğan’ın da bunu kabul etmemesi gerekirdi diye düşünüyorum.
‘Tehlikeli sularda yüzüyor’
- Kemal kılıçdaroğlu’ndan “4. Devrim” açıklaması geldi... Halk hareketi ifadesini kullandı... Sizce nedir bu 4. devrim?
Kılıçdaroğlu, tehlikeli sularda yüzüyor. Dördüncü devrimden neyi kast ediyorsa, bize açıklasın, bilme hakkımız vardır. Halk hareketinden de neye hevesleniyorlarsa onu da bilmemiz lazım. Eğer Gezi gibi bir olayı kast ediyorlarsa, o bir defa yüzlerine güldü, ikinci defa güldürmez. Bu sevdadan vazgeçsinler. Daha geniş düşünüyorlarsa 15 Temmuz’u iyi anlasınlar 18 Temmuz iddiasından vazgeçsinler.
- CHP’li Dursun Çiçek’in açıklamalarını bu bağlamda nasıl değerlendirirsiniz?
Çok daha tehlikeli. Kemal Kılıçdaroğlu neden böyle konuşur, Dursun Çiçek niye böyle konuşturulur? Bunları birbirleriyle ilişkilendirmekte bir mahsur yoktur. Türkiye’de birileri hesap soracaksa, bunu önce, “Siz şöyle yapın” çığırtkanlığına gerek yok. Bunu bilenlerden, yaşayanlardan bir tanesi de Dursun Çiçek. Balyoz hareketinden tutun bilmem nesine kadar bunlar Türkiye’nin yakasından düşsünler. Bu kadar tartışmanın içinde bu millet sizi CHP’den Meclis’e taşımış, artık milletvekili aklıyla hareket edin. Bu cümleler birilerini seslendirir, birilerini cesaretlendirir. Bundan sonra böyle bir teşebbüs olursa bu işler Dursun Çiçek’ten başlar. Bir de ben bu üç devrimi bilmiyorum. Dördüncüsü hangisi oldu? Cumhuriyet devrini, inkılap tarihi dersinden öğrendik ama devrim yoktu, inkılap vardı. Ondan sonrakileri 46’yı devrim olarak nasıl kabul ediyorlar? Milli iradenin tercihindeki dönüşümdür o. Yani milli iradenin her kıvrımlarında bir darbe ortaya koyarsanız Türkiye’yi büyük sıkıntılara koyarsınız. Bir zamanlar bir teori geliştirdiler. Dediler ki, “Devalüasyon çok tehlikelidir. Bilim insanları bunu ortaya koydu. 46 devalüasyonu 50’de iktidar değişikliğine vesile oldu. 58 devalüasyonu 27 Mayıs İhtilali’ni getirdi. 71 devalüasyonu Türkiye’de ara rejimlere neden oldu. Derken nerede bir para oynaması varsa arkasında iktidar oynamasında çalışanlara fırsat verdi.” Bunları toplum biliyor. Tekrar kalkıp devalüasyon, para değer kaybedince Türkiye’de her şeyin değeri kaybedilir gibi bir anlayışla gerekçe yaratıp, Türkiye’yi karanlığa sürüklemenin bir manası yok. 46 devalüasyonu 50’de rejim değiştirdi. 58 devalüasyonu 27 Mayıs İhtilali ve demokrat partiyi uzaklaştırdı. 71 tarihinde Türkiye’de askerlerin komutasında, güdümünde bir olan bir hükümet biçimleri ortaya koydu. 79 yılında petrol yok şu yok bu yok aynı lafları… Şimdi de duyuyorsunuz “Petrol yok soğanların fiyatı şöyle oldu, böyle oldu” hep aynı. Bu arada Cumhurbaşkanı seçimi olur mu olmaz mı derken, hemen bir cevap Türkiye’de silahlı kuvvetler bilmem neye el koydu. Sonra ne soğan fiyatı kaldı, ne bilmem ne kaldı. Bu tecrübelerden bu millet yararlanıyorsa, yararlanmalı bunları biz düşünerek hareket ediyoruz.
- Bugün böyle tehlike var mı?
Zannetmiyorum bu alışkanlığı taşıyanlar söylüyor. Onun için Dursun Çiçek konuşuyor, öbürü konuşuyor. Bir tane CHP’de eczacı var. Muhteşem bir siyasi üslup sahibi. Bunlar konuşuyor ne yapalım biz de susup dinliyoruz yani. Bize göre çok net bunlar ama bunları karıştırmak isteyenler bütün bunları böyle söylemenize rağmen anlatıyorsunuz, anlatıyorsunuz. Geçenlerde yine televizyonlarda bir arkadaşımız konular üzerinde biraz durdu. arkasından “Siz efendim MHP’ye yakın bir gazetecisiniz ittifak yapmayı düşünüyorlar mı” 10 dakika konuşmasını sıfırladı. Bu yol değil. MHP şimdi burada, çok muhterem gazeteci arkadaşlarım var benim, çok net konuşuyorum, bu kadar netten sonra hâlâ MHP’ye, “Şöyle diyecek, böyle diyecek” demeye gerek yok. MHP, “Önce ülkem ve milletim” diyor, ona göre hareket ediyor. Belediye başkanlığı olup da kazandığımız yerler var, kaybettiğimiz yerler var, tekrar kazanacağımız yerler var. Bunları da kazanmalıyız yani. Biz de bir siyasi partiyiz 50. yılımızı kutlayacağız.
- Adana’yı açıkladınız... Manisa, Mersin devam edecek mi?
Cümlemi geniş kullandım ben.. Kazandığınız yerleri kaybetmemek için dördüncü stratejimiz budur.
‘İstanbul’da aday çıkarmayız’
- İttifak halinde aday çıkarmama durumu söz konusu olur mu?
Biz adaylarımızı çıkarırız ama aday çıkaracağımız yer olur, çıkarmayacağımız yer olur. İstanbul’da aday çıkarttık. Samimi konuşuyorum, İstanbul’da çıkarttığımız adayların geçmişte ne kadar oy aldıkları belli. Aday çıkartıp, belediye başkanlığını kazanamayacağınız yerde bir aday çıkarıp, “Bizim de adayımız var” demenin bir manası var mı? Ama ilçelerinde bizim de aday çıkartacağımız yerler var. Şimdi bütün bunlara dikkat ederek konuşuyoruz biz. Olmayacak olan bir şeye ‘olur’ damgası vurarak, kendi siyasetimizi şekillendirmeye çalışmıyoruz. Gerçekçi davranıyoruz.
- Sadece belediye başkanlığı yok, belediye meclis üyelikleri de var...
Evet. Mesela koskoca İstanbul’da bizim büyükşehir belediyesinde bir tek üyemiz var.
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde aday çıkarmıyorsunuz, onu mu anlamalıyız?
Ben de onu söylüyorum. MHP, İstanbul’da bir aday çıkartarak, kendi kendini kandırarak, Türk siyasetinde varlığını devam ettiremez. Çünkü aday çıkardığınız vakit kazanabilecek oran bizim için geçerli. Böyle bir durum karşısında kamuoyunda tartışmaya açıp, bazı isimleri söylemenin gereği yok. Türkiye’de diğer siyasi partiler de böyle netleşmeli. Elimizde dökümler var. CHP’nin aday çıkaracağı bir yerde örneğin, alacağı oy belli. Şimdi niye ısrar edecek? O da bir başka formül bulacak. Bu yerel yönetim. Biz yerel yönetimin ilçelerini ortaya koyarken Türkiye Cumhuriyeti devletinin varlığını esas alıyoruz. Geçmişte yaşandı bunlar. Örnek vermek istiyorum. 1989 yılında, ben genel sekreterdim. Yerel seçime gidiyoruz. Tanıdığımız bildiğimiz bir arkadaşımızı davet ettim ve “Geniş bir ailenin evladınısınız. MÇP’nin belediye başkan adayı olmanızı istiyorum. Gidin bir ön çalışma yapın” dedim. Bir gün sonra geldi. Annesi merak etmiş, “Bu ani gelişin bir sebebi olsa gerek” demiş. O da, “Genel sekreterimiz benim belediye başkan adayı olmamı istiyor” deyince annesi, “Olmaz evladım. Çünkü dayın ANAP’tan aday. Dayının karşısına seni çıkartamam, ailede sıkıntı yaratamam. Genel sekretere hürmetlerimi bildir, aday olmayacağını söyle” diyor. Şimdi orada siz istediğiniz kadar bir aday çıkartacağız de. Oyun yarısından fazlası zaten onların. Sonra genel seçimde bunları husumete çevirmenin de bir manası yok.
‘Ankara ve İzmir’e bakacağız’
- Ankara için de geçerli mi? İzmir için mesela...
Ankara’ya bakacağız. Hepsine bakacağız çalışıyoruz üzerinde. Ama o dediğiniz isimlerden bazıları aday olursa yeme de yanında yat derler ya. Karşılığı olmayan insanları CHP’ye kim telkin ediyor? Birkaç köşe yazarı var yine yazıyorlar, “Keşke o olsa…” O zaman Mevlüt Bey(Mevlüt Karakaya) adayımızdı nelerin olup bittiğini biliyoruz.
- Çok büyük bir özveride bulunuyorsunuz İstanbul’da aday göstermeyerek... Aynı şekilde karşıdan da bir özveri bekliyor musunuz? Adana, Mersin ve Manisa için…
Bizim anlayışımızı anlayanlarla yola gidilir. Anlamayıp “İlle de benim dediğim olacak” diyenleri de sırtımızda küfe yok, taşımak mecburiyetinde değiliz. Yani gerçekçi siyaset yapmaya çalışıyoruz. Türkiye’yi düşünerek yapmaya çalışıyoruz.
- Adana, Mersin’de kaybetme endişeniz var mı?
Niye aday taktim edeyim ki! Hüseyin Sözlü diye ilan ettim. Kaybedeceksek niye aday gösterdik, yazık değil mi çocuğa? (Gülüyor)
- Kayyım olan illerde nasıl aday belirlemeyi planlıyorsunuz?
Onu geniş tutuyoruz. Yani oranın yapısını, terörle mücadeleyi biliyoruz. PKK ile HDP ile Kürt kökenli kardeşlerimizi ayırdığımız vakit orada memleketini seven çok sayıda Kürt aşireti vardır. Her biri saygındır, her biri çevresinde etkin insanlardır. Onları terör korkusundan arındırıp mahalli idareler seçimlerinde hangi partiyi istiyorlarsa oradan aday olmalarını teşvik etmek lazım. Yani oranın iradesiyle bunu çözmek lazım. bunları söylediğimiz zaman biz de elimizden gelen bütün gayreti göstereceğiz. Bizim de orada çok oyumuz var. Yoksa aday çıkartılacaksa biz aday da çıkartırız. Bunu haricinde yöntemler var onlar da geçmişte denendi.
‘Zafer hırsızı değilim’
Rahmetli Türkeş Bey ile Antalya dönüşü, Afyon’da yolumuzu kestiler. Dediler ki “Efendim, parti binamızda arkadaşlarımız bekliyorlar bir çay için yolunuza öyle devam edin.” Türkeş Bey kabul etti. Orada birkaç kişi, Afyon’da davaya hizmet eden arkadaşlar söz aldı; “Efendim biz ANAP’tan bir arkadaşımızı aday gösteriyoruz. Bu kanaate vardık ama seçildiği gün, mazbatayı alır almaz istifa edip MÇP’ye geçecek.” Rahmetli Türkeş elini masaya vurdu, “Ben zafer hırsızı değilim” dedi. Bu önemli bir söz. Sözün aslı Büyük İskender’indir. Ama Türkiye’de yeri geldiğinde kullanılabilecek bir söz. Siyaseti böyle yaptığın taktirde ne oldu? O arkadaş ANAP’tan seçildi, bize de gelmedi. Ama biz oradan daha sonra iki defa belediye başkanlığı kazandık. Çok önemli.
- İYİ Parti’nin konumunu ve geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Onlar 12 otobüsle seyahate çıktılar, nabız yokluyorlar. Zannederim bir karara varırlar. Onlar da memleketsever insanlardır. Bizim gördüğümüz tehlikeleri onlar da fark edecektir. Veya fark edecek insanlar var orada.
- Fark eden insanlara kapınızın açık olduğunu anlıyoruz...
Hiç kapıdan bahsetmedim. (Gülüyor) Bir tanesi gerçekleşti. Bu bir anlayış meselesidir. Ben Meclis’e geldiğimde, geçmişte beraber olduğumuz bir çok arkadaşımız var. Açılışta onları tebrik ettim. Bazıları da bize saygı gösterdiler. Geçmişte olduğu gibi elimizi öptüler. Bunlardan birini de basın öne çıkarttı. Herkes onlara yüklendi. Derken onlar olağanüstü kongreye gittiler ve söz ettikleri kişiyi dışladılar. Ben bunu öğrenince o sabah, İstanbul Milletvekillerimize; “Lütfen Hayati Bey’i (Hayati Arkaz) arayın, partimize gelsin” dedim. Niye? Çünkü onun bir ailesi var. El öptü diye partiden dışlana kişiye eşi, “Peki elini öptüğün kişi ne yapıyor?” Elini öptüğü kişi onu partiye davet ediyor. Baş tacı yapıyor. Size bir siyasi etik örneği. O arkadaş ne düşünürse düşünsün. Eğer ondan da hiç ses gelmiyor denilse ne olur? O cümleyi onlar kurmadı ben kurdum. Elini öptüğün kişi ne yapıyor sorusunu onlar sormadan biz sormuş kabul ettik.
‘İstismarcılara kapı açılmaz’
- Bu örnekler artabilir mi?
İçlerinde bazıları vardır ki geçme ihtimali yoktur. Olmaması gerekir. MHP’nin bir haysiyeti, şerefi ve mücadele kararlılığı vardır. Bunları istismar edenleri tekrar kapıyı açıp onlarla yola devam etmek var olan arkadaşlarımızı da çok üzer. Siyaseti bu kadar yozlaştırmamak lazım. Ama içlerinde bazı insanlar var? Bunlara ‘3 K’ diyorum. Kırgın, küskün, kızgın. Siyasette oluyor bunlar. Bir şeye kızıyor, bir şeye küsüyor bir şeyden kırılıyor. Bu ‘3 K’nin ikisini ortadan kaldırdın mı bir tanesi kırılsa da gelebilir. Küskün olsa da gelebilir. 80 milyon nüfus var. Onların içinden kadrolar çıkartacağız artık.
‘İmparator Avrupa İmparatorluğu’na yönelmiş’
- Galatasaray da Şampiyonlar Ligi’nde galibiyet aldı...
İmparator Türkiye imparatorluğundan Avrupa imparatorluğuna doğru yönelmiş.