Bahçede

Tüm renkler, sesler, sözler bir araya gelmiş 'Çiçek Senfonisi' adıyla karşımıza çıkmış. Yapı Kredi Yayınları'ndan Kasım 2008 tarihiyle basımı oluşturulmuş. 28 Ocak 1981'de yitirdiğimiz Özdemir Asaf'ın yaşarken kendi yayımladığı Dünya Kaçtı Gözüme, Sen Sen Sen, Yumuşaklıklar Değil, Nasılsın, Çiçekleri Yemeyin ve Yalnızlık Paylaşılmaz, 'Toplu Şiirler' adıyla karşımızda.

cumhuriyet.com.tr

Benim bir bahçem varmış... Ben farkında değildim, o söyledi bana...Uzunca bir aradan sonra, el ele tutuşmuş tüm şiirleriyle yeniden raflarda. Kitaplığımdaki Özdemir Asaf kitaplarından birkaçını çekip alıyorum: Çiçekleri Yemeyin (Bilgi Yayınevi, 1975) Fahri Karagözoğlu'nun hazırladığı kapak sarı zemin üzerinde bir gül; yaprakları dökülen bir pembe gül imgesiyle dikkat çekiyor. (Öğrendim ki aslında gül yeşil, yaprakları pembe olacakmış, olmamış!) Diğeri, Bir Kapı Önünde (Yuvarlak Masa Yayınları, 1957) Sade bir şömiz kapak, iç kısmında şairin diğer kitapları ve yayınevinin adresi var. Bu kitabı kendi eliyle hazırlamış baskıya, en ufak hataları affetmeksizin. Yuvarlak Masa Yayınları'nın logosu da aynı sadelikte; bir kum saati. Elime aldığım son kitap Yalnızlık Paylaşılmaz (Epsilon Yayıncılık, 2006) 25. baskıymış. Cem Yayınevi için hazırladığı taslaklar olduğu gibi basılmış. Ne de hoş olmuş, bir şairin yazma serüvenine tanıklık ettim bir süre. Doğan Hızlan diyor ki: 'İyi şair Özdemir Asaf'ın bütün şiir tutkunlarının yakından bildiği ve çok da sevdiği Yalnızlık Paylaşılmaz kitabının özel basımı yayımlandı. Şairin el yazısı ve daktilosundan çıkmış, özel kâğıda basılmış şık ciltli, şömizli biçimde. El yazısını görünce, şairin makine yüzü görmemiş, yayınevine, basımevine ulaşmamış defterini okuduğum duygusuna kapıldım. Özdemir Asaf'ın kendisi de Sanat Basımevi'nin sahibi, matbaacı olduğundan, kitaplarının kapağını kendi tasarlar, sayfa düzenini de kendi yapardı. Ve de kendi matbaasında basardı. Kitabın başında göreceğiniz gibi Cem Yayınevi'nin basacağı kitabın satır aralarının ne kadar olacağı işaretlenmiş, puntoları yazılmış. Şiirin sayfanın neresinde yer alacağı bile belirlenmiş.'* İşte böylesine özenli şair; hem diline hem işine...Ankara'da Kızılay Yapı Kredi Yayınları'nın satış bölümünde önde duran birkaç kitaptan biri artık elimdeki. Şiirleri bir arada. Tek tek tüm şiirlerinin, bir yaşamöyküsünün bir solukta birleşmesi... Her biri ayrı bir serüvenin bir araya gelip tek yürekte birleşmesi...Renklerin, seslerin, sözlerin anlamı, ağırlığı,Kendileriyle ve öbürleriyle duyarlığı, uyarlığıBir de uymazlığı, duymazlığı, sağırlığı vardır. (Şimdinin, s. 281)**
 

Yeni bir Portre

Tüm renkler, sesler sözler bir araya gelmiş 'Çiçek Senfonisi' adıyla karşımıza çıkmış. Yapı Kredi Yayınları'ndan Kasım 2008 tarihiyle basımı oluşturulmuş. Şairin yaşarken kendi yayımladığı Dünya Kaçtı Gözüme, Sen Sen Sen, Yumuşaklıklar Değil, Nasılsın, Çiçekleri Yemeyin ve Yalnızlık Paylaşılmaz, 'Toplu Şiirler' adıyla karşımızda. Kapakta orta yaşlarında bir Özdemir Asaf fotoğrafı.Cumhuriyetin yarattığı yeni birey, yeni yurttaş geçmişini ve geleceğini geniş bir açıyla görebilen, soran, sorgulayan yeni bir portreyi oluşturmaktaydı. Bu noktada çeşitlenen yaşam deneyimlerinin sanat ve edebiyat dünyasını da zenginleştirdiği gözlemlenmekteydi. Yahya Kemal Beyatlı, Nâzım Hikmet, Orhan Veli Kanık, Attilâ İlhan, Ercüment Behzat Lav, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Necip Fazıl Kısakürek birbirinden farklı renkleriyle zenginlik kattılar şiir dünyamıza. İşte onlardan ayrı bir ses idi Özdemir Asaf.'Candide' adlı uzun öyküsünde Voltaire, genç ve her şeyden habersiz olan Candide'e, Alman düşünürü Leibniz'in felsefesini temsil eden Pangloss ve sağduyunun temsilcisi olan filozof Martin'le beraber bütün dünyayı dolaştırır. İyiliği aramak için Almanya'dan Hollanda'ya, Portekiz'e, Amerika'ya, İngiltere'ye, Fransa'ya, İtalya'ya ve nihayet Türkiye'ye giden Candide bu yolculuğunda bin bir kötülükle karşılaşır. Ancak Türkiye'de bir dervişin 'Bahçemizi yetiştirelim' sözü ona, yaşamının amacını, hayatın ne olduğunu öğretir. O zaman Candide vaktini boşuna geçirdiğini anlar. Bin bir felaketten sonra bir araya gelen öykü kişilerine birer iş vererek hepsini oyalar ve bahçesini yetiştirir.Galatasaray Liseli Özdemir Asaf ile Voltaire'in kesişim noktalarıdır bu 'bahçe' imgesi. Yerle göğün, toprakla tohumun birleştiği yerdir orası. Üretkenliğin, doğalın, kendiliğinden olanın yeridir. Aslında tüm bitki dünyasını ayıran, sınırlayan bir yerdir aynı zamanda. Özdemir Asaf bu çağrışımların zenginliğinden yararlanarak kendisini diğerlerinden ayıran niteliklerin hepsinin oluşturduğu evreni anlatır 'bahçe' imgesiyle. Bu 'bahçe'de kişi kendini tanır, değerlerini oluşturur, gücünü ve etkisini tanımlar.Farkında mısın,Değilsin kendi bahçende.Kendinden değil,Kendini bu kendin sanısın. (Kolay, s: 109)**Yüzyıllara dayanan bir arayıştır bu. Platon'un, Yunus'un, Hacı Bektaş Veli'nin yanıtını bulduğu bu arayışın Cumhuriyet dönemindeki karşılığıdır şairin dilindeki. 'Kendi' olabilmektir, bir anlamın peşinde kendini bulabilmektir. Aslında hiçbir somut varlık ve öğe onun şiirinin ana malzemesi olmamıştır. Bu somutlamanın ardında binlerce derin kavram ve anlam bulunmaktadır. Varlığa, var olmaya ilişkin binlerce sorunun yanıtını bulabilmektir, sözcükler aracılığıyla ulaşılmak istenen de.
 

Kaosun ortasında

Gündelik hayatın koşuşturmacası içinde o kadar çok başkalarının, ötekilerin, bizden olmayanın işiyle meşgulüz ki kendi çerçevemizi çizemiyoruz, başka alanlara müdahil oluyoruz. Kaosun ortasında kendimize bir anlam yaratmak yerine başkalarının anlamlarına erişmeye çalışıyoruz:Kendi bahçesinde dal olamayanın biriGirmiş bahçeme ağaçlık taslayor. (Bakı, s: 108)**Sen-Ben ikileminde kendi 'ben'imizi ararken, 'sen'de yaşadığımız aldanışı, birbirimizi hoyratça tüketişimizi dile getirirken Türkçenin en pürüzsüz biçimiyle karşımıza çıkar:Ben uyurken Duvarıma tırmandın Güllerimi yoldun.Ve bütün şikâyetinSen uyurkenBahçene girenlerden. (Ç, s: 111)**Salt bireyin ikinci kişi ile kendisi arasındaki bağlantıyı derinleştirdiği bir alan değildir 'bahçe': Toplumun tüm ağırlığı, ezici baskısı ile şairin dünyasına hücum ettiği noktada duvarları ile sınırını çizdiği sığınağıdır. Sözcüklerin dizeler içinde yerlerini değiştirmesi, arayışın bir probleme dönüşmesi, sonunda gelip bahçe duvarına dayanması:(...)Bilmedim bu, ya bir korkunun duygusu,Bilmedim bu, ya da bir duygunun korkusuKent dayanıyor bahçenin duvarınaYeni bahçeler çiz, gözlerinin kuşlarına.Hazır kent dayanmışken bahçeneKuşlarını gözüne sal, götür ağaçlarına. (Önce, s: 252)**Sanatın özü yaratmaya dayanır. Biricik, tek olanı yaratmaya... Yaratmaksa, var olanın ya da bilinenin yinelenmesi değil, yeni bir solukla mevcudun aşılma sürecidir. Bu aşılma süreci çatışmayla beslenir. Bir birey olarak sanatçı da bir yanda doğal gereksinimleri diğer yanda kendi iç dünyasının nesneler dünyası ile (toplumsal, sınıfsal, ailesel, çevresel, bireysel) tam da bu çatışmaların ortasındadır. Dolayısıyla da değişimin odağındadır. Kendi duygu ve düşünce evrenini yaratırken diğer tarafta kendi dışındaki ile de hesaplaşma içindedir:Bir gün,Herkes kendi bahçesine, derlerse...Hazır mısınız. (Zoru, s: 110)Voltaire'in Candide'i şöyle sona erer: Candide: 'Biliyorum, dedi; bahçemizi yetiştirmek gerektiğini de biliyorum.' Pangloss! 'Haklısınız, dedi; çünkü insanoğlu cennet bahçesine konulduğu zaman oraya onu işlesin, çalışsın diye konuldu; bu da insanın, dinlenmek için yaratılmadığını gösterir.' Martin: 'Muhakeme yürütmeden çalışalım; bu da hayatı tahammül edilir bir şekle sokan tek çaredir' dedi. (...) Papaz Giroflee'e varıncaya kadar herkes bir iş tuttu; o da çok iyi bir doğramacı, hatta namuslu bir adam oldu; ara sıra da Pangloss, Candide'e: 'Mümkün dünyaların en iyisinde bütün olaylar birbirine bağlıdır, diyordu: Çünkü Mademoiselle Cunegonde'un aşkı için güzel bir şatodan kıçınıza tekme yiyip kovulmasaydınız, Inquisition'un işkencesine uğramasaydınız; yaya olarak bütün Amerika'yı dolaşmasaydınız, kılıcınızı Baronun vücuduna saplamasaydınız, o güzelim Eldorado ülkesinden aldığınız kavunları kaybetmeseydiniz, burada turunç reçeliyle fıstık yiyemezdiniz.' Candide de: 'Bunlar güzel sözler ama bahçemizi yetiştirmemiz gerek' diye cevap veriyordu.***Adı ister 'Bendim', 'Düşüngü', 'Kelimeler... Kelimeler...', 'Bir Şeyin Adı' ya da 'Yalnız'ın Durumları' olsun, isterse 'Çiçek Senfonisi' olsun. Bu yazıya konu olan metafor 'bahçe' ise de aslolan Özdemir Asaf'ın şiirinin gücüdür. Sözcüklerin büyücüsüdür o, az sözle çok anlam yaratmanın. 'Bahçe'sinin toprağı düşünce, ürünü şiirdir. *Doğan Hızlan, 'Ozdemir Asaf'ın El Yazısıyla Şiir Kitabı', Hürriyet gazetesi, 13 Ocak 2006. **Özdemir Asaf, 'Çiçek Senfonisi' Toplu Şiirler, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2008 ***Voltaire: Candide, Çev: Fehmi Baldaş İstanbul, MEB Yayınları, 1990.