Babalar ve oğulları, anneler ve kızları

Babalar oğullarından ne bekler? Anneler kızlarından ne ister?

Dr. Erdal Atabek

Babalar oğullarından ne bekler?

Anneler kızlarından ne ister?

Bu sorular tarih boyunca bütün kültürlerde sorulmuştur.

Her kültürde ve her dönemde farklı yanıtlar verilmiş, neden istenenin olamadığı incelenmiştir.

Babalar ve annelerle oğulları ve kızları arasında ortalama 20 yıllık bir zaman farkı vardır. Toplumların değişme hızlarına göre bu zaman farkının da elbette önemi vardır.

Ama gözlemlerim, kuşaklar arası çatışmalarda en büyük etkenin ‘beklentiler arasındaki farklar’ olduğunu düşündürüyor.

Babaların ve annelerin beklentileri farklı mı?

Görünen o ki, babaların ve annelerin çocuklarından beklentileri çok farklı.

Babalar, oğullarından şunları bekliyor;

Kendisinin devamı olmasını,

kendisini gururlandırmasını,

aile onurunu korumasını ve daha da ileriye götürmesini..

babalar kızlarından ise; ailesinin içinde kalmasını, tendisini bırakmamasını 

bekliyor.

Anneler oğullarından şunları bekliyor:

Kendisini hiç bırakmamasını, korumasını, güç durumlardan kurtarmasını, ailesine sahip çıkmasını, bekliyor.

Anneler kızlarından ise; kendisinin sırdaşı olmasını, kendisini anlamasını ve haklı bulmasını, kendisini hiç bırakmamasını bekliyor.

Baba ve annenin görünen ortak beklentileri ise;

Oğullarının okuyup iyi bir meslek sahibi olması.

Kızlarının evlenip iyi bir yuva sahibi olması.

Bu genel tabloda ‘oğulun evlenmesi’ ile ‘kızın okuyup bir meslek sahibi olması’ toplumun genel beklenti şablonuna ayarlıdır.

Onun içindir ki, ‘evin oğlu’ evlendiği zaman eşi olan kadın sadece bir erkekle değil, onun ailesi ile de evlendiğini en kısa sürede anlayacaktır.

‘Evin kızı’ da hangi eğitimi alırsa alsın, hangi mesleği kazanırsa kazansın kendinden beklenin düzenli bir ev ve iyi yetişmiş çocuklar olduğunu yaşayarak görecektir.

Bu çerçeveden çıkan oğullar ve kızlar sıra dışı sayılacak, uzun ve zorlu bir mücadele vermek zorunda kalacaklardır.

Oğullar babalarla neden çatışır?

Oğullar babalarıyla çatışır, çünkü, onun beklentilerinin dışında ‘özerk bir birey’ olmak zorundadır.

Bu ‘özerk birey’ olma zorunluluğunu üç yaşında bir çocuk iken denemiş ama başaramamıştır.

Koruyucu annesi ile gözetici babası onu kendi güvenli kanatları altına almışlardır.

Ergenlikte ise, 10-14 yaşlarında oğul ikinci hamlesini yapmış, annesine babasına başkaldırmıştır. 

Bu karşı çıkış özellikle baba tarafından tepkiyle karşılanmış, babanın otoritesi dinlenmemiş, babaya gerekli saygının gösterilmemiş olduğu öne sürülerek oğul kınanmıştır.

Anne daha anlayışlı olmakla beraber kendi beklentilerini korumuş, kırılmasını kendine saklamıştır.

‘Evin kızı’nın ‘özerk birey’ olma çabaları daha da aşırı bir tepkiyle karşılaşmış, baba kırgınlığını belli ederek kızının olanaklarını sınırlandırmış, anne ise kızgınlığını açıkça ortaya koyarak kızına öfkesini göstermiştir.

Ergen oğul ve ergen kız, bir yandan ailenin güvencelerini korumaya çalışırken (çünkü buna gereksinmeleri vardır) bir yandan da kendi isteklerini dayatmaya çalışırlar.  

Bu çatışma zaman zaman uzlaşma arayışlarıyla sürer. 

Oğulun babayı aşma çabası anlaşılır ve ‘özerk birey’ olma amacı uygun anlayışlı rehberlikle desteklenirse çatışma yerini uzlaşmaya bırakır ve çatışma gelişmeye döner.

Gelişme kıyaslama ve rekabettir

Baba- oğul çatışmasını yadırgamamak gerekir.

Çünkü, gelişmenin yolu kıyaslamalar ve rekabetten geçer.

Birey, ne olduğunu, kim olduğunu, nasıl olduğunu çevresiyle kıyaslayarak ve rekabet ederek öğrenecektir.

Oğulun en yakınında kıyaslayabileceği ‘babası’ vardır.

Hele de başarılı ve güçlü bir baba oğul için büyük bir handikaptır.

Eğer babasını geçmesi zor geliyorsa iki yolu vardır:

Ya babasının gücünü kabul ederek ona teslim olacaktır, ya da babasına karşı çıkarak başka bir yol seçecektir.

Kişiliği güçlü oğullar babaya karşı çıkma yolunu seçerler,çünkü başka çareleri yoktur.

Kişiliği baskı altındaki oğullar ise kendi payına düşen role razı olarak çatışmadan kurtulurlar.

Babasının dışında bir yol seçen ya da babaya bütünüyle zıt bir yola giren oğullar, özerlikten vazgeçmeyen kişiliklerdir.

Büyük bir sanayi holdinginin başındaki babanın, tiyatrocu olmayı seçen oğlu, ya da başarılı bir mühendis olan babanın müzisyen olacağım diye ayak direyen oğlu böyle örneklerdir.

Tarih boyunca ‘Babalar ve Oğulları’ üzerinde yapılan incelemeler bu örneklerin zengin panoramasını ortaya koymuşlardır. 

İkilem yaşayan bir oğul örneğini kendi danışmalarım sırasında görmüştüm.

Ailenin çok başarılı oğlu İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünü kazanır.

Aile çok mutludur, çocuklarının bu kazanımı ile parlak bir geleceği olacağını düşünürler.

Ancak, iki yıl sonra fakülteden gelen yazı ile beklemedikleri bir şok yaşarlar. Oğulları iki yıldır hiç bir derse girmediği için kaydının silinmesi ile karşı karşıyadır.

Aile bu durumu çözemez ve benim yardımımı isterler.

Ben gençle görüştüğüm zaman zeki ve dürüst bir insan olduğunu gördüm. 

Neden kazandığı bölüme devam etmediğini sorduğumda:

‘Çünkü o bölümü istemiyordum’ dedi. 

‘Peki o zaman neden o bölümü seçtin?’ soruma da, ‘Çünkü ailem orayı kazanmamı istiyordu, onları üzemezdim’ yanıtını verdi.

Bu olayı hiç unutmadım.

Ailelerin beklentilerinin çocukları üzerindeki etkileri tahmin edilemeyecek derecede etkilidir.

Ancak onlara karşı çıkmayı göze alan oğullar ve kızlar bu çemberi kırabilir ama onun da ödenmesi gereken bir bedeli vardır.

Ödipus Kompleksi

Sofokles’in ünlü yapıtında Tebai kralının oğlu olan Ödipus bir başka ailenin çocuğu olarak büyütülür ve sonra bilmeden babasını öldürerek annesi ile evlenir. Bu büyük günahının bedelini de gözlerini kör ederek öder.

Sigmunt Freud, çocuğun psiko-seksüel gelişiminde bu olaya atıf yaparak 3-5 yaş çocukluk evresinde küçük erkek çocuğun annesine bilinçdışı bir yönelimle sahip olmak istediğini, bu nedenle de babayı yatakta istemediğini açıklar.

Gerçekten de küçük erkek çocukları yatakta anneyle olmak ister ve babayı orada istemez. 

Ancak çocuk büyüdükçe cinsel arzusunun nesnesinin annesi olmadığını anlar ve gelişimi bu yönde devam eder.

Benzer bir durum kız çocuklarının babalarına hayranlığını ‘Elektra kompleksi’ olarak adlandırır.

Daha büyük yaşlarında oğulların annelerine duyduğu sevgide, kızların babalarına duyduğu yakınlıkta cinsellik dışı bir duygusal iletişim olacaktır.

Baba, oğlundan kendisini gururlandıracak başarılar bekleyecek, kızından da aileyle bağlarını sürdürmesini isteyecektir.

Anne, oğlundan kendisini korumasını, kendisini sevmesini bekleyecek, kızından da kendini haklı bulmasını, dert ortağı olmasını isteyecektir.

Ama çocuklar, artık ‘kendisi olmak’ istemektedirler, bu da aile kimliğinin yerini bireysel kimliklerinin alması demektir.

Kuşaklar arası çatışma kaçınılmaz mıdır?

Özerk kişiliklere saygı duymak

Bu ezeli çatışmanın çözüm formülü budur: Özerk kişiliklere saygı duymak.

Oğlumuzun da kızımızın da kendi yaşamları olacağını kabul etmek.

Oğlumuzu kendi beklentilerimizin ipoteği altına almamak.

Kızımızı kendi hayallerimizin gerçekleştiricisi olarak görmemek.

Onların kendi beklentileri, kendi hayalleri olduğunu kabul etmek.

Aşırı koruyucu ‘annelik- babalık’ (ki artık helikopter ebeveynlik olarak adlandırılıyor) çocuklar için engel oluşturmaktadır.

Bu aşırı koruyuculuk onların kişilik gelişimlerinin önünde aşılması zor bir engeldir.

Onların yaşamla karşılaşmaları gecikiyor.

Oysa, oğullarımız da kızlarımız da yaşamın engelleriyle karşılaşacaklar, kendi yanlışlarını görecekler, bu yanlışlardan kurtulma yollarını keşfedecekler.

Onlar bizim beklentilerimizin taşıyıcıları değildir.

Onlar bizim ipotekli devamlarımız değildir.

Eğer babalar ve anneler bu gerçekleri görüp buna göre davranırlarsa çatışma yerini uzlaşmaya bırakır.

Yeter ki birbirimizi doğru anlayalım ve yaşam yolunda birbirimize doğru rehberler olalım...