Babacan, partisinin kuruluşunun 1. yıldönümünde soruları yanıtladı

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Türkiye’nin yaşadığı ekonomik sorunların çözümüne hukuka uymakla başlanacağını belirterek, “Yaşanan sorunların yarısı güven veren bir açıklamayla çözülür” dedi. Yatırımcıların başka ülkelere gittiğini, sorunların çözümüne kesinlikle hukuktan başlanması gerektiğini anlatan Babacan, “Türkiye egemen bir ülke. NATO, Türkiye’nin S-400 almasına karışıyor. ABD rahatsız. Aldığımız sistemleri kullanamıyoruz, bunun maliyeti çok ağır oldu” diye konuştu. Türkiye’nin daha önce mücadele ettiği terörü yalnızlaştırmaya çalıştığını vurgulayan Babacan, “Şimdi bölgede Türkiye yalnızlaştı” dedi. Türkiye’nin olası erken seçime “öngörülemez ortak” olarak nitelediği MHP lideri Devlet Bahçeli tarafından götürülebileceğini belirten Babacan, bozulan dengeler nedeniyle iktidarın önümüzdeki döneme ihtiyacı olduğunu söyledi.

Sertaç Eş

Babacan, partisinin kuruluşunun birinci yıldönümünde, gazetelerin Ankara temsilcileriyle bir araya geldi. Geçen yıl içinde 81 il ve 550 ilçede örgütlendiklerini 43 ilde parti kongresi yaptıklarını anlatan Babacan, yüzde 35 cinsiyet, yüzde 20 genç ve yüzde 1 engelli kotası uyguladıklarını, büyük kentler dışında 25 bin üyeye ulaştıklarını kaydetti.

Babacan, gazeteci ve siyasetçilerin şiddete maruz kalmalarının utanç verici olduğunu belirterek, “Özgürlükler ve temel haklarla ilgili sorunlar büyüyor. İki yıl önce siyasal şiddet diye bir şeyi konuşmuyorduk. Gazetecilerimizin, düşünürlerimizin, siyasi partilerin üst düzey yöneticilerinin sırf yazdıkları ve söyledikleri sebebiyle fiziki şiddetle karşı karşıya kalması bu ülke için utanç kaynağı. Ekonomik sorunların sebebini teşhis ederken özgürlüklerle ilgili sorunların öncelikle ele alınması gerektiğini düşünüyoruz. Türkiye’nin hukuk devleti niteliğiyle ilgili de çok ciddi sıkıntılar var. Anayasa rahatlıkla çiğnenebiliyor. AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmuyor. Bu tablo felaket” değerlendirmesini yaptı.

Babacan’ın konu başlıklarına ilişkin değerlendirmeleri şöyle:

‘TÜRKİYE YALNIZLAŞTI, BEDEL ÖDÜYOR’

Türkiye dış ilişkilerde yalnızlaşmanın bedelini çok ağır ödüyor. Ulusal çıkarlarımız zarar görüyor. Yalnızlaştığımız için terörle mücadelede yeterince etkili olamıyoruz. Dışişleri Bakanlığım döneminde yakın coğrafyamızda terör örgütlerinin yalnızlaştırılmasından bahsederdik. Şimdi Türkiye ülke olarak yalnızlaştı, terör örgütleri daha çok ülkeden yüz buldu. Bunun ekonomik sonuçlarını başta sınırdaki illerimiz olmak üzere Türkiye’nin tümünde yaşıyoruz. Sınır ötesi ticarette, genel itibarın bozulması nedeniyle yatırımların azalmasında görüyoruz. İmkânı olan kendi insanlarımız başka ülkelere yatırım yapıyor. Bu ülkeden elde ettikleri sermaye birikimlerini başka ülkelerde istihdam sağlamada kullanıyorlar.

‘YÜRÜTMENİN BASKISIYLA YARGI KARAR ALIYOR’

Yürütme erkinin baskısıyla alınan yargı kararlarının olduğu bir ülkede insan hakları uygulamasının normal seyretmesini beklemek çok zor. AİHM’de sözleşmeye taraf 40 ülkenin dosya sayısını topluyorsunuz, sadece Türkiye’nin dosyası onların toplamı kadar. Anayasa Mahkemesi esastan incelediği dosyalarda yüzde 95 oranında hak ihlali tespiti yaptı. Sayın Erdoğan’ın açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı’nın aslında AB destekli bir proje olduğunu da görüyoruz. AB’nin martta Türkiye’yle ilgili tutumunu belirleyeceği önemli bir zirvesi var. Pek yapmazlardı ama ABD’deki yeni yönetimle koordine ederek Türkiye’ye ilişkin tutumunu belirleyeceği söylendi. Keşke insan hakları ekonomi dibe vurduktan sonra veya AB’yle ilişkiler sıkıştığında hatırlanmasaydı. İnsan haklarını Avrupa Birliği için değil, kendi vatandaşlarımız için düzeltmeliyiz.

‘EKONOMİ HUKUK DEVLETİNDEN GEÇER’

Hükûmet, ekonomiyle ilgili sorunların çözümünün hukuktan başladığını anlamakta güçlük çekiyor. Bakanı ve Merkez Bankası’nın başkanını değiştirip, ekonomiyle ilgili üç beş karar alınca ekonominin düzeleceğini zannediyor. Olmaz, hiç boşuna uğraşmasınlar. Uzun vadeli yatırımdan bahsediyorsak, yatırımcıların hukuki güvenliğe verdikleri değer çok yüksek. Merkez Bankası’nın faizini yükselt, gecelik ve haftalık sıcak para gelsin, o parayla da kuru kontrol altında tutmaya çalışmakla çözülmez. O kadar uzun uzun reformlara, planlara falan gerek yok. 1 saatlik bir basın toplantısında ‘Anayasa Mahkemesi kararlarına saygılı olacağız, uymayan mahkemelere karşı HSK’yi göreve davet ediyoruz’ desinler; ‘Bizden yargıya pusula gitmez’ desinler; ‘Basın hürdür, şiddeti teşvik etmedikçe karışmayacağız’ desinler. Samimi bir açıklamayla sorunların en az yarısı çözülür.

‘S-400’DE HESAPSIZ DAVRANILDI’

S-400 meselesi ABD-Türkiye arasındaki ikili ilişkiler açısından bir sorun alanı. NATO Genel Sekreteri’nin gönüllü, gayri resmi bir arabuluculuk fonksiyonu var. Türkiye, Suriye’den kaynaklanan güvenlik riskleri ortaya çıktığında NATO’dan füze sistemi talebinde bulundu. NATO da kuruluş sözleşmesinin 5. maddesi, günlük tabirle ‘hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için’ maddesi gereğince üç ayrı batarya grubu kuruldu. Sonra söküldü. Tam o dönemde Türkiye Patriot sistemlerini resmen talep etti. Parasıyla ve haklı olarak teknoloji transferiyle birlikte bunu istedi. ABD’nin o dönemde buna soğuk bakması ve bu sistemleri Türkiye’ye satmaması büyük bir hata. İttifakın ruhuna yakışmayan, güveni zedeleyen bir durum. S-400 konusu, Türkiye’nin egemenlik alanında bir konudur. Hiçbir ülke Türkiye’ye şunu yap diyemez. Ama hükûmet aldığı kararın sonuçlarını hesap etmeli. Burada bir hesapsızlık var. 2 buçuk milyar dolar para ödendikten sonra bu sistemlerin kullanılamaması, kapağını hafif araladığınızda ciddi yaptırımlarla karşılaşılması tam bir hesapsızlık. Madem böyle bir adım atıyorsunuz diplomasisini yürütün. Bu işin kökü ABD’nin Rusya’yla ilgili yaptırımları. Türkiye’nin F-35 projesinden çıkarılması büyük bir kayıp. Bu mesele tam bir kaybet-kaybet oldu. 2,5 milyar dolar parayı kaybettik, F-35 için harcadığımız kaynakları kaybettik, para verdiğimiz S-400’lerin de kapağını açıp kullanamıyoruz. Bu nasıl bilgisiz, bilinçsiz bir dış politikadır, anlamak güç.

‘YENİDEN SERMAYELENDİRME LAZIM’

Türkiye, salgın döneminde G-20 ülkeleri içinde vatandaşa en az destek veren ülkelerden oldu. Destek; kredi ve kredinin yeniden yapılandırılmasıydı. Bunlar da üstüne faiz eklenerek yapıldı. Problemler aslında büyüyerek ertelendi. Vatandaşlarımızın iki sene önceki borcu, üzerine faiz eklenerek katlandı. Salgın bitse dahi sistemde bir tortu kalacak. Bu tortuların en büyüğü de şirket borçları, hane halkı borcu ve bankaların sermaye ihtiyacı. Yeniden sermayelendirme ihtiyacının ortaya çıkması kaçınılmaz. Bankaların alacaklarına karşılık; finansman olduğunda yaşayabilecek durumda olan şirketlerin de yeniden sermayelendirilmesi… Bu da milli gelirin kabaca yüzde 10’uyla çözülür.

‘IMF’YE İHTİYAÇ YOK’

Türkiye’nin IMF’ye ihtiyacı yok. Kendi iş insanlarımızın ve bu milletin kaynaklarını, doğrudan sermayeyi, genç nüfusu ve dünyadaki kaynak bolluğunu birleştirdiğimizde iş yürür. Dünyadaki ekonomik zorlukların altından IMF kalkamaz. Bu büyük kaynaklar ancak ABD, Avrupa, Japonya Merkez Bankası gibi büyük merkez bankalarında var. Yüksek miktarda para basıp dünya piyasalarına zaten sürdüler. Dünyada çok büyük kaynak var, Avrupa’da eksi faizler var. IMF’nin üzerine düşen fazla bir iş yok. Kendine çekidüzen veren, aklı başında adımlar atan ülkelere kaynak zaten geliyor.

‘130 MİLYAR DOLARI ÇARÇUR ETTİ’

Taraflı cumhurbaşkanı ve akraba bakan el ele verip Merkez Bankası’nın 130 milyar dolar rezervini çarçur etti. Sayın Erdoğan, Merkez Bankası’nın 95 milyar dolar brüt rezerv rakamını söylüyor fakat 139 milyar dolarlık borcundan bahsetmiyor. Bu şuna benziyor: Cüzdanındaki paradan bahsediyor ama kredi kartı borcundan bahsetmiyor. Merkez Bankasının, bankalara borcu var. Bir de swaplar yoluyla piyasadan aldığı 58 milyar dolarlık borç var. Sadece rezerv değil, yedek akçe hesabı da vardı. Merkez Bankası’nın kârının her yıl belli bir yüzdesi yedek akçe hesabına konur, kötü günler için biriktirilir. 2019’un ocak ayında bir günde harcadılar. 2019 yılında biriken yedek akçeleri de 2020’nin ocak ayında alıp bir günde harcadılar. İçimiz cız ediyor. Bunun bir siyasi hesabının verilmesi lazım.

‘SEÇİM 2023’E KALMAZ’

Seçimlerin 2023’e kadar bekemesinin zor olduğunu düşünüyorum. Her anlamda adına erken seçim diyebileceğimiz bir seçim olacak. Şu an seçime gitmeleri kendileri açısından son derece riskli. Bir miktar bir erken seçim olacağını tahmin ediyorum. Erdoğan’a kalsa seçim istemez. Ama bir öngörülemeyen ortak var ki o önemli. Sonuçta onun desteğiyle seçildi. Ortak daha önce beklenmeyen seçim açıkladı. Yine desteği çekerse erken seçim olabilir.

Bizim bir 74 maddelik anayasa değişikliği önerimiz var. Yeni anayasa değil ama. Ancak bu daha da kısaltılabilir. Çünkü bu konuların diğer partilerle de ortaklaştırılması gerekiyor. Anayasanın ilk 4 maddesiyle ilgili bir önerimiz yok. Parti programımızda da böyle bir şey yok.