Babacan, kararlılık mesajı verdi
Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, hükümetin AB reformları konusundaki kararlılığının tam olduğunu, "bundan hiç kimsenin şüphe duymaması" gerektiğini söyledi. Babacan "AB tarafından olumsuz yaklaşımlar, şüphe uyandırıcı tavırlar meydana geldikçe, bu Türkiye'deki reform iklimini olumsuz etkilemektedir" dedi.
cumhuriyet.com.trDışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, AB ülkelerinin büyükelçilerine Devlet Konukevi'nde verdiği öğle yemeğinin açılışında yaptığı konuşmada, AB'ye tam üyeliğin Türkiye'nin stratejik hedefi olduğunu, bunun artık bir devlet politikası haline geldiğini kaydetti.
"Biz tam üyelik hedefiyle AB katılım sürecinde kararlılıkla ilerlemekteyiz" diyen Babacan, sürecin işlediğini, kimi zaman bu süreç hızlanıp yavaşlasa da, artık stratejik hedef haline gelmiş olan AB üyeliği konusunda hükümetin kararlılığının tam olduğunu ifade etti.
Hükümetin bu konudaki siyasi iradesinin defalarca test edildiğini söyleyen Babacan, "Bu süreç bizim için sadece bir dış politika yönelimi değil, Türkiye'de sürdürmekte olduğumuz reformlar için de güçlü bir çerçeve oluşturmaktadır" diye konuştu.
Türk halkının bu süreçten istifade ettiğini ifade eden Babacan, demokrasinin bu süreç içinde derinleştiğini, temel hak ve özgürlükler ile hukukun üstünlüğü ilkesi konularında Türkiye'deki standartların her yıl bir önceki yıla göre daha ileri gittiğini belirtti.
AB reformlarının Türk halkının daha yüksek standartlara ulaşması, Türkiye'deki yaşam kalitesinin artması için önemli bir vesile teşkil ettiğini anlatan Babacan, "AB süreci Türk ekonomisine öngörülebilirlik kazandırmıştır. Bunun getirdiği olumlu etkileri 2004'ten beri açık seçik gördük" dedi.
"Kazan-Kazan ilişkisi"
"Bu süreçte Türkiye kazanmıştır, ancak bu süreçte AB de kazanmıştır. Bu bir kazan-kazan ilişkisidir" diyen Babacan, genişleme politikasının AB'nin en önemli güç kaynağı olduğunu kaydetti. Babacan, "Kapılarını kapatmış bir AB, kendi içine dönmüş bir AB, aynı zamanda çevresindeki etkinliğini yitirmiş bir AB olacaktır" diye konuştu.
Türkiye'nin bu sürece başlayarak aslında AB'nin geniş bir coğrafyadaki algılamasını önemli şekilde etkilediğini ifade eden Babacan, Kuzey Afrika, Orta Doğu, Balkanlar ve Orta Asya'da özellikle Türkiye'nin müzakere sürecinin başlamasından sonra AB algılamasının daha olumlu yöne doğru seyrettiğini kaydetti.
Babacan, Türkiye gibi önemli bir ülkenin AB'ye üye olmasının AB'nin gücüne güç katacağını ve AB'nin temsil gücünü yükselteceğini ifade etti.
AB'yi önemli bir ekonomik güç olarak tanımlayan Babacan, AB'nin siyasi etkinliğinin ekonomik gücüne paralel hale gelmesi ve gerçek bir küresel aktör olmasının ancak genişleme süreciyle mümkün olduğunu, Türkiye'nin üyeliğinin buna katkıları olacağını belirtti.
Dünya ve AB'nin zor bir dönemden geçtiğini ifade eden Babacan, son krizin etkilerinin tüm açık ekonomilerde hissedildiğine işaret etti.
"AB, kendisine daha çok güvenmeli"
Babacan, "Ancak AB'yi güçlü kılan değerler evrensel değelerdir. AB bunlara güvenmelidir. AB kendisine daha çok güvenmelidir. AB politikalarını korkular üzerine değil, ilerleme üzerine, gelişme üzerine kurmalıdır. Şöyle bir düşünecek olursak; AB, genişlemiş olmasaydı, ilk kurucu 6 ülkeyle sınırlı kalsaydı bugünkü etkinliğine, ekonomik gücüne ulaşır mıydı?" diye konuştu.
Konuşmasında Türkiye'nin AB sürecinde yaşanan gelişmelerden bahseden Babacan, zaman zaman bazı AB üyelerinden gelen olumsuz mesajların AB'nin taahhütleri konusunda şüpheler oluşturduğunu belirtti.
Babacan, şöyle devam etti: "Aralık 2007'de Bakanlar Konseyi sonuçları ve zirve sonuç bildirisinin hazırlanması aşamasında Türkiye'nin üyelik hedefiyle ilgili tartışmalar yaşandı. Benzer tartışmalar Aralık 2008'de de oldu. Bu tür tartışmalar Türkiye'deki reform iklimini olumsuz olarak etkilemekte. AB, Türkiye'nin üyelik hedefiyle ilgili güveni sarsacak yaklaşımlardan uzak durmalıdır. Güven AB'nin önemli bir güç kaynağıdır. Güvenin zayıflaması AB'nin etkinliğinin zayıflaması anlamına gelecektir."
"Süreci yavaşlatmak kimseye fayda getirmez"
Türkiye'nin artık açık bir ülke, açık bir toplum, açık bir ekonomi olduğunu söyleyen Babacan, hayata geçirdikleri reformlarla temel hak ve özgürlükler konusunda önemli ilerlemeler sağladıklarını belirterek, "Bundan daha fazlasını yapmak, daha da ileri gitmenin belki güçlükleri olacaktır, ama halkımızın doğrudan istifade ettiği böyle bir süreçten geri dönmek, böyle bir süreci yavaşlatmak kimseye fayda getirmeyecektir" diye konuştu.
Babacan, Türk halkının reformlar konusundaki güçlü desteğinin önemine işaret etti ve bu desteğin bundan sonraki dönemde de en önemli güç kaynağı olacağını kaydetti.
Reformların yavaşlamasından hükümet olarak hiçbir çıkarlarının olmadığını, tam tersine bu sürecin hızlanmasını tercih ettiklerini bildiren Babacan, "Ancak sürecin hızı tamamen hükümetin kontrolünde değildir. Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasi şartlarla ilgilidir ve aynı zamanda AB'nin Türkiye ile ilgili yaklaşımlarıyla da yakından ilgilidir. AB tarafından olumsuz yaklaşımlar, şüphe uyandırıcı tavırlar meydana geldikçe, bu Türkiye'deki reform iklimini olumsuz etkilemektedir" diye konuştu.
Konuşmasında müzakerelerde açılan fasıllar ve süreçte son duruma ilişkin olarak da bilgi veren Babacan, sözlerine şöyle devam etti: "Biz Türkiye olarak daha fazlasına hazırız. Teknik olarak baktığınızda şu anda pek çok faslın hemen bugün açılmaya hazır olduğunu görüyoruz, ancak farklı siyasi gerekçeler, farklı üyelerin farklı engellemeleri sebebiyle bu fasılları maalesef bugün itibariyle açamıyoruz. Ancak biz fasılların açılıp açılmamasına bakmaksızın, fasılların tümünde çalışmalarımızı hızla sürdürüyoruz."
Reformların yavaşlamasıyla ilgili en çok eleştirilerin geldiği 2007-2008 yasama döneminde dahi sadece AB ile alakalı 30 yasal düzenlemeyi TBMM'nin tamamlamış durumda olduğunu bildiren Babacan, halen 30 kadar yasanın TBMM'nin gündeminde olduğunu belirtti.
Babacan, yeni bir Ulusal Program (UP) hazırladıklarını hatırlatarak, takvim çalışmalarını tamamladıktan sonra bu programı yayınlayacaklarını ve uygulamasına başlayacaklarını kaydetti.
Kıbrıs
Konuşmasında Kıbrıs'ta devam eden görüşme sürecine de değinen Babacan, 2004'te kapsamlı çözüm için çok çalıştıklarını, "son noktaya gelindiğini" belirtti. Hem KKTC, hem de Türkiye'nin sonucu alacak adımlar attığını ve Annan Planına "Evet" oyu verdiğini hatırlatan Babacan, Rum kesiminde ise istenilen sonucun alınamadığına işaret etti.
Babacan, neredeyse 4 yıllık arada hiçbir ilerleme kaydedilemediğini, geçen sürede Rum kesiminin kendini AB içinde bulduğunu, KKTC üzerindeki kısıtlamaların ise kalkmadığını hatırlattı. Rum kesimindeki seçimlerin ardından yeni bir süreç başladığına dikkati çeken Babacan, "Bu konuda kararlılığımız tam" dedi.