Azra Erhat'la insan sevgisi büyürken
Çağdaş düşünce hayatımızda Sabahattin Eyuboğlu, Vedat Günyol, Halikarnas Balıkçısı gibi yazarların oluşturduğu Anadolu hümanizmi düşüncesinin önde gelenlerinden Azra Erhat’ın yetişme yıllarını anlattığı kitabı, ülkesi ve insanlık üstüne düşünen her yaşta okur için bulunmaz değerde.
Turgay Fişekçi / Cumhuriyet Kitap EkiÇağdaş düşünce
hayatımızda Sabahattin Eyuboğlu, Vedat Günyol, Halikarnas Balıkçısı gibi
yazarların oluşturduğu Anadolu hümanizmi düşüncesinin önde gelenlerinden Azra
Erhat’ın yetişme yıllarını anlattığı kitabı, ülkesi ve insanlık üstüne düşünen
her yaşta okur için bulunmaz değerde.
Azra Erhat
günümüz yazarlarının çoğu gibi kendini seven, önemseyen insanlardan değil. Yazı
ve düşünce hayatını hep başkalarına, tutkuyla bağlı olduğu ülkesi ve
insanlarının daha mutlu, özgür yaşamaları ülküsüne adamış bir aydın. Anılarını
yazmak, kendini önemsemenin bir yansıması, gereksiz bir uğraş olarak görünmüş o
kuşaklarda.
Ancak 12 Mart
1971 Askeri darbesi sonrası aklın alamayacağı bir biçimde gizli komünist
partisine üye olmak suçlamasıyla Maltepe Askeri Cezaevi’ne atılınca, yeğeni
Gülleylâ’ya başından geçenleri anlatabilmek için sarılmış kaleme. Dört ay
sonunda serbest bırakılmasıyla anı yazarlığı yarıda kalmış olsa da eldeki kitap
Azra Erhat’ın doğup büyüdüğü koşulları, öğrenim yıllarını, kişiliğinin nasıl
oluştuğunu ve üniversitedeki çevirmenlik günlerini anlatmasıyla eksiksiz bir
bütün.
BENZERSİZ
EĞİTİM YILLARI
Doğuştan şanslı
çocuklardan Azra Erhat. Şişli’de varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğuyor.
Dadılar, kâhya kadınlar arasında, özel öğretmenlerle yetişiyor. 1910’ların ve
1920’lerin İstanbul’unda evlerinde Türkçe, Fransızca ve Rumca konuşuluyor. Tütün
eksperliği yapan babası Fadıl Beyin işi gereği aile 1922’de İzmir’e, 1924’te
Viyana’ya, 1927’de Brüksel’e taşınır. 1932’de babasının ölümüyle ailesi
İstanbul’a dönse de sınıf arkadaşlarının evlerinde konuk olarak liseyi bitirir.
Viyana’da
Almanca öğrenimle başladığı ilkokulu Brüksel’de tamamlar. Burada gördüğü lise
eğitimi çok kapsamlıdır. Fransızca’nın yanında Latince, Eski Yunanca ve
Flemenkçe de öğrenmiştir. Bir tapınak olarak gördüğü okulunda iyi düşünme, iyi
konuşma ve yazmayı öğrenmiştir.
1934’te yurda
döndüğünde yeni açılan İstanbul Ünivesitesi’nin Edebiyat Fakültesine kayıt
yaptırmaya gittiğinde ilk tanıştığı kişi Orhan Veli olur. Roman Filolojisi
bölümüne yazılır. Bölüm başkanı Hitler faşizminden kaçarak Türkiye’ye gelmiş dünyaca
tanınan bilim adamı Leo Spitzer’dir. Hayatı boyunca birlikte çalışacakları
Sabahattin Eyuboğlu da onun asistanı. İki yılın sonunda Spitzer, Amerika’ya
gitmeye karar verince Azra’yı Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki
meslektaşı Georg Rohde’ye emanet eder. Ankara’da hem öğrenci hem de hocasının
çevirmenliğini yaparak hayatını kazanır. Atatürk’ün hayatta olduğu dönemin
Ankara’sının geliştirici, güzelleştirici etkisini yaşar.
SEVGİDİR
HER İŞİN BAŞI
Sonunda nedir
öğrendiği: “İyi düşünme, iyi konuşma ve yazma, insana bundan daha yakışır bir
amaç olamazdı” (s.109).
“Sevginin başka
alanlara da dökülebileceğini, hangi alanda olursa olsun her işin sevgiye bağlı
olduğunu, başarıya ancak bu yoldan ulaşıldığını” (s. 84) öğrenir.
Başka?
“Mutluluğunu
insan kendi yapar. Asıl mutluluk da başkalarını mutlu etmektir. Ona çalıştın,
hele başardın mı, senden güçlü, senden mutlu insan yoktur.” (s. 116).
30’lu ve 40’lı
yıllarda tanıştığı öteki kültür insanları da Azra Erhat’tan farklı değillerdir.
Yeni bir ulusun, yeni bir kültürün oluşma sürecidir yaşadıkları. Sabahattin Eyuboğlu,
Vedat Günyol, Halikarnas Balıkçısı, Abidin Dino en yakın dostları ve çalışma
arkadaşları olur. Aydınlar kendisi için değil, halkı için “imece” yöntemiyle
çalışır. Üniversiteler, Milli Eğitim Bakanlığı bütün bu çalışmalara kol kanat
gerer. Hasan Âli Yücel’in bakanlığı bütün aydınları coşturan bir etkendir.
Bu dönemde Azra
Erhat’ın unutamadığı bir gün de 20 Eylül 1937 günü toplanan İkinci Türk Tarih
Kongresi’nde Atatürk’ü görmesi. Sonraki “ömrünün ereğidir” artık, “Atatürk
Türkiye’sini tarihin en eski çağlarından bugüne dek kültür açısından
incelemek.” (s. 165).
“Türk dili
yoktu, daha doğrusu Türk dili vardı ama İstanbul Osmanlıcası onu yadsımış,
unutulması için elden geleni yapmış, görülmez bir köşeye batmıştı canım
Yunus’umuzun dilini, canım Anadolu Türkçesini.”
“Bunu Atatürk
anlamış ve bunca yüzyıl gözden ırak tutulan gerçek Türkçe’yi ön plana almak,
bir de yüzyıllarca uygarlık ve kültür gelişiminden uzak kaldığımız için
sözlüğümüze girmemiş sözcükleri öztürkçe köklerden türetmek, yeni yeni kökenler
bulup çıkarmak gerekiyordu. İşte Atatürk’ün Türk Tarih Kurumu’nu ve Türk Dil
Kurumu’nu kurmaktan amacı.” (s. 169).
NEDEN
TUTUKLANDILAR?
Baskı
düzenlerinin belki de en temel özelliği “akıldışı” olmalarıdır. 12 Mart 1971
düzeni de böyle bir akıldışılık dönemidir. Yurtsever gençlerin kıstırıldıkları
yerde öldürüldükleri, yakalananların darağaçlarına çekildikleri, kitabın en
büyük suç sayıldığı, korkudan insanların evlerindeki kitapları yaktıkları ya da
Boğaz’ın sularına attıkları bir dönem…
Aralarındaki
telefon konuşmalarından gizli örgüt olduklarına hükmedilerek ülkenin gelmiş
geçmiş en büyük aydınlarından Sabahattin Eyuboğlu, eşi Magdi Rufer, Yaşar
Kemal’in eşi Tilda Kemal, Vedat Günyol ve Azra Erhat bir gece yarısı evleri
basılıp gözaltına alınır ve Maltepe Askeri Cezaevine atılırlar.
Bütün
yaşamlarını klasik kültürün başyapıtlarını Türkçeye kazandırmaya, Anadolu
uygarlığının iki bin yılı aşkın geçmişini günümüz toplumuyla buluşturmaya
adamış bu insanların başına gelenler hangi akılla açıklanabilir.
Bu dönemin
belki de tek yararı Azra Erhat’ın En Hakiki Mürşit’i yazıp sonraki kuşaklara
armağan etmiş olmasıdır.
Bu kuşağın
kültürümüze büyük katkısı, insanlık kültürünün bütün geçmişiyle toplumuzu
tanıştırması, buluşturması oldu.
1930’lardan
1980’lere kadar ülkemiz kendince bir kültür rönesansı yaşayabildiyse, bu
aydınlanma çağı bu kuşakların emekleriyle gerçekleşti.
Bugünün
okurlarına düşen, güncel oyalanmalardan kendini kurtarıp kültürümüzün temel
değerlerine, metinlerine yönelmektir.
Bilirsiniz,
“bir müthiş bahtiyarlık, / anlamak gideni ve gelmekte olanı”.
YAYINEVİNE
BİR KUTLAMA
213 sayfalık
kitapta tek bir yazım hatasına rastlamadım. Bu nedenle kitabın editörü Pınar
Güven ve düzeltmeni Mustafa Çolak’ı özenli çalışmaları için kutlarım. Kitaba
eklenen Dizin de yapıtı zenginleştirmiş.
En Hakiki Mürşit - Gülleylâ’ya Anılar / Azra Erhat / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 213 s. / Ocak 2020.