Azerbaycan yol ayrımında
Rusya’nın Gürcistan’a yönelik tutumu, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Batı blokunu Ermenistan’ı Rusya’dan koparma arayışına yöneltti. Rusya, diplomatik esnekliğini Azerbaycan’la ilişkileri geliştirebileceği sinyaliyle gösterdi.
cumhuriyet.com.tr16 Eylül 2008’de Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev’in davetiyle Rusya’ya bir günlük ziyarette bulundu. Rus-Gürcü Savaşı’nın gölgesinde gerçekleşen bu ziyarette taraflar arasında önemli pazarlıklar yapıldığı düşünülüyor. Gürcistan Savaşı’yla birlikte bölge devletlerine önemli mesajlar veren Rusya, Azerbaycan’dan, desteğin ötesinde bazı adımlar bekliyordu. Görüşmede Dağlık Karabağ, enerji projeleri ve Azerbaycan’ın dış politika seçenekleri gibi konular görüşüldü. Rusya’nın Azerbaycan’dan isteğini Medvedev, “Rusya ve Azerbaycan saatlerini ayarlamalı”, ifadesiyle açıkladı. Yani Rusya açıkça Azerbaycan’a ortak hareket etme çağrısında bulundu. Bu Rusya’yı devre dışı bırakacak enerji projelerine ve NATO’nun doğuya doğru genişlemesine karşı destek arayışı anlamına gelmekteydi. Buna karşılık Azerbaycan ise Rusya’dan, toprak bütünlüğü konusunda destek aradı.
Azerbaycan'ın beklentisi
Ayrılıkçı Dağlık Karabağ bölgesi Azerbaycan’ın bir iç sorunu olmasına rağmen sorunun ülke içinde çözülememesi Karabağ meselesini, bölgesel ve küresel güçlerin bölge mücadelesinin odağı haline getirdi. Rusya’nın Ermenistan’a olan desteği ve Gürcü Savaşı’ndan sonra Rusya’nın Güney Kafkasya’da etkinliğinin daha da artırması meselenin Rusyasız çözümünü zorlaştırmaktadır. Bu kazancını maksimize etmek isteyen Rusya, sorunların “çözümü” için bazı “karşı beklentiler” içindedir.
Aliyev-Medvedev görüşmesindeki en önemli konulardan biri hiç şüphesiz ki Dağlık Karabağ idi. 4 Temmuz’da Medvedev’in Azerbaycan ziyaretinde iki devlet arasında imzalanan hükümetler arası anlaşmayla Rusya Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıyordu ve bu anlaşmayla Rusya’nın, tutumu konusunda şüphe uyandırmaması gerekiyordu. Fakat Dağlık Karabağ “sorununun” geçmişinde Rusya’nın oynadığı rol bu anlaşmanın yeterli olmadığını gösteriyordu. Özellikle Rus-Gürcü Savaşı’ndan sonra Rusya’nın Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanıması Azerbaycan’da, “aynı senaryo Dağlık Karabağ için tekrarlanır mı?” sorusunu gündeme getirdi. Buna cevaben Rusya Federasyonu Azerbaycan Büyükelçisi Vasili Istratov’un, “Rusya Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tanıyor” ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, “Güney Osteya ve Abhazya ile Dağlık Karabağ arasında paralellik yoktur. Rusya BDT mekânındaki sorunların var olan anlaşmalar ve uluslararası hukuk çerçevesinde çözülmesi için arabuluculuğunu sürdürecektir”, açıklamaları Azerbaycan’ı rahatlatırken Ermenistan’da eleştirilere neden oldu. Rus-Gürcü Savaşı’ndan sonra Azerbaycan’da da savaş söylemleri gözle görülür biçimde önemini yitirdi. Savaştan sonra Azerbaycan’ın diyalogu ön plana çıkaran açıklamaları Rusya’nın istediği bir sonuçtu. İki cumhurbaşkanı arasında yapılan görüşmeden sonra düzenlenen basın toplantısında Medvedev’in, sorunun çözümü için Rusya’nın yardımcı olacağını söylemesi de Rusya’nın Dağlık Karabağ politikasında yeni bir döneme girildiğinin işaretini veriyor. Medvedev’in bu açıklaması somut adımlarla desteklenirse Rusya’nın Dağlık Karabağ politikasında yeni bir dönem açılmış olacaktır.
Gürcistan-Rusya Savaşı Dağlık Karabağ “sorununun” çözüm sürecini hızlandırdı. Bu savaştan sonra ABD ve AB gibi Rusya da meselenin bir an önce çözüme kavuşturulması vurgusunu artırdı ve ayrıca Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün destekleneceğine dair ifadelerin altını çizmeye başladı. Aynı zamanda arabuluculuk girişimleri de hızlandı ve herkes sorunun bir an önce çözümlenmesi gerektiğini vurguladı. Bu savaştan sonra Ermenistan ve Azerbaycan’da da “sorunun“ çözümüne yönelik umutlar arttı. Dağlık Karabağ’ın çözümüne ilişkin savaştan çok ekonomi ve enerji projeleri ön plana çıktı ve taraflar sorun konusundaki tutumlarını açıklarken daha dikkatli davrandılar. Ermeni işgaline son vermek için tarafların çabalarının derinleşmesine rağmen Batı ile Rusya bireysel düzeyde çalışmalarını sürdürdü. Özellikle Rus-Gürcü Savaşı’ndan sonra Minsk Grubu eşbaşkan ülkelerinin temsilcilerinin tek taraflı ziyaretleri Minsk Gurubu’nun varlığına yönelik şüpheleri artırdı. Grubun ABD’li temsilcisi Mety Bryza’dan sonra Fransız eşbaşkan Bernard Fasye de bireysel olarak bölgeyi ziyaret etti. Bryza, Minsk Grubu’nun varlığına yönelik tehlikenin Moskova’nın toprak bütünlüğü konusunda samimi olmayan tutumundan kaynaklandığını söyledi. İlham Aliyev’in Moskova ziyaretinde ise Medvedev’in, tarafların sorunu ikili görüşme yoluyla çözmesi gerektiğini açıklayarak Minsk Grubu’na vurgu yapmaması Rusya’nın Minsk Grubu’nun devamından yana olmadığı yorumuna neden oldu. Bu açıklama aynı zamanda Rusya’nın ABD’yi bölgesel sorunların çözümünden uzak tutma çabası olarak değerlendirilebilir. “Sorunun” taraflarından Azerbaycan ve Ermenistan ise Minsk Grubu’nun devamından yana olduklarını açıkladılar.
16 yıllık faaliyetine rağmen “soruna” çözüm bulamaması, Rus-Gürcü Savaşı sırasında eşbaşkan devletlerin fikir ayrılığına düşmesi ve savaştan sonra diğer bölge devletlerinin girişimlerinin desteklenmesi Minsk Grubu’nun Azerbaycan-Ermenistan arasında arabuluculuk faaliyetinin devamına yönelik şüpheleri artırmaktadır. Bu bağlamda cevabı aranan sorulardan biri de Minsk Grubu’nun geleceğine ilişkin sorulardır. Devletlerin -Türkiye, Rusya, İran, ABD, Fransa- bireysel düzeydeki girişimleri şimdilik Minsk Grubu’nun faaliyetini dondurduğuna işaret etmektedir.
Rusya'nın beklentisi
Hem basına yansıdığı kadar hem de Rusya-Moldova ve Rusya-Gürcistan ilişkilerinden edinilen tecrübeler Rusya’nın Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü karşılıksız desteklemediğini gösteriyordu. Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü desteklenmesine karşılık Rusya’nın Azerbaycan’dan iki önemli beklentisi olduğu bilinmektedir. Bu beklentiler Azerbaycan-NATO ilişkilerinin geleceği ve Azerbaycan’ın NABUCCO Projesi konusundaki tutumu olarak ikiye ayrılabilir.
Yakın çevresine NATO’yu sokmak istemeyen Rusya, bu konuda savaşa kadar gidebileceğini Gürcistan savaşında gösterdi. Özellikle yakın çevre ülkeleri olarak tanımladığı Ukrayna, Moldova, Gürcistan ve Azerbaycan’ın NATO ile ilişkileri Rusya’yı endişelendirmektedir. Zira Rusya, söz konusu ülkelerin örgüte üye olmasına her fırsatta elindeki bütün araçları kullanarak karşı çıkmaktadır. Bu bağlamda Sovyetlerden kalma ayrılıkçı bölgeler NATO’ya üye olmak isteyen ülkelere karşı Rusya için büyük engelleme aracı oldu. Bunu dikkate almayan Gürcistan şimdilik bedelini Abhazya ve Güney Osetya’yı kaybederek ödemiş görünüyor. Ukrayna’yı ise çoğunluğu Ruslardan oluşan Kırım bölgesi ve enerji kozlarıyla sıkıştıran Rusya, Moldova’yı Trans-Dnyester, Azerbaycan’ı ise Dağlık Karabağ aracılığıyla sıkıştırmaktadır. Rusya bu ülkelerin NATO’dan vazgeçmesi durumunda ayrılıkçı bölgeleri desteklemeyeceğinin işaretini ilk olarak Moldova’da verdi. Bazı uzmanlara göre Rusya, Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlığını tanımasına rağmen, Gürcistan’ın NATO üyeliğinden vazgeçmesi durumunda ayrılıkçı bölgeler konusunda tutum değişikliğine gidebilir. Medvedev-Aliyev görüşmesinden sonra da Rusya’nın Dağlık Karabağ konusunda Azerbaycan’ı, NATO’ya karşılık destekleyebileceği yorumları ağrılık kazandı.
Aliyev-Medvedev görüşmesi sırasında 16 Eylül’de Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov Brüksel’deki karargahını ziyaret ederek NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer’le görüşme yaptı. Memmedyarov Azerbaycan’ın IPAP çerçevesinde gerçekleştirdiği reformlar hakkında bilgi verdi ve taraflar arasındaki işbirliğinin seviyesinden memnun olduğunu ifade etti. Görüşme sırasında enerji güvenliği konusunda da görüşme gerçekleşti. Bu görüşmenin Aliyev-Medvedev görüşmesi gününe denk gelmesi önemli bir gelişmeydi ve Azerbaycan bir tarafı memnun etme adına diğer taraf ile olan işbirliğinden vazgeçmeyeceğini gösteriyordu. Fakat Azerbaycanlı yetkililerin NATO’ya üyelik gibi nihai bir hedeflerinin olmadığını söylemesi ve ABD’nin askeri üs taleplerini geri çevirmeleri Rusya tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır. Rusya Azerbaycan’a olan güvenini, Gebele Üssü’nün ABD ile ortak kullanabileceği teklifini sunarken de gösterdi. Buna rağmen Rusya, Ukrayna ve Gürcistan’ın örgüte muhtemel üyeliği sonrası bölgede durumun değişeceğinden endişelenerek Azerbaycan’ı kendi yanında görmek istemektedir. Azerbaycan-NATO ilişkilerinde Bakü, Moskova’nın kaygılarını dikkate alsa da NATO kozunu da tamamen kaybetmemek için örgütle ilişkilerini devam ettirmenin peşindedir. Ancak, IPAP sonrası NATO ile ilişkilerini hangi düzeyde sürdüreceği halen belirsizliğini korumaktadır.
NABUCCO’da Azeri faktörü
Rusya’yı devre dışı bırakan bölgesel projeler, Rusya açısından sadece enerji ve ekonomik kayıp anlamına gelmiyor. Bu projeler kaynak ve güzergah devletlerinin Rusya’dan daha fazla kopmasına ve Batı’nın bu bölgelere daha fazla yerleşmesine neden olan projelerdir. Projelerin bölgede yol açtığı jeopolitik değişiklikleri kabullenmek istemeyen Rusya, yapılmasını engelleyemediği BTC ve BTE gibi projeleri “içi boş boru yığınağına” dönüştürmek isterken NABUCCO gibi başka bir proje sorunuyla daha karşı karşıya kalmaktadır. NABUCCO’nun gerçekleşmesi durumunda Rusya sadece Güney Kafkasya enerji kaynakları üzerinde değil Kazakistan ve Türkmenistan enerji kaynakları üzerinde de etkinliğini kaybedebilir. Projenin gerçekleşmesi sadece bölgesel dengeyi biraz daha Rusya’nın aleyhine değiştirmeyecek aynı zamanda Avrupa’nın Rusya doğalgazına olan bağımlılığını da azaltacak ve Rusya bunun siyasi sonuçlarına katlanmak durumunda kalabilecektir. Dolayısıyla NABUCCO projesi taraflar açısından ekonomikliğinin ötesinde siyasi hedefleri olan bir enerji projesidir. Rus-Gürcü Savaşı NABUCCO projesinin gerçekleşmesi için çabaları hızlandırdı.
Bu projenin gerçekleşmesinde Azerbaycan hem güzergah hem de kaynak itibariyle kilit ülkelerden biridir. Bu nedenle AB, ABD ve Rusya arasında Azerbaycan’ın desteği uğruna süren sıkı mücadele devam etmektedir. Bu mücadelede Azerbaycan kendi çıkarlarını işin içine katarak karını maksimize etmenin peşindedir. ABD ve projeyi destekleyen Avrupa ülkeleri şimdilik Türkmenistan ve Kazakistan’ın projeye katılımını sağlayamasalar da NABUCCO’yu Azerbaycan doğalgazıyla doldurmayı planlamaktadırlar. Rusya ise karşı teklifleriyle Azerbaycan’ın projeye katılımını engellemek istemektedir.
Türkmenistan ve Kazakistan’ın projeye katılımını engellemeye çalışan Rusya daha önce bu iki ülkeye dünya piyasası fiyatından doğalgazın alımını teklif etti. Aynı teklifi Haziran 2008’de Rusya’nın Gazprom şirketi Azerbaycan’a, bütün doğalgazını dünya piyasası fiyatından satın alma şeklinde yaptı ve Medvedev’in 4 Temmuz’da gerçekleşen Azerbaycan ziyaretinde bu teklif tekrar yapıldı. Rus-Gürcü Savaşı’ndan sonra ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in Azerbaycan ziyaretinden sonra Rus basını, Azerbaycan’ın NABUCCO’ya destek vermediğini ve bütün gazını Rusya’ya satacağını yazdı. Bu haber Azerbaycanlı yetkililer tarafından doğrulanmadı ve Azerbaycan Sanayi ve Enerji Bakanı Natik Aliyev Azerbaycan’ın NABUCCO’yu desteklediğini açıkladı. Fakat diğer taraftan Gazprom’la Azerbaycan arasında gaz alımı için görüşmelerin devam ettiği de haberlerde yer aldı. Enerji, Azerbaycan dış politikasının aynası olduğu için Azerbaycan, bu konuda da dengeyi korumak istemektedir. Tek güzergaha bağımlı kalmak istemeyen Azerbaycan, bir taraftan güzergah çeşitlendirmesi yapmak istemekte diğer taraftan ise Batı ve Rusya’nın beklentileri arasında sıkışıp kalmaktadır
Taleplerin karşılanabilirliği
Gazprom’un Azerbaycan’a doğalgaz alanında sunduğu teklif, Bakü’nün kabul edebileceği bir teklif olarak görünmüyor. Rusya bu konuda her iki tarafı memnun edecek ortak bir formül arayışındadır. Zira ihraç ettiği doğalgazın tümünü piyasa fiyatından Rusya’ya satmak Azerbaycan’ın sadece Batı ile ilişkileri açısından değil kendi çıkarları açısından da uygun gözükmüyor. Bakü’nün boru hatlarını sadece ekonomik açıdan değil Bakü-Supsa ve Bakü-Novorossisk örneğinde olduğu gibi güzergah çeşitlendirmesi ve BTC ve BTE örneğinde olduğu gibi siyasi ve stratejik olarak değerlendirdiği görüldü. Dolayısıyla Azerbaycan’ın bundan sonra çıkaracağı doğalgazın tümünü Rusya’ya satarak kendini ve Batılı müttefiklerini, enerji konusunda sicili temiz olmayan Rusya’ya bağımlı kılacak kadar stratejik bir hata yapabileceği düşünülmemektedir. Doğalgaz konusunda tarafları memnun edecek bir formül bulunması ise Moskova’nın Bakü’ye olan baskılarını azaltabilir.
Azerbaycan NATO’ya üye olmayacağını çok daha önceden açıkladığı için taraflar arasında bu konuda bir sorun yaşanabileceği düşünülmemektedir. Azerbaycan, NATO ile ilişkilerini üyeliğin gerçekleşmeyeceği fakat ilişkilerin de üst düzeyde -barış operasyonu, terörizme karşı mücadele, bilimsel, nükleer ve kimyasal silahların yayılmasına karşı işbirliği vs.- tutarak yine tarafları memnun edebilir.
Rusya’nın Dağlık Karabağ konusunda Azerbaycan’ı somut olarak destekleyip desteklemeyeceği ise cevaplanması en zor sorudur. Bir tarafta Güney Kafkasya’daki müttefiki olarak tanımladığı Ermenistan, diğer tarafta ise ortağı Azerbaycan arasında tercih yapmak zor olacaktır Rusya için. Bu konuda yapılacak bir hata Rusya’nın Güney Kafkasya’daki etkinliğine zarar verebilir. Rusya, Dağlık Karabağ konusunda Ermenistan’a verdiği somut desteği geri çekerek tarafları çözüm için baş başa bırakabilir. Rusya’nın bu tutumu Rusya-Azerbaycan ilişkilerinde köklü sorunların da çözülmesine neden olacaktır.
SSCB’den bağımsızlığını kazanan diğer devletler Rusya yanlısı veya Batı yanlısı olarak tanımlanırken izlediği dengeli dış politika stratejisi Azerbaycan’ı bu devletlerden farklı kılan en önemli özelliklerinden biridir. Yeni bağımsızlığını kazanan bir ülke için herhangi bir gücün yanlısı olmanın bağımlılık yarattığının ve üçüncü tarafın da tepkisini çekeceğinin farkında olan Azerbaycan hükümetleri Haydar Aliyev döneminden itibaren küresel ve bölgesel güçler arasında dengeli bir dış politika izlemeye gayret etmiştir. Bu denge siyaseti Azerbaycan dış politikasına başarı sağlasa da zaman zaman ülkeyi her iki tarafın da baskısıyla karşı karşıya bıraktı. Bu durumda ne kadar dengeyi devam ettirmekte zorlandıysa da bu stratejisinden vazgeçmedi. Azerbaycan, Rus-Gürcü Savaşı’nın yol açtığı bölgesel değişiklikleri en az zararla atlatmayı planlamasına rağmen küresel güçlerin hesapları bu dengeyi korumayı zorlaştırmaktadır.