'Azad, bir ablukayı kırma filmi'

Yunus Nadi Ödülleri’nin Kısa Film Dalı’nda bu yıl Yakup Tekintangaç'ın “Azad”ı ödüle değer görüldü.

Ceren Çıplak

Filmdeki Azad karakteri, sadece bir “küçük adam” değil. “Azad”ın, hem senaristi hem yönetmeni olan Yakup Tekintangaç, “O bir çocuktan daha fazlası” diyor ve ekliyor: "Azad özgürlük düşüncesinin ve kültürünün bir bedende vuku bulması ya da dışavurumu. Bu bağlamda önemli bir temsiliyeti var; hem sokağa çıkamayan çocukların nezdinde hem yaşam kültürü engellenen bir halkın nezdinde hem de muhatabının diliyle hitap edip iletişim kurmaya çalıştığı halde, onu yok sayan bir toplumun mağdur ettikleri nezdinde…” Tekintangaç, filmi ve kazandığı ödülle ilgili sorularımızı yanıtladı.

- Bu filmle neyi; hangi meseleleri tartışmaya açmak istediniz?

- Azad, kırsal yaşamdan koparılıp kentte dört duvar arasında yaşamaya bırakılan bir çocuğun sıkışıp kalışını ve bu sıkışmışlıktan kurtulup özgürleşmenin yollarını arayışını konu ediniyor. Bu bağlamda, bir direniş filmi ya da ablukayı kırma filmi diyebiliriz. Tabii Azad’ın göç etmesi, Kürt olması, kendi diliyle kentin dilinin farklılığı, kendi içerisinde politik kodlar barındırıyor. Ülkemizde yaşanan politik süreç, özellikle muhalif kesim üzerinde inanılmaz baskılar yaratıyor. Onları giderek ötekileştirip insanların kendisini değersiz hissetmesine neden oluyor. Tabii bu durumu biz Kürtler ezelden beri yaşıyoruz. Kürtler üzerinde, geleneksel bir tecrit var. Ben de bu tecridin -Kürtlerin, kültürünü, dilini, sözünü, yazısını, müziğini dört duvar arasına sıkıştırarak ablukaya alan o gelenekçi sistemin- işlevsizliğini, sanatın abluka kırıcı gücüyle estetize ettim. Bunu, zindanlara atılan gazetecilerin dışarıda yürüyen fikirlerine yormak ya da geçmişten günümüze var oluş mücadelesi veren ötekilerin pes etmek yerine, giderek direnişi büyütmesine yormak da mümkün. En temel noktada, çocuk üzerinden bireylerin ve onların kültürlerinin dört duvar arasına sıkıştırılamayacağı, fiziksel olarak bu mümkün olsa bile tinsel olarak özgürlüğünün kısıtlanamayacağını, dolayısıyla insanın kendi kendisinin efendisi olduğunu resmetmeye çalıştım diyebilirim.

'KÜRTLER İÇİN METAFORİK ANLAMDA SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI HEP VARDI'

- Ülkenin doğusunda sokağa çıkma yasağının yaşandığı günlerde bu kısa filmi çekmenin gerekliliğinden söz eder misiniz?

- Filmi bu yasaklar daha ortada yokken çekmiştim. Tabii filmin, fiili olarak sokağa çıkma yasaklarına denk gelip gündemi yakalaması daha fazla dikkat çekmesine neden oldu. Azad'ı yazarken çok daha metaforik ve geniş perspektifte bir fikirle yola çıkmıştım. O da Kürtler üzerinde bu yasakların ve kısıtlamaların hep var olduğu gerçeğiydi. Türkiye'de hapse atılan gazetecilerin çoğunluğu Kürt. Siyasiler dönemine göre kolaylıkla hapse atılabiliyor. Birkaç ay önce Sedat Akbaş isimli bir genç telefonda Kürtçe konuştuğu için öldürüldü. Kürtçe eğitim hâlâ yasak, bu eğitimi veren özel okullar kapatıldı. Bir etkinlikte Kürtçe şarkı söyledi diye Hozan Aram Serhad tutuklandı. Batıda çalışan Kürt işçilere linç girişimlerinde bulunuluyor ve daha sayacağımız bir çok insan hakkı ihlali... Bütün bunları yan yana getirdiğimizde, Kürtler için metaforik anlamda sokağa çıkma yasağının zaten hep var olduğunu söyleyebiliriz. Neredeyse tüm muhaliflerin de bu çembere dâhil edilmeye çalışıldığı böyle bir dönemde Azad'ın, Kürt illerinde yaşanan insan hakkı ihlallerine sessiz kalanlarda farkındalık yaratması ve evinde oturup kendini bütün bu olanlardan dolayı çaresiz hissedenlere umut aşılaması filmin derdi bakımından önemli.

'KÖYÜNE GERİ DÖNEN ÇOCUĞUN HİKÂYESİNİ ANLATMAK İSTİYORUM'

- Minik oyuncuyu nasıl filmin kadrosuna nasıl kattınız; sanırım film sırasında da onunla oyun oynar gibi çektiniz. Anlatır mısınız?

- İki ay boyunca oyuncu arama çalışması yaptık. Daha sonra, bir arkadaşımın yeğenini görmek için Esenyurt'a gittim. Sokakta etrafımızı saran çocuklarla deneme çekimleri yaparken üstündeki Fenerbahçe formasıyla gelip kameranın önüne geçti Cavit. Diğer çocukları itip “Ben hepsinden daha iyi yaparım” dedi. Söylediklerimi kendinden gayet emin bir tavırla başarılı bir şekilde yaptı. Üstüne üstük bize türkü söyleyip halay çekti. O halayını çekerken ben kararımı çoktan vermiştim. Sete kadar hiç prova yapmadım onunla. Sadece bana alışması için ara ara gidip arkadaşlık kurdum. Sohbet ettim. İlk gün teknik işleyişte biraz zorlansa da ikinci gün bütün seti kontrol altına aldı. Sahneler renkli ve eğlenceliydi. Onu oynatmaktan ziyade kendisini yaşamasına olanak tanıdım. Böylelikle hem çocukluğunu yaşıyordu hem de üzerindeki tüm ilginin keyfini çıkarıyordu. Örneğin, sahnede annesinin gizlediği kibriti arayıp bulması lazımdı. Azad ile iddiaya girip, sakladığım şeyi bulup bulamayacağı üzerine dondurmasına iddiaya girdim. Gerçekten sakladığım kibriti rol yapmadan arayıp bulunca iddiayı kaybettim. Hayatımda hiç bu kadar iddia kaybetmemiştim. Bu yüzden ben özgüven eksikliği yaşarken o egonun zirvelerinde geziniyordu. Bu yöntem kısıtlı olan prodüksiyonumuzu sarssa da doğrusu buna değdi.

- Bugün filme çekmek istediğiniz mesele ne?

- Türkiye'de yıllardır devam eden bu savaşın sona erdiği bir ortamda, boşalttıkları köylerine geri dönen bir çocuğun hikâyesini anlatmak isterim.