"Ayşe Öğretmenin terörist olduğu bir ülkede biz de terörist oluruz"
HHB ve ÇHD üyesi avukatların yargılandığı davanın dördüncü gününde savunma yapan tutuklu Avukat Barkın Timtik, iddianamenin ‘sözde’ bir iddianame olduğunu belirterek, “Bu iddianamenin amacı avukatlığa don biçmektir. İddianame avukatlığa elbise dikemez, savcı kendi işine baksın” dedi. Türkiye'de işten çıkarılan işçilere, işkence gören devrimcilere, konutu yıkılan yoksullara varıncaya kadar herkese terörist denildiğini aktaran Timtik, “Ayşe öğretmenin terörist olduğu bu ülkede elbette bizlerde terörist avukat oluruz. Şaşırmıyoruz.” dedi.
Seyhan AvşarHalkın Hukuk Bürosu (HHB) ve KHK ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi 17’si tutuklu 20 avukatın “Terör örgütü üyeliği” ve “Silahlı terör örgütü yöneticiliği" suçlamasıyla yargılandığı davaya dördüncü günde de devam edildi. İlk olarak savunma yapan tutuklu Avukat Barkın Timtik, iddianamenin ‘sözde’ bir iddianame olduğunu belirterek, “Bu iddianamenin amacı avukatlığa don biçmektir. İddianame avukatlığa elbise dikemez, savcı kendi işine baksın” dedi.
Hazırlanan iddianamenin ceza muhakemesine aykırı olduğunu söyleyen Timtik, “Bizim kendimizi ifade şekillerimizi dahi suçlama konusu haline getirmeye çalışan ideolojik ve siyasi bir saldırı belgesidir. Mahkemeniz 512 sayfalık bu belgeyi kabul ederek aynı amacın parçası ve ortağıdır” diye konuştu.
‘Burjuvazi bizi ezmek istiyor’
“Bizler sadece avukat değiliz, devrimci avukatlarız” diyen Timtik, “Sömürge bir ülkede yoksulluk ve adaletsizlikle terbiye edilmeye çalışılan, onursuzlaştırılmaya çalışılan halkların mücadelesi içerisinde yer almak, adaletin peşinde koşmak ancak devrimci avukatlık anlayışıyla mümkündür” dedi. Avukat olmadan önce halkın avukatları olduklarını söyleyen Timtik, “Üniversite tahsili görmüş, burjuvaziye daha iyi hizmet etmek için eğitilmiş, sömürü pastasından daha geniş pay almak için sınıf atlama yolu açık meslek grubuna mensup olarak lütfuna burun kıvırdığımız burjuvazi, bizi ezmek istiyor” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet Savcı’sının kamu adına talep ve mütalaa da bulunduğunu, kamu adına iddiada bulunmakla görevli olduğuna dikkat çeken Timtik, “Cumhuriyet Savcı’sı görevini kamu adına kullanıyorsa, kamu kimdir? Kamunun kelime anlamı hep bir bütündür. Savcı gerçekten kamu adına ve kamu yararına mı çalışıyor? Bu dava ve sözde iddianame tam da bu soruya cevap verecek türden. Öyle bir hukuk tanımazlık, öyle bir haddini bilmezlikle hazırlanmış ki evlere şenlik. Bizi serbest çalışmakla, bağımsız olmamakla suçluyor. Halkın hak mücadelesinin devlete karşı verildiğini, bağımsızlığın devlete bağlı olmadığını anlattığım, avukatların müvekkillerinin hak ve özgürlüklerinden yana taraf olduğunu bilmeyen bir cehalet karşımızdaki. Üstelik savcı kendi bilmezliğine suç elbisesi giydirip karşımıza çıkarmıştır” dedi.
‘Herkes terörist’
Timtik, ülkede işten çıkarılan işçilere, işten çıkarılan kamu emekçilerine, işkence gören devrimcilere konutu yıkılan yoksullara varıncaya kadar herkese terörist denildiğini aktardı.
Timtik özetle şunları söyledi:
‘Çocuklar ölmesin’ diyen Ayşe Çelik’e (Öğretmen) örgüt propagandası yapmaktan ceza verilirken, barış akademisyenlerine, ‘kanlarında duş alacağız’ diyen mafya lideri Sedat Peker için ‘düşünce özgürlüğü var’ diyen bir yargı var ülkemizde. Ayşe öğretmenin terörist olduğu bu ülkede elbette bizlerde terörist avukat oluruz. Şaşırmıyoruz. Bu dava avukatlık mesleğinin özünü yok etmeye dönük bir davadır. Avukatlar üzerinde korku yaratmak için açılan siyasi bir davadır. Bu iddianame üzerinden ben şu tarihte şurdaydım, burdayım demeyi kendime zul sayarım. Ancak tanık Berk Ercan’ın 2016 yılının Aralık ayında ve Ocak ayı başında benimle beraber Armutlu’da yıkıma karşı çalışma yürüttüğünü söylüyor. Ancak ben o tarihte tutukluydum. Berk Ercan bir sahtekardır.”
Timtik’in savunmasının sonunda mahkeme başkanı, avukatların cezaevleri ile örgüt arasında iletişim kurdukları iddialarını sordu. Timtik soruya şu sözlerle yanıt verdi: “Cezaevlerine girerken aranıyoruz. Görüşme odalarında dinleme cihazları olabilir. Böyle birşey mümkün değil. Geçmişteki hapishane modeli nasıldı bilmiyorum ben hep F Tipi cezaevlerine gittim. Böyle birşey olsa tespit edilirdi. Ayrıca tutsaklarda birşey çıkaramaz koğuşlarından” diyerek yanıt verdi.
‘269 gün Berkin’in direnişini izledik’
Timtik’in ardından Avukat Aycan Çiçek söz aldı. Çiçek halkın avukatlığını yaptıkları için tutuklu olduklarını söyledi. İddianamede kendisiyle ilgili suçlamalara değinen Çiçek, “İddianamede Berkin Elvan için yapılan eyleme katıldığım yazıyor. Ben Berkin için eyleme katılmadım. Berkin’in avukatı olarak yüzlerce açıklama yaptım” dedi. Gezi Direnişi günlerinde Halkın Hukuk Bürosu'na bir telefon geldiğini aktaran Çiçek, “Okmeydanı’nda bir çocuk vurulmuş dediler. Büromuz oraya çok yakındı. Hemen oraya koştuk. Berkin’in üst araması yapılırken herşeyi gördük. Ceplerinde hiçbir şey yoktu. Sonra ise torpil çıktığı iddia edildi. O günden beri Berkin’in ailesinin avukatıyız. 269 gün Berkin’in hastanedeki direnişini hep izledik. 16 yaşındaki çocuğun cenazesini taşımak benim omuzlarımda çok ama çok ağır bir yüktü” diye konuştu.
İddianamede yer alan Filistin’e ve Soma’ya gittiğine ilişkin iddialara yanıt getiren Çiçek, “Evet Filistin’e ve Soma’ya gittim. Recep Tayyip Erdoğan ‘Filistinli kardeşim’ deyince ne ala, Aycan Çiçek deyince terörist. İsrail saldırıları başlamıştı. Aralarında doktorların olduğu bir heyetle beraber Filistin’e gittik. Ben burdaki çocuklar nasıl ölmesin diyorsam Filistin’deki çocuklarda ölmesin diyorum. Cumhurbaşkanı için Filistinli çocuk Ahed kahramandı. Ama kapısının önünde vurulan Berkin teröristi. Bizler ikisini de çok seviyoruz ikisi de ölmesin diyoruz” diye konuştu. “Bir konu ise Soma davası” diyen Çiçek, “Evet katliamı duyar duymaz yola çıktık. Suçlamalarda örgütün böyle olaylara gönderildiği yazıyor. Böyle bir olaya gitmek için talimata gerek yok. Nereye gidip gidemeyeceğimi aklım kesiyor. O günde, o günden sonra da Somadaydık” diye konuştu. Somadaki facianın çok bilinebilir önlenebilir olduğuna dikkat çeken Çiçek özetle şunları söyledi: “Biz bu olaya kaza değil, katliam diyoruz. Madenden sağ kurtulanlar son üç gün midelerinin bulunduğunu, kıyafetlerini çıkararak çalıştıklarını söyledi. Bu katliamın olacağı belliydi. Tüm herkesin bu olaya kader diye bakması isteniyor. Madencilerin işçilerin bu toprakların tarihinden öğrenecek çok şeyi var.” Çiçek savunmasını Nazım Hikmet’in Vatan Haini şiirini okuyarak sonlandırdı.
‘Hep direnişteydik’
Tutuklu Avukat Şükriye Erden müvekkili Devrim Top’un Armutlu’da bulunan evinde bu sabah polisler tarafından öldürüldüğünü söyleyerek üzüntüsünü dile getirdi. Avukatların adliyelerde, sokaklarda işkenceye uğradıklarını, katledildiklerini aktaran Erden, “Bir kısım meslektaşlarımız yargılandıkları dosyalardan cezalar aldı. Çok sevdikleri vatanlarını terk etmek zorunda kaldı. 2000’li yıllarda ise Trabzon'da Rize'de linç politikaları uygulanıyordu. 2010 yılına gelindiğinde ise toplu avukat gözaltıları oldu. 50 avukat gözaltına alındı. 36 arkadaşımız tutuklandı. Yine biz onların da avukatlığını yaptık. Sevgili dostumuz Tahir Elçi katledildi. Cumhuriyet gazetesine yönelik operasyonda avukat arkadaşlarımız tutuklandı. Yaprağın kıpırdamadığı dönemde bizler hep direnişteydik” dedi. I
‘Tutuklanacağımız belliymiş’
12 Eylül 2017 yılında ise işkence ile gözaltına alındıklarını anımsatan Erden, “Tutuklandıktan birgün sonra Silivri Cezaevi’nden sürgün edildik. Gitmediğim hapishane yoktu ancak Karabük’te bir F Tipi cezaevi olduğunu bilmiyorduk. Cezaevine bir girdik çok kötü durumdaydı. Daha yeni boya vs. yapılmıştı. Cezaevi yönetimine durumu anlattık. Bizlere, ‘Geleceğinizi üç önce duyduk. Sizler için oda yaptırdık’ dediler. Biz emniyetteyken tutuklanacağımız ve hangi mahkemeye götürüleceğimiz belliymiş” diye konuştu. Tutuklanmalarının ardından da kendilerine yönelik saldırıların devam ettiğini söyleyen Erden, HHB’nda avukat kalmamasına rağmen büronun üç gün içerisinde sekiz defa basıldığını, komşularının evine de operasyon düzenlendiğini söyledi. “Büromuzda ne bulundu” diyen Erden, “Hiçbir şey. Avukatlık bürosunda ne bulunur. Avukat. Bizleri adliyelerde, sokaklarda, evlerimizde, hastanelerde mücadele ederken bulabilirlerdi” diye konuştu. Hapishanelerde yaşadıklarına da değinen Erden, “Bir arkadaşımızın kolu kırıldı. Tedavisi engellendi. Bu sorunu çözmek için barolar ve avukatlar araya girdi ancak talimat büyük yerden gelmiş olacak ki bir gelişme olmadı. Çok sayıda hapishanede tutuklu arkadaşlarımıza disiplin cezaları verildi. Arkadaşlarımızı tek kişilik hücrelerde tuttular. Tecritin işkence olduğunu belirtmek için yedi günlük açlık grevine başladık. Tüm bunlarla beraber mahkemeniz bize SEGBİS dayattı. Direnerek bunu da kazandık” ifadelerini kullandı.
‘Halkın avukatı olmanın bedeli vardır’
“Sizleri rahatsız eden avukatlık pratiğimiz” diyen Erden, kendileriyle boş yere uğraştıklarını, akıntıya boşuna kürek çekildiğini söyledi. Halkın avukatlığını yaptıklarını belirten Erden, “Halk kimdir? Anamız babamız kardeşimizdir. Emeğiyle geçinenlerdir. Bir avuç burjuvanin dışındakilerdir. Bizler halkın avukatlarıyız. Mağdurların, mazlumların, sendikaları basılan, işi emeği için direnen işçilerin avukatlığını yapıyoruz. OHAL ile içinden atılan kamu emekçilerinin, Nuriye ve Semih’in avukatlığını yapıyoruz. Bu güzel ülke için çevre davalarını takip ediyor, mağdur ailelerin avukatlığını yapıyoruz. Emperyalizme karşı bağımsızlık faşizme karşı demokrasi mücadelesi veren devrimcilerin avukatlığını yapıyoruz. Bizlerde hergün daha devrimcileşerek yapıyoruz avukatlığı. Halkın avukatı olmanın bedelleri vardır. Avukatlık pratiğimizi her geçen gün daha da halktan yana yapmaya çabalıyoruz” dedi.
‘Klan hukuku uyguladınız’
Erden, avukatların aileleriyle de terbiye edilmeye çalışıldığını belirterek, “Kızımı tutuklandınız. Bugün hukuk pratiğinize baktığımızda geldiğiniz durum hiç iç açıcı değil. Bizi cezalandırmak için kızımı tutukladınız. Kendi burjuva hukukunuzdan dahi vazgeçtiniz klan hukuku uyguladınız. Sizin hesabınız benimle. Bana olan nefretinizi dindirmediniz. Bana çok ceza verecek komployu kuramadınız. İntikamınızı böyle almaya çalıştınız. Eli kanlı haydutlar gece 02.00’de eve girerek kızımı aldı” diye konuştu.
‘Kızımı tahliye edin’
2013 yılında katıldığı eylemler nedeniyle 2014 yılında açılan soruşturma kapsamında kızının tutuklandığını aktaran Erden, davanın neden beş yıl sonra açıldığını sorarak, kendisinin HHB’de çalışmaması durumunda kızının tutuklanmayacağını aktardı. Kızının Gezi Direnişi’ne, 1 Mayıs’a ve kendisinin serbest bırakılması için düzenlenen eylemlerine katıldığını aktaran Erden, “Kızımın davası da sizin mahkemede açılmış. Sizi bizim ailemize özel mi atadılar. Lütfen beni tahliye etmeyecekseniz etmeyin önce kızımı tahliye edin. Kızım gözaltına alındığı gün Cumhuriyet Başsavcılığı’na dilekçe yazdım. ‘Kızımın üzerinden elinizi çekin’ dedim. Kızımı serbest bırakın” dedi.
‘Arabulucu olmam için başsavcı ısrar etti’
Gezi Direnişi’ne katıldığı için şu an tek tutuklu olan kişinin kızı olduğunu aktaran Erden özetle şunları söyledi: “Eğer kızım gerçekten bu suçlamayla yatıyorsa yatsın bu bir onurdur. Değerlerine bu kadar bağlı olan kızımı tutuklayarak ne yapmak istiyorsunuz? Kızım hukuk okumak istiyordu ancak sınava giremedi. Kızımın tutuklayarak bir kızımı yanlızlığa terk ediyorsunuz. Çocuklarımın babası 15 yıl önce hayatını kaybetti. Bu süreçte en büyük direnişi ise 17 yaşında yalnız bıraktığınız diğer kızım İrem gösterdi. Silivri, Karabük arası mekik dokudu. Yaşıtlarının eve ekmek almayı bilmediği zamanlarda kızım bize annelik yapıyor.”
Erden suikast sonucu odasında öldürülen Savcı Mehmet Selim Kiraz ile ilgili olarak ise, olay günü Cumhuriyet Başsavcısının ısrarıyla arabulucu olduğunu söyledi. İSTANBUL