Aynıydık aslında...
Nesrin Kazankaya’nın yazdığı, yönettiği ve oynadığı Tiyatro Pera’nın yeni oyunu ‘Onların Hikâyesi’ vatansız bırakılanların öyküsü...
Öznur Oğraş ÇolakVatansız kalmak ne demek, diye sorsalar şimdi belki cevap veremez çoğu insan. Vatan bildiği yerden zorunlu olarak gönderilirse insan, o zaman anlar mı vatansız olmanın ne demek olduğunu? Ya da başka bir deyişle, vatanı bildiği yerin aslında vatanı olmadığı dayatması... Karmakarışık oldu biliyorum. Çünkü anlatacağım hikâye yani “onların hikâyesi” de böyle karmakarışık. Bu karışıklığın içinde yok olan umutlar, sevdalar, anneler, babalar, ağabeyler, evin, evinin bahçesindeki zeytin ağacın, tiyatron, tiyatrondaki o çok sevdiğim kara tahta, sahnenin perdesi, seyirci koltukları, ailenin sesi, nefesi, kahkası, haykırışı. Hayatta olmayan ama bir zamanlar birlikte ağladığın, güldüğün hayat arkadaşın. Çok güzel günler geçirdiğin, kokusunu içine çekmekle bitiremediğin evin. O duvarlarda saklı kalan mutluluklar, sevinçler, çocuklarının ağlama, gülme sesleri... İşte vatansız kalmak tüm bunlardan yoksun kalmak belki de... Tiyatro Pera’nın yeni oyunu Nesrin Kazankaya’nın yazdığı, yönettiği ve oynadığı “Onların Hikâyesi” vatansız bırakılanların öyküsü...
Neydi ayıran bizi...
Neydi birbirimizden ayıran bizi... Aynıydık aslında. Farklı olan kaşımız, gözümüz, saçımız, ten rengimizdi. Aynı hüzünlere, mutluluklara sahiptik. Aynı gökyüzüne bakıyor, aynı toprağa ayak basıyorduk. Bu acıları anlatmaya kimsenin kalemi yetmez demeyin; “Onların Hikâyesi”ni kaleme alan Nesrin Kazankaya, şimdi bu hikâyeleri sahneye taşıyor. Gidin, seyredin, görün, “vatansız kalmak” neymiş... Cevabı sizde saklı...
‘Resmi tarih anlatmıyor’
Tiyatro Pera 17. yılına giriyor. Geçen sezon sonu Taksim-Sıraselviler’deki yerlerinden çıkmak zorunda kalmış, vahşi kapitalist yıkımdöküm- dönüşüm-kâr hareketinin kurbanlarından biri olmuştu tiyatro binası. “Yakında seyircilerimize Şişli’de, yeni yerimizin müjdesini vereceğiz” diyor Kazankaya ve ekliyor, “Bu sezon yeni oyunumuz ‘Onların Hikâyesi’. Onlar kim derseniz, galiba artık hepimiz ‘onlar’ olduk. Geçmişe bakıp bugünü anlamaya ve anlatmaya çalışmak hep ilgi alanım oldu. Göç, köklerinden koparılıp vatansız bırakılmak, zorunlu ya da gönüllü sürgün durumu oyunumuzun teması diyebilirim” diyor.
2. Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’dayız. Kahramanlarımız Yahudi bir aile ve tiyatrocu bir Ermeni çift. Onların özel yaşamları üzerinden ülkede yaşananlara bakıp, zaman zaman günümüze zıplıyoruz. Günümüzde ise karşımıza genç bir akademisyen çıkıyor. Hepsinin ortak kaderi ötekileştirilmek, neden olduğu belirsiz bir şekilde suçlu ilan edilmek, zor dönemlerin bedelini sırtlanmak zorunda kalmak ve sonunda doğup büyüdükleri ülkelerinden olmak.
Kazankaya, bir yazar ve sanat yönetmeni olarak günümüzden etkilenmemenin olanaksız olduğunu söylüyor: “Savaşlar, göçler, karaya vuran ölümlerle kuşatıldık. Ülkemizde huzursuzluk, korku ve giderek artan bir kamplaşma körükleniyor. Haksızlıklar, göz göre göre ölüme terk edilen masum insanlar, mizah gibi gerekçelerle tutuklanmalar, hapisler... Her sabah Cumhuriyet gazetesini elime aldığımda korkarak okuyorum ve güne mutsuz başlıyorum. Acaba diyorum bu denli vicdansızlığı, hainliği bir yerlerden miras mı aldık? Hepimizi kucaklayan “biz” demeyi insanlık ne zaman öğrenecek? Cumhuriyet tarihimizle ilgili pek çok oyun yazdım, sahneledim ve oynadım. Mübadele yıllarını konu alan ‘Ah Smyrna’am, Güzel İzmir’im’i yazarken, bir İzmirli olarak ne çok bilmediğimiz olay var diye düşünmüştüm. Resmi tarih hiçbir şeyi yazmıyor. Hele günümüzde, eğitim sistemimiz, Orwell romanlarına benzedi, cahil kurbanlar yetiştirmeye odaklandı. 2. Dünya Savaşı’na girmeyen Türkiye’de o yıllarda neler yaşandığını ne kadar biliyoruz? Gayrimüslimlere dayatılan kural tanımaz önlemlerden ve sonuçlarından haberdar mıyız? Varlık Vergisi, Struma Gemisi Olayı, çalışma kampları, 6-7 Eylül Olayları ne denli bilgimiz dahilinde?”
‘Öykü anlatıyoruz’
Kazankaya, tiyatronun, tarihi bilgilerin belgesel formatında anlatıldığı bir platform olmadığının altını çiziyor ve “Biz tiyatrocular, öykü anlatıcıyız. İnsanı eksen alarak, özel yaşamları, geri plandaki tarihi olaylar nedeniyle yaşananları anlatırız. Bütün oyunlarımızda olduğu gibi “Onların Hikâyesi”nde öyle” diyor.
Kasım ayında tiyatroseverlerle buluşacak oyunda, Şapkacı Eidel’den, saatçi Mihran’a, tiyatro oyuncusu Kirkor’dan Lusin’e, Drezel’den şair İshak’a ve günümüz akademisyeni Yasemin’e uzanan renkli figürlerin, aşkla, eğlenceyle ve yaşam coşkusuyla dolu, komik ve hüzünlü “hikâyelerine” tanık olacağız.
Bir Yahudi düğününden şano dünyasına, şapkacı dükkânına; Burgazada’dan Rum meyhanesine uzanıp, İstanbul sokaklarında gizli öykülerin peşine takılacağız.
Uzun lafın kısası “Onların Hikâyesi” aslında “biz”im hikâyemiz...