AYM'den yerel mahkemeye: Yakışmadı
Anayasa Mahkemesi, jandarma karakolundan atılan roketatar mermesinin düşmesi sonucu 2 yaşındaki bebeğin hayatını kaybetmesi, 7 kişinin yaralanması olayına ilişkin davada; 10 yıl boyunca hiçbir işlem yapmayarak dosyanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine neden olan yargıyı ağır ifadelerle eleştirdi.
Alican UludağBatman’ın Kozluk ilçesi Çevrecik Köyü’nde 28 Ağustos 1998’de büyük bir patlama meydana geldi. Patlama sonucunda Bedrettin Y. adlı köylünün 2 yaşındaki oğlu H.Y. yaşamını yitirdi. Arasında Bedrettin Y. ve Halime Akdaş’ın bulunduğu 7 kişi ise yaralandı. Olayda yaralanan diğer mağdurlardan bir kısmı, patlayan nesnenin Acar Jandarma Karakolu yönünden geldiğini ifade ederken bir kısmı da Acar Jandarma Karakolundan atıldığını öğrendiğini söyledi. Sason Başsavcılığı, 6 Mart 2000’de Acar Jandarma Karakolu’nda görevli 17 kişi hakkında dava açtı. Ancak o tarihte “Rahşan affı” olarak bilinen kanun çıktı ve mahkeme 9 Kasım 2001 tarihinde kamu davasının kesin hükme bağlanmasının ertelenmesine karar verdi. Bu arada sanıklardan F.D. erteleme kararından sonra başka bir olayda “tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme neden olmak” suçunu işledi. F.D. hakkında verilen mahkûmiyet kararının 1 Aralık 2003’te kesinleşti. Bu nedenle mahkeme, tüm sanıklar yönünden davayı yeniden başlattı. Ancak davada 10 yıla yakın hiçbir ilerleme sağlanmadı.
Zamanaşımından düştü
Mahkeme, 18 Ocak 2012 tarihinde, 2001’deki erteleme kararından itibaren suç işlemedikleri gerekçesiyle F.D. dışındaki 16 sanık hakkındaki davanın ortadan kaldırılmasına karar verdi. F.D. ise suçu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle beraat etti. Ancak Yargıtay, 11 Eylül 2013’te dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle kamu davasının düşmesine karar verdi. Bedrettin Yavuz ve Halime Akdaş, bu karar üzerine Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Mahkeme, Akdaş’a 27 bin TL, Yavuz’a ise 35 bin TL manevi tazminat ödenmesine hükmetti. AYM, davanın zamanaşımı dolayısıyla düşmesi nedeniyle yeniden yargılama kararı verilemeyeceğini savundu. Yüksek Mahkeme, gerekçeli kararında F.D. hakkındaki mahkûmiyet kararının 2003’te kesinleşmesine ve davanın ilerlemesine engel bir durum bulunmamasına rağmen 2007 yılına kadar mahkeme tarafından herhangi bir işlem yapılmadığına dikkat çekti. Kararda, şu ifadeler kullanıldı: “Sonrasında ise sanıkların açık kimlik bilgileri ile adli sicil kayıtlarının temini gibi basit ve sıradan yazışmalar için iki yıla yakın bir süre harcanmıştır. F.D. hakkındaki mahkûmiyet kararının kesinleştiği tarih ile Yargıtay 12. Ceza Dairesince verilen düşme kararı arasında yaklaşık 9 yıl 9 ay 10 gün vardır. Sonuç olarak soruşturma makamlarının yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli role yakışmayacak biçimde, yaşanan elim olaya gerekli hassasiyet gösterilmemiş ve -gerçek farklı olsa bile- olay karşısında kayıtsız kalındığı görüntüsü verilmiştir. Tüm açıklamalar ışığında başvuruya konu soruşturmanın makul bir sürat ve özenle yürütülmediği sonucuna varılmıştır