AYM’den Fethullah Gülen kararı
Anayasa Mahkemesi, Fethullah Gülen’in 17 Aralık 2013 tarihinde yapılan operasyonlar sonrasında Yeni Akit gazetesinde yazar Yusuf Kaplan’ın “Cemaat, İslâm’ı protestanlaştırıyor” başlığıyla yayımlanan röportajı aleyhinde yaptığı başvuruyu reddetti. Gülen’in kişilik haklarının ihlal edilmediğini belirten AYM, başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğunu bildirdi.
Alican UludağKaplan; “Amerikalıların İslam dünyasında adım adım uyguladığı bir proje var. Bizantinizm, İslâm’ın protestanlaştırılması projesi, yani ılımlı İslâm. Cemaat de bu projenin birincil aktörü” dedi. Bunun üzerine Fethullah Gülen avukatları aracılığıyla, röportajda haksız ve gerçek dışı ithamlara yer verilmesi ve “ikiyüzlü olmak, takiye yapmak” gibi hakaret içeren ifadeler kullanılması nedeniyle şeref ve itibarının zedelendiğini ileri sürerek Yusuf Kaplan aleyhine manevi tazminat davası açtı. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, davayı reddetti. Gülen’in avukatları bunun ardından AYM’ye bireysel başvuruda bulundu.
Açıkça dayanaktan yoksun
Anayasa Mahkemesi, Fethullah Gülen’in başvurusunun “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verdi. Kararın gerekçesinde, şu ifadeler kullanıldı:
“Söz konusu röportajın gerek olayların geçtiği dönemde gerek 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası süreçte inkar edilemez bir tanınmışlık derecesine sahip başvurucuya ve başında olduğu grubun faaliyetlerine ilişkin kanaat oluşturulması işlevi taşıdığı görülmektedir. Dolayısıyla röportajın yayımlanmasının kamuoyu gündeminin ilk sıralarında yer alan kamusal faydası yüksek bir tartışmaya katkı sunduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Başvurucu hakkında sarf edilen şikayet konusu sözlerin kullanıldıkları bağlam da dikkate alındığında hakaret niteliğinde olmadığı, eleştiri amacıyla sarf edildiği ortadadır. Nitekim ilk derece mahkemesi de röportajın güncel ve önemli bir konuya ilişkin olduğunu belirterek taşıdığı kamu yararına vurgu yapmış ve röportajı bir bütün halinde değerlendirerek içeriğinde eleştiri sınırlarını aşan bir ifade tespit etmemiştir.
Sonuç olarak başvuru konusu olayda, ifade ve basın özgürlükleri ile kişinin manevi bütünlüğünün korunması hakkı arasında adil bir dengenin kurulduğu, derece mahkemesinin takdir yetkisine müdahale etmeyi gerekli kılacak bir durumun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.”