Aydınlanma yükseliyor
Sosyoloji profesörü, CHP’nin gençlik kollarından başlayarak mutfağından vitrinine pek çok kademesinde görev alan Prof. Dr. Sencer Ayata ile dünyada ve Türkiye’de solu konuştuk.
Mustafa BalbayAyata, aydınlanmanın yükselişe geçtiğini vurguladı, “Yüzde 25 oy alan CHP’nin etrafında yüzde 15’lik bir oy daha var. Her şeyden önce parti güçlenmeli” değerlendirmesini yaptı. Prof. Ayata’nın yanıtları şöyle:
- Dünyada solun seyir defteri nasıl?
Dünya diye daha çok Avrupa’yı anlıyoruz. Sosyal demokrasi Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı sonrası önemli bir rol oynadı. Sanayi Devrimi’nden sonra toplumda sömürülen büyük bir kesim oluştu. Onların örgütlenme ve siyasal katılım yoluyla tam vatandaş olmaları için adım attı. İşçi hareketini siyasetin bünyesi içine çekti. İktidar olma, yönetme kapısını açtı.
GÜÇ KAYBI...
İkincisi, toplumun yarattığı zenginliği bölüştürerek daha adil, güçlü bir sosyal devlet vasıtasıyla o kesimlere ekonomik, sosyal, siyasi özgürlükler bakımından ülkelerin vatandaşı haline getirdi.
1970’lerde başlayan neo-liberal dalga bu alanda çok önemli değişikliklere yol açtı. Burada teknolojinin rolünü de unutmamamız gerekiyor. Sanayi işçisinin yanında büro memurları, öğretmenler, büyük kitleler oluştu. Çin de rekabete katılınca sanayi işçisi gelir ve statü kaybına uğradı.
Üçüncüsü siyasi güç kaybına uğradılar. Örgütlenmeleri zayıfladı, sendikalar zayıfladı. Bu noktada klasik sosyal demokrat partilerin, sosyalist partilerin tabanlarında bir erime oldu.
- Türkiye’de durum ne?
CHP’de Cumhuriyet ile sosyal demokrasiyi birleştirme gündemde. İktidar, otoriter baskıcı sağ popülist. Cumhuriyetin temel değerlerini, kadın erkek eşitliğini, aydınlanmanın temel konularını hiçe sayıyor. Atatürk’ün çizdiği Cumhuriyet siyasetinin özü, bağımsızlık ve özgürlüktür. Cumhuriyet, her insanın onuru vardır, eşittir ilkesiyle kuruldu. Bilim ve akla dayalı kuruldu. Şimdi bütün bu değerler tehlikede.
ADALETSİZLİK, EŞİTSİZLİK
- AKP iktidarının her şeyi erozyona uğratan, çökerten gidişi karşısında CHP’nin Avrupa’daki sol partilerden daha farklı zorlukları, sorumlukları var...
Bizde, bazı değerleri kaybediyor muyuz sorunu var... Onlar daha ileri taşıma mücadelesi içinde. Kemal Kılıçdar-oğlu başından beri yoksulluğu birinci sorun yaptı. Ama eşitsizlik daha büyük sorun. Türkiye’de çok yönlü eşitsizlik var. En büyük sorun servet eşitsizliği, kadın erkek, bölgesel eşitsizlikler var. Adaletsizliği söylüyoruz ama eşitsizlik demiyoruz...
- CHP, hangi konumda olursa olsun Türkiye’nin sorunlarına kafa yordu, çözüm üretti. Bugün için yapılması gerekenler neler?
CHP 1990-2000 arasında yükselen siyasal İslam olduğu için ağırlığı laikliğe verdi... Otoriter yönelişe karşı, bunun frenlenmesine yönelik ilk adımları attı. 2010’dan sonra ciddi bir sosyoekonomik alan gündeme girdi. Aile sigortası iz bırakan çalışmadır. Ana başlık yoksulluk oldu... Tam netice alamadı bundan. Otoriterleşme öne çıktı. Yargı bağımsızlığı kaybedildi. Buna karşı muhalefet kaçınılmazdı.
- Ortam CHP’nin projelerini anlatmasını güçleştiriyor mu?
Pek çok neden var. Bazen her gün seslendirdiğimiz konudan hiç iz kalmadığını görüyoruz. Aile sigortası toplumun en alttaki dörtte birlik dilimi içindi. Ama gördük ki, en az onlar duymuş.
- Anlatma, ulaşma sorunu mu var?
Yeni örgütlenme modelleriyle girmek lazım... CHP, örgütlü kesimden oy alıyor. CHP’nin esas zayıf olduğu yer küçük işyerleri, kayıt dışı çalışma alanları, güvencesiz çalışmanın yaygın olduğu yerler. Sadece parti gidip örgütleyemez oraları.
- Bu örgütlenmeyi kim yapabilir?
Öncelikle örgüt inovasyonu gerekli. Yaratıcı olmak... İkincisi, klasik bildiğimiz hukuki, tüzelkişiliği olan, yönetmeliklere dayalı hareket eden sivil toplum var ama esas başka bir güç var. İstanbul seçimlerinin kazanılmasında büyük hareket, CHP’nin görünmeyen gücü, formel olmayan örgütlerdi.
BİLGİ EKONOMİSİ TABANI
- Bu kesimle CHP’nin bağları nasıl?
Büyük sorunumuz şu; bize oy veren tabanla bağımız zayıf... Seçmen tabanımızın özelliği belli... Klasik tabanın yanı sıra bulunduğu konuma eğitimle gelen insandan daha çok oy alıyoruz. Kim bunlar? Adını koyalım... Bunlar vasıflı işgücü... Öğretmen, sekreter, doktor, mimar, medya, sanatçılar... Bunlar yarına dönük taban. Küçülen değil, büyüyen taban... Bilgi ekonomisi tabanı. Biz bunlara tuzu kurular diyoruz... Tabanı küçümsüyoruz... Bırakın küçümsemeyi bu taban nasıl motive edilir, mobilize olur? Büyük soru burada. Örgüt kadar önemli...
- Bu kesimin çerçevesini çizer misiniz?
Bunların arasından 1 milyon 300 bin öğretmen, oy veren 8.5 milyon öğrenci var. Niye AKP geriliyor? Devleti var, parası var, otoritesi var...
- Bu bağlamda İstanbul seçimlerini nereye oturtuyorsunuz?
İki seçim oldu. Birinci seçimde en başarılı il Eskişehir’di, Adana, Ankara idi. İstanbul 5., 6. sıradaydı. İkinci seçim adaletsizliğe karşı yapıldı... Referanduma dönüştü... Zaferdi... Karşı taraftan daha fazla oy alındı. Ama muhafazakâr oy değil...
- CHP’de yüzde 25’i geçemeyiz, diye bir yerleşik düşünce var. Katılır mısınız?
Yüzde 25’i alıyoruz. Dışta yüzde 75 var. Bunun tümünden oy alacağız dersek gerçekçi olmaz. İlk akla muhafazakâr taban geliyor. Bu kesime hitap eden bu kadar parti varken, yenileri de kuruluyorken bizim şansımız ne kadar? Bence Türkiye bir muhafazakâr denizi değil. İleri yaşta yüzde 40, genç yaşta 20. Bu kitle homojen de değil. Geleneksel Müslüman var, İslamcı sofu var... Muhafazakârlığın on rengi var. Ama en hızlı büyüyen kesim, ben modernim diyenler. Daha çok oralardan oy alabiliriz.
- Bu durumda soru şu mu; en yakın oy alabileceğimiz kesim neresi?
Demek istediğim, muhafazakârlık tek kimlik değil. Biz direkt oraya yönelince, muhafazakârlık AKP’ye ideolojik hegemonya sağlıyor. Biz şu sorunun yanıtını aramalıyız; Bize oy vermeyen ama bize en yakın kesim kim? Örneğin, yerel seçimde verip genel seçimde vermeyen var... İkinci partisi CHP olanları bulacağız. Ben CHP’nin etrafında yüzde 15 oy oluğunu görüyorum. Esas alan burası olmalı. Kentte 25 yıldan fazla oturanların eğilimi değişir. Onlar hedeflenmeli.
- Nasıl değişiyor?
Cumhuriyete yönelim artıyor. Altını çiziyorum, muhafazakâr kesimden bize gelen oy az. Örneğin yenilenen İstanbul seçimlerinde yüzde 1, 1.5’i geldi. Onlar da Kürt kökenli muhafazakârlar. İlk aşamada yüzde 30’u geçebileceğimiz bir ortam görüyorum.
- Aydınlar bütün bu süreçlerin neresinde? Bir parçalanma görünüyor...
1960’lara kadar türdeş bir aydından söz edilebilirdi. Benzer ilkeler vardı. 80’den sonra parçalandı. Derinleşen sorunlar da onları parçaladı; İslamcılar, Kürtler, milliyetçiler, liberaller... Sağda olmayan liberal aydınlar konusu ayrıca çok netameli. AKP’nin otoriterliğini görmeden demokrasiye gittiğini düşündüler. Destek verdiler. Süreç onlar için de sancılı oldu. Sol ve Cumhuriyetçi kesim için şunu söyleyebilirim; dünyada aydınlanma tekrar yükselmeye başladı. Atatürk’ün altını çizdiği akıl ve bilim bir kez daha haklılık kazanıyor.
- Küreselleşmenin yeri nedir?
Atatürk emperyalizme karşı savaş verdikten sonra tüm dünya ile her türlü kültürel ilişkiyi geliştirdi. Bu konuda bugün CHP’ye düşen, eşitsizliğe karşı çıkmak, bilim ve teknolojiyi ilk mesele yapmaktır. Dünya teknoloji üretenler ve üretemeyenler diye ayrılıyor. Yarış bunlar için olmalı. Yoksa muhafazakâr oyları alacağız diye, dibe doğru yarış olmamalı.
- Şu an yarış dibe doğru mu?
En yoksul bile daha ileri gideni görür. Bilim ve teknolojiyi ben getiririm, darboğazdan çıkarız, demek lazım. Aslında şu anda en büyük kriz devlet krizidir.
200 YILLIK MODERNLEŞMENİN DORUĞU
HAKKI UYAR
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), kökleri Milli Mücadele’ye, onun örgütü Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ne dayanan ve Cumhuriyetle özdeş bir partidir. 1923 ile 1950 yılları arasında 27 yıl boyunca iktidar partisi olarak, Cumhuriyetin kuruluşuna, devrimlere, kalkınma ve modernleşme sürecine damgasını vurdu. CHP’nin iktidar olduğu dönem, Türkiye tarihinin 200 yıllık modernleşme sürecinin doruk noktasını oluşturmaktadır.
9 Eylül 1923 tarihinde kabul edilen Halk Fırkası Nizamnamesi’nin birinci maddesinde partinin;
- Milli hâkimiyetin halk tarafından ve halk için icrasına rehberlik etmek (demokrasi),
- Türkiye’yi asri bir devlet halinde yükseltmek (çağdaş devlet),
- Türkiye’de bütün kuvvetlerin üstünde kanunun velayetini hâkim kılmak (hukuk devleti) için çalışacağı belirtilmektedir.
HÂLÂ GÜNCEL
Yaklaşık 100 yıl önce konulan hedefler halen günceldir ve Türkiye’yi insanlık âleminin saygın üyesi kılacak değerlerdir: Demokrasi, çağdaş bir toplum ve devlet, hukuk devleti...
1931, 1935, 1939 ve 1943 tarihli CHP programlarının girişinde vatan, millet ve devlet gibi başlıkların olması ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir. Bunu, ulus ve devlet inşasının daha sürmekte ve bu nedenle program (yani yapılacak işler) dahilinde olduğu şeklinde yorumlamak gerekir. Nitekim, M. Kemal 9 Mayıs 1935 tarihinde, CHP Dördüncü Büyük Kurultayı’nda yaptığı konuşmada Türk Devrimi’ni şöyle tanımlamaktadır:
“Uçurumun kenarında yıkık bir ülke... Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... Ondan sonra, içerde ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler... İşte Türk genel devriminin kısa bir tanımı...”
CHP, çok partili yaşama geçtikten sonra programındaki ilk değişikliği 1947 yılında yaptı. Laiklik ve devletçilik politikalarının yumuşatıldığı bu dönemde, partinin değişen dünya ve ülke dengelerine uyma yolunda adımlar attığı söylenebilir.
Türkiye’nin geçirdiği değişimle beraber CHP’nin de değiştiğini, bazen de bu değişime öncülük ettiğini söylemek gerekir. Bunun en somut örneklerinden biri de 1945’te çok partili yaşama geçip 1950’de demokratik bir seçimle iktidarı muhalefet partisine devretmesidir. Cumhuriyetin kurucusu olan CHP, lideri İnönü ile birlikte, bu bağlamda demokrasinin de öncülüğünü yaptı. Hatta bu konuda belirleyici aktörün İnönü olduğu bir gerçektir.
ÇOK PARTİLİ ZAFER
CHP, modernleştirici bir parti olarak siyaset bilimcilerin ilgisini de çekti. Örneğin ünlü siyaset bilimci Maurice Duverger, 1951 yılında yazdığı Siyasi Partiler kitabında şunları söylemektedir:
“Türkiye, engelsiz ve sıkıntısız bir şekilde, tek-parti sisteminden plüralizme (çok partili sisteme) geçmiştir. Bugün o, Orta-Doğu devletlerinin en demokratik olanı, feodal klanlar, bir avuç aydının yönettiği hayali gruplar ya da fanatik dinsel tarikatlar yerine, gerçek partilere sahip bulunan tek Ortadoğu devletidir. (...) ...Türkiye örneği, basiretle uygulanan bir tek parti yönetiminin, bir gün gerçek bir demokrasinin kurulmasını mümkün kılacak tek unsur olan yeni bir yönetici sınıfın ve bağımsız bir siyasal elitinyavaş yavaş ortaya çıkmasına imkân verebileceğini göstermektedir.”
Duverger’nin bu satırları yazmasının üzerinden 70 yıl geçtikten sonra bile dünyada benzer örnek bulabilmek pek de mümkün değildir.
ORTANIN SOLU...
1950’li yıllar boyunca CHP büyük bir dönüşüm geçirdi. Kitlelerle ilişkilerini geliştirdi, demokrasinin, hak ve özgürlüklerin temsilcisi haline geldi. Bunda DP’nin izlediği yanlış politikaların etkisi de hayli fazlaydı. Bunun yarattığı ortam, aydınlarla (üniversite, basın) tekrar kurulan iyi ilişkiler CHP’nin dönüşümüne büyük katkı sağladı. Bu bağlamda DP’den ispat hakkı meselesi nedeniyle kopan ve Hürriyet Partisi’ni kuran Turan Güneş ve İbrahim Öktem gibi isimleri anmak gerekir. Ülkenin içinde bulunduğu baskı ortamı ve ekonomik sorunlar bu dönemde CHP’yi iktidar alternatifi haline getirdi. Nitekim 1959 yılı başlarında yayımlanan İlk Hedefler Beyannamesi, partinin geçirdiği değişimi açıkça göstermektedir. Bu bildirge, partinin halkçı ve toplumcu bir kimlik kazandığını göstermektedir:
- Antidemokratik yasalar kaldırılacaktır.
- Anayasa; halk egemenliği, sosyal adalet, hukuk devleti ve toplumsal güvenlik esaslarına bağlı kalınarak değiştirilecektir.
- Devlet başkanlığı tarafsızlığa kavuşturulacaktır.
- Yasama organının yürütme üzerindeki denetimi fiili ve etkin bir hale getirilecektir.
- İkinci Meclis (Senato) kurulacaktır.
- Yargı denetimi bütün idari tasarrufları kapsayacaktır.
Vatan Cephesi, Tahkikat Komisyonu ve öğrenci olayları ile doruk noktasına ulaşan DP’nin baskı rejimine karşı çıkan CHP, halkla iyi ilişkiler kurdu. 27 Mayıs öncesinde CHP ile birlikte aydınlar, üniversite öğretim üyeleri ve öğrencileri ve ordu mensupları DP iktidarına karşı alenen tepki göstermeye başlamışlardı. Basına ve muhalefete baskı, iktidarın anti-demokratik uygulamaları, Vatan Cephesi, ekonominin kötüye gitmesi, enflasyon, fiyat artışları karşısında memurların gelir kaybı, yoksulluk ve dış politikada yapılan yanlışlar CHP’nin işine yarıyordu. CHP’nin İlk Hedefler Beyannamesi’ndeki vaatleri, 1961 Anayasası ile önemli ölçüde gerçekleşecekti.
Muhalefete düştükten sonra kısa bir süre bocalasa da, 1950’lerin sonunda kitleler için tekrar umut olabildi. Sosyal ve ekonomik politikalar üreterek kendini yeniledi. 1950’lerin sonundaki değişim ve 1961-1965 dönemindeki koalisyon ortaklığı, CHP’nin “Ortanın Solu” politikalarının habercisiydi. Bunda değişen dünya ve ülke koşullarının, gelişen sınıfsal yapının ve TİP’in kurulmasının da etkisi vardı. Ortanın Solu politikaları, Demokratik Sol ve ardından sosyal demokrat dönüşüm getirdi. CHP ideolojisini, örgütünü ve liderini yeniledi. Düzen değişikliği vaat etti, umut oldu, -tek başına olmasa da- iktidara geldi. Ancak yaşanan siyasal, sosyal ve ekonomik krizlerin üstesinden CHP de gelemedi, diğer partiler de… 12 Eylül oldu... Cumhuriyeti kuran parti, 12 Eylül’de kapatıldı.
1992’de tekrar açılan parti, bu dönemde eski güçlü günlerine dönemedi. Kendi iç sorunlarıyla boğuştu, parti içi iktidara odaklandı. Değişen dünya ve ülke koşullarını ıskaladı. 2010 yılındaki genel başkan değişiminin, partinin yeniden umut olabilmesi için bir başlangıç noktası olup olmayacağını zaman gösterecektir; ama, bu her şeyden önce partinin iç dinamikleriyle kendini yenileyip yenileyememesine bağlıdır.
1964’teki 17. Kurultay’da “İleri Türkiye Ülkümüz” bildirisi kabul edildi. Bunun kabul edilmesinin nedeni de 1959’daki 14. Kurultay’da kabul edilen İlk Hedefler Beyannamesi’nin ve 15. Kurultay’da kabul edilen Temel Hedefler Beyannamesi’nin amaçladıklarına ulaşılmasıydı.
1969 seçim bildirgesi, bilim adamlarının da katıldığı uzun bir hazırlık evresi neticesinde hazırlandı. Bu bildirgede 1965’ten beri her türlü ortamda dile getirilen görüşleri, çözüm önerilerini kapsamlı ve toplu bir şekilde bir arada görmek mümkündür. CHP neredeyse tüm tarihi boyunca ilk kez, ülkenin bütün sorunlarını birbiriyle ilintili ve geniş kapsamlı bir şekilde ele alan bir programla ortaya çıktı. Programda CHP bozuk düzeni nasıl değiştireceğini ve nasıl bir düzen kuracağını anlatmaktadır.
CHP, 1973 seçimlerine Bülent Ecevit’in liderliğinde girdi. Seçimlere düzen değişikliği söylemleri ile giren CHP’nin slogan ve seçim öncesinde hazırladığı ayrıntılı bildirge, Ak Günlere adını taşıyordu. Hakça bir düzen kurulmasını isteyen CHP, seçim bildirgesinde ayrıntılı bir program sunuyordu.
ÜLKEDE Mİ PARTİDE Mİ?
Bugün Türkiye, parlamenter demokrasinin dışında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen, çağdaş ve çoğulcu demokrasiyle çok da bağdaşmayan bir sistemle yönetilmektedir. Milli Mücadele’nin yürütüldüğü Birinci Meclis’in kuruluşunun 100. yılında, demokrasimizin merkezinde artık “Gazi Meclis” yok. Türkiye bu ayıptan kurtularak, parlamenter demokrasisini yeniden ve daha güçlü bir şekilde kurmalıdır. Burada yine en büyük görev CHP’ye düşmektedir. Mevcut siyasal sistemin en zayıf noktası yüzde 50 +1 oy’u gerektirmesidir. Kurtuluşu ve kuruluşu sağlayan CHP, Türkiye’de demokrasi devrimini gerçekleştirdiği gibi kendisini de sol’a açtı. “Ortanın Solu” siyasetinin dayanak noktaları şunlardı:
- Halka dayanmak, güvenmek,
- Demokrasiyi tüm yönleriyle benimsemek,
- Cunta ve darbelerin karşısında olmak,
- Ezilenlerden, çalışanlardan, emekçilerden yana olmak.
Atatürk’ün istediği sadece hatırlanmaktır. Böylece Türk milleti Atatürk’e olan borcunu ödeyebilecektir. Çünkü dünyada hiçbir millet bir adama, Türk milletinin Atatürk’e borçlandığı kadar borçlanmamıştır.