Ayakkabı kutusundan emlak parası çıktı!

Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Sami Yılmaztürk, "İstanbul'u sattılar. Bugün kutulardan çıkan paralar, bir türlü sıfırlanamayan o paraların hepsi emlaktan sağlanan kara paralar. Kamu arazilerinin özel mülkiyete dönüştürülmesinden kazanılan paralar.... Kendi arsası gibi satıyor. Aldığı parayı da benim hakkım deyip cebe atıyor.” dedi.

Ceren Çıplak/Cumhuriyet


Yeşil alanlardaki hukuk dışı yapılaşmalar, kentin kaldıramayacağı büyüklükte inşaat alanları, tarihi yapıların koruma ilkelerine aykırı restorasyon adı altında yok edilmesi, port projeleri, Haydarpaşa ve Sirkeci garlarının devre dışı bırakılması, tarihi yarımadada plansız inşaat yapılması... Ve bunlar gibi yüzlerce projeyle kent kimliğini yitiriyor... İstanbul “çılgın projeler”le her gün ölen bir şehir oluyor.
TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Sami Yılmaztürk ile son dönemde işlenen kent suçlarını konuştuk.

- Bugünkü siyasi iktidarın kentleşmeye yaklaşımı nasıl?

Siyasi iktidar kent topraklarından maksimum rant elde etmeyi ve bunu elde ederken etrafında rantı paylaşabileceği ve kendi iktidarını her koşulda destekleyecek yeni bir sermaye grupları oluşturmayı hedefliyor. Kente bakışı tamamen bu düzeyde. Her büyük ihale öncesinde ya da sonrasında bir mevzuat değiştiriliyorsa, her yargı kararını aşabilecek yeni bir düzenleme yapılabiliyorsa kente bakışını başka türlü açıklamak mümkün mü?
Mesela kamu arazilerinin imara açılması bir kent suçudur. Kamu yöneticileri, korumakla sorumlu oldukları kamusal alanları adeta bir emlakcı misyonu ile pazarlıyorlar, yok pahasına. Kamu iradesinde geliştirilen tüm projeler, plan bütünselliğini bozucu, “ayrıcalıklı” yapılara döndü. Başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere TOKİ ve Belediyeler, “Barınma” hakkını emlak-konut sektörüne dönüştürdü. İmar hileleri yapıldı; örneğin, bir alana önce turizm alanı kararı veriliyor, ama o plan üzerinden lüks konutlar yapılıyor.

Müteahhit felsefesi

- Daha çok, hatta sadece inşaat sektörüne yatırım yapılan bir kentleşme var. Bu durum ne kadar doğru?

AKP ile birlikte artık inşaat-konut sektörüne bir müteahhit felsefesiyle yaklaşılıyor. Kentleşmeyi bir araç olarak kullanıyorlar. Eskiden bir yerin planı belliydi. O planının dışına çıkıldığı zaman kaçak yapı ortaya çıkıyordu. Artık kaçak kavramı yok, çünkü planlama kültürünü proje kültürüne dönüştüren bir siyasi anlayış var. Bölgede yapılacak olan binaya göre plan yapılıyor. O yüzden kaçak yok, ne yapmak isteniyorsa yapılıyor. Bu AKP’yle başladı. Bir Başbakan, her kentte yapılacak her inşaatla ilgileniyor!

‘İstanbul'u sattılar!’

- En büyük dert kamu arazilerinin özelleştirilmesi sanırım...

İstanbul’u sattılar. Kamu arazileri, yeşil alanlar imara açıldı. Kamu arazilerini özel mülkiyete geçirdiler. İnşaat yapılamaz hükmü olması gereken alanların hepsi inşaat alanı olarak kullanılıyor çünkü AKP’nin varlık nedeni bu. Varlığını sürdürebilmesi için sürekli inşaat yapmak zorunda. Buradan yarattığı rantla ekonomiyi döndürüyor. Bugün kutulardan çıkan paralar, bir türlü sıfırlanamayan o paraların hepsi emlaktan sağlanan kara paralar. Kamu arazilerinin özel mülkiyete dönüştürülmesinden kazanılan paralar....Kendi arsası gibi satıyor. Aldığı parayı da benim hakkım deyip cebe atıyor. Bu alanlar, yeşil alan, su hafızası kamu arazisi, Türkiye’nin geleceği bu alanlar.

Bir ‘Sülün Osman’ vardı!

- Peki kentsel dönüşüm yasası adı altında neler yapılıyor?

Kentsel dönüşüm yasası, kent merkezlerinde arsa üretme yasasıdır. Hem arsa yaratma hem de yoksulu kent dışına atma projesidir. Kent içinde gettolar yarattılar. Bu bir AKP şehirleşmesidir. “Sülün Osman” vardı bir zamanlar. 60’ların meşhur dolandırıcısıydı. Millete köprüyü satmıştı. Bu işi şimdi de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı yapıyor. Sülün Osman, köylü kurnazıydı; insanların saflığını, cahilliğini kullanırdı. Bugün devlet ise bu işi yaparken ordusuyla, mermisiyle, polisiyle saldırıyor. Eşkıya köyü basardı, herkesi öldürür malına el koyardı. Bugün, Başbakan’ın yaptığının bundan farkı ne? Taksim Gezi’de yaşadığımız bu değil mi?

‘Başbakanın işi değil!’

- Başbakan, helikopterle gezerek 3. Köprü’nün yerini belirlemişti. İstanbul gibi bir kentin planlaması böyle mi olur?

Öncelikle bir kentin planlaması Başbakanın işi değil. Bu kentin bir Başkanı var. İBB Başkanının dur bakalım demesi gerekirken, Başbakanın köprü projesini plana işleyip,  köprüyü savunmaya  soyunuyor. Bu kentte üniversiteler, uzmanlar ve meslek odaları var. Halk ve onların örgütleri var. Katılımcı bir süreç ile planlamanın yapılması ve kentin tüm değerlerinin yaşamın sürekliliği açısından korunması planlamanın temel fikri olması gerekir. Başbakan yeni inşaat alanları çıkarmak için kamu hazinelerini dolaşıp, karar veriyor ve  yeni projelerini açıklıyor. Bu kente, ülkeye, demokrasimize ve insanlığa ihanettir.