Aya İrini’den Studios Manastırı’na

İstanbul’un tavan arası

AYÇA CEYLAN

Dünya’da yıllanmış birçok şehir vardır. Her biri kendi şehir sevdalarını yaratır. İşte yıllanmış İstanbul da kalbimi, hafızasını deneyimlemeye davet etti. İstanbul’un tavan arası, kentin bilinen ve bilinmeyen yüzünün harmonisinden oluşan farklı rotalardır. Bu rotalar bir caddede, evimizin sokağında, otoban kenarında, kentin siluetinde kendini bizlere gösterir. İlk rotamız Sultanahmet’ten Samatya’ya uzanan ve yürüyerek 6-7 saatinizi alıp, şehrin sosyo- kültürel katmanları da size gösteren bir yolda olma hali. Yolda neler olduğuna dair, turistik gezintilerde pek de revaçta olmayanlardan bazıları: Baytar Mektebi, Küçük Ayasofya Camii’nin raylara bakan cephesi, Aya Kiryaki Kilisesi, Ermeni Patrikhanesi’ne çıkan sokaklarda göçmenlerin de olduğu alanlardaki mahalle kültürü, Yenikapı İstasyonu’nun yakınında Langa Bostanları Sokak’taki Bizans Sur Kalıntısı, Cerrahpaşa’dan Samatya Meydanı’na cadde kültürü ve İmrahor İlyas Bey Camii olarak bilinen Studios Manastırı.

TARİHİ YOL

Hazırlıklar tamamsa Aya İrini’den Studios Manastırı’na doğru yolculuğumuzun ilk bölümüne başlıyoruz. Sultanahmet Meydanı’ndan baktığınızda Ayasofya Müzesi’nin sağ arka çaprazındaki Doğu Roma’nın ikinci büyük kilisesi, şimdinin anıt müzesi Aya İrini’deyiz. Süslemelerden uzak bu kadim mekân İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilmediği için çok az değişikliğe uğrayarak sizleri konuk etmekte. “Osmanlı ne mi yaptı” diye içinden geçirilenler için yapının askeri ambar olarak hizmet ettiği bilinmektedir. Ancak sıkı durun Aya İrini Osmanlı’nın ilk müzesine 1846’dan itibaren ev sahipliği yapmaya başlar ve sergilenen koleksiyonun parçalarının artması, 1. Dünya Savaşı derken sergilediği nesneler de değişir.

Zamanının bilgelik merkezlerinden birinde bir şeyler sergilerken mekânın hafızası ile olan ilişkisine biraz dikkat etmekte fayda var diye düşünüyorum. Bu nedenle Cumhuriyetin ilanından sonra buranın Aya İrini Anıt Müzesi olarak varlığına devam etmesi pek makul. Arka sokakların bizi ne gibi güzelliklerle karşılaştıracağını tahmin edemeyebiliriz diyerek yolumuza Torun Sokak’tan devam ediyoruz. Torun Sokak’ta, Sultanahmet Meydanı’nın hemen arkasında olmanıza karşın kalabalıktan bir nebze uzakta şehrin Boğaz’a daha yakın konumundasınız. Buradaki nice yapı arasından sizlerle paylaşmak istediğim 1895’te tamir edilerek Mülkiye Baytar Mektebi olarak kullanılan Tunuslu Hayrettin Paşa Konağı. Tarihi binanın kapısı üzerinde Osmanlı Türkçesiyle “Mülkiye Baytar Mekteb-i Alisi” tabelasını da görebilirsiniz.

HİPODROM KALINTISI

Zamanda geçmişe doğru büyükçe bir sıçramayla hipodromun kalıntılarına gidiyoruz. Günümüzde, hipodromun duvarlarının birkaç kalıntısı hâlâ İstanbul’a sıkı sıkıya tutunmuş halde. Nakilbent Sokak’taki 23 Nisan Çocuk Parkı’nın yakınında, atların 180 derecelik dönüşünü yaptığı dairesel kısmın bir bölümü dimdik duruyor. Parkta oturup at yarışlarının düzenlediği hipodrom zamanlarını gözünüzde canlandırarak da içimizdeki hikâyeci anlatıcısını harekete geçirebiliriz.

Küçük Ayasofya Camii veya ilk adıyla Sergios ve Bakhos Kilisesi’ne doğru yolumuza devam ediyoruz. Kilise camiye çevrilirken eklenen şadırvan, müezzin mahfili, medrese ile depremlerle yapının ilk halinin epeyce sarsıldığı söylenebilir. Demiryoluna ve Boğaz’a bakan cephedeki koridorumsu avlusuna girip haftaya kadar İstanbul’un kimliklerindeki pitoreskliği düşünmek üzere, hepimize güzel yolculuklar...