Avukata ruhsat zulmü: Mesleklerini yapmaları engelleniyor

Öğrencilik yıllarında katıldıkları eylemler nedeniyle haklarında soruşturma ve davalar açılan yüzlerce hukuk fakültesi mezununa ya avukatlık ruhsatı verilmiyor ya da aldıkları ruhsatlar iptal ediliyor.

Bilal Çelik

Davaların sonuçlanması yıllar sürerken mesleğini yapamayan avukatlar yürütmenin durdurulması için karşı davalar açtı. 2016’daki OHAL ile başlayan ruhsat iptalleri geçen yıl büyük bir artış göstererek yüzlerce hukuk mezununu mağdur etti. Uygulamanın anayasaya ve temel hukuk ilkelerine aykırı olduğunu belirten mağdurlar, “Her bakımdan eşitsiz ve hukuksuz bu maddenin doğrudan iptal edilmesi, hiç değilse masumiyet karinesini esas alan bir yaklaşımla kişi hakkında yürütülen kovuşturma kesin bir karara bağlanana kadar avukatların ruhsatlarına dokunulmaması gerekiyor” dedi. 

KESİN KARARA KADAR BEKLENSİN

Uygulamanın kaynağı olan Avukatlık Kanunu’nun 5/3. maddesine dikkat çeken mağdur avukatlardan Gönül Gören,  “İki yıl ve üzeri ceza alabileceğiniz bir suçtan kovuşturma altındaysanız avukatlığa alınma isteminiz hakkındaki kararın bu kovuşturmanın sonuna kadar bekletilmesine karar verilebiliyor. Fakat bu hüküm emredici değildir ve idareye bir takdir yetkisi tanır. Takdir yetkisine sahip olan idari merciler ilgili Baro, TBB ve Adalet Bakanlığı’dır. Bu yetki, siyasi saiklerle kullanılması halinde hukuka aykırı kabul edilmelidir” diyor. Uygulamanın anayasaya aykırı olduğunu belirten Gören, “Hiç değilse masumiyet karinesini esas alan bir yaklaşımla kişi hakkında yürütülen kovuşturma kesin bir karara bağlanana kadar avukatların ruhsatlarına dokunulmaması gerekiyor” ifadelerini kullandı.

BAROLAR DURUMA DUYARSIZ KALDI

Ruhsatı iptal edilen mağdurlardan Barış Barışık da baroların karşılaştıkları hukuksuzluğa duyarsız kaldığını savundu. Barışık, “Barolar, avukat adaylarının ruhsatlarını onayladıktan sonra bütün sorumluluklarının bittiğini düşünüyorlar. Söz konusu hukuka aykırı duruma ilişkin herhangi bir tepki verilmemekte, ruhsatı gasp edilen avukat adaylarıyla herhangi bir dayanışma gösterilmektedir. Mesela, ruhsatımın gasp edilmesi üzerine açılan davada müdahil olması yönünde talepte bulunmama rağmen Ankara Barosu gerekçesiz bir şekilde reddederek vermiş olduğum hukuk mücadelesinde taraf olmadı” diye konuştu.

MASUMİYET KARİNESİ İHLAL EDİLİYOR

Ruhsatı iki kez iptal edilen Simin Atabay, “Bir yılı aşkın süre sonra ruhsat almıştım. Fakat henüz mesleğimin 15. gününde tarafıma iptal istemli dava açıldığını öğrendim. Bu süre zarfında mesleğe adapte olmak elbette çok zor. Bu durumu yaşayanlar olarak dosya almaktan imtina ediyoruz. Çünkü her an bir yürütmenin durdurulması kararı ile ruhsatımız yeniden elimizden alınabilir. Benim de aynen öyle oldu. Mesleğimin 3. ayında iken Yürütmenin Durdurulması kararı verildi ve yeniden işsizdim. Üstelik verilen bu karar masumiyet karinesinin ihlali demek” şeklinde konuştu.

STAJYER AVUKATLAR ZOR DURUMDA

Söz konusu uygulamaya takılan bir diğer isim olan Harun Kaya da ruhsatının iptal edilmesinin yanı sıra mesleğe yeni başlayan adayların da düştüğü zorluklara dikkat çekiyor. Bakanlığın stajyerlere herhangi bir ücret ödemediğine dikkat çeken Harun Kaya, “Oysaki, hâkim ve savcı stajyerleri aylık 5 bin - 6 bin TL’ye varan bir staj ücreti almakta ve kısa süre içerisinde bir ev veya araba alacak seviyeye gelmektedir. Ancak, avukat stajyerine gelince özellikle stajın ilk 6 aylık kısmında Adalet Bakanlığı nezdinde stajyer avukata herhangi bir ücret verilmemektedir. Bu durum yargının kurucu ayakları arasındaki eşitsizliği açıkça göstermektedir” dedi.

Cumhuriyet'in ulaştığı mağdur avukatlar Gönül Gören, Barış Barışık, Simin Atabay ve Harun Kaya, yaşadıkları sorunları, mesleğe yeni başlayan meslektaşlarının çektiği zorlukları ve mağduriyetlerini anlattı. Sözü kendilerine bıraktığımız avukatlar şunları anlattı:

GÖNÜL GÖREN: 'İLK DEFA DUYDUM' DİYEN AVUKAT VAR

Ruhsat gaspı olarak nitelediğimiz uygulamanın kaynağı Avukatlık Kanunu madde 5/3. Buna göre, kabaca söylemek gerekirse, iki yıl ve üzeri ceza alabileceğiniz bir suçtan kovuşturma altındaysanız avukatlığa alınma isteminiz hakkındaki kararın bu kovuşturmanın sonuna kadar bekletilmesine karar verilebiliyor. Fakat bu hüküm emredici değildir ve idareye bir takdir yetkisi tanır. Bu takdir yetkisi de her idari işlemde olduğu gibi kamu yararı göz önüne alınarak kullanılmalı ve siyasi saiklerle kullanılması halinde hukuka aykırı kabul edilmelidir. Takdir yetkisine sahip olan idari merciler ilgili Baro, TBB ve Adalet Bakanlığıdır. Bu anlattıklarım işin teorik kısmıydı. Uygulamadan en çok etkilenen avukat adaylarının ise genel olarak öğrencilik yıllarında hak arama mücadelelerine, gençlik örgütlerine katılan kişiler olduğunu görüyoruz. Bunun sebebi iktidara muhalefet eden, hatta cüret edip örgütlenme özgürlüğünü kullanarak sokak siyasetinin bir parçası olan kişilerin devlet tarafından er ya da geç yargı önüne çıkarılıyor olması. Kendi pratiğimden örnek vermek gerekirse, hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi iken ta lise yıllarımda katıldığım protesto eylemleri gerekçe gösterilerek tutuklandım ve hala tutuksuz yargılanıyorum. Mevcut durumda TBB'nin direnme kararı sayesinde ruhsat alabildimse de Adalet Bakanlığı jet hızıyla yürütmeyi durdurma talepli iptal davası açtığı için pek yakında ruhsatımın iptal edilmesi gündeme gelecek. 

Uygulamanın hukuksuzluğu bir yandan da madde metninin Anayasaya ve temel hukuk ilkelerine aykırılığından kaynaklanıyor. Söz konusu maddeye göre hakkınızdaki dava siz ruhsatınızı aldıktan sonra açılmışsa dava kesinleşene ve avukatlığa engel bir ceza alana kadar ruhsatınızla ilgili herhangi bir sorun yaşamadan mesleğe devam edebiliyorsunuz. Fakat mesleğe yeni başlayan bir avukatsanız kovuşturma altında olmanız mesleği icra etmek bakımından sakıncalı görülüyor. Eşitlik ilkesine aykırılık için örnek verilecek en güncel kanun maddesi sanırım bu. Her bakımdan eşitsiz ve hukuksuz bu maddenin doğrudan iptal edilmesi, hiç değilse masumiyet karinesini esas alan bir yaklaşımla kişi hakkında yürütülen kovuşturma kesin bir karara bağlanana kadar avukatların ruhsatlarına dokunulmaması gerekiyor.

Mesleğe başladığımızda ise bu durumu açıklayarak herhangi bir ofiste iş bulmamız ne yazık ki mümkün olmuyor. Zaten mesleğe başladıktan 3-4 ay kadar bir süre sonra avukatlık yetkilerimiz geri alındığı için çoğu meslektaş hukukla ilgisi olmayan işlerde çalışmak durumunda kalıyor. Avukatlar ekonomik anlamda kendine yetemez bir pozisyona sokuluyor, aileleriyle yaşamak durumunda kalıyor ve bunun manevi ağırlığı altında eziliyor. Açıkçası sizi bu yaşa kadar okutmuş ailenizin yaşadığı hayal kırıklığıyla mücadele etmek maruz kaldığınız hak ihlaliyle mücadele etmekten çok daha zor. Hele ki kadın meslektaşlar açısından ailenin denetiminde bir hayat sürmeye itilmek gerçekten yıpratıcı. 

Barolar bu uygulama bakımından etkili bir tutum alamadı ne yazık ki. İstanbul Barosu dünyanın en büyük barosu olmakla övünürken bu konuda bir daha düşünmeli. Ruhsat gasbına uğrayan avukatlarla ilgili bir komisyon kurmak, davalarına müdahil olmak, ruhsat iptaline gerekçe gösterilen davalarda kovuşturmaların hızlı bir şekilde sonuçlandırılması için çaba göstermek gibi misyonlar yüklenebilirdi fakat hiçbirini yapmadı. İsim vermeden söyleyeyim, baro yönetiminde faaliyet gösterdiğini bildiğim bir avukata bu uygulamadan bahsettiğimde böyle bir şeyi ilk defa duyduğunu söylemişti. Sanırım daha önemli gündemleri var, bilemiyorum.

Bir hukuk fakültesi açmak masrafsızdır. Sadece bir amfi ve hocaya ihtiyaç duyulur. Ayrıca önemli görülen bir meslektir ve insanlar bu fakülteden mezun olmak için yüklüce para ödeyebilirler. Özel üniversiteler bunun farkına varmış olacak ki artık sayısını takip edemeyeceğimiz kadar çok hukuk fakültesi açıldı. Geldiğimiz noktada ise yoksullukla boğuşan binlerce işçi avukat gerçekliğimiz var. Şu an avukatların 4’te 3’ü işçi avukat. Avukatlık mesleği şirketleşmeye başladı ve bu rekabet ortamında hayatta kalabilmenin tek yolu bir avukatlık şirketinde maaşlı olarak çalışmak. Pekçok avukat arkadaşım çalıştıkları ofislerde maaşları ödenmeden, sigortaları yapılmadan, fazla mesai ücretleri ödenmeden işten çıkarıldı. Patronunuzun avukat olması tüm hak ve alacaklarınıza sorunsuz kavuşacağınız anlamına gelmiyor çünkü iş paton - işçi ilişkisine dönüştüğünde çıkar çatışması kaçınılmaz oluyor. Hal böyle olunca avukatlar köle kullanmadı ve efendileri de olmadı sözü artık nostaljik bir tını haline geliyor.

BARIŞ BARIŞIK: 'MASUMİYET KARİNESİNİN HİÇBİR ÖNEMİ YOK'

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde 2017 yılında mezun oldum. Ankara Barosunda avukatlık stajını tamamladıktan sonra hakkımda siyasi saiklerle açılan davalar gerekçe gösterilerek ruhsatım gasp edildi. Yaklaşık 3 yıla yakın süredir, Avukatlık mesleğini yapma kriterlerini sağlamama rağmen avukatlık ruhsatım gasp edilmektedir.

Hukuk fakültesi mezunu ve stajını tamamlamış bir avukat adayının ruhsatının gasp edilmesiyle beraber mesleki yaşamında bir kesinti meydana gelmemektedir. Ruhsat gaspıyla beraber öncelikle çalışma hakkımız elimizden alınmaktadır. Ayrıca avukatlık mesleğinin yapılmasıyla her daim eğitim devam etmekte olup eğitim süreci de kesilmektedir.

 Hukuk bilgisinin sürekli devinim içinde olması sebebiyle ruhsatı gasp edilen avukatlar olarak mesleğe ve mesleki bilgiye de yabancılaşmaktayız.

Hukuk Fakültesi mezunu ve bir avukat adayının ruhsatının gasp edilmesi, avukatlık mesleği dışındaki başka iş başvurularında şüphe uyandırmakta olup ruhsatı gasp edilen avukatı hem iş alanında hem de özel alanında kriminalize olmasına sebep olmaktadır. Herkesin yargılanmaktan ve yargılanandan korktuğu bir dönemde avukat adaylarının dosyaları dolaylı olarak herkesin bilgisine sunulmaktadır. Bizlerin avukatlık yapmamız engellendiği gibi başka işlerde çalışmamız da engellenmektedir. Ruhsatı gasp edilen avukat sosyal ve ekonomik yönden büyük bir çöküntüye girmekte adeta “sivil ölüme” mahkum edilmektedir.

Stajımın bitmesinin bitmesinin ardından yaklaşık 1.5 yıl boyunca TBB tarafından hakkımda siyasi sebeplerle açılan davalar gerekçe gösterilerek avukatlık ruhsatı verilmedi. TBB’nin ruhsat vermeme işleminden geri adım atmasıyla avukatlığa hak kazandım. Adalet Bakanlığı, TBB Yönetim Kurulu tarafından tesis edilen ruhsat verme işleminin iptali talebiyle açmış olduğu dava ile avukatlık ruhsatım tekrardan gasp edildi.

Adalet Bakanlığı kişiler hakkında siyasi sebeplerle açılan davaları ve soruşturmaları gerekçe göstererek ruhsatları gasbetmeye çalışmaktadır. İdare mahkemeleri Adalet Bakanlığı’nın talepleri doğrultusunda, birkaç dava haricinde avukat adaylarının aleyhine kararlar vermektedir. Mahkemeler söz konusu kararlarında maalesef gerekçe göstermiyorlar. Mahkemeler, kararlarında sadece ilgili mevcut düzenlemeyi yazarak matbu kalıplaşmış birkaç cümle yazmaktadır. Mahkemelerde avukat adaylarının beyanları hiçbir şekilde dikkate alınmıyor kararda avukat adaylarının beyanları değerlendirilmeye dahi tutulmuyor.

Baroların geneli ruhsat gaspları konusunda kayıtsız kalarak ruhsatı gasbedilen avukatlar yalnız bırakmaktadırlar. Barolar, avukat adaylarının ruhsatlarını onayladıktan sonra bütün sorumluluklarının bittiklerini düşünüyorlar. Söz konusu hukuka aykırı duruma ilişkin herhangi bir tepki verilmemekte, ruhsatı gasp edilen avukat adaylarıyla herhangi bir dayanışma gösterilmektedir. Mesela, ruhsatımın gasp edilmesi üzerine açılan davada müdahil olması yönünde talepte bulunmama rağmen Ankara Barosu gerekçesiz bir şekilde reddederek vermiş olduğum hukuk mücadelesinde taraf olmadı.

Söz konusu uygulamayla beraber hakkında soruşturma başaltılan ya da dava açılan kişilere avukatlık ruhsatı verilmiyor. Kişinin yargılaması olsa bile kişi hakkında ceza verilip bu ceza kesinleşmediği takdirde kişi masum olarak sayılır. Bu temel ilkedir. Hakkımda kesinleşmiş bir mahkumiyet olmamasına rağmen yıllardır ruhsatım gasbedilmektedir. Bu hukuka aykırı uygulamayla masumiyet karinesi ilkesinin hiçbir şekilde önemli olmadığını görülmektedir.

Tek adam rejimi olarak adlandırılan siyasi iktidar ülkeyi yönetirken insanları ve kurumları kendine itaat eden ve etmeyenler olarak ayırmakta olup kendisine itaat etmeyenleri yok etmeye çalışmaktadır. Başta ifade özgürlüğü, toplantı özgürlüğü ve örgütlenme özgürlüğü haklarını kullanan insanlar çeşitli baskılara maruz kalmaktadır. Bu kapsamda muhalif olan kişilere yönelik hızlı bir şekilde ceza davaları açılmaktadır. Siyasi saiklerle açılan bu davalar absürt rakamlara ulaştığı bilinmektedir.

Muhalif insanlar hakkında açılan bu hukuka aykırı davalarla, yargılanan insanların çalışma hakları engellenmektedir. Dolayısıyla hak savunuculuğu yapan insanların avukatlık yapmaları da engellenmiş oluyor.

Siyasal iktidar şu an yargının önemli kısmını kendisine bağımlı hale getirdi. Ama yargının üç sacayağından biri olarak tarif edilen savunmayı hâlâ kendisi tabii hale getiremedi. Bu sebeple siyasal iktidar; Baroları parçalayarak yandaş barolar kurarak, baro genel kurulların siyasi parti genel kurullarının yapılmasına rağmen sürekli erteleyerek; avukatların mesleklerini ifa etmelerini engellemeye çalışarak ya da avukatların mesleklerini ifa ettikleri için çeşitli cezalarla cezalandırılarak savunmayı ve avukatlık mesleğini yok etmeye çalışmaktadır. Ruhsat gaspları da söz konusu bu saldırıların bir parçası olarak okumak gerekmektedir. Şu an Avukat adaylarının ruhsatları gasbedilmekte olup eğer önüne geçemediğimiz takdirde hali hazırda ruhsatları var olan meslektaşlarımızın da ruhsatları tehlikeye düşecektir.

SİMİN ATABAY: 2 KEZ RUHSAT GASPINA UĞRADI

Van Barosu Yönetim Kurulu tarafından adıma staj bitim belgesi düzenlendi ve Avukatlık Ruhsatı talebim Öncelikle bağlı bulunduğum Van Barosu tarafından daha sonra da Türkiye Barolar Birliği'nce kabul edilmiş ve verilen kararı onaylamak üzere Adalet Bakanlığı’na dosya ile beraber gönderilmiştir. Adalet Bakanlığı tarafım ile ilgili kararın bir daha görüşülmek üzere geri gönderilmesi yönünde görüş bildirmiştir. Bu görüş üzerine Türkiye Barolar Birliği baroya avukat olarak kaydedilme talebimin, hakkımdaki kovuşturmaların sonucuna kadar bekletilmesine karar vermiştir. Adalet bakanlığı için ‘görüş bildirmiştir 2 demem bilinçli bir söylemdir. Çünkü Adalet Bakanlığının Avukat kabul işlemlerine karşı yalnızca görüş bildirme hakkı vardır. Ama maalesef tekelci bir zihniyetle neredeyse kendi meslek örgütümüz olan Barolar Birliğine karşı vesayet kullanmak suretiyle avukatlık kabul kararını elinde bulundurma hakkını gasp etmektedir. Benim ruhsatım ilk olarak o zaman gasp edilmişti. İlk diyorum çünkü maalesef avukatlık ruhsatım iki defa gasp edildi.

Bu karar ardından 1 yılı aşkın süre avukatlık mesleğini icra etmekten yoksun bırakılmış olup çeşitli mağduriyetler yaşadım. Öncelikle yetişkin bir birey olarak kendimi idame edecek maddi imkanlarım olması gerekiyordu fakat meslek örgütünün bu anlamdaki pasifliği yüzünden hukuk camiasında iş bulamadım. Avukatlık Ruhsatnamem olmadığı için duruşmalara girmem mümkün değildi bu yüzden bir hukuk bürosunda iş bulabilmem başlı başına problemdi. Yaşadığım şehirden daha büyük bir şehre giderek (İstanbul) iş bulabileceğimi düşündüm fakat orada bulunduğum 6 aylık süre zarfında çeşitli kafelerde garsonluk ve fabrika işçiliği gibi işler yaptım. Fakat bir yandan da mücadele etmek gerekiyordu.

Meslek örgütümüz olan TBB Adalet Bakanlığının olumsuz görüşüne uyarak kendi meslektaşlarına ilk darbeyi zaten vurmuştur. Önümüzde ilk olarak kendi meslek örgütümüz durmuştu. Bu süreci ilk olarak yaşayan arkadaşlar olarak hepimiz Türkiye’nin bir ilinde yalnız başımıza mücadele ediyorduk. Daha sonra sosyal medya aracılığı ile birbirimize ulaştık ve hiç tanımadığım bir sürü meslektaşım, yoldaşım, dostum, mücadele arkadaşım olmuştu. Bu ile neler yapabileceğimiz üzerine istişareler yapıyorduk. Yaptığımız mücadele sonucunda 1.5 yıldan sonra yapabildiğimiz ne acı ki Türkiye Barolar Birliği'nin yanımızda durmasını sağlamaktı. Mücadelelerimizle ilk engel olan ne acı ki yine kendi meslek örgütümüz olan TBB’yi Adalet Bakanlığının olumsuz görüşüne karşı direnmesi noktasında ikna etmiştik. Bu geç kalınmış direnme çoğumuzun hayatından iki yılını meslek hayatımızdan alacağımız iki yıllık tecrübeyi de götürmüştü. Tabii bu işin yalnızca somut boyutu idi.

Ayrıca bu süre zarfında TBB ile yaptığımız harici görüşmelerde avukatlık ruhsatı almak için kendilerine yeniden başvuru yaptığım takdirde Adalet Bakanlığının olası bir olumsuz görüşüne karşı verdikleri olumlu kararda direneceklerini belirtmeleri üzerine yeniden Van Barosu’na başvuruda bulundum.

Ardı ardına ruhsat gaspı kararları alıyorduk. Artık meslek örgütümüz direniyor fakat Adalet Bakanlığı henüz ruhsatlar basılmadan direnme kararına karşı Yürütmenin Durdurulması talepli iptal davaları açıyor.

Tarafıma yapılan İkinci ruhsat gaspı da böyle gerçekleşti. 1 yılı aşkın süre sonra ruhsat almıştım. Fakat henüz mesleğimin 15. gününde tarafıma iptal istemli dava açıldığını öğrendim. Bu süre zarfında mesleğe adapte olmak elbette çok zor. Bu durumu yaşayanlar olarak dosya almaktan imtina ediyoruz. Çünkü her an bir Yürütmenin Durdurulması kararı ile ruhsatımız yeniden elimizden alınabilir. Benim de aynen öyle oldu. Mesleğimin 3. ayında iken Yürütmenin Durdurulması kararı verildi ve yeniden işsizdim. Üstelik verilen bu karar masumiyet karinesinin ihlali demek.

Ruhsatı gasp edilen arkadaşlarımızın hepsi hakkında politik sebeplerle dosya açılmış olan kişilerdir. Ve bu dosyalarda karar verilip kesinleşmesi beklenmeksizin toplumda itibarsızlaştırma, yıldırma, mücadeleden uzak tutmak mantığıyla ardı ardına hukuksuz kararlar veriliyor. Öyle bir durum ki bunu yaparken Anayasayı, Uluslararası Sözleşmeleri, Avukatlık Kanununu ihlal ederek yapıyor. Bu süreçte şu tarz kararlara bile denk geldik. Hakkında adli konularda açılmış davalar olan bazı meslektaşların davaları Politik dava olmadığı için avukatlık mesleklerini yapma konusunda herhangi bir engel olmadığı yönünde. Bu kararlardan açıkça görüyoruz ki verilen kararlar da açılan davalar da tamamen sisteme karşı eleştirilerde bulunan ya da yasal hakları olan toplantı, gösteri, yürüyüş haklarını kullanan meslektaşlara karşı özellikle yapılmakta. Kabacası şu; “siz sahtecilik suçundan hüküm bile giyseniz bir şekilde sizi aklarız Avukat olabilirsiniz ama politikseniz ya da bizden değileniz avukat olamazsınız” denilmekte.

Ne acıdır ki hak savunuculuğu yapacak olan bizler öncelikle kendi dosyalarımızın hem avukatı hem sanığı hem de davalısı olduk. Bu şekilde hakkın önü kapatılarak kendileri gibi düşünen kendi belirledikleri sınırlar içerisinde “hak savunuculuğu” yapacak avukatlar yetiştirmekti. 2. Baroları Bu temelde kurmak istiyorlar. Ama unutulmaması gereken şudur ki; bizler Avukatlık Ruhsatnamesi ile ancak avukat olabiliriz o ruhsatnameye sahip olamazsak bile temelde hukukçuyuz ve hak aramanın önüne geçemezler.

Ama bu durumda eleştirilmesi gereken ilk olarak yine Türkiye Barolar Birliğidir. “Beni de sevsinler” düşüncesi ile meslektaşlarının değil, politik gücün yanında durmayı meslektaşlarının hak arama mücadelesine sessiz kalarak hatta bazen alaycı davranan bir başkan ile olacak iş değil.

Bundan sonraki süreç hakkında maalesef yorum bile yapamaz durumdayız. Zira verilen kararlar birbiriyle çelişen ve tutarsızlık gösteren kararlar. Yaşayarak güzel şeyler görmek ümidiyle mücadeleyi elden bırakmamaya çalışıyoruz.

HARUN KAYA: BAKANLIK STAJYERİ GÖRMÜYOR

Üniversiteye gittiğim ilk yıl, arkadaşlarla üç dilde barış ve kadın yaşamına özgürlük sloganlarını içeren bir yazılama yapmıştık. Ancak bu yazılamalar gerekçe gösterilerek hakkımızda Çarşamba Cumhuriyet Başsavcılığınca Terör Örgütü Propagandası suçundan soruşturma yürütüldü. Bu soruşturma devam ederken, yatay geçiş ile yerleştiğim Atatürk Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 2019 yılından mezun oldum ve avukatlık stajı için Bursa'ya yerleştim. Tabii 1 yıllık avukatlık stajımı Bursa Barosunda yaptım ve 26.08.2020 tarihi itibarıyla ruhsat başvurusunda bulundum. Bursa Barosu'nun ilk yönetim kurulu toplantısında Adalet Komisyonu'nun itirazı ile hakkımda 2016 yılından beri yürütülen Çarşamba Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturma dosyasının akıbetinin sorulması kararı verildi. Bu karar üzerine, Çarşamba Cumhuriyet Başsavcılığı cevabı yazısında hakkımda yürütülen soruşturmanın derdest olduğu ve henüz kovuşturmaya dönüşmediğini iletti. Tabii, Avukatlık kanunu madde 5 kapsamında soruşturma Avukatlığa engel haller arasında sayılmamıştır. Bunun üzerine Bursa Barosu'nun 03.09.2020 tarihli Yönetim Kurulu toplantısında başvurumun kabulüne karar verilerek, ruhsat başvuru dosyam TBB'ye gönderildi. Burada da herhangi bir engel hal olmaması karşısında TBB 11.09.2020 tarihli Yönetim Kurulu Kararı ile Avukatlığa alınma başvurumu uygun görmüştür. Şimdi, uygulama hakkında bilgi sahibi olmayanlar için söylüyorum, Avukatlığa alınma başvuruları üç kurumun denetiminden geçmektedir. Birincisi avukat adayının 1 yıllık stajını tamamladığı yerel baroya yapılır başvurular. İkincisi Türkiye Barolar Birliği yerel baronun vermiş olduğu, Avukatlığa kabul dosyalarını ya onaylar, ya da aday hakkında kovuşturma dosyası mevcut ise , Avukatlık Kanunun 5. Maddesinin 3. Fıkrasından doğan taktir yetkisini kullanarak adayın başvurusunu kovuşturma sonuna bırakabilir. Üçüncü aşama ise, Türkiye Barolar Birliğince onaylanan dosyaların, görüş alınması üzerine Adalet Bakanlığı'na gönderilmesi aşamasıdır. İşte Avukat adayların ruhsat gaspları tam da bu aşamada ortaya çıkmaktadır. Tabii Türkiye Barolar Birliği'nin onayından geçmeyen dosyalar da mevcut, bu durum da mağduriyetlere yol açmakta, ancak Adalet Bakanlığı'nın uygulamaları karşısında devede kulak sayılır derecededir. Neyse bütünlüğü çok dağıtmadan, hakkımdaki süreci anlatmaya devam etmek istiyorum. Az önce belirttiğim gibi ilk önce Bursa Barosu, daha sonra da TBB onayından geçen ruhsat başvurum görüş alınmak üzere, 11.09.2020 tarihinde Adalet Bakanlığı'na gönderildi. Bu aşama artık elini çenenin altına koyup, uzunca bir beklemek anlamına geliyor. Çünkü Adalet Bakanlığı'nın görüş bildirme süresi 60 iş günü ve genelde sürenin son günü hatta günün bitimine yakın son saatte gönderildiği bile oluyor. Şayet benim sürenin bitimine 1 gün kala olumsuz görüş bildirilerek, gönderilmişti. Geri gönderme gerekçesi ise, hakkımda yürütülen soruşturmanın derdest bulunmasıydı. Ancak soruşturma Avukatlığa engel haller arasında olmadığı için TBB,, 06.11.2020 tarihli direnme kararı ile ruhsatım onaylandı. Bunun üzerine Bursa Barosunun 03.12.2020 tarihinde düzenlemiş olduğu yemin töreninde ruhsatımı aldım ve mesleğe başladım. Bu süreç yaklaşık olarak 4 ay sürdü, oysaki benimle aynı tarihte ruhsat başvurusunda bulunan diğer arkadaşlarımın ruhsatları kendilerine 1 ayda teslim edildi. Ben henüz avukatlığımın sevincini yaşayamadan, Adalet Bakanlığı tam 11 gün sonra 14.12.2020 tarihinde ruhsatımın iptali için yürütmeyi durdurma talepli dava açtı. Tabii Adalet Bakanlığı ret gerekçesinde belirtmiş olduğu sebeplerle, yani hakkımda soruşturma olduğu gerekçesi ile dava açmıştı. Bu haliyle, bir ihtimal davayı kaybedeceğini öngören Adalet Bakanlığı, ceza soruşturmasına da müdahalede bulunarak, 2016 yılından beri derdest bulunan ve hakkında herhangi bir dava açılmayan, ayrıca dosya kapsamına yaklaşık 5 yıl boyunca tek bir evrak girip, çıkmadan hakkımda ceza davası açmıştır. Adalet Bakanlığı'nın yargıya açıkça müdahalede bulunduğunun en güçlü kanıtı ise, 5 yıl boyunca üzerinde herhangi bir işlem yapılmayan soruşturma dosyasına ait iddianamenin, ruhsat başvurumun görüş alınmak üzere Adalet Bakanlığı'na gönderildiği süre içerisinde hazırlanması olarak gösterebiliriz. 

Hakkımda ceza kovuşturması yapılınca, Ankara 9. İdare Mahkemesi alelacele bir şekilde, işlem tarihinde kovuşturmanın mevcut olup, olmadığına bakılmaksızın usule ve yasaya aykırı bir şekilde ruhsatım hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi. Bu sırada yapmış olduğum müdahillik talebim henüz karara bağlanmadığı için, karara karşı yaptığım itirazın da incelenmeksizin reddine karar verildi. Yürütmeyi durdurma kararı ile birlikte geçtiğimiz 5 Nisan Avukatlar gününde ruhsatım açıkça gasp edildi ve baro levhasından kaydım silindi.

Adalet Bakanlığı iptal davalarını genelde Yürütmeyi Durdurma talepli açmaktadır. Yürütmenin durdurulması da şudur ki, eğer ki bir işlem açıkça hukuka aykırı ve ileride telafisi zor ve imkansız zararlara neden olacak ise İdare Mahkemeleri iptal kararı vermeden önce, işlemin yürütülmesinin durdurulmasına karar verebilir. Avukat hakkında Yürütmeyi durdurma veya iptal kararı verildiğinde bu karar Türkiye Barolar Birliği'ne tebliğ ediliyor. TBB de yönetim kurulunda görüştükten sonra, avukatın UYAP'tan ve levhadan silinmesi için kararı yerel barolara gönderiyor. Tabii genelde bu işlemlerden hakkında karar verilen avukatlar haberdar edilmiyor. Yani meslektaşlarımız bu durumdan bazen duruşma esnasında, bazen UYAP'a girmeye çalıştıkları esnada öğreniyor. Bu da çok büyük mağduriyetlere yol açmaktadır. Mesela Avukat meslektaşlarımız Uyap'tan kaydı silindiği için müvekkilinin itiraz, istinaf veya Temyiz dilekçelerini gönderememekte, duruşmalarına girememektedir. Bu durum müvekkilin de aleyhine sonuç doğuruyor. Kendi özelimde anlatacak olursam, sırf bu durumları yaşamamak adına günde en az 4-5 defa Uyap'ta mahkemeleri takip ediyordum. Yani almış olduğum dosyalarda Mahkemelerin tebliğ etmesini beklemeden, derhal gereğini yapıp, aynı gün gönderiyordum dilekçeleri. Yine hakkımda verilen karar ile birlikte müvekkillerim karşısında zor durumda bırakıldım. Yani levhadan silindiğin için cezaevinde tutuklu veya hükümlü olan müvekkillerinle görüşemiyorsun, duruşmalarına giremiyorsun ve onun adına dilekçe veremiyorsun. Hal böyle olunca gerek aldığım özel vekaletnameleri ve gerekse Baro tarafından görevlendirildiğim tüm CMK dosyalarını iade etmek zorunda kaldım. Bu durum hem maddi hem de manevi anlamda büyük zararlar doğurmuştur hayatımda. Esasında telafisi zor ve imkansız zararlar Adalet Bakanlığı açısından değil benim açımdan doğmuştur.

Bizler esasında Adalet Bakanlığı'nın ve İdare Mahkemeleri'nin bu uygulamalarından çok, bir meslek kuruluşu olan baroların bu haksız uygulamalara karşı sessiz kalmalarına kızıyoruz. Türkiye Barolar Birliği işlemi tesis eden taraf olduğu için mecburen davalı taraf sıfatını alıyor. Bizler de ancak, hak ve menfaatleri doğrudan etkilenen taraf olduğumuz için, davaya katılma yoluyla iştirak edebiliyoruz. TBB davaya zorunlu katılımdan başka, yapılan uygulamalara kabul derecesinde sessiz kalmaktadır. Yerel barolardan ise bir iki baro dışında adeta görmedim, duymadım, bilmiyorum hali söz konusudur. Mesela halihazırda birçok ilde baro seçimleri yapılmaktadır. Ancak baro başkanlığına aday olan Avukatların hiçbirinin seçim vaatleri arasında ruhsat gaspları ile ilgili bir konu yok. Bu nedenle, gerek TBB'den gerekse de yerel barolardan yeterli destek göremiyoruz. Kaldı ki, bu mesele bizden çok Türkiye Barolar Birliği'nin bir meselesi. Şöyle ki, Adalet Bakanlığı ve İdare Mahkemeleri yalnızca bizim ruhsatlarımızı gasp etmemekte, aynı zamanda Avukatlık Kanunu'nun Türkiye Barolar Birliğine tanıdığı taktir yetkisini de gasp etmektedir. Az önce de bahsettiğim üzere, Avukatlık Kanunu 5. maddesinde hakkında kovuşturma bulunan avukat adayların durumu Türkiye Barolar Birliği'nin taktir yetkisine bırakılmıştır. Yani Türkiye Barolar Birliği kanunun kendisine tanıdığı taktir yetkisini kullanarak ister ruhsatı verir, isterse de vermez. Ancak geldiğimiz şu aşamada gerek Adalet Bakanlığı gerekse de İdare Mahkemeleri bu taktir yetkisini TBB'den adeta gasp ederek, kullanmasını engellemektedir. Yani TBB'nin taktir yetkisini kullanarak verdiği ruhsatları Adalet Bakanlığı talebiyle İdare Mahkemeleri kolaylıkla ve hiçbir hukuki gerekçe göstermeden iptal ediyor. Türkiye Barolar Birliği bu uygulamalara karşı herhangi bir tepki verememektedir. Bizler yani ruhsatları gasp edilen Avukatlar, binlerce üyesi olan ve bir meslek örgütü konumunda bulunan Barolardan ve TBB'den daha cesaretli davranıyoruz. Haksız ve hukuka aykırı uygulamalara karşı bizler baroların itibarını da koruyoruz. Eğer ki, barolar Adalet Bakanlığı'nın bu uygulamalarına karşı sessiz kalmasaydı, şu an Adalet Bakanlığı tarafından geri çevrilen dosyalar bir önceki dönem dosyalarından daha az olurdu. Bu nedenle, gerek TBB'yi gerekse de yerel baroları bir meslek örgütü olarak Avukatın haklarını koruma görevlerini yerine getirmelerini istiyoruz.

Masumiyet karinesi bir kimsenin suçluluğunun hükmen sabit oluncaya kadar, kimsenin suçlu sayılamayacağını düzenleyen evrensel bir hukuk doktrinidir. Ayrıca Anayasamızın 38. maddesi ile de güvence altına alınan temel haklardandır. Ancak maalesef ki, ülkemizde en çok saldırıya uğrayan haklar arasında yer almaktadır. Ruhsat gaspları yönünden değerlendirecek olursak; hakkında ruhsatın iptali için dava açılan veya ruhsatı hakkında iptal kararı verilen meslektaşlarımızın yüzde 90'nından fazlası hakkında, ceza hukuku anlamında herhangi bir mahkumiyet hükmü söz konusu değildir. Yani bu kişiler hakkında

 verilmiş kesinleşmiş veya kesinleşmemiş bir hüküm söz konusu değildir. Geri kalan pek az kişi hakkında ise hüküm verilmiş ise de, bu hüküm henüz kesinleşmemiştir. Kaldı ki, avukatlığa engel olacak şekilde kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü bulunan meslektaşlarımız sonucu bildikleri için ruhsat başvurusunda dahi bulunmuyorlar. Şu an İdare Mahkemelerinde masumiyet karinesi ayaklar altına alınmış durumda. Masumiyet karinesi kişiyi, hakkında ilk derece mahkemesince verilen hükme karşı, İstinaf ve Temyiz sürecine kadar koruyan temel bir ilkedir. Buradaki amaç ise, ilk derece mahkemesinin kararlarının yüksek yargı denetimine tabii olmasıdır. Kaldı, ülkemizde üst derece Mahkemelerince bozulan binlerce dosya mevcut olup, birçoğu beraatle sonuçlanmaktadır. İdari anlamda açılan iptal davalarının konularına baktığımızda, dosyaların yüzde 90'nında fazla hakkında herhangi bir hüküm bulunmayan meslektaşlarımıza ilişkindir. Yani bir Avukat adayı hakkında ceza soruşturması veya kovuşturmasının mevcut olması, İdare Mahkemelerinin YD veya iptal kararları için yeterli görülmektedir. Bu durum açıkça hukuk devleti ilkesinin ve masumiyet karinesinin ihlali anlamına gelmektedir. Kanunu uygulamama hususunda Adalet Bakanlığı ve İdare Mahkemeleri ihtisaslaşmış durumda. Şöyle ki; mesela Adalet Bakanlığı boş bir sayfayla dahi dava açtığı taktirde, İdare Mahkemeleri o boşluğu doldurarak iptal kararları veriyor. Artık öyle bir hal almış ki, İdare Mahkemeleri Adalet Bakanlığı'nın talebi dışına çıkamamakta ve açıkça yasayı uygulayamamaktadır. Mesela benim dosyada, aynı uyuşmazlıkta Ankara 12. İdari Dava Dairesi tarafından verilen lehe kararları, YD itiraz merci olan yine Ankara 12. Dava Dairesine sunduğumuz halde mahkeme önceki kararlarını adeta görmezden gelerek ve içtihat değiştirerek, aleyhe kararlar vermeye başladı. Bu denli baskı ve zor altına alınan Yargı'dan masumiyet karinesinin uygulamasını beklemek, Türkiye'de halihazırda uygulanan hukukun olağan akışına aykırıdır.

Ruhsat gaspları, iktidara muhalif olan, iktidarın kanun ve nizam bilmez tutumuna karşı duran, ses çıkaran hak savunucularına karşı uygulanmaktadır. Çünkü, hiçbir iktidar kendisini eleştiren, bu hususta toplumu bilinçlendiren bir kesim istemez karşısında. Mevcut iktidar da, açıkça yargıya emir ve talimat vererek yargıyı adeta bir sopa gibi kullanmaktadır. Hiçbir partinin iki dönemden fazla, iktidardan kalmaması görüşündeyim. Çünkü iktidarlar ilk iki dönemde devlet ve toplum yararına çalışırlar. İki dönemden sonra, iktidardan düşmeyeceği hissiyatına kapılan iktidarlar artık devlet ve toplum yararından ziyade, kendisinin ve ailesinin yararına hareket eder. Ayrıca, önceliği devlet ve toplum yararı olmadığı için de, egosunu tatmin etmeye başlar. Ego tatminini de gerek kurum ve kuruluşlar aracılığıyla gerekse de yargı aracılığıyla yapar. Elimizden alınan ruhsatlarımız da bir egoya kurban olmuş durumda. Ancak unutulmamalıdır ki, insan hakları mücadelemiz yalnızca bir Avukatlık ruhsatına bağlı olmayıp, her koşulda devam edecektir.

Mesleğe yeni başlayan avukatlar maalesef ki, zor koşullarda mesleğini icra etmeye çalışmaktadırlar. Özellikle avukatlık stajında çok düşük ücretlerle çalıştırılan ve bu nedenle staj döneminde birikim yapamayan, bu nedenle maddi anlamda yeterli bir seviyede olmayan meslektaşlarımız asgari ücretlere denk gelen bir ücret karşılığında başka bir avukatın yanında bağımlı bir şekilde çalışmak zorunda kalıyor. Oysaki, hâkim ve savcı stajyerleri aylık 5 bin – 6 bin TL'ye varan bir staj ücreti almakta ve kısa süre içerisinde bir ev veya araba alacak seviyeye gelmektedir. Ancak, avukat stajyerine gelince özellikle stajın ilk 6 aylık kısmında Adalet Bakanlığı nezdinde stajyer avukata herhangi bir ücret verilmemektedir. Bu durum yargının kurucu ayakları arasındaki eşitsizliği açıkça göstermektedir. Bu eşitsizlik karşısında yargı da topallamakta. Mesleğin henüz başında kendi ofisini açan meslektaşlarım yönünden ise daha zorlu bir süreç söz konusudur. İlk etapta barolar tarafından verilen CMK görevlendirmeleri çok cazip görülse de, özellikle görevlendirme ücretlerinin çok düşük olması ve bu ücretlerin yarısına yakının da vergilere gittiğini göz önünde bulundurduğumuzda durum pek de iyi görünmüyor. Yeri gelmişken söylemek istiyorum, konu vergiye gelince avukatlık bir serbest meslektir deyip, kazancımızın yarısına ortak olan anlayış, avukatlık ruhsatına gelince avukatlık bir kamu hizmetidir deyip, avukatlık yapmamızı engelliyor. Bu açıkça ikiyüzlülüktür.