Atıkları 'bomba'ya dönüştüren sanatçı

Çağdaş Türk sanatının en önemli isimlerinden Bubi, eserleri gibi genel sanat söylemlerini de tahrip eden farklı kişiliğiyle tanınıyor. Malzemelerini çöpe atılmış atıklardan toplayan Bubi, onları yeni bir form ve renkle örgülerin bir elemanı haline dönüştürüyor. Ama hiçbir eseri onun için tam olarak bitmemiştir. Bubi'nin çalışmaları 13 Eylül-8 Ekim tarihleri arasında Galeri Artist Berlin'de izleyicilerle buluşuyor.

cumhuriyet.com.tr

Malzemelerini çöplerden topladığı atıklardan oluşturan çağdaş Türk sanatının en önemli isimlerinden Bubi, sanata farklı yaklaşımıyla da dikkat çekiyor.

 

Bitmiş bir iş ölmüştür

Çağdaş Türk sanatının en önemli isimlerinden Bubinin sokaktan toplanan atılmış malzemeyle bir araya getirdiği kafes çalışmaları 13 Eylül - 8 Ekim tarihleri arasında Galeri Artist Berlinde Alman izleyicilerle buluşuyor. Sanatçı kimliğini, Beni ve düzeni reddeden, kişiliğin baskısından kurtulan İşin kendi yolunu seçtiğini savunan sanatçı, Yapıt satmak ve limon satmak arasında bir fark yokturdiyerek galericilerin de işini zorlaştırıyor.

Hiçbir eserinin onun için tam olarak bitmediğini belirten Bubi, “Onları her an patlamaya hazır, canlı bir bomba olarak gördüğümden, tahrip etme isteğiyle dolarım. Satsam bile bakım bahanesi ile alıp değişiklikler yaparım” diyor.

Eserleri gibi genel sanat söylemlerini de tahrip eden Bubiyle sabahın erken saatlerinde Nişantaşındaki atölyesinde buluştuk.

Almanyaya nasıl bir sergi götürüyorsunuz?

Paslanmış demir, okside olmuş pirinç ve bronz izlenimi veren kafesleri sergileyeceğiz Berlinde.

Bez ve kağıtlar sizin elinizde metal görüntüsü kazanıyor.

Görüntünün yanı sıra sertliğini de. Gazete kağıtlarından yaptığım kafeslere çiviler çakıyorum. Gazete Kağıtlarına Çivi Çakan Adam diye anılabilirim.

 

Yaşanmışlık önemli

Malzemelerinizi çöplerden topladığınız atıklardan oluşturuyorsunuz.

Çöpe atılmış atık malzemeler nedense dikkatimi hep çekmiştir. Özellikle, bedava oluşları çok cazip. Yine de işlerimde onları geldikleri yerdeki görüntüleri ile kullanmıyorum. Onları yeni bir form ve renkle örgülerin bir elemanı haline dönüştürüyorum.

O zaman onları neden topluyorsunuz?

Az önce söylediğim gibi, öncelikle bedava. Ayrıca bu atıkların atölyemi bir çöp evhaline sokması benim için önemli. Onlar sayesinde estetik görüşüm çeşitlilik kazanıyor. Ve onların boyut ve renklerindeki farklılıkların yaptığı çağrışımlar benim için çok önemli. Çalışma tarzımı biliyorsunuz. Ben baştan ne yapacağımı hiç bilmem. Ve ansızın konsantre oluyorum. O an her şey hazır olmalı. Ve malzemeler kendiliğinden devreye girmeli

Sanatçılar genelde güzele, rafine olmuşa başını çevirirken, siz seçiminizi çöplerde, atıklarda bulmaya çalışıyorsunuz.

Ben saray ressamı değilim. Nedense düzene uygun şeyler ilgimi çekmiyor. Farklıyı, bir başkasına göre çirkini, pis gibi olanı kendime yakın hissediyorum. Moda veya marka olmuş beğeniler bana soğuk geliyor. Buna karşın, kırılmış bir iyon heykelindeki yaşanmışlık benim için önemli

Kırılmış bir iyon heykeli derken

Müzelerde izlediğimiz o beyaz mermer heykellerin yapıldıkları dönemde boyalı oldukları genelde bilinmez. Boyaları dökülmüş, zamanla aşınmış, patine olmuş halleridir bizlere çekici hatta cinsel gelen. Ellerimizi sürmemize izin vermeseler bile gözlerimizle soyup okşarız onları.

Genelde renkçi olduğunuz halde, boyanmış iyon heykellerindeki renklere karşı çıkıyorsunuz.

Renge, renkçiliğe hiç karşı olmadığım halde iç çamaşırlarımın beyaz olmasını tercih ederim.

Sanatın trendlerle ilerlemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Toplumsal olaylar, moda, vs gibi şeyler içinde ben yoksam, beni hiç ilgilendirmez.

Duvarları işgal etmek, sonra da onları satmaya çalışmak zor değil mi?

Yapıt satmak ile limon satmak arasında fazla bir fark görmüyorum. Her işin kendine göre bir zorluğu vardır.

Sanatçı ruhunu mu, düşüncesini mi satar?

Galericisini satar.

Eserlerinizi sever misiniz?

İşlerimi genelde beğenmem. Dahası bu işlere bu kadar paraların neden yatırıldığını da anlamış değilim.

Yapıtlarınız gibi sanatla ilgili düşünceleriniz de oldukça farklı. Örneğin; sanatçı kimliğinize, üsluba karşı çıkıyorsunuz.

Sanatçı kimliği, genelde bu işe yeni başlayanlar için önemli. İhsari, bir nevi diploma gibi bir şey. Bu tip kimliklerin artık benim için önemi yok. Dahası beni genellediği için de, ayrıca kızıyorum.

Nasıl bir genelleme?

Özelleştirerek yapılan bir genelleme. Size bir tanım yakıştırıp rol biçiyorlar. Sonra da sanatçı gibi olmanızı istiyorlar. Oysa ben göbeğimi kaşımayı tercih ediyorum. Bunlar sıkıcı şeyler. Değil sanatçı, ben kendim gibi bile olmak istemiyorum.

Nasıl?

Yeni bir yüz, yeni bir adla sokağa çıkıp hayatımı yaşar gibi, sanatta da farklıyı denemek ilginç geliyor bana.

Bu bir özgürleşme isteği mi?

Şüphesiz özgürlük istemini de içinde taşır. Batı toplumlarındaki fashinglerdeki, balolardaki maske takma mantığı boşuna değil. İnsanların gerçek yaşamda maskeler takması çok çekici olabilir.

 

Yaşayan bir iş

Ya seslerini nasıl gizleyecekler?

Onu da aşan bir ses sistemi kullanılmalı. Kısaca, kimliği ele veren her şey kaldırılmalı. İnternetteki görüşmelerin çekiciliği bundan değil midir? Kavabatanın Uykuda Sevilen Kızları gibi.

Üsluba karşı çıkmanız da, benzer nedenlerden mi kaynaklanıyor?

Şüphesiz, aynı şeyleri tekrarlamak, kendin gibi olmak, parmak izi, vs gibi polisiye kavramlar içinde sanatı yaşamanın bir gereği var mı? Kişi en azından üretim aşamasında kendinden kurtulmalı, kimliksizleşmeli.

Kendisi gibi olmayıp da, ne yapacak sanatçı?

Bir başkasına benzemek kadar, kendine benzemek ve kendini tekrarlamanın yanlış olduğunu düşünüyorum.

Sanatçıya hiçbir çıkış bırakmıyorsunuz?

Sözlü geleneklerde var olan anonim yapı gibi bir yapı öneriyorum sanatçılara. Zaman içinde bir şeylerin üst üste ilave edildiği bazen çıkartıldığı bir türkü gibi taze, hiç bitmeyen, zaman içinde değiştirilebilen, kısaca yaşayan bir iş öneriyorum.