Atatürk'ün İzmit Basın Toplantısı ve Günümüz
cumhuriyet.com.trBakalım ve bekleyelim, görelim. Osmanlı’nın, din eksenli düzeni ne zaman ilan edilecek? Atatürk, 89 yıl önce bu ünlü “İzmit Basın Toplantısı”nda Cumhuriyetin ilan edileceğini ve ‘Aydınlanma’nın o ilk işaretini bu kentte vermişti. Peki, ama bu 89 yıl zarfında neler olup bitiyor Atatürk’ün Türkiyesi’nde?
Bu tarihsel, ama çok anlamlı ve önemli Atatürk’ün “İzmit basın toplantsı”, o neoklasik tarzda inşa edilmiş Kasr-ı Hümayun’un alt kattaki büyük salonda 16 ve 17 Ocak 1923 Salı günü saat 21.30’da başlamış, sabahın o üşütücü gün sökümünde, ufuk çizgileri belirirken sona ermişti.
Aslına bakılırsa bu basın toplantısı, Samsun’a çıkışın, Amasya Bildirgesi’nin ve Erzurum Kongresi’nin bir başka önemli uzantısını teşkil ediyordu. Dahası, bu durum Kuvayı Milliye’nin, Redd-i İlhak’ın ve Müdafaa-i Hukuk’un bir başka önemli yüzüydü; uzantısıydı. Bu, o müstevlilere, işgalcilere karşı bir çıkış ya da onlarla bir hesaplaşmaydı aslında. O büyük ve kanlı savaşlar kazanılmıştı. Sevr Haritası’nı çizenlere, “Küçük Asya Felaketi”nin o malum patronlarına bir yanıt ve karşı duruştu bu basın toplantısı.
Büyük savaş kazanılmıştı. Savaş yorgunu ve çok acılar çekmiş olan Türk halkı, “Şimdi ne olacak” beklentisi içindeydi. Ayrıca, o işgalci ve istilacıların o kurmayları da İstanbul Hükümeti ve Damat Feritçiler de Mustafa Kemal bundan sonra neler yapacak heyecanını ve düşüncesini taşıyorlardı. İşte bu soruların ve beklentilerin kesin yanıtını İzmit Basın Toplantısı’nda vermişti Gazi. Ve o mevcut “belirsizlik” hem Türk halkı için hem de o Sevrciler için ortadan kalkmıştı.
Babıâli’nin o ağır topları
Bu tarihsel toplantının bir başka zenginliği ve önemli yanı, ‘İstanbul Basını’nın o ağır toplarına; o ünlü başyazarlarına ve gazetecilerine; kendilerini İzmit’te kabul ederek onlara yeni kurulacak Türkiye’nin siyasal, toplumsal ve rejimsel geleceği hakkında bilgi vermekti. Gelenler arasında ünlü yazarlar ve gazeteciler vardı: Tevhid-i Efkâr’dan Velit Ebüzziya, İleri’den Suphi Nuri İleri, Vakit’ten A. Emin Yalman, Asım Us, İkdam’dan Y. Kadri Karaosmanoğlu, Akşam’dan F. Rıfkı Atay, Tanin’den İsmail Müştak (Mayakon) ve diğer gazeteciler; Adnan Adıvar ve eşi Halide Edip Hanım...
Gazi Mustafa Kemal, Ankara’dan yola çıkarken “Bir bedbinliğe yakın duygular içindeyim” demişti. O, çok haklıydı. Çünkü kendisinin geleceğe dönük çok önemli diyecekleri ve düşünceleri vardı. O yapacağı açıklamaların, bu mevcut ortamda, çok tepkiler çekeğini iyi biliyordu. Belki de o bedbinliğin ruhsal ve içsel titreşimlerinde, o günün belirsiz ortamı için, diyeceği o aykırı düşüncelerdi. Çünkü Ankara’daki hava Nâzım’ın deyişiyle hava “kurşun” gibi ağırdı.. Ankara’da şeriatçılar ve karşıdevrimciler hareket halindeydiler çünkü. Ama ne var ki bunların hiçbirine aldırmaz ve bu basın toplantısında o diyeceklerini, yapacaklarını bir bir söyler, açıklar. Aksine, Gazi Paşa İzmit’ten o “bedbin” içsel sarmalda değil, huzur içinde ayrılmış olur.
Gelecek hep ‘o’ gelecektir
O sorular hep hassas ve duyarlı sorulardı. Ve hep “o” gelecekle ilgiliydi. Bu ünlü yazar ve gazetecilerin kafalarının içinde oluşan o soru çengeli, gelecekteki yeni Türkiye ile ilgiliydi. Loş ışıklı salonu, giz dolu bir hava kaplamıştı. Ve o sorular yumağının ilk çözülüşü, bu basın toplantısını ateşlemeye yetmişti. Çengelde asılı duran o duyarlı soru da şuydu: “Halife ve Halifelik” kurumuna ilişkin bir soruydu. Çünkü çok ses getirecek bir konuydu bu. Mustafa Kemal Paşa, bu hassas konuya ve soruya şu yanıtı verir: “Hilafet başımıza bir beladır” diye çıkışır. O, İzmit’te bu çıkışını yaparken de Hoca Şükrü Efendi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, “Hilafet Meclis’in, Meclis halifenindir” diyerek ahkâm kesmiş olur. Bu konu, soru, biraz daha ivme kazanır ve ilgi odağına dönüşür. İsmail Müştak (Mayakon), bu konuyu ateşlemiş olur: “Türkiye’de hilafet siyaseten bir menfaat ve kuvvet midir, yoksa zaaf mıdır” diye sorar. Mustafa Kemal, bu soruya şöyle yanıt verir: “Herhalde hilafet başımıza bir beladır. Osmanlı padişahlığı hilafeti almadan evvel devrin en parlak safhasını yaşamıştır. Hilafeti aldıktan sonra sukut başlamıştır.”(*) Bu sözlerin düğümlendiği yer artık belli olmuştur. Sorular ve yanıtlar, sabahın o alacakaranlığına dek sürüp gider.
Bu gidiş nereye?
Bu basın toplantısı, yeni bir “Ulus”un, yeni bir devletin kuruluşunun bildirgesiydi. Yalnız Türkiye’deki o mevcut gerici (padişahçı) odaklar için değil; dış dünya için ve o işgalciler için de çok ağır bir şamardı bu. Sevr, ona da ağır bir darbeydi. Onların o süregelen umutlarını ve düşlerini de yok etmişti bu basın toplantısı. Çünkü onlar için bir “asi” olan Mustafa Kemal, nereden başlamış ve nerelere dek gelebilme başarısını göstermişti.
Aslına bakılırsa 16 ve 17 Ocak1923 tarihi, yeni ve bağımsız bir Türk devleti için bir milattır. Çünkü bu ünlü basın toplantısının muhtevasında (içeriğinde) neler yoktur? Cumhuriyetin ilanı, “yeni anayasa”, seçimler, yeni yasal düzenlemeler; en önemlisi de kadın haklarının getirileceği ve hilafetin ilgasıdır. Burada Mustafa Kemal’in ortaya atmış olduğu düşünceler ve tezler, kazanımlar Türk ulus için bir ışık ve “Aydınlanma” olmuştur. Ama ne yazıktır ki 89 yıl önce ortaya atılmış olan bu devrimsel atılımlar, oluşumlar, dönüşümler günümüzün o karşıdevrimcileri, 2. cumhuriyetçileri ve “New Ali Kemalciler” tarafından yok edilmek isteniyor.
Bakalım ve bekleyelim, görelim. Osmanlı’nın, din eksenli düzeni ne zaman ilan edilecek? Atatürk, 89 yıl önce bu ünlü “İzmit Basın Toplantısı”nda Cumhuriyetin ilan edileceğini ve ‘Aydınlanma’nın o ilk işaretini bu kentte vermişti. Peki, ama bu 89 yıl zarfında neler olup bitiyor Atatürk’ün Türkiyesi’nde? Evet, 89 yıl önce ve 89 yıl sonra. Ülkemiz ne acayip ve düşündürücü bir acayip “Manzara-i Umumiye” ile karşı karşıya. Çok yazık...
(*) İsmail Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, s. 50