Atatürk'e saldırarak müfredat yapılmaz
Daha demokratik müfredata gerek yok, gerçekten demokratik olsun yeter!
cumhuriyet.com.trMüfredat bir eğitim sisteminin en önemli unsurlarındandır. Okulda öğrenciye kazandırılması planlanan bir alanın eğitim öğretimiyle ilgili öğrenme yaşantıları düzenekleridir. Evet, müfredat değişmelidir, bugünün eğitim sitemi ve müfredatı bugünün öğrencilerine hitap etmiyor. Ana eksenini üst düzey düşünme becerilerinin kazandırılmasının ve bunların yaşam becerilerine dönüştürülmesinin oluşturacağı bir müfredat değişikliği yapılmalıdır. Mutlu bireyler oluşturma amacıyla bütüncül bir bakış açısıyla değişiklikler yapılabilir. Maalesef ülkemizde yıllar içerisinde yapılan müfredat değişiklikleri yeterli ihtiyaç analizlerine dayanmadan yapılmıştır. Program geliştirme ilkelerine hakim olmayan ekiplerce üzerinde toplumsal uzlaşı olmadan yapılmıştır. Bir bakıyorsunuz pilot uygulamalar yapılırken kitaplar yazılmış. Program geliştirme aşamalarında dışarıdan gelen eleştiriler dinleniyormuş gibi yapılmış ama ciddiye alınmamıştır. Diğer taraftan ihtiyaç analizleri toplumsal bir konsensüsle gerçek uzmanlar tarafından düzenli güncellenmeli ve eğitime yansıtılmalıdır.
Dünyada Ortalama 5 Yılda Bir Müfredatlar Değişir!
Müfredatta tabi ki değişimler olmalıdır. Dünyada ortalama 5 yılda bir ihtiyaçlar merkezli müfredatlar değişir ve böylece de eğitimin kalitesi artırılır. Ama bu iş nitelikli uzmanlarla toplumun tüm kesimleriyle AKLI ve BİLİMİ merkeze alarak bütüncül bir bakış açısıyla yapılır. Bu iş ülkenin kurucu unsuru ve birleştirici gücü, çimentosu olan Atatürk İlke ve İnkılaplarına dokunularak yapılmaz.
Müfredat Tabi Ki Milli De Olmalıdır!
Bir müfredat evrensele açıldığı kadarda tabi ki de milli de olmak zorundadır. Bu arada millilikten ne anladığımız da önemlidir. Bilimden ve çağdan kopuk bir müfredat olamaz. Müfredatta değişiklik yapılacağını Amerika’yı yeniden keşfediyormuş gibi sunmanın bir anlamı yok. Bu çalışmalar literatürde zaten olan şeyler. Ama hele hele ülkenin en çok birliğe ve beraberliğe ihtiyaç duyduğu şu günlerde Atatürk’e saldırarak müfredat yapılmaz. Genel yuvarlak, tatlı cümlelerin içine ve altına başka ajandalar saklayarak olmaz. Eğitim politikaları hükümetler, partiler, çıkar grupları ve SENDİKALAR üstü olmak zorundadır. Eğitim birilerinin baskısıyla şu adamı ata, şu adamı görevden al tarzı güç oyunlarıyla gölge dansı yaparak olmaz. Sürekli birilerini tatmin etmek ve dengeleri gözetmek zorunda kalan, ha beni aldılar alacaklar korkusu yaşayan eğitim yöneticisinden kimseye fayda gelmez. Kapalı kapılar ardında EĞİTİM OYUNLARI OYNAYAN EĞİTİM BARONLARI EĞİTİM TARİHİMİZDE HEP OLMUŞTUR. Belediye başkanı, partili ilçe başkanı ve sendikanın her türlü isteğinin arasına sıkışıp kalan eğitim yöneticilerinden kimseye fayda gelmeyeceği gibi de eğitimden başka her türlü işle de uğraşmak zorunda kalır. Bir eğitim yöneticisinin göreve gelmesi ya da görevden alınması birilerinin iki dudağının arasındaysa orada eğitimden başka her şeyin olması kaçınılmazdır.
Öncelikle eğitimin genelinin daha demokratik ve laik olması gerekmektedir. Daha demokratik eğitim; her sendikadan insanların yönetici olabilmesidir. Yöneticilerin liyakate göre atanmasıdır. Herkese soruşturmalarda eşit ve adil davranılmasıdır. İnsanların bir yere yönetici olabilmek için tüm tarafların bilmesine rağmen sendika değiştirme oyunu oynamamasıdır. Demokratik eğitim; Atatürk’e hakaret edenlerin ödül gibi terfi ettirilmemesidir, kadınlara ve diğer toplum kesimlerine hakaret edip ötekileştiren eğitim yöneticilerinin yaptıklarının üstünün soruşturmalarla kapatılmamasıdır. Ceza almaları gerekirken vekalet olan kadrolarının ödül gibi asıl kadrolara çevrilmemesidir. Eğitimin bir yaşı 25 yıldır. Efendiler, süreç içerisinde bu yapılanların karşılığı olarak bu ateş hepimizi yakar. Çünkü eğitimde bir eker bin alırsınız. Kraldan çok kralcıların yaptıkları tüm eğitimimize zarar vermektedir. Her kim ki suçludur, mutlaka hesap sorulmalıdır. Ama birileri ufacık şeylerden açığa alınırken kimileriyse aklınıza gelebilecek her şeyi yapmalarına rağmen kendilerine bir şey olmuyorsa kimse bunun hesabını bir gün hukuk karşısında ve vicdanlarda veremez.
Demokratik Eğitim Nasıl Olmalıdır?
Demokratik eğitim, demokrasinin ilke ve kurallarının, insan haklarının, yaşatılarak öğretildiği eğitimdir. Demokratik eğitimin hedefi, bağımsız, dünyaya bakışında eleştirel ve çözümleyici olan ve demokrasinin kuralları ile uygulamalarını derinlemesine bilen yurttaşlar yetiştirmektir. Demokratik eğitimin bazı ilkeleri; ‘Öğrenciden ya da katılımcıdan başlanır. Kimseye ayrıcalık yoktur, herkes aynı haklara sahiptir. Her bireyin kişiliğine saygı esastır. Yasa ve kurallara uyulur; ancak bunlardan değiştirilmesi istenenler olursa, öğrenciler bunlarla ilgili görüşlerini özgürce açıklarlar. Demokrasinin olmazsa olmazı olan etik değerler öğrencilere verilir ve bu değerler okulda yaşatılır. Bireyin yeteneklerini, sahip olduğu kapasite oranında geliştirmek amaçlardandır. Demokrasilerde karar veren, toplumun bireyleri ya da onların seçtikleri kişiler olduğu gibi, demokratik eğitimde de öğretmenlerin rehberliğinde öğrencilerin kendi kararlarını vermeleri sağlanır.’ şeklindedir. Seçme ve seçilme, Eleştirme ve eleştirilme, Sorumluluk duygusu ,Kendine güven duygusu, Yardımlaşma duygusu, Arkadaşlık, Adalet, Zihinsel eğitim, Toplumsal eğitim ve Ahlak eğitimi; demokratik eğitimin önemli kavramlarıdır.
Demokratik Eğitim İçin Öneriler
Demokrasinin işlemesi eğitim düzeyi yüksek yurttaşlara bağlıdır. Ancak bireylere demokrasinin öğretilmesi ve bireylerin demokratik ortam yaratılarak demokrasiyi yaşam biçimi haline dönüştürmeleri de, eğitimle mümkündür. Kısacası demokrasinin işleyişinin önündeki engeller demokrasiyle ortadan kaldırılabilir. Eğitim sistemimizde ve okullarımızda demokratik eğitimi şu şekilde hâkim kılabiliriz: Eğitim sistemi ve okulun yönetimi demokratik ilkeler ışığında işlemelidir. Kararları uygulayacak ve karardan etkilenecek kişiler karar alma süreçlerine dahil edilmelidir. Eğitim yöneticileri ve okul yöneticileri, siyaset kurumunun isteklerine göre değil, eğitim yönetimi alanında uzmanlık ve yeterliliğe göre göreve getirilmelidir. Eğitim yöneticileri bu yeterlilikleri taşıyanlar arasından, öğretmenlerce seçilmelidir. Okullarda öğrencilerin demokrasiyi yaşamaları için, sınıf başkanları genel seçimlerde olduğu gibi seçilmelidir. Veliler eğitim sürecinde aktif görev almalıdır. Okullardaki eğitsel kollar, demokrasi ilkelerinin yaşama geçirilmesi için de kullanılmalıdır.
Demokratik eğitimin olmazsa olmazı laikliktir, bu nedenle eğitim sisteminde görev yapan herkesin laikliğin temel ilkelerine uygun davranış göstermeleri gerekir. Kısaca laik eğitimi de ele alalım.
Laik Eğitim Nasıl Olmalıdır?
Laik Eğitim, din etkisinden kurtulmuş olan, bireylerin dinsel inançlarına herhangi bir biçimde karışmayan ve öğretim kurumlarındaki çalışmalar ile din işlerini bir birinden ayrı tutan eğitime denir. Laik eğitim; dogmatik değil, akılcı ve bilimsel olan eğitimdir. Okullarda hiçbir dinin ya da mezhebin kurallarının zorunlu olarak okutulmadığı eğitimdir. Laik eğitim; bağnaz olmayan, özgür düşünceli insanlar yetiştirmeyi hedeflediğinden, demokratik düzenin olmazsa olmazıdır. Laik eğitim, yalnızca din eğitim ve öğretiminin yapılıp yapılmamasıyla sınırlandırılamayacağından, aynı zamanda eğitim programlarının ve ders içeriklerinin bilimsel ilkelere dayandığı yöneticilerin ve öğretmenlerin objektif davranışlar gösterdiği eğitimdir de. Laik eğitim sisteminde bireylerde bulunması gereken özellikler şu şekildedir: ’Öğrencileri katı görüşlerden, bağnazlıktan uzak tutan okullar, öğrencilere nesnel davranmanın gereğini kavratır, örneğini verir. Laik eğitim, bilimsel olduğundan bilim de kuşkucu olduğundan, bu sistemde öğretmenler bulguları her zaman sınamak zorundadır. Öğrencilere, toplumun ve insanın tanıtıldığı okullarda zorunlu din eğimi de yer alamaz.’
Laik Eğitim İçin Öneriler
Devlet yönetiminde ve eğitim sisteminde laikliğin hakim kılınması, laiklikten ödün verilmemesi, öncelikle devletin geleceği, sonra toplumun birliği ve beraberliği, bireyin yaşamı için hayati bir önem taşımaktadır. En önemlisi demokrasinin daha iyi işlemesi için gereklidir. Laik eğitim için şu önerilerde bulunulabilir: İlgili yasalar uygulanmalı, eğitim Atatürkçü düşünceye göre şekillendirilmelidir. Laik eğitimden sapmaları engellemek adına denetim sistemi etkin olarak işletilmeli, öğrencilerin çağdaş, özgür, laik düşünceye sahip, üretici, yaratıcı ve yapıcı olmaları sağlanmalıdır. Yasalara saygılı, kendi hak ve özgürlüklerini bilen ve savunabilen bireyler yetiştirilmeli, eğitim programları laik eğitim çerçevesinde oluşturulmalıdır. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersleri seçmeli olmalı, bu dersin içeriği Ahlak Bilgisine ağırlık verecek şekilde yeniden belirlenmelidir. Din adamı, sadece yükseköğretim düzeyinde yetiştirilmelidir. Özel okullar, dershaneler ve vakıflarda verilen eğitim öğretim sürekli denetlenmeli, demokratik ve laik eğitim konusunda bilimsel araştırmalar yapılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı, vergi veren her yurttaşa eşit hizmet sunmalıdır. Laik eğitime uygun olmayan kitaplar öğrencilere önerilmemelidir. Milli Eğitim Bakanlığının yayın ve kitaplarla ilgili politikaları gözden geçirilmelidir.
Yukarıdaki bilgiler ışığında şu an aktif olarak görev yapan pek çok eğitim yöneticisi anayasal suç işlemektedir. Eğitim yöneticileri istedikleri gibi değil hukuk kurallarına uygun yapmak zorundadırlar işlerini. Örneğin okullarda laikliğe aykırı uygulamalar yapamazlar. Okul panalorına ‘Zafer İslamındır’ tarzı yazılar asamazlar, sosyal medya üzerinden toplumun diğer kesimlerini aşağılayıcı, ötekileştirici, kadını metalaştıran açıklamalar yapamazlar.
Torba Yasa Yapar Gibi Torba Müfredat Yapılmaz!
Müfredat taslaklarına 5-6 tane olumlu şey koyup aradan da çaktırmadan ülkenin ana taşıyıcı kolonları altından çekilmez. Daha demokratik bir müfredat diyerek birtakım kavramları cilalı, parlak ve albenili, şeker jelatinlerinin içine koyarak demokratik bir müfredat olmaz. Bilimi ve aklı ön plana almıyorsan istersen 5 bin akademisyen, 400 bin öğretmenle yap müfredatı. Müfredat uzman program geliştirmecilerle ve toplumun tüm kesimin katılımıyla yapılmak zorunda olan bir iştir. Müfredat gelişimsel bir süreç içinde sürekli yenilenmelidir. Ayrıca ulusal sınavlar gerçeği olduğu sürece müfredata ne koyarsanız koyun tek başına yetmez, nitekim zorunlu olarak öğrenci merkezli etkinlikler yerine sınav testlerine yönelinilecektir. Öğretmen niteliği, fiziksel donanım ve sınıf mevcudu gibi faktörler de müfredatın uygulanmasını etkileyecektir. Diğer taraftan ülkemizde bölgeler arası farklılıkların çok olmasından dolayı merkezi müfredatlar çok etkili olamayabiliyorlar.
“Birlikte Yaşamayı Öğrenme” İlkesine Uygun Bir Müfredat Yapılmalıdır!
Çağımızın değişimleri kaçınılmaz olarak eğitim alanını da etkileyecektir ama özellikle ülkemizde müfredat yapılırken UNESCO’nun önerdiği en önemli boyut olan “Birlikte Yaşamayı Öğrenme” ilkesine dikkat edilmelidir. Evrensel ve yerel ögeler eğitim etiği merkezli dengelenmelidir.
Orta Çağ Karanlığının Ateşi Herkesi Yakar!
Pozitivist eğitim diye küçümsenen şey Auguste COMTE’dir. J.S.Mill’dir, Herbert Spencer’dır. Pozitivist eğitimden daha geriye gitmeyelim de o da bize yeter. Pozitivist eğitim Avrupa eğitimidir, dünya eğitimidir. Aklın ve bilimin ön plana çıkmasıdır. Deneydir ,gözlemdir. Pozitif bilimlere ağırlık verilmesidir. Bilimdir, aydınlanmadır. Buradan uzaklaşmayla oluşacak karanlık girdabı herkesi içine alır, dogmatizmin koridor ve çıkmaz sokaklarında dolaştırır. Bu eğitim anlayışı tabiat bilimlerini, aklı ve mantığı ön plana alır, bilimsel bilgiye güvenir, kesin bilgiyi merkeze alır. Kökenleri de ta John Locke’a, David Hume’a gider. Örneğin Auguste Comte bilimler hiyerarşisinin üstüne matematik, astronomi, fizik, kimya, biyoloji ve sosyolojiyi alır. Bu sizi niye rahatsız eder? Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Avrupa bu acı deneyimleri yaşamıştır. Herbert Spencer; “eğitimin, insanların tüm yeteneklerinin gerek kendileri gerekse diğer insanlar için en yüksek fayda sağlayacak şekilde geliştirilmesi” gerektiğini söyler. Bunu neresi rahatsızlık vericidir.
Evet, dünya pozitivizmi eleştirmektedir. Ama daha ileri eğitim felsefelerine ve paradigmalara hakim oldukları için. Pozitivizmi eleştirelim derken daha gerilere gidip, Rönesans’a tutunamazsak otomatikman ortaçağ kavramlarına gömülmeyelim de.
OECD ülkelerine her açıdan yaklaştık da tek eksiğimiz din ve ahlak eğitimi dersinin oralardaki gibi 1.sınıftan itibaren verilmemesiymiş. Din eğitimi gerekli bir eğitimdir. Aile istediği yerde ve zamanda verebilir bu eğitimi. Ama pedagojik olarak okullarda sağlıklı bir din eğitimi somut işlemler döneminde yani 1.sınıfta verilemez. Çocuk soyut işlemler dönemine geçince 11-12 yaşından sonra verilebilir.
Ders kitaplarında toplumun temel değerleriyle tezat teşkil eden ifadeler varmış. Toplumun hangi kesimine göre, kime göre, neye göre değer, hangi değer. Herkesin değer yargıları farklıdır. Herhangi bir gurubun diğerlerinin önüne geçmemesi onların üstünde baskı kurmaması için tamda bu noktada laik eğitim olmak zorundadır. Neymiş efendim karma eğitim insanın fıtratına aykırıymış. Nerde yazıyor ve hangi bilimsel temele dayalı bu. Kız ve erkek öğrencilerin bir arada eğitim almaları çağdaş eğitim sisteminin bir gereğidir. Efendiler, bu konuda niye OECD ülkelerini örnek almıyorsunuz? Aksi söylemler öğrencilerin bilinç altında karşı cinsi öteki olarak yerleştirmektir. Bu da ilerleyen süreçlerde toplum içerisinde çatışmalara ve problemlere yol açar. Cinsiyet eşitsizliğini temelden şekillendirmiş, yerleştirmiş olursunuz. Bu işler gizli ajandalarla olmaz. Olursa ne olur, dünya işine bakar siz de dünyaya bakar bakar durursunuz.
Sonuç itibariyle ülkemiz adına eğitimi her zamankinden ve daha fazla yeniden düşünmemiz gereken bir zamandan geçiyoruz. Herkese her yerde dünya standartlarında ücretsiz bir eğitim sunabilmek için eğitim sistemimizde reformlar yapmamız gerekiyor. Müfredat değişikliği de bunun önemli bir ayağıdır. Ama bu; İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük derslerini kaldırarak, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerini 1.sınıftan başlatarak, pozitivizmi kötüleyip aklı ve bilimi ikinci plana atarak, alfabeye dil uzatarak olmaz. Ülkenin taşıyıcı kolonlarını yıkarsanız hepimiz altında kalırız. MEB’in de Talim Terbiye Kurulu Başkanlığınca yakın zamanda kamuoyuna açıklayacağı ve tartışmaya açacağı taslak müfredatta bu söylenenleri dikkate alacağını düşünüyorum. Müfredatımızdaki kazanımlar bilgi, kavrama ve uygulama ağırlıklıdır, yani alt düzeydedir. Oysa ki PISA gibi uluslararası sınavlarda ölçülen analiz, sentez ve değerlendirme düzeyindeki kazanımlar müfredatımızda daha azdır. Eğitimin partiler, hükümetler ve SENDİKALAR üstü olması gerektiği ilkesinden hareketle müfredat tüm paydaşların gerçekten fikirleri alınarak “Birlikte Yaşamayı Öğrenme” ilkesi merkezli olarak gerçek uzmanlarca yazılmalıdır. Türkiye hepimizin eğitim hepimizin.
ŞAHİN AYBEK