Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün doğduğu eve ilk geldiğimizde saatlerce çıkmak istememiştik. Selanik, Apostolu Pavlu Caddesi 17 numaralı evin ruhu bizi sarıp sarmalamıştı. Eşyaların orijinal olmadığını biliyorduk ama döneme uygun olduğunu düşünerek Atatürk’ün ailesiyle yaşamını kafamızda canlandırmaya çalışmış, odaların her köşesinden, her minik ayrıntıdan derinden etkilenmiştik. 10 Kasım’da, 3 yıl aradan sonra gördüğüm ev ise soğuk, sıradan bir müze! Sanki birileri Atatürk’ün 1881’de dünyaya geldiği evin ruhunu çalmış, “ne yapsak da bu evden insanlara hiçbir duygu yansımasa” demiş ve çok da başarılı olmuş! Atatürk Evi, Fatih, 9 Eylül ve Marmara üniversitelerinin “katkılarıyla”, “yaşanmış bir ev”den modern bir bilgi-belge-fotoğraf müzesine dönüştürülmüş. Anma töreni için Türkiye’den gelen çocuklarla evi gezerken gördüğüm tek tanıdık obje, banyonun köşesinde duran kenarı kırık kurna oldu. Aslında kurnanın kendisi değil, sadece aynadaki yansıması görülebiliyor ama o bile çocukları çok etkiledi. Banyonun önünde birikip o kurnaya bakıp duran çocuklardan duyduğum “Acaba Atatürk’e ilk banyosunu annesi burada mı yaptırdı?”, “Bu kurnadan su dökerek mi yıkanıyorlardı?”, “Tas nerede acaba?” sözleri de o teknolojik slayt gösterilerinin, teknik açıdan müthiş sergilerin değil, bir kırık kurnanın insanı ne çok etkilediğini, düşünmeye, hayal kurmaya, gözünde canlandırmaya sevk ettiğini gösteriyor. 10 Kasım’da evi gezenlerin çoğu, hayal kırıklığı içindeydi. Ziyaretçi defterinin kaldırılmasına da tepki gösteren kimi ziyaretçiler, “Kuru tahta mı görmeye geldik?” diye sorarken Ayvalık’tan gelen anne-kız Esra ve Zuhal Köktürk, “Eşyalar kaldırılmış. Orijinal olmayabilirdi ama kaldırılmaması gerekliydi. Kuru bir resim sergisi gibi olmuş” dedi.