Asya’nın ötekileri-6: Fergana’nın Kızılbaşları
Özbekistan ve Kırgızistan arasındaki ulaşılmaz dağlarda ve Fergana Vadisi’nin derinliklerinde yaşayan Laçiler, kadınlı erkekli, dutar adı verilen saz eşliğinde Ahmet Yesevi’nin “Hikmetler”ini okuyarak semah döndükleri için, bölge halkı tarafından sapkın bir tarikatın mensupları olarak görülüyor. Dini önderleri idam edilen, toplumdan dışlandıkları için kapalı bir toplum yapısına mahkûm edilmişler. Kendi bölgeleri dışına çıktıklarında ise kimliklerini özenle gizliyorlar.
Miyase İlknurLaçi deyimi kendilerinin bir tercihi değil. Cem törenlerinde “La İlahe İllallah” diye zikir çektiklerinden yaşadıkları bölge halkının “La diyenler” anlamında Laçi sözüyle anılmışlar. Kendileri ise “Allahçı” deyimini tercih ediyorlar. Kırgızistan ile Özbekistan arasında ulaşılması zor dağ başlarında ve Fergana Vadisi’nin derinliklerinde yaşayan Laçilerin bu coğrafyaları seçmesi de bir tercihten öte zorunluluk. Zira farklı inançları nedeniyle sapkın ve ahlaksız bir toplum olarak görülüyorlar.
Türkiye’deki Aleviler gibi “mum söndü” törenleri yapmakla suçlanıyor. Haklarındaki bu ahlaksız iftiraları yayanlar ise bölgede hayli güçlü olan Nakşibendi tarikatının şeyh ve müritleri. Dışlanma korkusuyla kendi yaşadıkları köy ve kasabaların dışına çıktıklarında kimliklerini özenli gizlemek zorunda kalıyorlar Bolu İzzet Baysal Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr. Ali Yaman olmasaydı, Orta Asya’nın bu gizemli bölgesinde Laçiler (Allahçılar) diye bir inanç topluluğunun yaşadığından herhalde haberimiz olmayacaktı.
Kırgızistan’da Kazakistan’ın Türkistan şehrinde bulunan Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi’nde görev yaptığı sırada Laçilerle ilgilenen Yaman, bu inanç topluluğunun yaşadığı bölgede yaptığı araştırmaları kitap olarak yayımlayınca Türkiye’deki bilim insanları ve kamuoyu da Laçiler hakkında bilgi sahibi oldu. İlginç olan, bu konuda uluslararası bilim dünyasının da bu konuda elle tutulur bir çalışma yapmaması. Rus bilim insanları Mambetaliyev ile Petraş dışında Laçilerle ilgili derinlikli bir araştırma bulunmuyor. Tabii Laçilerin kendi inancından olmayanlarla ilişki kurmaktan kaçınması, üniversite öğrencileri arasında Laçi olanlar da kendilerini gizlediklerinden üzerlerindeki giz perdesi bugüne kadar açılamamış.
YESEVİ’NİN ÖĞRETİSİNİ SÜRDÜREN LAÇİLER
Fergana Vadisi’nin Kırgıztan ve Özbekistan sınırındaki köylerde yaşayan Laçiler, Ahmet Yesevi’nin öğretisini sürdüren, Yesevi’yi en büyük dini önder olarak kabul eden bir topluluk. İbadetlerini, kadınlı erkekli tarikata bağlı mürit evlerinde dutar adı verilen saz eşliğinde Ahmet Yesevi’nin “Hikmetli Sözleri”ni okuyup semah dönerek yapıyorlar.
Kendi deyimleriyle Allahçılar, çevrelerindeki Müslüman topluluklar tarafından iftiraya maruz kaldığı için dış dünyadan izole bir yaşam sürdürüyor. Bölgede oldukça hakim olan Nakşibendilerin hedefinde olan topluluk, müzikli semahlı ayinler yaptıkları için “Mum söndü/ çırak (şerağ) öştü” iftiralarına maruz kalıyor. Ali Yaman’ın bölgeyi ziyaretinde pazar yerinde konuştuğu bir Laçi kadının “Allah’a beni neden Laçi yarattığı için hergün sitem ediyorum” sözleri toplumsal baskının boyutunu gözler önüne seriyor. Pazarda ürünlerini satmaya çalışan bu Laçi kadın, inancı nedeniyle kimsenin kendisinden alışveriş yapmadığını ve diğer insanların kendisini işaret ederek gülüştükleri için kahrediyor. Tarikatın geçmişinin ne kadar eskiye dayandığı hakkında fazlaca bir bilgi yok. Ancak bölgede 1600-1875 yılları arasında hüküm süren Hokand Hanlığı döneminde ortaya çıktığı kabul ediliyor.
Laçiler hakkında yazılan bilgiler XIX. yüzyılın son çeyreğine ait. O döneme ait kaynaklarının birinde Şeyh Sanivar adlı birinin Taşkent ve Kokan kazalarında bu tarikatı kurduğu belirtiliyor. Lahçilerin kendilerinin kurucusu olarak adsız Lahçi-işanı telaffuz ediyorlar. Hokand Hanlığı’nın son dönemlerinde yaşamış ve Hudayar Han emriyle idam edilen tarikatın kurucusu Laçi işanın bir kaynağa göre asıl adı Şeyh Sanivar’dır. Bir başka kaynağa göre ise kurucusunun adı bilinmeyen bir Laçi işandır ve o Hokand Hanlığı’nın son dönemlerinde yaşamış ve Hokand Hanı Hudayar Han tarafından idam ettirilmiştir.
Rus bilim insanı Petraş’a göre, takiratın bu dönemde iki çıkış nedeni var. Birincisi, 19. yüzyılın sonu 20. yüzyılın başlarında Kırgızistan’da “müridizm’in bazı tarikatları sömürmesi ve baskı altında almasına karşı siyasi bir tepki olarak bazı dini toplulukların doğmasına neden oluyor. Petraş ikinci etken olarak da 19. yüzyılda var olan feodalist sistem ve despotik yönetimin dayanılmaz baskılarına karşı işçi sınıfının karşı koyması olarak yorumluyor.
LAÇİLERE BASKI
Bir başka kaynağa göre ise tarikatın kurucusu Sanivar adlı bir şeyh idi ve Laçiler diğer Müslümanlar tarafından sapkın olarak görüldüler. Laçilere yönelik bu baskılara Hokand Hanlığı’nın da göz yumduğu görüldü. Daha sonra Hokand Hanlığı’nın ardından bölgenin idaresi Fergana Yönetim Birimi olarak Rusların hâkimiyetine girdi. Rus hakimiyetinin ilk zamanlarında Laçiler gizlenmeyi bırakıp, tarikatı açıkça icra etmeye başladılar. Ancak bu serbesti dönemi de pek uzun sürmedi ve Ruslar da Laçilere baskı uygulamaya başladılar.
Çünkü Mambetaliyev’e göre Sovyet ideolojisi ile Ahmet Yesevi’nin “Hikmetler”ini bağdaştırmak zordu. Mambetaliyev’in yararlandığı bazı resmi kayıtlara göre 1880’li yıllarda işan Babacan Halife Rahmankulov, Sur Kışlağı’na göçüp burada Frunze şehrinin Jau-kesek Kırgızları arasında bu tarikatı yaymaya başlamış. Din adamlarının, işanların baskılarını durdurması için Laçilerin işanı Rahmankulov, Fergana Valiliği’ne başvuruda bulunuyor. Fergana Yönetim Birimi, baskıların tarikatın daha da büyümesine yol açacağı endişesiyle, onlara yönelik faaliyetlerin gizli yürütülmesi yönünde karar almış. Bundan sonra Laçilere karşı diğer Müslüman grupların baskıları daha da artmış.
Laçilerin önderi Sur Kışlağı’ndan göçmek zorunda kalmış. Ancak tarikat hem Sovyet yönetiminin hem de diğer Müslümanların bütün baskılarına rağmen içe kapanma ve kendi içlerinde evlenme gibi yollarla varlıkları bugüne kadar devam ettirebilmişler. Ancak gerek eğitim ve gerekse ekonomik açıdan toplumun en altında yer alan Laçiler, büyük kentlere göçünce eski değerlerinden de hızla uzaklaşmışlar. Zira göçtükleri büyük kentlerde de kimliklerini gizlemek zorunda kalmışlar. Laçilerde dini önder yani mürşid-pir, “ata”, “işan” veya “işan-halife” gibi adlarla adlandırılıyor. Laçilerdeki bu ata/işanlık kurumu soy yoluyla devam ediyor. Ahmet Yesevi’nin Laçiler’de en önemli dini önder. Onlar onu, “Kul Koja Ahmet” olarak adlandırıyor.
Laçilerin arasında, Anadolu’daki âşık/zakir/ ozan benzeri kişiler var. Bunlara “hapız” deniyor. Onların özelliği “Hikmetler” eşliğinde dutar çalarak zikirde önemli bir rol üstlenmek. Hapızların bir önemli özelliği, Ahmet Yesevi “Hikmetler”ini ezbere bilmeleri. Bugün Laçiler arasında hapız da pek kalmamış. Geleneksel yapı sürdürülemediğinden gençler arasında hapız da yetişmiyor doğal olarak. Onlar arasında yaygın adıyla “Şahmerdan”ın, yani Hz. Ali’nin de Laçiler arasında büyük önemi vardır. Fergana Vadisi’nde bulunan ve Şah Merdan olarak adlandırılan Hz. Ali’nin türbesi bölgedeki en önemli ziyaretgâhı. Ayrıca geçmişte yaşamış tanınmış Laçi işanlarının mezarlarını da ziyaret olarak kabul ediyorlar.
TACİKİSTAN’IN TEK SEKÜLER TOPLUMU
Tacikistan iç savaşı sırasında zarar gören Bedehşan İsmailileri, Tacikistan’da Müslüman ve Tacik sayılmıyor
Tacikistan denince aklımıza radikal İslami akımlar geliyor. Tacikistan SSCB’den ayrılıp bağımsız kalınca bölgedeki bir çok devletin nüfuz alanı haline geldi. İpek Yolu üzerinde bulunan ve başta uranyum olmak üzere zengin yeraltı kaynaklarına sahip olan Tacikistan’ı önemli kılan bir başka özelliği de Afganistan gibi uyuşturucunun kaynağı olması. Afganistan, Pakistan ve Özbekistan gibi ülkelerle sınır komşusu olması nedeniyle başta El Kaide ve Taliban gibi radikal İslamcı örgütlerin geçiş noktası üzerinde bulunuyor.
Tacikistan iç savaşı sırasında radikal akımlarla güvenlik güçleri arasında yıllarca süren çatışmalar oldu. Bu çatışmaların olduğu bölgede en büyük zararı ise bölgenin tek farklı inancı, Şiiliğin İsmailiye koluna mensup Bedehşanlılar gördü. Pamir Dağları’nda yaşamaları nedeniyle Pamirliler diye de alınan Bedehşan İsmailileri, seküler yaşam tarzına sahip olmaları ve radikal Sünni akımların zaten hedefinde olan bir topluluk. Tacikistan bağımsızlığını kazandıktan sonra laik ve demokratik bir Tacikistan ile Bedeşhan bölgesine özerklik isteyen partileri Lal-i Bedehşan Partisi kapatıldı. Ülkenin tek farklı inancına mensup olmalarından kaynaklı kapalı toplum özelliğini bugünde koruyan Bedehşan İsmailileri, bugüne kadar ulaşılmazı zor 7 bin 500 rakıma sahip Pamir ve Hindikuş Dağları’nda yaşadığı için varlıklarını koruyabilmişler. Ancak bölgenin cihatçıların geçiş yolu olması nedeniyle eskisi kadar rahat değiller.
Tacikistan ilk kurulduğunda da bakanlardan Seferali Kanjayev İsmaililer için “Onlar Müslüman da Tacik de değiller” açıklaması bu topluluğa bakış açısını gösteriyor. Yüksek eğitime sahip bir topluluk olmaları ve dini önderleri olan Kerem Ali Ağa Han’ın himayesi nedeniyle en azından hükümet nezdinde ciddi bir ayrımcılığa tabi değiller. Geleneklerini bugüne kadar canlı bir şekilde koruyan İsmaililerin camiye gitmeyip evlerinde kadınlı erkekli ibadet etmeleri, Hz. Ali’ye olan bağlılıkları nedeniyle halk arasında dışlanan bir topluluk olduklarından diğer topluluklarla bağları hemen hemen yok gibi.
KAYNAKÇA
1) Haydutlar Kraliçesi- Phoolan Devi Varlık Yayınları
2) Afganistan’ın Son On Yılı ve Hazaraların Konumu: Prof.Dr. Neslihan Durak -İnönü Üniverstesi
3) Hazaraların Şiileşmesinde Safevi Etkisi: Dr. Zahide Ay- Selçuklu Üniversitesi
4) Tarihten Günümüze Hazaralar: Yrd.Doç. Abdullah Hohammedi- Ardahan Üniversitesi
5) Ehl-i Hak, Kakai, Yarsan Alevileri: Muhammed Ali Sultani
6) Ehl-i Haklarda Kelamhanlık Geleneği: Bülent Akın- Ege Üniversitesi
7) İslam Dünyasının Öteki İnanç Grupları yahut Batıniyye-İsmailliye etkisinden Ortak Bir Kimlik Görünümü: Ehl-i Haklar, Aleviler-Bektaşiler, Kakailer, Şabaklar, Nusayri ve Dürziler: Doç.Dr. Resul Ay- Hacettepe Üniversitesi
8) Bir etno-dini inanış olarak İran’daki Yarasan İnancı: Yrd.Doç. İsmail Numan Telci
9) Allahçılar-Laçiler: Prof.Dr. Ali Yaman -Bolu İzzet Baysal Üniversitesi
10) Cumhuriyet Gazetesi Arşivi