Aslı Alpar: ‘Kendine değer vermek devrimci bir duruş!’
1922 doğumlu, İstanbullu, zengin bir ailenin kızı olan ve ahlâk bekçisi babası tarafından okulla ilişiği kesilen, evden süren eğitim hakkı da elinden alınan, sevdiceği ile bir hayat kurmasına izin verilmeyen, her yaşında biraz daha içine kapanan, kaybolan, izleri silinen bir kadın Emine Hanım. Çizer Aslı Alpar ile yanında büyüdüğü anneannesinin aslında tüm kadınların hikâyesini çizgilerle anlattığı kitabı, cinsiyetçi eril bir kuşatılmışlık altındaki kadınlar ve baskıcı toplum üzerine konuştuk.
Nazlı YıldırımTÜM KADINLARIN HİKÂYESİ
- Sizi bir kitabın odak noktası olarak Emine Hanım’ı anlatmaya ne yöneltti? Çıkış noktası neydi?
Emine Hanım’ın Romanı’nda yanında büyüdüğüm anneannemin hikâyesini anlattım. Hikâyesini anlattım çünkü yanında büyürken seyirci olduğum tek şey anneannemin yaşlanması değildi. Bana anlattıklarıyla, hayalleriyle, istekleriyle hiç örtüşmeyen cinsiyetçi, onu yok sayan bir kuşatılmışlığın onu günden güne yok ettiğine de tanıklık ettim.
İçine doğduğumuz, büyüdüğümüz o cinsiyetçi dünyayı anlamak ona karşı mücadele edebilmek zamanımızı alabiliyor. Anneannemin hikâyesini anlatmak kadınların hayatlarını değersizleştiren o cinsiyetçi sistemi anladığım, bu sisteme karşı çıktığım ilk günden beri isteğimdi.
Bir yerlerde Emine hanımın hikâyesinin belki tüm kadınların hikâyesi olduğunu biliyordum. Yok saymanın, ötekileştirmenin kendi başına bir şiddet biçimi olduğunu biliyordum. Tanığı olduğum için anlatmaya anneannemden başlamak istedim.
KENDİ HAYATININ ÖZNESİ OLABİLMEK
- Muhalif, eleştirel doğası güçlü çizimleriniz dünyanın ve ülkenin gündeminden farklı olmayan bir hikâyeye eşlik ediyor. Sözcüklerinizle bütünleştirdiğiniz Emine Hanım’ın Romanı’nın yazma süreci anlatır mısınız?
Başka bir kitap dosyası üzerine çalışırken taşınmamız gerekti. Depoda kalan aile fotoğrafları da eşyalarla birlikte yeni evimize geldi. Tüm evi yerleştirdikten sonra dağınık olan bu fotoğrafları dizecek bir albüm edindim.
1900’lü yılların başından 2000’li yıllara dek fotoğrafta anneannemin yanındakilerin, mekânın değiştiğini, bu fotoğraflarda onunla birlikte objektife bakan herkesin gülümsediğini ancak anneannemin hiçbir fotoğrafta gülmediğini fark ettim.
Bana anlattıkları ve tanık olduklarım bu hüznü açıklıyordu, bunu herkesle paylaşmak istedim. Yaşayamadığı hayatını, gülemediği anları onun çizgili biyografisiyle kamuya açmayı, onu sıkıştığı özel alandan çıkarmayı ve ona bir anlamda yeni bir hayat vermeyi istedim.
Fotoğrafları serip, hafızamda kalanlarla birleştirerek bir kurgu oluşturdum. Kitaba eşlik eden fotoğraflarda sadece onun yüzünü görebiliyoruz çünkü bir defa olsun kendi hayatının öznesi olabilsin, kimsenin yüzünün gerisinde kalmasın istedim. Emine Hanım’ın Romanı böyle ortaya çıktı.
BAŞKALARI İÇİN YAŞAMAK VE SUSMAK!
- Önsöz niyetine dediğiniz giriş yazınızda “Kadınların değersizleştirilen hayatlarına inat, Emine Hanım’ın bir romanı olsun dedim.” diyorsunuz…
Kadınlara bedenlerinden utanmaları gerektiği öğretiliyor bizim coğrafyamızda. Küçük bir çocukken dikkatli otur, memelerin çıkınca kambur dur, regl olunca gizle… Kendimizi sevmemeyi, kendimize değer vermemeyi öğütleyen bu topluma inat kendini sevmek, kendine değer vermek bir devrimci duruşa dönüşüyor.
Emine Hanım’ın da hayatı hiçe sayılmış, başkaları için yaşamış, başkaları için hatırlamış başkaları için susmuş. Her şeyi unutarak aramızdan ayrıldı ama ben geride kalan ve her şeyi hatırlayan biri olarak onun bir romanı olsun istedim.
UMUT!
- Kitabı okuduktan sonra annemin de okumasını istemiştim. Okuduğunda “Ben de yaşadım bunları” demişti. Aslında hepimizin hikâyesi aynı. Ancak Emine Hanım’ın Romanı’nı okurken umudu hissettim. Ne diyorsunuz?
Umudu hissettirebildiysek çok güzel bir haber bu. “Aman kim ne yapsın anneannemin hayatını” diye düşündüğüm ilk anlardan sonra hikâyenin sadece Emine Hanım’ın hayatı olmadığını fark edip oturup yazmaya, çizmeye başladım.
Kürtajın evli kadınlarda kocanın iznine tabi olduğu, bedenlerimiz üzerindeki tasarrufun dahi bizden alındığı bir coğrafyada evde kendi düşüğünü yapan kaç kadın vardı Emine Hanım gibi… Ya da boşansa gidecek yeri olmayan kaç kadın?
Cinsiyet eşitsizliğinden yaralanan ama yaraları cinsiyetine bağlanan, feminist bir terapiden faydalanamayan kaç kadın vardı? Emine Hanım onlardan biri, anlatılması ve hikâyesinin okuyucuda karşılık bulması da bir umut benim için. Biz hayatlarımızın değerli olduğunu bilen ya da bunu yeni yeni öğrenen bizler için, içimizden birinin hikâyesi önemli diye düşünüyorum.
- Kitaba dahil etmediğiniz bir Emine Hanım anısı anlatmanızı istesek?
Kitaplarını giysi dolabının altında saklarmış. Çok zor açılan bir çekmeceydi. Ben de kurcalamayı seven bir çocuktum bir şekilde açıp kitapları buldum. Elinde kitapla görmemiştim o güne dek, eskiden çok okurmuş.
Kitapları kendisine götürdüm, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın Seninle Ölmek İstiyorum isimli kırmızı kapaklı çok eski baskı bir cep kitabını eline alıp bana şiir okumayı öğretmişti. Birlikte okuyup ezberlediğimiz şiirler vardı. Mutfakta yemek yaparken bir dize o bir dize ben okurduk. Eşsiz bir zamanmış…
Emine Hanım’ın Romanı / Aslı Alpar / Karakarga Yayınları / 72 s. / 2020.