Aşkımız tiyatro

Sinema, tiyatro ve dizilerde yeni bir karakter olarak karşımıza çıkan Ali Seçkiner Alıcı, yalnızca iki sözcükle sanatının odak noktasını özetliyor: Aşkımız tiyatro. Alıcı ile müzik öğretmenliğinden başlayarak bugüne uzanan oyunculuğunu konuştuk:

Işık Kansu

- Devlet Çoksesli Korosu, ardından Üç Anadolu grubu ile konserler ve CD’ler. Sonrasında tiyatro. Ve şimdi de diziler. Ali Seçkiner Alıcı’nın yaşam çizgisi bir sanat üçgeni gibi...

Bu üçlüye bir de öğretmenliği eklersek sanat dörtgeni de diyebiliriz aslında, çünkü 1985’ten başlayarak ilk ve hiç kopmadığım mesleğim müzik öğretmenliği. Beraberce tiyatro hep vardı zaten, Ankara Deneme Sahnesi, Öteki Tiyatro ve Ankara Sanat Tiyatrosu. 1985-1989 aralığında etkin ve sadece öğretmenlik yaparken Devlet Çoksesli Korosu’nun üyesi oldum (1988) ve 2017 Eylül ayında emekli olana kadar bas-korist olarak koroda yer aldım.

Korodaki görevimle birlikte, 2000 yılında değerli dostlarım Nedim Yıldız ve Erkoç Torun’la kurduğumuz “Üç Anadolu” topluluğu, farklı sanat okullarında öğretmenlik ve son olarak 1999-2017 aralığında da Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oyuncu, müzik yönetmenliği ve Akademiast sorumluluğum hep birlikte sürdü. 2016 da ilk sinema deneyimi “Zer” (Kazım Öz), sonrasında ise peş peşe; “Ayaz” (D. Yavuz Altun), “Anons” (M.Fazıl Coşkun), “Bizim İçin Şampiyon/Bold Pilot” (Ahmet Katıksız) filmlerinde yer aldım. Küresel salgın öncesinde çektiğimiz ve gösterime girecek, festivallerde yer alacak dört filmimiz ise maalesef beklemede, salgının bitimiyle beraber umarım yolculukları devam edecek.

Dizi konusunda ilk deneyimim “Ferhunde Hanım ve Kızları” adlı yapımda “Eşber” karakteri ile oldu. Sonra “Saksıdaki Ağaç”, “Komşu Köyün Delisi” ve başkaca işlerden sonra, İstanbul’a gelişimle beraber, kısa da sürse önce “Yüz Yüze” ve son olarak da “Bir Aile Hikâyesi” adlı yapımlarda yer aldım. Burada özellikle belirtmek istediğim son hane, “CAS-Cihangir Atölye Sahnesi” olmalı. Yani, yine aşkımız tiyatro!

Çok değerli dostlarım, Arzu Gamze Kılınç ve Muhammet Uzuner’in girişimiyle üç yıl önce açılan tiyatroda, ben de yer alarak ilk oyunumuz olan “Raif İle Letafet”in müziklerini besteleyip uyguladım. Maalesef ki salgın yüzünden şimdi kapalı olan tiyatromuz hem oyunları hem de eğitim-öğretim uygulamalarıyla örnek teşkil eden bir sanat üretimi ve yaşam alanı önermesi olarak da benim için çok değerli.

‘DEĞERLİ USTALAR...’

- Günümüzün Ahmet Tarık Tekçe’si, Hüseyin Baradan’ı olarak tanımlayabilir miyiz sizi?

Her iki değerli ustaya benzetilmiş olmak çok değerli, teşekkür ederim. “Kitapsız ilim Tekçe’siz film olmaz” diye bir deyim var biliyorsun. Ya da “Hüseyin Baradan, çekil aradan” diye başka bir deyim.

A.Tarık Tekçe ve Hüseyin Baradan kadar oyuncu olabilirsem ne mutlu bana. Tekçe, önce polis, sonra Denizyolları’nda işçi ve nüfus memurluğu yaparken oyunculuğa geçiyor. Baradan ise gazeteci, foto-muhabiri, tiyatro oyuncusu ve şovmen.

Belki de bu kadar çok şey yapmış olmaktan ötürü onlara benzetmiş olduğunu düşünüyorum. Benzetilmiş olmaktan dolayı büyük mutluluk duyduğum, sinema tarihimizin önemli çentiklerinden olan bu değerli ustalar kadar oyuncu olabilirsem ne mutlu bana.

YENİ PROJELER...

- Yeni dizi ve filmler var gündemde galiba. Salgına rağmen. Bir direnç gibi...

Evet, hem sinema hem de dizi oyunculuğunda yeni projeler var. Şimdi bir dizi için provalar sürmekte, eylül ayında da yayında olacak. Salgın öncesinde planlanmış, hazırlıkları bitmiş ve çekilecek olan, içinde yer almaktan hem heyecan hem de mutluluk duyduğum sinema filmleri maalesef 2021 yılına ertelendi.

Koşullar ne olursa olsun, üretmenin, çalışmanın, yaratmaya, yorumlamaya devam etmenin en güçlü direnç olduğunu düşünüyorum.