Aşk, şifresi çözülünce bitiyor
Nehir Erdoğan, töre ve aşkı anlatan 'Aşk Bir Hayal' adlı dizide bir Kürt aşiretinin kızını canlandırıyor. Dizi nedeniyle yüzünü döndüğü Doğu'da başka hayatlarla tanışmaktan mutlu. Herkesten birşeyler öğreniyor. Dört dil bilen dokuz yaşındaki Süryani kızından örnek veriyor, 'Orada kimsenin içinde savaşmak gibi bir güdü yok'diyor. Uzun yıllar birlikte olduğu Mustafa Altıoklar ile yaşadığı ayrılığa dair tek sözü var: 'Mustafa, hayatımın sonuna kadar ailem olarak kalacak.'
cumhuriyet.com.trYaklaşık 1.5 yıl önce Meleğin Sırları filmi için bir araya gelmiştik Nehir Erdoğan’la. İçini samimiyetle dökmüştü. Şimdi ikinci kez bir röportaj için buluşuyoruz. Daha neşeli, daha da sıcak. Her şey oturmuş yaşamında. Çok bildiğini düşündüğü ve bu yüzden mutsuz olduğu dönemler de olmuş. Artık duruşu belli. Hayata karşı daha esnek. Mutsuzlukları, kırgınlıkları da olmuş. Ama yine de eskisinden umutlu, daha az karamsar. Projelerine de devam ediyor.
Aşk Bir Hayal dizisinde Kürt bir aşiretin kızı Asmin olarak karşımıza çıkıyor bugünlerde. Çekimleri Mardin’de yapılan dizi şimdiden çok başka yaşamlar katmış hayatına. “Kim ne derse desin, ben sokaklara inanırım. Orada gerçekliği gördüm” diyor. Gerçeklik onun için aslolan. Gerçekliğin defalarca kırıldığı günümüzde bundan çok rahatsızlık duyuyor, geçmişi özlüyor. “Mütevazı” sıfatını da asla iltifat olarak kabul etmiyor: “Böyle bir tanımlama bile olmaması lazım. Ben moda diye kötücülük oynayamam. Havalı durduğu için ukalalığı, soğuk duruşları, şizofrenik cümleleri sevmiyorum.”
- Karşımdaki yine aynı Nehir Erdoğan mı? Yoksa hayatınızda değişen pek çok şey oldu mu?
- İnsan sürekli yenileniyor, değişiyor. Dönüp baktığımda aslında ne kadar çabuk geçmiş zaman diye düşünüyorum. O zamanlar karamsardım. Şimdi çok daha iyiyim. Ama hâlâ bir yanımla buradayken, bir yanımla da her an gidebilecek gibi duruyorum. Bu genel problemim. Hep gidici hissediyorum. Yaptığım işlerle kalıcı olmaya çalışıyorum. Diğer yandan da stabil olmayı başaramıyorum. Her gün aynı saatte kalkmayı başaramadığım gibi.
- Her geçtiğiniz yola sanki ilk defa görüyormuşçasına bakmak gibi belki de. Biraz merak, biraz arayış.
- Keşke her zaman böyle olabilsek. Çünkü şaşırma duygusu bizi en çok ayakta tutan duygulardan bir tanesi. Çocukken niye o kadar mutluyduk? Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorduk. Bir uçak geçerken bile merakla balkona koşardık, bir süre sonra da alışırdık. Alışma duygusu huzur ve konfor getirirken, iç huzursuzluğu olanlara da korkuyu taşıyor galiba. “Acaba hayat beni tekrar şaşırtmayacak mı?” diye düşünüp sıkılmaya başlıyorsun.
- Merak duygumuz azalıyor mu?
- Azalıyor tabii. Bundan 15 yıl önce hayatımızda ne GSM operatörleri vardı, ne msn, ne mms.. 3G ne? Kimse de bu yeni şifrelere şaşırmıyor. Birtakım yeni sözcükler ve şifreler silsilesi girdi hayatımıza ve biz bir anda adapte olduk. Aslında bu yaşadığımız çağ için, ölmeden reenkarnasyon yaşıyormuşuz gibi geliyor. Hepimiz geçmişi özlüyoruz. 90’lı yıllardan sonra bir anda her şey değişti. Mesela artık cep telefonu yüzünden anı yaşama lüksü yok. Ya geçmiştesin, ya gelecekte ya da paralel evreni yaşıyorsun. O an her yere ulaşıyorsun ama bu yaşadığın an ne oluyor? Gitti; çöp. Biz bu anı kaybederek yaşıyoruz çağımızı.
- Ne olsun isterdiniz?
- Eskiyi özlüyorum. Bugünle geçmişin çatışmasını yeni durdurmaya başladım. Çünkü çaresinin olmadığı gerçeğiyle yüzleştim. Durup durup hüzünlenmeler, yabancılaşmalar, gerçeklik duygusunu kaybetmeler aslında bundan. Hayatın içinde reenkarne oluyoruz. Aile içinde bile asosyal bir hayat yaşıyoruz. Tüm bunlar toplumda buhranlara neden oluyor. Şaşırdık. Her şey elimizin altında, her şeye istediğimiz anda ulaşıyoruz. Ama özlemiyoruz. Beklemiyoruz. Mutsuzuz. Çünkü gerçeklik duygusu şaşıyor. Mesajlarla, şifrelerle, kodlamalarla yaşamaya başlıyoruz.
Mustafa benim ailem
- Bir ayrılık yaşadınız ve hiç konuşmadınız hakkında. Bu süreci nasıl yaşadınız?
- Ne yaşadığımı bir tek ben biliyorum. Görüp duyduklarımdan etkilenmemeye çalışıyorum. Kolay mı? diyeceksin. Hayır. Çok zorlandım. Aynı gerçeklik duygusu problemini orada da yaşıyorsun. Hakkında tüm yazılanlar içgüdüsel olarak doğrusunu söylemeye itiyor. Açıklama yapmaya başlar ve onay almaya çalışırsam burada yaşadığım hayatı, şimdiyi bırakmış, başkalarının dünyalarıyla uğraşmaya başlamış olurum. Ayrılıp ayrılmadığımı da konuşmak istemiyorum. Mustafa, hayatımın sonuna kadar ailem olarak kalacak. Bu hangi boyutta olur, bilemiyorum. Ben de zamanla göreceğim.
- Ayrılık da sevdaya dahil yani.
- Bunu konuşmayalım. Çünkü başka insanlardan da sorumlu oluyorum o zaman.
- O zaman diziye bağlayalım. Aşk bir hayal midir?
- Net bir tanımlaması yok. Zaten şifresi çözülmüş bir şeyin cazibesi de olmuyor. Tanımlanmasın da. Çok gerçekçi olduğum günlerimde bir laf etmişim: “Ego küçültme sanatıdır aşk.” Öyledir biraz da. Çözmekte zorlandığın, tam hâkim olamadığın şeylere âşık oluyorsun aslında. Onu çözene kadar da bünyenin aradığı problem çözme isteğini tatmin etmiş oluyorsun.
Barışı elimizden alamayacaklar
- Terör, aşk ve töre. Dizi böyle tarif ediliyor. Politik bir içeriği mi var?
Asmin adındaki Kürt kızını canlandırıyorum. Orada görevini yapan bir subaya âşık oluyor. İmkânsız bir aşkın öyküsü. Ancak dizinin politik taraftar bir söylemi yok. Orada yaşanan bazı gerçeklikleri de teğet geçen bir dizi değil. Çekimlerde mayın da patlıyor, bomba da. Töre cinayetlerine de parmak basılıyor. Orada ne varsa, onu gösteriyoruz.
- Mardin, Türk, Kürt, Arap ve Süryani’nin bir arada yaşadığı bir şehir. Siz neler gözlemlediniz?
Hepsi birbirinin dilini konuşuyor orada. Çekim yaptığımız evin dokuz yaşındaki Süryani kızı, dört dil biliyor, konuşuyor. Mardin’de neredeyse elle tutabileceğiniz bir enerji var. Bu da barış enerjisi. Bu tezatlığın nasıl oluştuğunu bilmiyorum. Orada terör var, Dargeçit’e yakın, töre cinayetleri yaşanıyor... Ama baktığınızda Türk olsun, Kürt olsun, hepsi bir arada yaşıyor. Birbirlerinin düğününe gidiyorlar. İnsanların içinde savaşmak gibi bir güdü yok. Ne olduğunu bilmiyorum, dışarıdan başka şeyler yaratılıyor. Büyük emeller, büyük amaçlar... Neye göre büyükse?
- Kürt açılımından söz ediliyor.
Ben orada, sokakta ne gördüğümü biliyorum. Orada kimse kimsenin elinden barışını alamaz. Yeme içme gibi en doğal haklarından bir tanesi. Sen niye insanın içine korku, huzursuzluk veresin ki? Böyle bir hak nereden geliyor? Aslında bizi kendi halimize bıraksalar, aynı toprak bütünlüğünde yaşarız mutlu ve huzurlu bir şekilde. Nitekim yaşanıyor Mardin’de. Korkmuyorum ben. Çünkü orada hayatın gerçekliğini görüyorsun. Ne kadar değiştirebilirler ki. Neyin savaşı bu? Kimse kusura bakmasın. Bütün insanların, kendi değerlerini, öz kültürlerini yaşatarak, yaşamlarını sürdürebileceklerine inanıyorum.